• Sonuç bulunamadı

Güçlü Devlet-Güçsüz Devlet Bağlamında Venezuela

5. BÖLÜM: WALLERSTEİN’IN YAKLAŞIMIYLA VENEZUELA’NIN KRİTİĞİ

5.1. W ALLERSTEİN P ERSPEKTİFİNDEN V ENEZUELA

5.1.3. Güçlü Devlet-Güçsüz Devlet Bağlamında Venezuela

Wallerstein, Modern dünya-sisteminin içerisinde bulunan egemen devletlerin ne kadar egemen olduğunu tartışmış olduğu “Sistem Karşıtı Hareketler” adlı kitabında egemen devletler üzerinde birçok kısıtlamanın olduğunu vurgulamaktadır. Söz konusu kısıtlamalardan en önemlisi “gayrı meşru” kısıtlamadır. Farklı ülkelerin ya da uluslararası örgütlerin belirli bir egemen ülkenin politikalarını, bu devletin iç işlerine bir şekilde müdahale etme yolu ile açık bir şekilde alaşağı etme ya da gizli kapılar ardında değiştirmeye çalışma yönündeki fiili gücü “gayri meşru” kısıtlama kapsamına girmektedir. Wallerstein’a göre böylesi bir faaliyet eninde sonunda fiili bir askeri müdahaleyi kapsayabilir. Devletlerarası sistem, güçlü devletler arasındaki mücadelenin arenası olduğu için, egemen bir devlet güçlü bir devletin müdahale tehdidinden kurtulabilmek için bu devletin baş rakibi ile politik bağlantı kurma yoluna gider. Elbette bu da, bağlantı kurduğu devletin müdahale riskini getirir, fakat bu olasılık daha dolaylı ve daha az tehdit edici olduğu için kabul edilir (Arrighi, Hopkins ve Wallerstein, 2015:

60).

Venezuela’nın Chavez sonrası meşru hükümetleri tarafından kullanılan egemenlik hakkı ABD tarafından uygulanan gayri meşru kısıtlama yöntemleri ile defalarca yok sayılmıştır. Bunların en bilineni 11 Nisan 2002 tarihinde Hugo Chavez’e karşı gerçekleştirilen başarısız darbe girişimidir. Darbe girişimine zemin hazırlayan olaylar, Fedecámaras adlı işveren sendikası tarafından başlatılan genel grev ve arkasından muhalefet tarafından örgütlenen prostestolar ile başlamıştır. Muhalefetin sokak gösterilerine başlaması ile birlikte Chavez yanlıları da gösteriler düzenlemiştir. Çıkan olaylar neticesinde iki taraftan da çok sayıda kişinin ölmesi sonucu muhalefet yanlısı komutanlar darbe planlarını uygulamaya sokarlar ve Başkanlık sarayını kuşatarak Chavez’i tutuklarlar. Chavez’i tutuklayan askerler ilk iş olarak işveren sendikası başkanı Pedro Carmona Estanga’yı başkanlık görevine getirirler fakat bu durum çok uzun

129

sürmez. Chavez yanlısı halk kitleleri tarafından gerçekleştirilen protestolar ve Chavez yanlısı askerlerin müdahaleleri sonucu Chavez, 14 Nisan 2002 tarihinde yeniden görevine döner. Chavez yönetimi darbe girişiminin arkasında ABD Başkanı George W. Bush’un olduğunu iddia etmiştir. Darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçtikten sonra, eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Chavez’in söylemini destekler bir şekilde darbenin ABD tarafından desteklenmiş olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmiştir (Al Jazeera, 2009). Yine The guardian gazetesinde, olaydan bir hafta sonra yayınlanan bir yazıda Pedro Carmona’nın darbeden aylar önce defalarca ABD gittiği ve Beyaz sarayda George W. Bush ile görüştüğü iddia edilmektedir (Theguardian, 2002).

ABD’nin Venezuela üzerindeki ekonomik ve siyasi müdahaleleri Chavez’in ölümünden sonra da devam etmiştir. Maduro’nun 10 Ocak 2019 tarihinde yemin etmesinin ardından yaşanan gelişmeler “Nicolas Maduro ve Emperyalist Müdahale”

başlığı altında detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Guaido’nun, 23 Ocak 2019 tarihinde ülkenin başkenti Caracas'taki hükümet karşıtı gösterilerde destekçilerine yaptığı konuşmada kendisini geçici devlet başkanı ilan etmesi ülkenin tekrar uluslar arası camianın gündemine girmesine neden olmuştur. Maduro’nun başkan olarak seçildiği 20 Mayıs 2018 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerin sonuçlarını tanımayan ABD ve müttefikleri, Guaido’yu Venezuela’nın meşru başkanı olarak tanırken; aralarında Rusya ve Çin’in de bulunduğu bir dizi ülke seçimlerin meşru olduğunu ve Maduro’nun Venezuela’nın meşru başkanı olduğunu iddia ederek seçilmiş başkanın yanında yer aldıklarını açıklamışlardır. Uluslararası toplumun bu şekilde ayrışmasının arkasında yatan nedenlerin en önemlisi Venezuela’nın kanıtlanmış petrol rezervleri bakımından bütün dünyada birinci sırada yer alması gibi durmaktadır. Devrimin ilk yıllarından itibaren halkçı ve kamucu bir anlayışı benimseyen Chavistalar ile ABD yönetimleri arasında sürekli bir gerilim olduğu bilinmektedir. ABD her zaman Venezuela’da serbest piyasa ekonomisine tam uyumlu bir hükümet istediği için piyasacı bir aday olarak Juan

130

Guaido’yu desteklemesi olağan görülmektedir. Diğer taraftan özellikle son yıllarda Chavista’ların en önemli kreditörleri Rusya ve Çin’dir. Her iki ülkenin de Venezuela petrol sektöründe ciddi yatırımları olduğu gibi Rusya ile Venezuela hükümetleri arasında pek çok alanda askeri anlaşmalar da yapılmıştır. Tüm bu gelişmeler Wallerstein’ın güçlü devlet/güçsüz devlet bağlamında ortaya attığı tezleri haklı çıkarmaktadır. Dış odakların belirli bir egemen ülkenin politikalarını, bu devletin iç işlerine bir şekilde müdahale etme yolu ile açık bir şekilde alaşağı etme ya da gizli kapılar ardında değiştirmeye çalışma yönündeki fiili gücü “gayri meşru” kısıtlama kapsamında değerlendiren Wallerstein, böylesi bir sürecin askeri bir müdahale olasılığını da beraberinde getireceğini vurgulamaktadır. Hem 2002 yılında yaşanan olaylar hem de 2019 Ocak ayında yaşananlar egemen bir ülke olan Venezuela’nın iç işlerine müdahale edilerek seçimler ile başa geçmiş meşru hükümetin alaşağı edilmeye çalışıldığını göstermektedir. Wallerstein’a göre bu müdahale “gayri meşru” kısıtlamadır. Diğer taraftan Wallerstein, iç işlerine müdahale edilen ülkelerin güçlü devletin (ABD) müdahale tehdidinden kurtulabilmek için bu devletin baş rakibi ile (Rusya, Çin) politik bağlantı kurma yoluna gideceklerini ve ileride bağlantı kurduğu devletin de müdahale riskini getireceğini belirtmektedir.

Rusya ve Çin’in Venezuela’da yapmış oldukları yatırımlar ve vermiş oldukları krediler göz önünde bulundurulduğunda Venezuela hükümetinin orta ve uzun vadede ekonomik bağımsızlık konusunda daha cüretkar adımlar atması gerektiği görülmektedir.

Wallerstein’a göre, ülkelerin aynı zamanda içe dönük egemenlik iddiaları bulunmaktadır ve bu iddia tarihin belirli dönemlerinde güçlü devletler tarafından kabul edilmek istenmez. Ülkelerin içe dönük egemenlik iddiaları, kendi sınırları içerisinde istedikleri yasal düzenlemeleri yapabilmelerine ve uygun buldukları bütün politik uygulamaları gerçekleştirebileceklerine imkan tanır. ABD uygulamakta olduğu yaptırımlar ile açık bir şekilde Venezuela’nın içe dönük egemenlik hakkını ihlal etmektedir. Sonuç olarak, Wallerstein’ın güçlü devlet-güçsüz devlet ilişkisi bağlamında

131

ortaya atmış olduğu tezler Venezuela’da yaşananlar özelinde doğrulanmış görünmektedir.