• Sonuç bulunamadı

Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu

4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.2. Salah Bey Tarih

4.2.2. Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu

Kahveler Kitabı’nı tamamlar nitelikte olan Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’ndan şöyle söz eder kitabın başında Birsel:

“Bu kitap Beyoğlu’nu anlatır. Adım başı pık pık gülmeler, kuğurmalar, gürlemeler, vakvaklamalar, ahlamalar, kalgımalar, ifildemeler, çakçaklanmalar. Kimisi tiz-tiz dükkanlara dalar. Kimisi açık kapılardan koygun sıcaklar fışkıran meyhanelere, sinemalara, çalgılı gazinolara kurulur. Burada kimsenin avuruna-zavuruna bakılmaz. İncikli boncuklu kadınlar, cas-cas yanan bobstiller, bastonlu abuzettinbeyler, afi kesen pırpırılar, alengirli kızlar Beyoğlu Caddesini güvercin göğsüne, bala çiçeğine, böcekkabuğuna, gül kurusuna, turna gözüne ve ördek başına boyar. Nedir, bu kitap daha çok da Beyoğlu kahvelerini dile getirir. Yeri üst köşe olan ozanlar, ressamlar, gazeteciler, tiyatrocular, demek isteriz ki güzel yazanlar, güzel konuşanlar çok varır, çok gelir. Bu kitaba, bir edebiyat tarihi gözüyle bakılsa da yeridir. Çünkü bu kitapta, elden geldiğince, yazarların sanat anlayışlarından, edebiyat dergilerinden ve şiir akımlarından da açılmıştır. Unutulmaması gereken şey şudur: Kahveler tarihi, bir yerde, edebiyat tarihinden başka bir şey değildir. Bir başka deyişle, bu kitap bir edebiyat kuşağının tarihidir.” (Birsel, 1983:1-2)

Enis Batur, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’nun arkasına yazdığı kısa değerlendirme yazısında bu kitabın edebiyatımızın kült kitaplarından biri olmasının nedenini bir benzerinin yazılmamış olmasına bağlamaktadır.

38

Kitabın yalnızca bir semtin, bir caddenin panoramik tarihi olarak sınırlandırılamayacağını, aynı zamanda bir dönemin çok renkli bir tanığı olduğunu ifade etmektedir. (Birsel, 2009)

Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, yirmi bölümde tamamlanmıştır. Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’nda yazar, Beyoğlu’nun gelişimi, mimarisi, kahveleri, meyhaneleri, insanlarıyla bir Beyoğlu panoraması çizmiştir. Lebon’da Lebon, Markiz Pastanesi ve Pelit gibi mekânlardan söz eder, Tepebaşı Bahçesi’nde buranın müdavimlerini ve Taksim Bahçesi’ni anlatır. Kahvengiz ve Asaf Halet Çelebi’de Nisuaz ve buranın müdavimlerinden bahseder. Nisuaz Edebiyat Fakültesi’nde ve Sanat Öfkeyle Başlar’da bunu sürdürür, Seyirci Sahneye Çıkıyor’da kendisinin dergilere yazdığı yazılar, şiir hakkındaki görüşleri ve Servet-i Fünun dergisi üzerinde durur, Orhan Veli’de Orhan Veli’nin Nisuaz’ın müdavimi olduğundan, Ankara Pastanesi’nde oraya gelenlerden ve 1940 Kuşağı ozanlarından bahseder. İki Tehlikeli Adam’da Sait Faik ve İlhan Berk’in tanışmasını ve Viyana Kahvesi’ni anlatırken Sait Adında Bir Balık’ta Eptalafos Kahvesi’nden sözü açar. Cennet Bahçesi’nde buranın Genç Kuşak’ın yazlık kahvesi olduğunu söyler. Elit Kahvesi’nde buranın müdavimlerini ve özelliklerini sıralarken Yenilikler Dergisi’nde Suna Kıraathanesini ve derginin çıkarılma sürecine tanık eder bizi. Boğaziçi Yandan Yandan’da Yahya Kemal’den, Baylan’da aynı adı taşıyan pastaneden söz eder, Matineciler’de edebiyat matinelerini, Marquis de Sade’de ise tekrar Baylan Pastanesini konu ederek Sepet Havası ile kitabına son verir.

Birsel, bizim edebiyatçıları ve onlara yakın çevreleri, İstanbul’un Beyoğlu’sunda, meyhanelere, pastanelere ve kıraathanelere oturtarak anlatmış. İlk bakışta, bir dedikodu sayfasının kitap haline geldiğini sanıyorsunuz. Oysa Nazım Hikmet, Sait Faik, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal ve pek çok isim, bilmediğimiz yanları ile çıkıyor karşımıza. Hele kitabın başında Beyoğlu’nun bir tarihçesi var ki, okuyunca şimdiki o sıradan dükkânlar bile başka bir anlam kazanıyor. (Barlas, 1976)

39 4.2.3. Boğaziçi Şıngır Mıngır

“Boğaziçi Şıngır Mıngır”a Birsel, Boğaziçi’nin panoramasını çizerek şu sözlerle başlamıştır:

