• Sonuç bulunamadı

Dünyada Dil Meseleleri ve Harf İnkılabının Yurt Dışı Yansımaları

BÖLÜM 1: TARİHSEL VE KAVRAMSAL ZEMİN

1.6. Yeni Türk Harfleri’nin Kabul Edilmesi

1.6.2. Dünyada Dil Meseleleri ve Harf İnkılabının Yurt Dışı Yansımaları

Dünya tarihinde dilin toplum üzerinde başat bir kontrol aracı olarak farkedilmesi modern ulus devletlerin yükselişiyle birlikte başlayan bir süreçte gerçekleşmiş, -yapay

246

Bu amaçla atılan adımların başında Meşrutiyet döneminde başlayan ve ders araç gereçlerindeki yenileşmenin yanı sıra yeni ve etkili öğretim yöntemlerinin kullanılmasını da kapsayan bir girişim olan “Usul-i Cedid Haraketi” geliyordu. Okuma yazma öğretiminde bilinenden bilinmeyene gitme ilkesine dayanan “Usül-i savtiye” yöntemine geçilmesi söz konusu hareketin önemli başarıları arasında gösteriliyordu. Gizem Engin, Selçuk Uygun, “Osmanlı’dan Günümüze Okuma Yazma Öğretimi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt. 21, Sayı. 1, 2011, s.203-204 247

Uygur Kocabaşoğlu, “Harf Devriminin Eğitim ve Kültür Yaşamımız Üzerindeki Kimi Etkilerine Değin Gözlemler”, Harf Devrimi’nin 50. Yılı Sempozyumu, TTK: Ankara, 1991, s. 114-115

da olsa- ortak bir tarih ve kültürün inşa edilebilerek yaşatılabilmesi için hayati bir mühendislik aracı olarak kullanılan dil ulus devletlerin temel yapı taşlarından biri hâline gelmişti. Bu süreç, mevcut yazılı ya da kültürel dillerinin en genel tanımı ve Hobsbawm’ın söylemiyle “icat eden”, birbiriyle örtüşen dil ve lehçelerin “düzelterek” standartlaştıran, ölü ya da neredeyse tükenmiş dilleri dirilten politik ideolojik eğilimlerin bir sonucuydu.248 Dilin uluslaştırmadaki işlevselliğine dair çalışmalar yapılırken, değişen dünya sistemi ve iletişim olanaklarının doğal bir sonucu olarak birçok toplumun kendi dili ve dilindeki aksaklıklarına dair farkındalığı da gelişiyordu.

Bu bağlamda Giriş bölümünde de kısaca değinildiği üzere XIX. yüzyıl, Erken Cumhuriyet Döneminde uygulamaya konulan alfabe değişikliğinin fikri temellerinin atıldığı dönem olmasının yanı sıra Latin ve Kiril alfabelerini kullanan başka toplumların da alfabeleri üzerinde çeşitli ıslah girişimlerine sahne olmuştu. Söz konusu ıslah girişimleri geçmişi çok daha eskilere uzanan ve siyasi, sosyal ve ekonomik birçok gerekçenin kçınılmaz hale getirdiği süreçlerin devamı olarak hayata geçiriliyordu. Bu bağlamda örneğin Meşrutiyet kadrolarının öykündüğü Almanya’daki yazı reformu Prusya döneminde gerçekleşmiş, imparatoriçe Maria Theresia’nın [1717-1780] başlattığı eğitim reformu Almanya’daki yazı ve imla düzenlemelerinin miladı olmuştu. Ancak yine Almanya’daki yazı ve dil sorunlarının çözümüyle ilgili düzenlemelerde dahi alfabenin tamamıyla değiştirilmesi gibi radikal bir değişiklik yapılmayarak biri, “Gotik-Kotani” ve diğeri “Latin” olmak üzere iki alfabe birlikte kullanılmıştı.249 Maria Theresia’nın Prusya’daki okuma yazma sorunsalı bağlamında giriştiği eğitim reformunun bir parçası olarak gelişen yazı ve imla ıslahının bir asır sonra gösterdiği kısmı başarıya rağmen XIX. yüzyılda Alman coğrafyasının hemen hemen yarısı hâlâ okuma yazma bilmemekteydi.250

248 Hobsbawm, Milletler ve Milliyetçilik, s. 136

249 Gotik harflerin Alman yazınından kaldırılması çok sonraki bir dönemde gerçekleştirilecek, Hitler döneminde söz konusu harfler okunup yazılma zorluğu gerekçesiyle kaldırılacaktı.

