• Sonuç bulunamadı

Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemi Ritüellerinde Hafıza İnşası

BÖLÜM 3: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ BAĞLAMINDA TOPLUMSAL HAFIZA TOPLUMSAL HAFIZA

3.3. Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemi Ritüellerinde Hafıza İnşası

Toplumsal belleğin sadece kaligrafik sembollerle yazılmış metinlerle taşınmadığı, söz konusu metinleri okuyup yazan bireylerin gündelik yaşam pratikleri, birbirleriyle olan sosyal ilişkileri, yaşadıkları çevre bu çevrenin bütün fiziki özelliklerinin aynı zamanda birer hafıza nesnesi olduğunu söylemek mümkündür. Bu noktada geride kalan

412

bölümlerde ortaya konulduğu üzere zaman ve mekândaki sürekliliğinden koparılan Erken Cumhuriyet Dönemi toplumunun sosyal çevrenin farkına varılmadan sağladığı birlikte anımsama olanaklarını da tahrip eden “icat edilmiş” ritüellerle tanışması bu çalışmanın öznesi olan Harf inkılabından önce gerçekleşmişti. Connerton’un belleğin önemli aktarım araçlarından biri olarak gördüğü anma törenleri ve bedensel pratikler bağlamında Erken Cumhuriyet Döneminde toplumsal yaşama sokulan resmî anma törenleri ve millî bayramlar toplumsal belleğin asırlara yayılan rutinini dağıtacak bir nicelik taşıyordu. Benzer şekilde ulus devletin kurucu hafızasını İmparatorluk’un tarihe gönderilmiş hafızasının yerine ikame etme iddiasını taşıyan zorunluluğa da sahipti. İcat edilen yeni anma törenleri ve millî bayram kutlamalarının etkisi, başlangıçta Millî Mücadele’nin sağladığı birlik duygusunun ve sonrasında emir ve talimatlarla gerçekleştirilmenin kaçınılmaz sonucu olarak kent merkezleriyle sınırlı kalmayarak Anadolu coğrafyası ve dolayısıyla toplumun zihin dünyasının en ücra noktalarına kadar tesir etmişti. Yaşamın tüm alanlarına nüfuz ederek dinî bayramlar ve mevsimsel geleneklerin karşısında baskın hale getirilmeye çalışılan icat edilmiş ritüeller aynı zamanda devletin resmî takviminin safhalarını da oluşturuyordu. Bu bağlamda yeni Türkiye’nin ilk bayramı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının birinci yıldönümü olan 1921’de kabul edilen “23 Nisan Bayramı” olmuştu.413 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sorumluluğuna bırakılan bu ilk millî bayram başlangıçta “çocuk bayramı” olarak kutlanmış, 1935 yılına gelindiğinde “çocuk bayramı” tamlamasının sonuna “Ulusal Egemenlik” ifadesi de eklenerek kurucu hafızanın tarihsel miladına gönderme yapan bir zemin oluşturulmuştu. Kurucu hafızanın icatlarından biri olsa da sürdürülememiş bir başka millî bayram 24 Ekim 1923’te kabul edilen bir kanunla hayata geçirilen “Hâkimiyet Bayramı” olmuş,414 ancak bu bayramı emreden karar 1935 tarihli kanunla yürürlükten kaldırılmıştı.415 29 Ekim “Cumhuriyet Bayramı”, Erken Cumhuriyet Döneminde icat edilen ritüellerin içerisinde toplumsal bellekte yeni bir sayfa açmak ve mevcut rejimin tarihsel kurgusunu pekiştirmek için hayata geçirildiğini

413

“23 Nisan’ın Millî Bayram Addine Dair Kanun” Kanun No: 112, Kabul Tarihi, 23 Nisan 1337[1921] Düstur 3. Tertib Cild: 2 s. 29, Resmî Ceride ile Neşir ve İlânı: 2/5/1921, Sayı: 13

414

“12 Rebiülevvel Gecesiyle Gününün Millî Bayram Addine Dair Kanun”, Kanun No: 362, Kabul Tarihi, 24/10/1923, Resmî Ceride ile Neşir ve İlânı: 28/10/1923, Sayı: 38

415

“Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun”, Kanun No: 2739, Kabul Tarihi, 27/05/1935, Resmî Ceride ile Neşir ve İlânı: 1/6/1935, Sayı: 3017

açıkça ifade eden belki de tek millî bayram olmuştu. Söz konusu bayramın ilanını isteyen kanun teklifinde; medenî ülkelerden her birinin kendisi için millî bayram olmak üzere tek bir gün kabul ettiği ve milletin bu şekilde belirlenen günü, resmî bir özel gün sayarak hem ülke içinde hem de dış temsilciliklerinde millî törenle icra ettiği ifade ediliyordu. Yine aynı kanun teklifindeki ifadeyle yabancılara da “kutlattırılması” gereken, Türkiye Cumhuriyeti ve milletinin resmî özel gününü öteki medenî ülkeler gibi bir gün olarak belirlemek grerekiyor, o gün ise Cumhuriyet’in ilânı günü olan 29 Ekim’den başkası olmamalıdır deniliyordu.416 Söz konusu kanun teklifinin görüşülerek karara bağlandığı Nisan ayını takip eden ilk 29 Ekim gününün millî bayram olarak kutlanmasını 1 Nisan 1926 yılında kabul edilen 795 sayılı “Zafer Bayramı” kanunu takip etmişti.417 Bu kanunla birlikte Cumhuriyet ordu ve donanmasının zafer günü olarak kabul edilen 30 Ağustos tarihinin kara ve deniz kuvvetleri tarafından kutlanan ve askeri dairelerin tatil edildiği yeni bir millî bayram olduğu ilan ediliyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün, 15-20 Ekim 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hazirun karşısında okumaya başlayarak 6 gün 36 saatte tamamladığı konuşmasının ilk cümlesi olan “1919 yılı Mayısı’nın 19’uncu günü” yıldönümlerinin bayram olarak kutlanması ise çok daha sonra gerçekleşecekti. 19 Mayıs günlerinin Samsun şehrinde 1926 yılından itibaren “Gazi Günü” olarak kutlanması diğer kentlerdeki yöneticileri de harekete geçirmiş Gazi Günü farklı şehirlerde de irili ufaklı törenlerle kutlanmştı. Kanuni bir düzenleme olmadan sürdürülen 19 Mayıs “Gazi Günü” törenleri, 20 Haziran 1938 yılında kabul edilen 3466 sayılı Kanunla 2739 sayılı kanunun ikinci maddesine eklenen, “Gençlik ve Spor Bayramı, Mayıs’ın 19’uncu günü”dür ibaresiyle resmî bayram hâline gelecekti.418 Çoğunluğu Erken Cumhuriyet Döneminin kültür devrimlerinden önce uygulanmaya başlanarak adeta toplumun dinî ve geleneksel bayram ritüellerinin “yanına

416

“medenî ülkelerden her biri kendisi için millî bayram olmak üzere tek bir gün kabul etmiştir. Her millet bu şekilde

belirlediği günü, resmî özel gün sayarak yalnız o günü gerek ülke içinde, gerek dış temsilciliklerinde millî törenle icra eder... Yabancılara da kutlattırılması gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve milletimizin resmî özel gününü öteki medenî ülkeler gibi bir gün olarak belirlemek lâzımdır. O gün ise Cumhuriyet’in ilânı günü olan 29 Ekim’den başkası olmamalıdır” Bak. “Cumhuriterin İlanına Müsadif 29 Teşrin-i Evvel Gününün Millî Bayram Addi

Hakkında Kanun”, Kanun No: 628, Kabul Tarihi, 19/04/1925, Resmî Ceride ile Neşir ve İlânı: 23/4/1925, Sayı: 96 417

“Zafer Bayramı Kanunu”, Kanun No: 795, Kabul Tarihi, 1/04/1926, Resmî Ceride ile Neşir ve İlânı: 12/4/1926, Sayı: 346

418

iliştirilen” resmî ve millî bayramlar uygulanış ve işleyiş süreçleri bakımından toplumsal bellekteki bir inşa girişimi özelliği de taşıyordu. Düzenli periyotlar hâlinde yılın tamamıma yayılan resmî tören, bayram ve kutlamalar gerek bunlar için hazırlanan pankart ve afişlerle gerekse kutlama ve anma ritüelinin şekliyle yeni rejim en ücra yerlere bile kendini hissettiriyor ve makul vatandaşlarını tekrar tekrar disipline etmiş oluyordu. Kamusal alanı işgal eden millî ve resmî bayramlara teşvik edilen vatandaşlar yeni rejimi çağrıştıran çeşitli görsel semboller ve nutuklarla çevrelenen bir atmosfere çekilerek miladı kendisi olan icat edilmiş ritüellerin nesnesi ve öznesi hâline geliyordu. Rejimin makul vatandaşların bedenleriyle ortaya koydukları onaylama sahnelerini sık sık tekrar ettiği millî bayramların benzerleri çağdaş ulus devletlerde de yaşanıyor, millî bayramların kutlandığı “çoşkulu” törenler ulus devlet bilincine sahip, Cumhuriyet ilkelerine bağlı, devrimci ruhlu olmasına rağmen devletçi ve laik çocuk ve gençlerin gövde gösterilerine sahne oluyordu. Ulus devletlerin ortaya çıkışından günümüze kadar geçen süreçte Ortadoğu ulusal seçkinleri kadar Avrupa ulusal seçkinleri de, geçitler, törenler ve mitingler örgütleyerek ve yeni tören alanları kurarak uygun gördükleri bir geçmişin uzantısı olduklarını ileri sürecekti.419 Kuruluş mitosunun yorumlanış yolları toplumdan topluma farklılık gösterse de temelde aynı işlevi görüyordu. Toplumsal bellekteki gündelik pratiklerin hayata geçirilen ve geçirilecek kültür inkılaplarıyla eş zamanlı olarak günü ve günün yaşandığı sosyal ve kamusal alanı sistematik bir şekilde değiştirdiği sıralarda Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamaları gerçekleşmişti. Söz konusu kutlamalar tasfiye edilen geçmişin neden unutulmak zorunda olduğunu ve inşa edilen yeni hafızanın neden içselleştirilmesi gerektiğini gösteren detaylar barındırıyordu. Dönemin tanıklarından biri olan tarihçi Enver Behnan Şapolyo unutuş ve hatırlayışın önemli kırılma noktalarından biri olan bu eşikte yaşanan bir 10. yıl kutlamasını şöyle resmiyordu;

“Bir gurup halk toplanmış duvar afişlerini seyrediyor. Kırmızı zemin üzerine altı tane, altı oklu bir bayrak, altında siyah zemin üzerine beyaz yazı ile Cumhuriyetçiyiz, Milliyetçiyiz, Halkçıyız, Devletçiyiz, Lâikiz, İnkılâpçıyız… Onun yanında bir levha: Gazi Hazretlerinin gençliğe hitabesi

419