“Bu kitap Boğaziçi’nin insan haritasını verir. Ona Boğaziçi’nin Gizli Tarihi desek de olur. Padişahlar, sultanlar, şehzadeler, sadrazamlar, damad-ı şehriyariler, vezirler, ferikler, ferik elmaları sıra sıra dizilip Boğaz’ı seyreder. Onlar seyreder, halk da onların seyrini seyreder. Boğaz’da yaşamak için yalısı olmak gerekir. Yalı için de padişah bendeliğine yatmak gerekir. Nice bende ve yararlı kul olamamış kişiler Boğaz’ı ancak vıdı vıdılarından tanır. Dünya görmemiş ozanlarla ibadullahın irileri de olsa olsa eski püskü yalılarda ya da kiralarda yuvarlanırlar. Bir de levantenler, Göksu Frenkleri, zimmiler, zimmilerin dul karıları vardır ki, onlar da boğazın ümüğüne sarılmışlardır. Daha geçmiş yüzyıllara bakacak olursak bostancıları da görürüz. Onlar da Boğaz’ın kaçırılmasını önlemek için burdadırlar. Uzun lafın kestirmesi Boğaz’ın tango rengi bu şap şap insan kalabalığından gelir. Ev, köşk, yalı, konak, kıyısaray… Bunlar yutturmacadan başka bir şey değildir. Ecel terzisi gelip de insanlara urba biçmeye kalkışsa âdemoğulları yine de ortalarda salınmaktan geri durmazlar. Diyeceğim, insanlar bir yerlerde yaşadı mı, onları artık kimseler yok edemez. Bir Frenk yazarı Flaubert, bir de şunu der: ‘Tarihteki kişiler, bir sanatçının kafasında yaratılan kişilerden daha ilginçtir.’ Hadi yallah, Boğaziçi’ne.” (Birsel, 1980: 1-2)

Enis Batur, Boğaziçi Şıngır Mıngır’ın arkasına yazdığı kısa değerlendirme yazısında, Boğaziçi üzerine iki bin yıldır çok şey yazıldığını ancak Birsel’in Birsel’in kitabının özgünlüğünün renk değiştiren üslubunda olduğunu ifade etmektedir. (Birsel, 2014)

Boğaziçi Şıngır Mıngır, otuz altı bölümde tamamlanmıştır. Uç Baba Torik’te uçuş tarihimizde bir yolculuğa çıkarır yazar bizi, Sarıpapa’da Boğaz’da meyve ve çiçek bahçelerinde gezdirir. Boğaziçi Şıngır Mıngır ve Sümbülzade’nin Ölümü’nde Boğaz’daki bahçe ve saraylara girmeye başlar yazar, Türk Kırmızısı Kayıklar’da padişah kayıklarının özelliklerine değinir. Deli Saraylı’da Şair Nigar Hanım’dan ve saraydaki cariyelerin adlarından söz eder, Kanlıca’da Bir Sadrazam’da Keçecizade Fuat Paşa ve Yalısı, 800 Teneke Kavurma’da Osmanlı yemek kültüründen bahsederken Osmanlı

40

mutfağına konuk eder bizleri, İçli Çocuk’ta Abdülhamit Devri’nden bahseder, Şair Leyla Sokağı’nda Beşiktaş’ta oturan yazarlar ve şairleri anlatır, Sultan Mecit’in Kedileri’nde Ihlamur Kasrı’nda buluruz kendimizi, Kitaplardaki Resimler’de Ziya Osman Saba’yı, Vah Şair Vah Sana’da şiir meclislerini, Ölüm Canlılık Demektir’de Halet Efendi’nin hikayesini anlatır. Meşruta Yalı’da Anadolu Hisarı ve Göksu Kasrı’na uzanır, Göksu Şemsiyeleri, Göksu’da Ayna Var, İnce Saat, Gaddar Aliço ve Bir Kedi Niçin ve Nasıl Vaftiz Edilir?’de Göksu Çayırı’nda yapılan gezintileri ve güreşleri anlatır, Ben Bir Küçük Sultanım’da bizi Arnavutköy Panayırı’na götüren yazar, Ahmet Rasim’e Karşı Salâh Birsel’de Arnavutköy ve Akıntıburnu’ndaki kahveler ve meyhaneleri anlatır, Fot Mir Peto Pota’da Arnavutköy’deki yalılar ve Rıza Tevfik Bölükbaşı ile karşılaştırır bizi, Arnavutköy 1979’da Arnavutköy’de oturan yazarlardan bahseder, İstinye’de Gondollar ve Bir Edebiyat İmamı’nda İstinye’yi ve İstinye’de yalısı olan kişileri anlatır. Bülbüliye’de İstanbul’da bülbül sesleri arasında yapılan gezintilere götürür bizi, Bir Şamar Olayı’nda Ahmet Mithat’tan, Bir Nane Şekerci’de Orhan Veli’den bahseder, İshak Kuşu Garip Garip Öter ve Beykoz’da Bir İmparatoriçe ile Beykoz’a uzanır, Kandilli Alabandası’nda Kandilli’de oturanları ve yalıları, Kara Vezir Yalısı’nda Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa Yalısı’nı, Boğaziçi’nin Gizli Tarihi’nde Mustafa Fazıl Paşa Yalısı’nı anlatır, Yahya Kemal İş Başında’nda da Yahya Kemal’in ölümünden sonra düzenlenen toplantıları, Piyanolu Ases’te Sultan Hamit’in tahta çıkışının 25. Yıldönümü kutlamalarını ve Kandilli’yi anlatarak eserine son verir.

İstanbul Boğazı ve Boğaz’da yaşayanların hayatı daha önce çok kez anlatılmıştır ancak Birsel’i kitabını farklı kılan nokta, Uyguner’e göre, Birsel’in Boğaz’ı tümüyle yansıtmaya çalışması ve Boğaz’da yaşamış ünlülerin yaşamlarını odak noktasına alarak tarih içinde Boğaz’daki yaşamı anlatmak istemesidir ( Uyguner, 1981: 646).