• Sonuç bulunamadı

Boğazda Çiçek ve Meyve Bahçeler

4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.3. Edebi Eserlerde Kültürel Hayatın Çözümlenmesi/ Salah Bey Tarihi’nin Kültürel Çözümlenmes

4.3.1.7. Boğazda Çiçek ve Meyve Bahçeler

Birsel’in belirttiğine göre, IV. Murat, Revan’ı aldıktan sonra Emir Gune Yusuf Han’ı İstanbul’a getirerek ona İstanbul’da bir bahçe yaptırmış ve onun orada kalmasını sağlamıştır. Bahçedeki bütün yapılar Acem yüzlüdür. Dört duvarı billur bir hamamı da vardır. O zamanlar herkes bu bahçeden söz etmektedir. Bahçenin her yerinde güller vardır. Murat’tan sonra tahta çıkan Deli İbrahim de bahçeyi çok güzel bulmaktadır. Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa bahçeyi padişah mallarına katmak için Yusuf Hanı öldürür. Emir Gune’nin idamından sonra da Sultan İbrahim, bu bahçeyi içindeki görkemli sarayla birlikte Sadrazamına bağışlar. IV. Murat zamanının diğer iki hayran olunan bahçesi ise Çengelköy’deki Hasbahçe ile Murat’ın kızı Kaya Sultan’ın bağıdır. (Birsel, 1980: 17)

Birsel, geçmiş yıllarda boğazın çiçek ve meyve bahçesi anlamına geldiğini söyleyerek o bahçeleri şöyle anlatmıştır:

“Bahçeler daha çok setler, sofalar halindedir. Hendese biçimlerinden, bakışımlarından kaçılır. Bahçelere su arklarıyla havuzlar da özenle oturtulur. Son yüzyılda balık biçiminde havuzlara da rastlanır. Fıskiyeler ise türlü türlüdür. Sünbül, karanfil, lale buraların baş çiçeğidir. Gül de çokça görülür. III. Ahmet çağında 229 lale türü sayılmıştır. Vefalı Mehmet Bey’in yetiştirdiği Nize-i Rummani adlı lale de an pahalısıdır. Bu çağda herkes lale kuyumcusudur. Damat İbrahim Paşa’nın türettiği söylenen İbrahimi adındaki lale eflatun üzerine beyaz benekleriyle çok gönül yarar. Alkış alan lalelerden Tac-ı Kayser de gümüşe çalar. Peymane-i Gülgün ise ateş rengindedir. Bahçelerde selviler de çoktur. Hele Polonyalı gezgin Simeon’un demesine göre 1608 yılında İstanbul’da her bahçe bir selviliktir. Ama kestane, ıhlamur, çam, çınar, incir, meşe, manolya, zakkum, fıstık ağacından tutun da kiraz, şeftali, frenk elması, nar ve ayvaya değin her türlü ağaç vardır.” (Birsel, 1980: 18)

Birsel’in anlattığına göre, sarıpapa denen bir şeftali cinsi Beylerbeyi Bahçesi’nde yetişmektedir. Yine Beylerbeyi’nde kırmızı renkli, mis gibi

125

kokan, misket elması büyüklüğünde bir şeftali daha vardır. Mayhoşpapa denen al renkte ve sarıpapadan daha büyük olan şeftali ilse Tarabya Kasrı’nın bahçesine özgüdür. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Anadoluhisarı’nda Hekimbaşı Salih Efendi’nin bahçesindeki şeftalilerin en ünlüsü Bostani Zühre’dir. Bahçede Cebelilübnan, Varna, Türbe şeftalilerine de rastlanır. Burası boğazın en bereketli bahçesidir. Tıp Mektebi’ni ilk bitirenlerden biri olan Salih Efendi, hekimbaşı olarak görev yapmıştır ancak gerçek uzmanlık alanı bitkibilimdir, ölene kadar Darülmuallimin’de ve Mülkiye’de bu dersi vermiştir. Salih Efendi kendi bahçesinin bahçıvanıdır. Bahçesinde çok çeşitli meyve ve çiçek yetiştirir. Karanfillerin her rengi vardır. Birsel, her birinin de ayrı adları olduğunu aktarmaktadır:

“Al karanfillere Kapıcı Alı, Kırçıl Al, Mahbup Alı, Kumkapı Alı, Topgöz adı bağışlanmışsa; morlar Siyah Zülüf, Kumkapı

Moru, Gönülaçan, Çimensüsü adlarıyla yücelenir.

