• Sonuç bulunamadı

ĐZLEKSEL DÜZEYĐNĐN ĐNCELENMESĐ

Dilbilimci J. V. Vendryes; soyut düşünceler tasarlayıp, bu düşünceleri ifade etmeyi dilin insana sağladığı en büyük yarar olarak görür (Vendryes, 2001: 29). Çünkü bu soyut düşünceler sayesindedir ki insanoğlu bilimde, teknikte, sanatta ve teknolojide ilerleyebilmiştir. Her gelişmenin temelinde bu soyut düşünceler ve sonuçları yatar.

Dilbilimin yöntemlerinden yararlanan göstergebilimin inceleme alanında sadece yazın bulunmaz. Yaşamla ilgili dinsel söylem, hukuk, siyaset, bilim, reklam dili, görsel sanatlar da göstergebilimsel yöntemlerle incelenebilir. Đncelenecek metin hangi alana ait olursa olsun, bizi ilgilendiren somut gerçeklikler değil; soyut içerik, temel düzenektir (Vardar, 2001c: 139). Đşte göstergebilimsel dörtgen yöntemi metinlerin ortaya çıkmasını sağlayan soyut yapıyı incelemeye yöneliktir.

Doğrudan doğruya metni üretme aşamasını karşılayan bu soyut düzen, devingen bir yapıya sahiptir ve üretici (üreten) metin olarak adlandırılır: “Üretilmiş metnin yapılandığı yerdir üreten metin. Göstergelerin içtepilerle donandığı aşamadır; anlam üretiminin asıl kaynağıdır. Bu açıdan üreten metin hem dilseldir hem de

içtepisel” (Rifat, 2005a: 142). Bu düzey gerek söylemsel, gerekse de betisel düzeyde gösterilenler, anlatılanlar dışında; gizil olarak bulunan gösterilmek istenilenler, anlatılmak istenilenler bulunur. Göstergebilimsel dörtgen ile yapılacak bir inceleme de bunları tespit etmeye yönelik olacaktır.

Göstergelerin gösteren ve gösterilen olmak üzere birbirinden ayrılmayan iki yüzünün biçim ve töz olmak üzere iki yönü vardır. Dilsel göstergelerin içerik bölümünü anlambirimcikler oluşturur. Biçim bölümünde herhangi bir ses birimi değiştirmek, töz bölümündeki anlamı tamamen değiştirirken; içerik bölümündeki anlambirimlerden birini değiştirmek de bu dilsel birimi tamamıyla değiştirecektir. Bu durum Saussure’nin, gösteren ve gösterileni kağıdın birbirini tamamlayan iki yüzüne benzettiği savıyla yakından ilgilidir. Dolayısıyla biçimde yapılacak bir değişiklik içeriği, içerikte yapılacak bir değişiklik de biçimi değiştirecektir.

F. Saussure’e ait “anlam karşıtlıklardan doğar” savından hareketle bir metnin üretici aşaması olan temel anlamsal boyutun karşıtlıklar ve bağıntılara dayanan bir boyut olduğunu söyleyebiliriz. Temel anlamsal boyutta karşıtlık, çelişkinlik ve içerme olmak üzere üç tür bağıntı vardır ve bu bağıntılar göstergebilimsel dörtgen denilen bir örnekçe ile incelenir. Kıran; “göstergebilimsel dörtgen, tüm kavramsal karşıtlıkları zorunlu kılan ilişkilerin görsel bir biçimde yenidensunumudur” diyerek bu örnekçeyi açıklamıştır (Kıran, 2003a: 272). Göstergebilimsel dörtgen ile metnin soyut üretici metine yönelik yapacağımız çalışma; bu düzeyde yer alan göstergebirimler arasındaki bağıntılara yönelik olacaktır.

Üretici metinlerdeki terimler arasında karşıtlık, çelişkinlik ve içerme olmak üzere üç tür bağıntı söz konusudur:

105

Şekil 27: Göstergebilimsel dörtgen.

Terimler arasındaki bu bağıntılar ilişkisine göre (a1) teriminden (a2) terimine geçebilmek için öncelikle (a1) teriminden çelişkinlik bağıntısı ile (ā1) terimine geçmek, ardından da içerme bağıntısı ile (a2) terimine geçmek gerekir. Bu çelişkinlik bağıntısının gerçekleşmesi (a1) teriminin olumsuzlanması ile ilgilidir:

Şekil 28: Göstergebilimsel dörtgen üzerinde (a1) teriminin olumsuzlanıp (ā1) terimine ve çelişkinlik ilişkisi ile de (a2) terimine geçmesi.

Đşte anlam da (a1) ile (a2) terimleri arasındaki bu karşıtlıklardan doğar. a1 (KARŞITLIK) a2 (iyi) (kötü) (ÇELĐŞKĐNLĐK) (ĐÇERME) __ __ a2 a1

(kötü olmama) (iyi olmama)

a1 a2 (iyi) (kötü) (ÇELĐŞKĐNLĐK) (ĐÇERME) __ a1 (iyi olmama)

Şekil 29: Derin yapıdaki (a1) ve (a2) terimleri arasındaki karşıtlıktan doğan anlam.

Terimler arasındaki bu bağıntılar metinlerin derin yapısındaki mantıksal dönüşümleri gösterir. Böylece metinlerin içeriğini oluşturan anlam evreni incelenmiş olur. Genel bir göstergebilimsel dörtgen her metne uygulanamaz. Metinlerin kapalı ürünler olduğu düşünülürse her metin için ayrı göstergebilimsel dörtgen/dörtgenler kurmak gerekir. Dörtgeni oluşturan terimler aynı sözcük türüne ait olmalıdır. Yani aynı anlam ekseni üzerinde bulunan (a1) ve (a2) ile (ā1) ve (ā2) aynı sözcük türüne ait olmalıdır. Örneğin; sevgi, masa, koşmak, uçak gibi terimler aynı sözcük türüne ait olmadıkları için aynı göstergebilimsel dörtgen üzerinde de yer alamazlar.

Soyut düzeyde ortaya çıkan bu devingen yapı başlangıç durumundan, bitiş durumuna doğru gerçekleşir:

Şekil 30: Derin yapıdaki terimler arasındaki bağıntıların birbirine dönüşüm sırası. (KARŞITLIK) (a1) anlam (a2) (iyi) (kötü) Başlangıç -3- Bitiş a1 (KARŞITLIK) a2 (iyi) (kötü) (ÇELĐŞKĐNLĐK) -1- (ĐÇERME) -2- __ a1 (iyi olmama)

107

Yazın yapıtlarının incelenmesinde geleneksel inceleme yöntemleri ile metin dilbilimsel yöntemler arasındaki önemli bir fark da üretici metne yönelik oluşturulan göstergebilimsel dörtgendir. Göstergebilimsel dörtgen örnekçesine yönelik yapılan en önemli eleştiri; karmaşık anlam evrenleri olarak ortaya çıkan metinleri, birkaç soyut terime indirgeyerek incelemeye çalıştığına dairdir. Tahsin Yücel bu eleştiriye; “bir anlam evreni tek bir göstergebilimsel dörtgenle değil, birbirinden türeyen ve birbirini bütünleyen bir dizi göstergebilimsel dörtgenle çözümlenir” şeklindeki açıklaması ile cevap vermiştir (Yücel, 2005a: 139).

4. 3. 1. Öykülerin Yorumlanması ve Üst Yapı

Bir yazınsal yapıt incelenirken yazarın amacı, metnin amacı ve okurun amacı olmak üzere anlam üretimine yönelik üç tür bakış açısından hareket edilebilir. Bu yüzden bir metni yorumlarken metinde yazarın ne demek istediğini, yapıtın ne demek istediğini ve okurun ne anladığını yorumlamak gerekir. Bu tür bir yorumda metnin ne söylemek istediği araştırılırken yazardan bağımsız olarak hareket edilmeli ve metnin kendi yapısına yönelmelidir. Yine okurun amacı da okurun sahip olduğu bilgi birikimi ile ilgilidir.

Önemli bir nokta da biçimsel açıdan tamamlanmış bir metnin yazara bağımlı olmadığıdır: “Okura ulaşmış bir yapıt tümüyle yazarının değildir artık, bir bakıma aynı yapıt da değildir; doğru ya da yanlış, öznel ya da nesnel, tinsel ya da özdeksel, her türlü yoruma açık olması nedeniyle, çoğu kez yazarın bile usundan geçirmediği, gizli anlamlarla yüklü, karmaşık bir alandır” (Yücel, 1983: 7). Bu noktada her okurun bakış açısı, yorumlamasının diğerlerinden; hata yazar ve metinden farklı olması kadar doğal bir şey yoktur.