250

Hajo Holbor, A History of Modern Germany: 1648-1840, Vol. 1, Princeton University Press: Princeton, New Jersey, 1982, p. 220-229; Karl Vocelka, "Enlightenment in the Habsburg Monarchy: History of a Belated and Short-Lived Phenomenon”, in Toleration in Enlightenment Europe, by Ole Peter Grell and Roy Porter, Cambridge University Press: Cambridge, 2006, p. 200

Yine aynı yüzyılın hemen başında benzer bir süreç Rusya’da da yaşanmış, Kiril alfabesi, tıpkı Kemalist devrimin deneyimindeki gerekçelere benzer bir şekilde, eski alfabe ve imlanın okuma yazmanın yaygınlaşmasına engel olduğu gerekçesiyle yeniden düzenlenmişti. Üstelik mevut alfabedeki on sekiz harfin çıkartılarak kaligrafik olarak Latin harflerine benzeyen harflerin eklenmesiyle gerçekleştirilen bu reforma rağmen Rusya’daki alfabe ve yazı sorunlarının sonraki yüzyılda da devam etmesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu sıralarda Kiril alfabesinde yeni bir düzenlemeye gidilmişti. Eğitimin yaygınlaşması ve bu süreçte ortaya çıkan dil ve yazı sorunlarıyla ilgili bir başka örnek Fransa’da yaşanmış Kardinal Richelieu’nun öncülüğünde kurulan “Académie Française” [Fransız Akademisi] başta konuşma diliyle yazma dilinin birbirine yaklaştırılması olmak üzere yazım, imla ve Fransız dilindeki diğer sorunlarla ilgili çalışmalar yapıyordu. 251 Fransız ihtilalini takip eden süreçte ihtilalin popülerliğini sağlayan dil öğesi ihmal edilmemiş, yerel ağızların yok edilmesi pahasına yaygınlaştırılmasını öngören kanunlar çıkarılmasıyla desteklenen ve Fransız vatandaşı olmanın dolaylı bir koşulu kabul edilen Fransızca ulusal eğitim-yayın ve kültür dili gibi algılarla yaygınlaştırılacaktı.252

Öncesinde Rönesans ve özellikle matbaanın yaygınlaşmasıyla Avrupa’daki bilgi, bellek senkronizasyonu ve okuma kültüründe meydana gelen değişimlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan dil ve yazı sorunları zaman ve mekânda söz konusu reforma yakın olan toplumlardan başlayarak diğer coğrafyalardaki toplumlara da aksetmişti.253 Bu bağlamda düşünüldüğünde, Osmanlı toplumundaki dil ve yazı sorunları da bellek senkronizasyonu geleneğindeki küresel değişimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan dil ve alfabede sorunları sadece Osmanlı ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne has bir mesele değildi. Dil ve harf değişikliklerinin sadece Türkiye Cumhuriyeti aydınına has süreç ve sonuçları olmadığına dair çeşitlendirilebilecek örnekler bağlamında, Türkçenin yüzyıllardır hızlı değişimler geçirdiğini ve söyleyen dil ve tarih kaynaklarını inceleyip

251

Ayhan Hakan, "Dünyada ve Türkiye’de Akademilerin Tarihçesi ve Bugünkü Durumu", AÜ Eğitim Bilimleri

Dergisi, Cilt. 15, Sayı. 2, 1982, s. 225-226

252

A. Coşkun Kırca, “Neden Millî Devlet? Neden Tekil Devlet? Karşılaştırmalı Bir Deneme”, Türkiye Günlüğü, Sayı. 75, Ankara, 2003, s. 156

253

Dünya ve özellikle Avrupa’daki dil ve alfabe reformuna dair mülahazalar için bak; Ragıp Hulusi Özdem, “Dil Mükemmelliği ve Dil Mükemmelleştirme Görünceleri”, Türkiyat Mecmuası, Cilt. 5, 1936, s. 49-78

işlemek için yalnız Arap harfleri bilgisi yetmeyeceğini söyleyen Ortaylı’nın tespitleri oldukça ufuk açıcıdır. Zira ona göre de, bütün ülkelerde tarihî metinleri okuyup değerlendirmek her aydının değil, ancak karşılaştırmalı filoloji, etimoloji ve tarih bilgisine sahip uzmanlara has bir yetenektir. Bütün İngiliz aydınları okullarda aldıkları kısmı eğitime rağmen Shakespeare oyunlarının orijinal metninden uzmanları kadar tad alamazlar. Yine Niehelungcn Lied veya Igor Dcslanı’nın orijinali, her Alman veya Rus aydınının rahatça izleyeceği metinler değildir. Venedikli bir iktisatçı ya da sosyolog, uzman bir filolog ya da tarihçinin yardımı olmaksızın, dedelerinin XVI. yüzyılda tuttuğu kayıtlardan bir şey anlayamayacağı, hatta okuyamayacağı için arşive gitme zahmetine dahi girmez.254 Bu noktada dil ve yazı konusunda Osmanlı devletine benzer sorunlar yaşayan ancak alfabe konusunda radikal değişimlere gitmeyen Çin, Japonya, Kore ve Rusya gibi devletler, Harf inkılabının pratik faydaları arasında gösterilen “muasır medeniyetler seviyesi”ne çıkarak kalkınma idealine ulaşabildiklerini belirtmek gerekir. Yine Tayland, Hindistan, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve İsrail gibi devletler sahip oldukları “zor” alfabeyi değiştirmeyerek XX. yüzyıla girebilmiştir. Dolayısıyla dilde sadeleşme ve harf değişiklikleri sadece Osmanlı devleti ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti’ne has uygulamalar değildir. Bu noktada ilginç olan, dünyanın Çinceyle birlikte en eski kesintisiz dili olan Yunanca’da alfabe seviyesine inmeyerek bir tür ikidillilik boyutunda XX. yüzyılın sonuna kadar süren dilsel sorunların 1980’li yılların başında resmî ya da gayri resmî her türlü kullanım için standart bir dilin belirlenmesiyle nihayetlendirilmiş olmasıydı.255 Söz konusu sorunların en hararetli olduğu bağımsızlık sonrası dönemde bile Yunanistan’da, Osmanlıdakinden farklı olarak kaynaklara dönüş yaşanmıştı. Bu bağlamda örneğin hemen hemen tamamı klasiklerle ilgili olan ve antik Yunancayla yapılan felsefe derslerine devam eden öğrencilerin filoloji çalışmalarında modern Yunancayı kullanmaları serbest bırakılsa da, modern dille yazılmış tezlerin kabul edilmeyeceğini hükme bağlanmış, böylelikle bir anlamda dil belleğinde saklanan hafızaya sahip çıkılmıştı. Üstelik bu süreç farklı dil ve alfabelerin ihmal edilmediği ilköğretim düzeyinde haftada ortalama on iki saat klasik Yunanca, üç saat Latince, dört saat Fransızca; orta öğretim düzeyinde ise sekiz saat

254

Ortaylı, Gelenekten Geleceğe, s. 105 255

Gregory Jusdanis, Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, Haz. Beril Eyüboğlu, Metis Yayıları: İstanbul, 1998, s. 69-70, 75

klasik Yunanca, beş saat Latince, iki saat de Fransızca dersi verilen çok dil ve alfabeli bir dönemdi. 256 Yunanistan’ın kuruluşu [1832] ve Yunancanın bir tür uluslaşma için araçsallaştırıldığı süreçte yaşanan dil tartışmaları “Katharevousa” adı verilen ve kadim Yunanca sözcüklerle zenginleştirilmeye çalışılan bir devlet dilinin temelini oluşturacaktı. Türkiye’de yaşanacak dilde özleştirme çabalarına benzer şekilde eski Yunancanın söz dizimine benzer sözcükler dile eklemlenmeye çalışılmış, gündelik kelimelere alternatif kelimeler türetilmişti. Bu özyunanca çabası yaklaşık bir asır sonra Türkiye’de yaşanacak olan öztürkçeleştirme çabalarının gördüğü tepkiye benzer tepkiler alacaktı.257

XIX. yüzyılda toplumsal belleğin taşıyıcı unsurlarından olan alfabe konusunda değişikliğe giden tek devlet Türkiye Cumhuriyeti olmamıştı. Türk dillerini konuşan – İran ve Irak’takiler hariç- bütün gruplar Arap alfabesini bırakarak Latin alfabesi ve kısmen Kiril alfabesini kullanmaya başlamıştı. Bu bağlamda Türkiye’deki Harf inkılabıyla eş zamanlı olarak önce Sovyetler Birliği’nde, ardından Balkan coğrafyasında ve 1960’lı yıllardan itibaren de Çin Halk Cumhuriyeti nüfuzu altında bulunan Türk devletlerinde Latin alfabesine geçilmişti. Öncesinde XVIII. yüzyıldan itibaren Orta Avrupa ve Balkanlar’daki aydınlar arasında “konuştuğunuz gibi yazınız” şeklinde bir düstur yayılmış, dolayısıyla alfabe konusunda değilse bile dil konusunda arkaik biçimleri dışlayan bir dilde sadeleşme standartlaşma sürecine girilmişti.258