Gülpembelerin adları ise şöyledir: Güneş Kayseri, Gülbahçe Kayseri, Gülçin, Gülbeden, Gümüşfincan, Eski Gümüşfincan. Beyazlar da Gülbahçe Işığı, Seher Yıldızı, Bahar Dolunayı, Beyaz Işık adlarını büyültür. Benekli karanfillerin adlarını ise sormayın. Bini bir paraya. Bunlar arasında Deli Duman, Dokuz Göbekli, Top İri, İşveli, Ferit, Dokuzkıran, Mağribi, Tirifil, Tanrı Tanığı, Aşkın Tasviri sayılabilir.” (Birsel, 1980: 19-20)

Salih Efendi’nin bahçesinin güzelliğine hayran kalan ve özenen Abdülmecit’in annesi Bezmialem Sultanın da bahçesinde(Valdesultan Bağı) 206 tür armut, 98 tür elma, 13 tür vişne, 11 tür incir, 11 tür dut, 15 tür muşmula bulunmaktadır. İmparatorluğun dört bir yanından gelen üzümler de bu bağda yetiştirilir. (Birsel, 1980: 20)

Çırağan Bahçesi ise vişnesiyle ünlüdür. Vişnenin değişik çeşitleri burada bulunur: Ağustos vişnesi, Kadı vişnesi, Cafer vişnesi, Süpürge vişnesi, Çiçek vişnesi arasında en gözde olanı Morina vişnesidir. Bahçede ayrıca altı çeşit kiraz yetişir. Bu kirazlardan Viranı kiraz, Dalbastı kiraz, Tatlıoğlu kiraz da yiyenlerin çok hoşuna gider ve bu kiraz çeşitleri de İstinye’deki İbrahim Paşa Yalısı’nın bahçesinde de yetişir.

126

Geçmiş yıllarda ise en iyi kiraz Büyükdere’de Yeniçeri Ağasının Bahçesi’nde yetişmektedir. Avcı Sultan Mehmet ise kiraza çok düşkündür. Büyükdere’den yanına aldığı bir sepet kirazı Topkapı Sarayı’na gelinceye bitirir, Çengelköy’ü kirazı için sever ve Mayıs aylarında Çengelköy’e gider. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, Sarıyer’in kırmızı renkli sulu kirazları da çok ünlüdür. Kiraz, Rumelihisarı tepelerinde de yetişir. IV. Murat zamanında Sarıyer’de 7.000 bağ vardır. IV. Murat Büyükdere’deki Çelebi Solak Bağı’nı gördükten sonra koskoca Osmanlı padişahı olduğum halde böyle gönül açıcı bir bağım yok, sözünün üzerine Çelebi bağını padişaha armağan etmek istediğinde ise, IV. Murat da sözünde bir adım geri giderek bağın bayındır ve kutlu olsun, demiştir. (Birsel, 1980: 21)

Birsel, Erenköy siyahının Yeniköy’de bolca bulunduğunu,

Rumelihisarı’nın en makbul üzümünün ise Güzelhoca üzümü olduğunu, yerli Kara’nın ise Boğaz’daki her köyde yetiştiğini, Tarabya’nın üzümünün ise kırmızı renkli bir asma üzümü olduğunu belirtir. İncir yemek için Anadolukavağı’na gitmek gerekir ama incir Tarabya’da da bulunur. Sultanselim incirine benzeyen tatlı, yarısı siyah yarısı beyaz, her biri seksen bazen yüz dirhem çeken bir incirdir, buna sakız inciri diyenler de vardır. Çubuklu Bahçe’de ise hiçbir yerde bulunmayan lal renginde, ağırlığı beş dirhem olan, Evliya Çelebi’nin dediğine göre ‘Medine hurması kadar’ olan bir kızılcık yetişir. Arnavutköy ile Emirgan arasında ise çilek tarlaları bulunmaktadır. Burada çilek yetiştiriciliği 1804’te İpsilanti ailesinin ilk çilek fidanlarını getirmesiyle başlamıştır. Burada iki çeşit çilek yetişir. Biri özel kokusu ve beyaza yakın rengiyle diğer çilekleri geride bırakan Osmanlı Çileği’dir ve İstinye’de de yetişmektedir, diğeri ise rengi kırmızıya yakın olan Frenk Çileği’dir. Kokusuyla ünlü olan Emirgan Çileği ise tozpembedir. Çengelköy’de kirazdan başka bir de ceviz büyüklüğünde nar vardır. Son yıllara dek varlığını sürdüren, yumuşak ve balbadem olan ayvanın kendine özgü bir kokusu ve rengi vardır. (Birsel, 1980: 22-23)

Mazhar Paşa’nın Beşiktaş’taki çiçek bahçesinde çok güzel çiçekler yetişmektedir. Bu çiçekler Jaune Royal denilen vazolardan başkasına konulmazlar. Mazhar Paşa, Sultan Hamit’e bahçesindeki çiçeklerden sık sık

127

yollamaktadır. Sultan Hamit de ona saray yemeklerinden bir tepsi donatarak gönderir. Sultan Hamit, 1878-1888 yılları arasında İstanbul Şehreminliği yapan paşayı çok sevmektedir. Kendisine paşa aleyhine gelen jurnalleri el altından Mazhar Paşa’ya gönderir o da böylelikle düşmanlarını öğrenmiş olur. (Birsel, 1980: 23)

Kanuni Sultan Süleyman, Beykoz’daki Tokat Bahçesi’ne düşkündür. Bahçeyi Fatih Sultan Süleyman yaptırmıştır. Bu bahçeyi I. Ahmet ile I. Mahmut da çok sevmektedir. I. Ahmet, sık sık Beşiktaş Bahçesi’nde de görülmektedir. Orada Çinili Köşk denen yedi kubbeli bir köşk yaptırmış ancak burada oturacak kadar vakti olmamıştır ama oğlu IV. Murat burada çok bulunmuştur. Çinili Köşk’ün içinde birçok mermer çeşme, salonunun ortasında da çok büyük bir havuz vardır, köşkün altından geçen su bahçedeki

havuza dökülüyordur. Beşiktaş Bahçesi’ni II. Beyazıt da çok

önemsemektedir, o dönemlerde bu bahçe bahçeler içinde en güzellerindendir, her yeri çiçeklerle donatılmıştır. Bu bahçeye III. Ahmet zamanında da önem verilmektedir. Beşiktaş Bahçesi’ne çeşitli zamanlarda yeni yeni yalılar ve köşkler yapılarak buranın padişahların yazlarını geçirecekleri bir yer haline getirilmesi sağlanmıştır. III. Selim zamanında İstanbul’a getirilen mimar Melling de Beşiktaş Sarayı’na deniz kenarında bir kasır ve bir Validesultan dairesi eklemiş ve bu iki yapıyı bir galeri ile birleştirmiştir, ayrıca deniz kenarında ki kasrın önüne bir rıhtım da yapmıştır. O dönem de değer verilen yerlerden biri de Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın Kıyısarayı’dır. Çırağan Sarayı’nın yerinde olduğu düşünülen bu sarayın bahçesinde lale şenlikleri yapılmış, çalgılar çalınıp şarkılar söylenmiş, şiirler okunmuştur. Kaplumbağaların sırtlarında yanan mumlar lalelerin arasında dolaşarak rengârenk gölgeler yaratmıştır. (Birsel, 1980: 32-37)

IV. Mehmet’in Boğaz’da en sevdiği yerlerden biri de Beylerbeyi’ndeki İstavroz Bahçesi’dir. Bu bahçeyi I. Ahmet de sevmektedir. IV. Mehmet, boğazda, Anadolu kıyısında yaptığı gezilerde Üsküdar’a çıkıp bahçelerde gezinmektedir. Bazen Vaniköy’de Vani Efendi’nin yalısına ya da Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi’nin bahçesine gitmedir. Fındıklı’da ya da

128

Kabataş’ta padişahların çok sık gittiği başka bir bahçe ise Karabalı Bahçesi’dir. (Birsel, 1980: 42-43)

Birsel’in belirttiğine göre, boğazda padişahların sevdiği gezi yerlerinden biri de Kandilli Bahçe’dir. Bu bahçede bir yalı, Kubbe Odası, Kafesli Kasrı, tahtani Şadırvanlı Kasrı, Şadırvanlı Kasrı, Valdesultan Odası, Bülbül Köşkü, Caferpaşa Kasrı, Av Odası, Bostancılar Mesciti bulunmaktadır. 16. Yüzyılın ikinci yarısında III. Murat’ın emriyle düzenlenen bahçe, tepeye doğru yükselir ve laleler, sümbüllerle doludur. O dönemlerde Üsküdar Bahçesi, Fener Bahçesi ve Haydar Paşa Bahçesi de has bahçedir ve hayranlık uyandırır, yüzlerce bahçıvanı, ahırları ve uşakları vardır. Üsküdar Bahçesi’ni Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’a düzenletmiştir. (Birsel, 1980: 47-48)