Türkçe ders kitaplarındaki dokuz öykünün hepsinin de aynı dil içerisinde, yani Türkçe ile üretilmesi yorumlama açısından bize yol gösterecektir. Tahsin Yücel’in;

“aynı dil içinde değişik söylemleri karşılaştırarak güzellikten ya da çirkinlikten söz ederiz” savından hareketle bu anlatılar sınıflandırılıp değerlendirilmiştir (Yücel, 1997: 171). Bir noktada onlar estetik değerleri açısından yorumlanmıştır. Bunu yaparken de soldan sağa veya yukarıdan aşağıya doğru yapılabilecek artsüremsel bir okuma yerine; anlamsal açıdan aynı değere sahip bağıntıları aynı sütunlarda toplayacak eşsüremsel bir okuma yöntemi kullanılmıştır. Bu tür bir yorumlama ile bu yazın yapıtlarının özgürlüğüne-tekilliğine doğru anlamsal bir yolculuk yapılmıştır. Bu metinlerin kendi iç yapısında saklı bulunan benzersiz anlamı ortaya çıkarılmaya, gözler önüne serilmeye, yorumlanmaya çalışılmıştır.

Yorumlama yapılırken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da sanat yapıtındaki gerçeklik ile toplumsal gerçekliğin hiçbir zaman örtüşmeyeceğidir. Çünkü gerçeklik topludur ve kesitlere ayrılıp parçalanamaz. Bu yüzden sanat yapıtında gerçeği anlatmak aslında yalan söylemektir (Vardar, 2001a: 175). Bir yazar yapıtında ne kadar gerçekleri anlattığını iddia ederse etsin, belirli bir noktada sanatsal gerçekliğe kayacak, yaşamdan kopacaktır.

Yapılan yorumla, metinlerdeki göstergeler arasındaki ilişkiden edimbilim ortaya çıkmıştır. Göstergebilimin bir kolu olan edimbilim “davranışın içindeki göstergelerin etkilerini, kullanımını ve kaynağını inceler” ve bu yolla yazınsal yapıtlara yönelik yoruma ışık tutar (Lyons, 2005: 59).

Yazın yapıtı içerisindeki bağıntılar kadar, metni yorumlayan okurun sahip olduğu bilgiler de her okumada farklı bir anlam üretilmesine yol açmaktadır. Bu noktada yazın yapıtının tükenmezliği ortaya çıkar ki yorumlama yapılırken buna da dikkat edilmelidir: “Büyük yazın yapıtlarının bir okumada tüketilemeyecek ölçüde çok boyutlu, çok katmanlı, çok izlekli olduğu, hatta, yüz kez üst üste de okunsa, düz bir okumayla hiçbir zaman tüketilemeyeceği, örneğin göstergebilimsel ve / ya da ruhçözümleyimsel okumaların zorunlu olduğu söylenir” (Yücel, 2005b: 183). Bunun

109

içindir ki yorumlamada kullanılan göstergebilimsel okuma, metnin tükenmeyen anlam dünyasına yönelik bir yolculuktur. Yorumlama işleminde Descartes’ın ortaya koyduğu iki tür düşünce disiplininden destek alınmıştır: “(…) Đçinde yaşadığımız toplumun yaşama biçiminin, törelerinin, inançlarının, değer ölçütlerinin belirlediği ve toplumdan topluma değişen ‘ortak düşünce’; bir de insanın ortak değer ölçütlerinin, inançların, törelerin etkisinden olabildiğince sıyrılarak oluşturmaya çalıştığı düşünce: kendi bireysel düşüncesi” (Yücel, 2006: 17). Bu çalışmada yapacağımız yorum, geleneksel yazın incelemelerinden farklı olacaktır. Çünkü yorum; “hem metnin hem de onu anlayan öznenin tarihsel-toplumsal bağlamları içinde anlamlandırılma çabası” olarak tanımlanır (Gören, 2004: 80).

Metinlere yönelik yapılacak bir yorumlamada akıldan çıkarılmaması gereken bir nokta da her metindeki her bilginin bütün çağları kapsayacak şekilde olmadığıdır. Bilgiler gelişebilir veya değişebilir. Bu yüzden yorumlanacak metinler üretildiği çağdaki bilgiler ışığında yorumlanmalıdır. Okurun kendisinde bulunan bilgi birikimi ışığında yapılacak yorum ise ayrı bir bölüm açılarak açıklanabilir.

Yorum sadece yazın yapıtlarına yönelik yapılacak bir inceleme değildir aslında. Yazın yapıtının dışında bir film, bir afiş, bir heykel, bir bina, bir köprü, bir sokak kavgası; kısacası hayatın kendisi yorumlanabilir. Bugün göstergebilimsel okuma yöntemleri hayatın farklı alanlarında kullanılabilir, kullanılmaktadır.

Yorum, metnin kendi iç yapısındaki karmaşık bağıntılar içerisindeki gizil olarak bulunan anlamı ortaya çıkarıp, belirli bir düzene sokmaktır: “Çünkü bilgi, her nesneyi içinde boğulduğu kütleden çekip çıkararak bu karışık bütüne düzen getirmek, onu anlaşılır kılmak demektir. Ama, bu, ‘her nesneye bir isim verilerek’ başarılabilmiştir” (Vendryes, 2001: 21). Metnin söylemsel boyutunda ortaya çıkan figüratif unsurlarla, anlatısal boyutta ortaya çıkan eylemler arasındaki bağıntıları, aradan

da metni derin yapısındaki devingen yapı içerisindeki bağıntıları; sahip olunan ortak ve bireysel düşünce disiplinlerinden yardım alınarak yorumlanmıştır.

4. 3. 1. 1. Metinlerarası Özellikler

Her metin belirli bir kültüre aittir, dolayısıyla da ait olduğu kültürden; kendinden önceki metinden etkilenir. Aynı zamanda kendinden sonraki metinlerden de etkilenir. Julia Kristeva, Roland Barthes, Derrida, Gerard Genette ve Riffatere metinlerarasılık kuramının çıkış noktalarını tespit etmişlerdir: “Metinlerarası ilişkiler, edebiyatta, bir yazarın belli ve tek bir metne gönderme yapması ya da akımın oluşturduğu ortak özelliklere bağlı kalması şeklinde yorumlanabilir” (Akerson, 2005: 154).

Metin “kronolojik bir çizgiden, sayfanın üzerinde, yazılı duran ve arka arkaya dizilmiş belli sayıda sözcüklerden oluşmaz; gerçekte bir ağ örgüsüdür” ve bu yapısı okurun farklı metinler arasında gidip gelmesine, yeni metinlerarası ilişkiler kurmasına yol açar (Melikoğlu, 2004: 76). Metinlerin kendi içerisinde tutarlı olabilmesi için metin içi ve metin dışı olmak üzere iki tür bağlaşım söz konusudur. Metin içi bağlaşım metnin kendi iç yapısı içerisinde ortaya çıkar. Metin dışı bağlaşımlar ise metnin dışında bir unsura, bir metne göndermede bulunur. Hiçbir metin tamamlanmış, bitmiş bir metin değildir. Kendi dışındaki metinlerle sürekli ilişki içerisinde, devingen bir yapıya sahiptir. Aslında metne özgünlük kazandıran da bir metnin diğer metinlerle gösterdiği bu metinlerarasılıktır: “Metni temellendiren şey, kapalı, hesaplanabilecek bir iç yapı değildir ama, metni başka metinlere, başka kodlara, başka göstergelere açılma noktası’dır; metni yapan şey, metinlerarası ilişkidir” (Barthes, 2005: 173).

Yazınsal bir yapıta yönelik yapılacak metin dilbilimsel bir çözümlemenin tatmin edici sayılabilmesi için metinlerarası ilişkiler bağlamında da incelenmesi gerekir.

111

Çünkü bu doğrultuda yapılacak bir inceleme, yapıtın estetik değerini gözler önüne serecektir. Aksi takdirde çözümleme başarısız sayılacaktır.

Metinlerarası okumanın başlayabilmesi için okunan metindeki bir dil biriminin başka bir metni çağrıştırması yeterlidir. Okur zihinsel çağrışımlar ve karşılaştırmalarda bulunur. Okumanın bir anlamlandırma edimi olduğu düşünülünce; metinlerarasılığın okur için en güzel yanının sürekli dikkatli ve uyanık olmaya zorlaması olduğu söylenebilir: “Metinlerarasılık, her zaman dikkatli, yazınsal, kültürel birikimi ve donanımı yüksek okuyucular ister. Salt bir cümleden, bir sözcükten hareketle metinlerarasılık söz konusu olamaz. Birikimsiz bir okuyucu rastlantısal, sıradan, tamamen öznel saptamalar yapacaktır” (Uçan, 2006: 68). Kültürel bir okuma olduğu söylenebilir.

Metinlerarası ilişkiler söz konusu olunca sadece iki yazınsal yapıt arasındaki ikişki söz konusu değildir. Bir yazınsal yapıt ile bilimsel bir metin, gazete haberleri ya da başka bir kültürel unsur söz konusu olabilir. Metinlerarasılık alıntı ve aşırmadan daha çok; etkileme ve etkilenme olmak üzere iki zincirleme sürecin sonucunda ortaya çıkar. Zaten yazınsal yapıtta da önemli olan özgün bir ürün ortaya koyabilmektir.

Sonuç olarak metinlerarasılık, okurun zihninde farkında olmadan zincirleme bir okuma listesi oluşturur. Metinlerarasılık öğrenciyi okumaya teşvik eder, okumayı sevdirir, öğrenciye metinlerarası ilişkide, o zevk veren zengin birikimi gözleme ve bu birikimden yararlanma olanağı sunar (Uçan, 2006: 81).