• Sonuç bulunamadı

Sanatsal bir metin türü olan öykülerde, yüzeysel yapıda yazılmamış, somutlaştırılmamış olanlar okura derin yapıdaki simgelerle aktarılır. Öykülere yönelik yapılacak olan bu metin dilbilimsel çözümleme, öykülerin simgeleştirilmiş devingen yapısındaki gizil anlamları ortaya çıkarmaktır. Göstergebilim ortaya koymuştur ki bir sözcenin vericisi ile alıcısı her zaman birliktedir. Bu yasa anlatıcının yazar olmadığını bizlere gösterdiği gibi, dinleyicinin de okurla aynı kişi olmadığını bizlere göstermektedir. Bu durum tamamlanmış bir anlamsal yapıya sahip olan metnin anlamının oluşmasında okurun da aktif olduğunu bizlere göstermektedir. Barthes’in

tabiri ile sonsuza açık bir anlamsal yapıya sahip olan metinleri çözümlerken kesin olmayan biçimde saptamaya ve sınıflandırmaya çalışacağız (Barthes, 2005: 171).

Yazın yapıtlarında mevcut olan mantıksal ve zamansal düzen birbiri ile ilişki içerisindedir. Mantıksal düzen de genellikle anlatılardaki nedensellik söz konusudur. Bu durum doğal olarak anlatılardaki ilişkiler ağını oluşturur. Mantıksal düzendeki bu nedensellik durumu doğal olarak zamansallık düzeni ile birbirine bağlıdır. Bu bağlılık yazınsal yapıtların, doğal olarak da öykülerin hepsinde mevcuttur. Bu iki düzenin birbirinden ayrıldığı durumlar söz konusuysa da bu tür metinler yazınsal yapıtların dışına çıkar. Okur açısından mantıksal düzen zamansal düzenden daha güçlüdür ve daha çabuk algılanır (Todorov, 2001: 79). Todorov’a göre; “bir anlatıda iki tür bölüm vardır: bir denge veya dengesizlik durumunu betimleyen bölümler ile bu iki durumun birinden diğerine geçişi betimleyen bölümler” (Todorov, 2001: 89). Gerek yüzeysel boyutta somutlaştırılmamış unsurlar, gerekse de derin yapıda simge olarak kalan unsurlar arasındaki bu ilişkiler ağı anlatıların hepsinde mevcuttur. Anlatılardaki kahramanların bir kısmı mevcut dengeyi bozmaya bir kısmı tekrar sağlamaya çalışır. Bu durum çatışmaları, farklılıkları, zaman ve mekan değişikliklerini; dolayısıyla da anlamı ortaya çıkarır. Bu durumdan dolayı anlatılar ayrıntılı bir okumayı gerekli kılar. Ayrıntılı bir okuma da Günay’a göre betimlemek, çözümlemek ve yorumlamak olmak üzere üç aşamadan oluşur (Günay, 2003b: 54). Bir metnin betimlenmesi küçük yapı, çözümlenmesi büyük yapı ve yorumlanması da üst yapı ile ilgilidir.

3. 7. 1. Küçük Yapı Bakımından Öykülerin Özellikleri

Öyküleri oluşturan tümceler birbirleri ile bağlantılı birimlerdir. Gerek anlamsal, gerekse de yapısal açıdan mevcut olan ilişkiler bu aşamada incelenir. Tekrar edilen unsurlar, geçmişe ve geleceğe yönelik gönderimler de bu aşamada ele alınır.

45

Anlatıların değişmez özelliklerinden olan denge ve dengesizlikler arasındaki geçişlerin sağlanması için gerekli olan eylemler ve bu eylemler ile zaman arasındaki ilişki de bu aşamada incelenir.

3. 7. 1. 1. Öykülerin Betimlenmesi

Metin dilbilimsel okumada öykülere yönelik, yüzeysel yapıda yapacağımız bu inceleme en kolay olanıdır. Buna karşılık anlatısal ve derin yapıda yapacağımız çözümlemede bizlere temel teşkil edeceğinden de gereklidir: “Betimlemek, daha sonra yapılacak çözümlemenin ve yorumlamanın üzerine kurulacağı, hareket noktasını oluşturacağı sağlam bir temel elde etmek için metin genelinde nesnel olarak bazı gözlemlerde bulunmak demektir” (Günay, 2003b: 55). Öykülerin betimlemesindeki amaç tümceler arasındaki mevcut ilişkiler ağını tanımlamaktır. Çünkü her tümce birbiri ile, diğer paragrafla ve metnin tümü ile ilişki içerisindedir. Bu ilişkilerin incelenmesi bize metnin bütününü incelemede kolaylık sağlayacaktır. Yine metinde kullanılan dilin basit, sıradan ya da özenli bir dil olup olmadığı da bu aşamada irdelenir.

3. 7. 1. 2. Öykülerde Bağdaşıklık

“Bağdaşıklık, genel anlamıyla bir metindeki tümcelerin anlamsal ve sözdizimsel bağlantısı olarak tanımlanır” (Toklu, 2003: 127). Metnin yüzeysel yapısında ortaya çıkan tümceler arası ilişki bağlaşıklık terimi ile karşılanırken; bu ilişkilerin derin yapıdaki yansıması olan simgeler arası bağlantılar da bağdaşıklık terimi ile karşılanır. Başka bir ifade ile bir metnin; yüzey yapısındaki somut dilsel birimler arasındaki ardışık dil bilgisel bağlantıya bağlaşıklık ilişkisi denir. Bu dilsel birimlerin derin yapılar arasındaki kavramlar arası anlam ilişkisine bağdaşıklık denir (Kılıç, 2002: 114-115).

Metinlerdeki bu bağdaşıklık ilişkisini gönderimsel ve biçimsel-sözlüksel bağdaşıklık olmak üzere ikiye ayrılır. Gönderimsel bağdaşıklık; şahıs zamirleri başta olmak üzere zamirler, işaret sıfatları, iyelik ekleri, yükleme hali eki ve şahıs ekleri ile sağlanır. Biçimsel-sözlüksel bağdaşıklık ise bağlaçlar ve zaman ekleri ile sağlanabilir (Aydın, 2007: 121). Đlişkiler ağına yönelik olarak yapılacak bu inceleme bizleri öykülerin bütününe ulaşmamızda kolaylıklar sağlayacaktır.

3. 7. 2. Büyük Yapı Bakımından Öykülerin Özellikleri

Yazın, göndergesi olan kendi kendisiyle kurduğu ilişkiden dolayı öncelikle bir dil olarak değerlendirilmelidir. Bununla birlikte iletişimin tümcelerden daha büyük dilsel birimler olan sözcelerden oluştuğu düşüncesi metinlerin dilbilimin inceleme alanına girmesine neden olmuştur. Bir metnin yapısı tümceler arası örtüşmeden oluşur. Đşlevi ise uyarı, bilgilendirme, bir işlemi yapma olabilir (Kılıç, 2002: 114). Bu açıdan bakıldığında bir metni oluşturan ilkeler şunlardır:

3. 7. 2. 1. Tutarlılık

Metin dilbilime göre bir yazınsal yapıt herhangi bir kurama, anlayışa uyup uymamasına göre değil de; kendi içerisinde tutarlı olup olmamasına göre, yapısına göre değerlendirilmelidir. Zaten Richard; “Bir yapıtın büyüklüğü iç tutarlılığından belli olur” (Yücel, 1983: 50) derken tutarlılığın metnin değeri açısından ne kadar önemli olduğunu belirtir. Bir metnin tutarlı olması demek; kendi aralarında bağlaşık ve bağdaşık olan söz eylemlerden oluşması, kendinden önceki metinlerle olan bağı, örtüştüğü alanlar, aktardığı bilgi ve kullanımı demektir (Kılıç, 2002: 116). Bu açıdan bakıldığında tutarlılık bir metnin kabul edilebilirlik özelliği ile ilgilidir. Günay, Metin Bilgisi adlı kitabında bir metni tutarlılık açısından incelenirken dikkat edilecek noktaları şu şekilde sıralar:

47

a. Metni oluşturan öğelerin çizgisel gelişimi içerisinde izlek, kişi, yer ya da olay bakımından yinelenmesi açısından incelenebilir.

b. Tutarlılık, metindeki her yeni bilginin öncekilerle bağlantılı olması ile ilgilidir. Öykülerin kısalığından doğan yoğunluk gereksiz uzatmalardan, yersiz bilgilerden metni korur, korumalıdır.

c. Verilen bilgiler iyi bir şekilde düzenlenerek okura sunulmalıdır.

d. Metinlerde anlamsal açıdan söylenmek istenilen her şey söylenmesi gerekir. Özellikle yazınsal yapıtlarda eksiltili anlatımlara başvurulabilir. Ancak bu tür anlatımlar iyi kurulmalıdır. Aksi halde okur gerekli çıkarsamaları gerçekleştiremez ve eksiltili anlatımlarda gereksiz bilgi durumuna düşer.

e. Aynı zamanda metnin bütününde söylenenler birbiri ile tutarlı olmalıdır (Günay, 2003b: 100-102-104).

3. 7. 2. 2. Niyet

Bu ölçüt yazarın metni üretirken; alıcıya yönelik, alıcı üzerinde oluşturmak istediği etkiyi inceler. Günay, “her vericinin bir niyeti vardır” derken bu ölçüte dikkat çeker. Doğal olarak her yazar bir yapıt üretirken alıcıyı hesaba katmak zorundadır (Günay, 2003b: 107).

3. 7. 2. 3. Bilgi Toplama

Metnin anlamının tamamlanmış olmadığını, okur tarafından her yeni okumada farklı olarak yorumlanabilecek sonsuz bir yapıya sahip olduğunu daha önceden dile getirmiştik. