• Sonuç bulunamadı

3.1 AVRUPA BøRLøöø VE TÜRKøYE øLøùKøLERø

3.1.6 Gümrük Birli÷i Sonrası Türkiye Avrupa Birli÷i øliúkileri

1990’lı yılların baúında Do÷u Bloku’nun çözülmesiyle birlikte Orta ve Do÷u Avrupa ülkelerini Batı Avrupa ile ayıran büyük engel kalkmıú ve AT, bu ülkelerin yeni sisteme uyumunda yardımcı olmak için gönüllü olmuútur. Bunu takiben Berlin duvarının yıkılmasıyla Batı ve Do÷u Almanya birleúmiú ve di÷erleri için örnek teúkil etmeye baúlamıútır. øleride di÷er Do÷u Blok ülkelerinin olası üyelikleri için AT yeni düzenlemeler getirmiútir. 1992 yılında Birli÷in gelece÷i açısından önemli anlaúmalardan olan Maastricht Antlaúması’nın imzalanmasıyla Topluluk, Avrupa Birli÷i’ni oluúturmaya baúlamıútır. Maastricht Antlaúması’ndan bir yıl sonra düzenlenen Kopenhag Zirvesi (1993) ile Orta ve Do÷u Avrupa Ülkelerini (ODAÜ) de kapsayan ve üye olmak isteyen ülkelerin öncesinde yerine getirmeleri gereken Kopenhag Kriterleri belirlenmiútir. Türkiye’den de bu kriterlerin yerine getirilmesi istenmiútir. Bu kriterlerin Türkiye’yi de kapsaması Türkiye AB iliúkilerini tekrar germiútir. Ancak aynı yıl GB müzakerelerine baúlaması gerginlikleri biraz olsun yatıútırmıútır. Türkiye-AB arasındaki GB’nin 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlü÷e girmesiyle de iki taraf için yeni bir dönem baúlamıútır.

GB ile birlikte hem ekonomik hem de siyasi birçok beklenti oluúmuútur. Özellikle, AB üyeli÷i konusunda ciddi bir ba÷ olarak görülen GB’nin kurulmasından sonra, bir sonraki geniúlemede Türkiye’nin dâhil olaca÷ı düúünülmüútür. Fakat Aralık 1997’de yapılan Lüksemburg Zirvesi sonucu oldukça büyük hayal kırıklı÷ına sebep olmuútur. Lüksemburg süreci, Türkiye’yi olası tam üyelik için baúlatılacak olan müzakereler dıúında tutmuú, ancak Orta ve Do÷u Avrupa Ülkeleri’ni dâhil etmiútir. Bu tutum AB’nin Türkiye’ye karúı adaletsiz davranması ve müslüman nüfusun hakim oldu÷u bir ülkeyi sınırları içerisinde istemedi÷i kanısı oluúmuútur (Öniú, 2000b:2).

Türkiye’nin Lüksemburg Zirvesi sonrasında AB’ye üyeli÷i konusunda neredeyse tüm umutları tükenmiúken 1998 yılında di÷er aday ülkelerle birlikte Türkiye için de ilerleme raporu hazırlanmıú ve 1999 yılında yapılan Helsinki Zirvesi ile Türkiye-AB iliúkilerinde bir dönüm noktası yaúanmıútır. Türkiye Aralık 1999 Helsinki Zirvesinde aday üyelik statüsü elde etmiú ve gelece÷e dair daha olumlu bir bakıú açısı oluúmuútur.

øniúli çıkıúlı olan Türkiye-AB iliúkileri, 1999 Helsinki Zirvesinde Türkiye’nin tam üyeli÷e adaylı÷ının tescil edilmesiyle; Türkiye’nin di÷er aday ülkeler ile eúit konumda olaca÷ı açık ve kesin bir dille ifade edilmiú; sonrasında di÷er aday ülkelerdeki gibi Katılım Öncesi Stratejisi uygulamaya konularak yeni bir sürece girilmiútir. Öte yandan yine aynı Zirvede AB’nin geniúleme politikası içinde yer alan di÷er tüm aday ülkelerle müzakerelerin baúlatılmasına karar verilirken; siyasi kriterlere uyumu henüz sa÷layamadı÷ı gerekçesiyle, Türkiye ile katılım müzakereleri baúlatılmamıú; ayrıca Nice Zirvesinde (Aralık 2000) kararlaútırılan, geniúlemeden sonra AB’nin kurumsal yapısındaki de÷iúikliklere iliúkin düzenlemelerde Türkiye’ye yer verilmemiútir (Bayar ve Çalıúkan, 2007: 25).

AB’de Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin (G.K.R.K.) de içinde bulundu÷u yeni bir geniúleme süreci11 12-13 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi ile olmuú ve bu

geniúlemede Türkiye yine dıúarıda kalmıútır. Kopenhag Zirvesi, Helsinki Zirvesi kadar büyük önem taúımaktadır. Çünkü Zirvede 2003 yılında üyelik müzakerelerine baúlanılmasına iliúkin kesin tarihin belirlenmesi hedeflenmiútir. Türkiye için “koúullu müzakerelere baúlama sözü” verilmiútir. Kopenhag Zirvesi’nde alınan önemli bir karar da Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye üye devlet statüsüne alınaca÷ına iliúkin karardır. Karar, Türkiye’de geniú yankı uyandırmıútır.

Helsinki Zirvesi’nden sonra Türkiye’nin, tam üyelik müzakerelerinin en kısa sürede baúlatılması için büyük bir çaba içine girdi÷i gözlenmektedir. AB’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni karúılayabilmek amacıyla 2000–2002 döneminde birçok yasa de÷iúikli÷ini içeren bir uyum paketi hazırlanmıútır (Balkır, 2010:90). Gerçekleútirilen siyasi ve idari reformlar AB tarafından 2004 yılı ølerleme Raporlarında da belirtilmiú ve müzakerelerin baúlanabilece÷ine dair sinyaller verilmiútir.

Bu ba÷lamda 17 Aralık 2004 tarihli AB Brüksel Zirvesi kararları uyarınca 3 Ekim 2005 tarihli Lüksemburg Hükümetlerarası Konferans Kararı ile katılımcı ülke statüsüne yükseltilen Türkiye, AB’ye katılım müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde, tarama sürecine ise 20 Ekim 2005 tarihinde baúlamıútır (Balkır, 2010:90). 12 Haziran 2006 tarihinde de “Bilim ve Araútırma” faslının müzakeresi açılıp aynı gün geçici olarak kapatılmasıyla, fiili müzakereler baúlamıútır. “øúletme ve Sanayi Politikası”, “Mali Kontrol”, “østatistik”, “Tüketici ve Sa÷lı÷ın Korunması”, “Trans-Avrupa ùebekeleri”, “Bilgi Toplumu ve Medya”, “Sermayenin Serbest Dolaúımı”, “Fikri Mülkiyet Hukuku”, “ùirketler Hukuku”, “Vergilendirme”, “Çevre” ve “Gıda Güvenli÷i, Veterinerlik ve Bitki Sa÷lı÷ı” fasıllarında (12 fasıl) ise müzakereler devam etmekte olup, “Ekonomik ve Parasal Politika” ile “E÷itim ve Kültür” olmak üzere iki fasılda ise Türkiye, Müzakere Pozisyon Belgesi’ni sunmuútur. Aralarında “Malların Serbest Dolaúımı, Gümrük Birli÷i, Rekabet Politikası, Tarım ve Kırsal Kalkınma ile Vergilendirme” fasıllarının da yer aldı÷ı 8 fasılda ise açılıú kriterleri belirlenmiútir. Ayrıca, 9 faslın tarama sonu raporları Konsey’de görüúülmektedir. Henüz tarama sonu raporu hazırlanmamıú olan fasıl ise “Ortak Dıú, Güvenlik ve Savunma Politikası’dır” (DTM, 2010:1-4).

2004 yılından sonra Türkiye’nin katılım müzakerelerinin olumlu bir çizgide hızla ilerleyece÷i düúünülürken aksi gerçekleúmiútir. AB ile iliúkilerimizde do÷rudan ba÷lantısı olmayan, tamamen siyasi özellikteki sorunlar durumun temel sebebi gösterilebilir. Bu sorunların baúında ise Kıbrıs sorunu gelmektedir. Buna göre 14–15 Aralık 2006 tarihlerinde yapılan AB Liderler Zirvesi'nde Gümrük Birli÷i Kararından kaynaklanan Ek Protokol’ün G.K.R.K. geniúletilmesi sorunu nedeniyle 8 baúlıkta müzakerelerin askıya alınması kararlaútırılmıútır (Bayar ve Çalıúkan, 2007: 27). Daha sonra 2007 ølerleme Raporunda bu kararın gerekçeleri “Kıbrıs Cumhuriyeti ile iliúkilerin normalleútirilmesinde ilerleme kaydedilmemiútir. Türkiye, Ortaklık Anlaúmasına Ek Protokol’ü bütünüyle uygulamamıú ve Kıbrıs ile do÷rudan ulaúım konusundaki kısıtlamalar dâhil olmak üzere malların serbest dolaúımına yönelik bütün engelleri kaldırmamıútır” biçiminde ifade edilmiútir. “Kıbrıs ile iliúkilerini normalleútirece÷i” süreye kadar, “Malların Serbest Dolaúımı, øú Kurma ve Hizmet Sunumu, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Balıkçılık, Ulaútırma Politikası, Gümrük Birli÷i, Dıú øliúkiler” konularında müzakerelere baúlanmayaca÷ı ve di÷er tüm baúlıklar tamamlanma noktasına gelmiú olsa dahi kapatılmayaca÷ı açıklanmıútır (Balkır, 2010:91; DTM, 2010:3-4).

Son olarak, 10-11 Aralık 2009 tarihli Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı’nda, Ortaklık Anlaúması’na Ek Protokol’ün ülkemiz tarafından ayrım gözetmeksizin uygulanmasının sa÷lanmadı÷ı sürece sekiz baúlıkta müzakerelerin askıya alınmasına yönelik uygulamaya devam edilece÷i kararı alınmıútır (DTM, 2010:4). Bu durum Türkiye’nin tam üyelik sürecini yavaúlatmaktadır.

Türkiye-AB iliúkilerinde iki tarafın kaygıları devam etmektedir. AB’nin temel kaygıları etnik ve dini olarak “öteki” diye tanımladı÷ı bir ülkeyi bünyesine dâhil etmek, Türkiye’nin demografik dinamizminin getirdi÷i göç endiúesinin yanı sıra AB kurumlarında karar alma mekanizmasındaki potansiyel a÷ırlı÷ı, tarımın konumu, gelir da÷ılımı ve bölgelerarası eúitsizlik, ve son olarak din ve kültür çatıúmasıdır. Türkiye’nin kaygıları ise egemenlik sorunu, din ve kültür çatıúması gibi

önemli konularda tarafsız davranmadı÷ı ve çifte standart uyguladı÷ı kanısı da müzakere sürecini zorlu bir sürece sokmaktadır (Balkır, 2010: 91).