Bu noktada öne çıkan önemli bir isim olan misyoner Nikolay İvanoviç İlminsky [1822-1892] Rus hegomanyasındaki coğrafyada yaşayan Türklerin Hristiyanlaştırılabilmesi için öncelikle alfabelerinin değiştirilmesi gerektiğini öne sürmüştü.259 İlminsky’nin faaliyetleri ve ardından Stalin döneminde Latin alfabesine geçilerek Arap harfleriyle basılmış kitapların ithalinin yasaklanmasıyla milyonlarca konuşanı olan yetmişe yakın

256 Jusdanis, Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, s. 205-207

257

Jusdanis, Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, s. 104 258

İlber Ortaylı, “Türk Harf Devrimi’nin Dış Ülkelerdeki Etkileri Üzerine”, Harf Devrimi’nin 50. Yılı

Sempozyumu, TTK: Ankara, 1991, s. 103-105

259

Nilüfer Kefeli, “Nikolay İlminsky: Orta Volga Müslüman ve Türk Halkları Üzerinde Siyaseti”, Türkler, Cilt. 18, YTY: Ankara, 2002, s. 451-459

dil Latin alfabesiyle yazılır hale gelmişti.260 Sovyet coğrafyasındaki Latin alfabesi tercihini Türkiye ile teması kesmekle açıklayan Bernard Lewis, Sovyetlerin kolektif belleğin alfabeyle olan ilişkisi bağlamında yaptığı bu hamlenin ters teptiğini söylüyordu. Ona göre bu hamle, eski düzen ve fikirlerin geçmişe gömülüp yalnız Latin harfli Türkçeyle ortaya konulan fikirlere açık bir kuşak yetiştirmek isteyen Gazi’nin Türkiye’deki Latin alfabesine geçişle ilgili kararını hızlandırmıştı.261 Lewis’in yeni bir kuşak yetiştirme idealinin parçası olarak yorumladığı Harf inkılabının Amerika’daki yansımaları genelde olumlu olmuş, I. Dünya savaşından sonra kurulan yenidünya düzeninde Türkiye’de yaşanan değişim ve dönüşümler de yakından takip edilmişti. Bu bağlamda Amerikan basınında konuyu “Türkler Elyazısını Yasaklıyor” [Turks Forbid Writing] başlığıyla gündemine alan Appleton Post-Crescent gazetesi, Doğu kültüründen koparak, Batı medeniyeti ile yakınlaşmak için hayata geçirilen inkılabın Türk modernleşmesi açısından önemini vurguluyordu.262 Erken Cumhuriyet Döneminin Harf inkılabıyla sınırlı olmayan “deri değişimi” niteliğindeki sosyo kültürel inkılapları Avrupa basınında başlangıçta kuşkuyla karşılanmış, tepeden inme oldukları için kalıcı olmayacağı düşünülen inkılapların başarılı olamayacağını ifade eden basın ve kitaplardaki fikirler zamanla görünürlüğünü kaybetmişti. Bu noktada söz konusu inkılaplara daha sıcak bakan ve Türkiye’nin Batı medeniyetine yaklaşmak için attığı adımların takdir edilmesi gerektiğini öne süren görüşler de benzer bir şekilde başarısızlık beklendiğini gösteren imalar barındırıyordu.263 Arnold Toynbee bu durumu, Batınınkinden çok daha “uzak” bir tarihsel geçmişten ve toplumsal sistemden gelen Tükler’in, son zamanlarda insani açıdan mümkün olan en hızlı şekilde aradaki zorlu mesafeyi aşarak Batılıların olduğu noktaya gelmesi şeklinde tarif ediyordu.264

260 Fatma Açık, “XX. Asrın Başlarında Türk Dünyasında Yaşanan Alfabe Değişikliklerinin Sebepleri, Gelişimi ve Sonuçları”, Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu, 20-21 Kasım 2008, s. 3

261

Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s. 427-428 262

Esra Sarıkoyuncu Değerli, “Amerikan Basınında Türk Harf ve Dil Devrimi”, DÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı. 23, Nisan 2009, s. 35; Ayrıca bak; Şimşir, “Amerikan Belgelerinde Türk Yazı Devrimi”, s. 107-214

263

Mustafa Yılmaz, İngiliz Basını ve Atatürk’ün Türkiyesi, Phoenix Yayınevi: Ankara, 2002, s. 75-79 264

BÖLÜM 2: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ KÜLTÜR