• Sonuç bulunamadı

Güdülenme Süreci: İnsanlar, yeni davranışları ya da becerileri gözlem yoluyla öğrenebilirler fakat onu yapmak için güdülenmemişlerse ya da bu davranışa

ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL VE KURAMSAL TEMELLERİ

A- Erken Çocukluk Döneminde Sosyal Beceriler ve Sosyal Problem Çözme Becerisi Çözme Beceris

4. Güdülenme Süreci: İnsanlar, yeni davranışları ya da becerileri gözlem yoluyla öğrenebilirler fakat onu yapmak için güdülenmemişlerse ya da bu davranışa

ihtiyaç duymazlarsa bunu gerçekleştirmezler. Bu süreç öğrenilenlerin, performansa dönüştürülmesini sağlamaktadır (Senemoğlu, 2007).

Sosyal öğrenme kuramına göre; sosyal becerileri yetersiz olan bireyler, uygun sosyal davranışları öğrenmemiş ya da bulunduğu çevre içerisinde yanlış öğrenmiş olabilirler. Sosyal bilişsel öğrenme kuramı, sosyal beceri eğitiminde beceri kazanımı ve davranış değişikliği modeli üzerinde durmaktadır. Çocuklar model olma veya sözel yönergeleri dinleme gibi doğal deneyimler yoluyla bir davranışın bilişsel temsilini oluştururlar. Model olma, uygun sosyal becerileri sergileyen çocukları ve gözlenilmiş davranışın aynını yapan gözlemcileri ifade eder. Sözel yönergeleri dinlemede, sosyal beceriler yönergeler yoluyla öğretilir. Uygun sosyal davarnışla ilgili fikirler sözel ifadelerle iletilir ve bu fikirlerin nasıl davranışa dönüştürüleceği konusunda örnekler verilir (Dereli, 2008b).

Ekolojik Sistem Kuramı (Urie Bronfenbrenner/ 1917-2005)

Urie Bronfenbrenner (1979)’in geliştirdiği ekolojik sistem teorisinde çevresel etkiler dört farklı düzeyde tanımlamıştır. Bu düzeyler bireyin en yakın çevresinden başlayarak en geniş çevresine kadar uzanmaktadır. Ekolojik sistem kuramına göre; bireyin gelişimini anlamak için, her bireyin çevre ile ilişkisini anlamak gerekmektedir. Ekolojik sistem kuramına göre bireyin gelişimini etkileyen düzeyler:

Mikrosistem: Anne-baba, kardeşler, bakıcılar, sınıf arkadaşları, öğretmenlerle olan ilişkileri içine alan günlük ev, okul ve iş çevresinden oluşur. Bu çevredeki tüm kişilerle olan ilişkileri, bireyin gelişimini etkiler. Çocukların bu aşamadaki gelişimlerini anlayabilmek için ilişkilerin karşılıklı olarak davranışları etkilediği

unutulmamalıdır. Kısacası yetişkinlerin davranışları çocukların tepkilerini, kişiliklerini ve düşünme biçimlerini etkilediği gibi çocukların karakteri de yetişkinlerin davranışlarını etkileyebilmektedir.

Mesosistem: Bireyin yaşamında yer alan sistemlerin kesişimi mesositemi oluşturur. Ev ve okul, ev ve iş ya da iş ve toplumsal aktiviteler arasındaki bağlantılar mesositemi oluşturmaktadır.

Ekzosistem: Okul, medya, devlet gibi kurumların oluşturduğu büyük çevre ekzosistemi oluşturur. Örneğin, bireyin devam ettiği okul, onun ileride karşılaşacağı fırsatlar açısından etkili olacaktır.

Makrosistem: Devlet, din ve ekonominin kültürel örneklerini kapsamaktadır. Örneğin bireyin yaşadığı ülkenin ekonomisi ve toplumsal değerleri onu etkilemektedir (San Bayhan ve Artan, 2004).

Tarihsel Sistem: Gülay Ogelman (2012)’ın aktarımında, ekolojik sistem kuramında beşinci düzeyden bahsedilmektedir. Çevresel olayların ve sosyo-tarihsel koşulların yaşam boyunca geçirdiği dönüşümlerin örnekleri tarihsel sistem içinde incelenmektedir. Bu konuya örnek olarak, sosyo kültürel koşullar içerisinde kızların kariyer yapma konusunda 20-30 yıl öncesine göre daha fazla desteklendiği verilebilir. Bu örnekle, tarihsel sürecin çocuğun yaşamını etkileyebileceği görüşü desteklenmektedir.

Sosyo-Kültürel Gelişim Kuramı (Lev Vygotsky/ 1896-1934)

Vygotsky’nin sosyo-kültürel gelişim kuramı, çocuğun sosyal dünyası ile bilişsel gelişimi arasında bir etkileşim olduğunu savunmaktadır. Vygotsky bilişsel gelişimin sosyal yönü üzerine odaklanmıştır. Sosyalleşmenin çocuğun gelişiminde kolaylaştırıcı kritik rolü olduğunu ve çocuğun sosyal çevresindeki kişiler tarafından sağlanan destekle zihinsel işlevlerini yerine getirmeyi öğrendiğini belirtir. Ayrıca her çocuğun dikkat, algı ve bellek gibi doğuştan bazı yeteneklere sahip olduğuna inanır. Çocuk çevresindeki daha yetenekli akranları ve yetişkinlerle olan etkileşimleri sonucunda doğuştan gelen yeteneklerini daha karmaşık, daha üst düzey bilişsel işlevlere dönüştürür (Gülay ve Akman, 2009). Çocuklar diğer çocuklarla veya yetişkinlerle birarada çalıştığında bilişsel gelişimleri bundan olumlu yönde etkilenir. Bilişsel gelişimde, başkaları tarafından oluşturulan davranışlardan bireyin kendi kendine oluşturduğu davranışlara doğru bir ilerleme görülür. Vygotsky’nin kuramına

göre yetişkinin belirlemesi gereken iki önemli nokta vardır. Bunlar çocuğun, bilgiyi içselleştirmesine ve bilgi kazanmasına yardımcı olur. Bunlardan birincisi çocuğun herhangi bir yetişkin yardımı olmaksızın kendi kendine sağlayabileceği gelişim düzeyini belirlemektir. İkincisi ise bir yetişkinle birlikte çalıştığında gösterebileceği potansiyel gelişimin seviyesini belirlemektir. Bu iki gelişim alanı arasındaki fark “gelişmeye açık alan”dır. Çocuğun bilişsel gelişminde, yani yakınsal gelişim alanının etkili olarak kullanılmasında öğretmenler, diğer yetişkinler ve akran grupları önemli rol oynar (Senemoğlu, 2007).

Bilişsel yaklaşımlara göre, bireyin bilişsel düzeyi ve sosyal çevresi sosyal becerileri öğrenmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Gelen uyarıcıyı izleyebilme ve anlamlandırabilme yeteneği, insanın en önemli yeteneklerinden biridir. Bireyin yeni karşılaştığı bir bilgiyi öğrenebilmesi için öğrenme işinin içinde olması, kendisine sunulan uyarıcıyı seçmesi, bunları anlamlandırarak uygun tepkiyle yanıt vermesi gerekmektedir (Dereli, 2008b).

Bağlanma Kuramı (John Bowlby/ 1907-1990)

Bağlanma konusu, sosyal ve duygusal gelişimin önemli bir konusu olarak ele alınmaktadır. Bush (2001), çocukların hayatlarında önemli olan bireylerle kurdukları ilişkinin ve onlara karşı geliştirdikleri bağlılığın yaşamlarındaki ilk sosyal deneyimleri olduğunu belirtirken; Bowlby (1980)’e göre diğer insanlara kişisel olarak bağlanma, yaşamı değiştiren önemli bir süreçtir ve kişiyi sadece bebeklik veya okul çağında değil tüm yaşamı boyunca etkiler. John Bowlby (2003) ise; “belli bir figüre karşı özellikle stresli durumlarda yakınlık arama ve sürdürme eğilimi tarafından nitelendirilmiş sürekli duygusal bağ” olarak tanımlamıştır. Bağlanma davranışı ise, bağlanma figürüne (genellikle anneye) artan yakınlığın ürünü olan tahmin edilebilir davranışlardır. Gülümseme, ses çıkarma gibi bazı bağlanma davranışları çocuğun etkileşime olan ilgisi ile ilgili anneye uyarı işaretleri verir ve böylece anne çocuğun gereksinimini karşılar (Akt: Seven ve Güngör Aytar, 2010).

Bağlanma kuramı açısından en fazla kabul gören görüş John Bowlby’nin bağlanma kuramıdır. Bu kurama göre bebekler yaşamlarını sürdürmek için bazı tepkiler vermektedir. Ağlama, gülme, emme, sarılma gibi tepkiler bebeğin yetişkinlerin dikkatini çekmek için verdiği tepkilerden bazılarıdır. Bu tepkiler sayesinde bebek annenin ya da ona bakan kişinin dikkatini çekmekte ve zaman

içerisinde aralarında duygusal bir ilişki yani bir bağ oluşmaktadır. Bu görüşe göre bağlılık dört evrede gerçekleşir:

1. Doğumdan 6 haftaya kadar olan süreçte, bebeğin yaptığı bazı hareketler ya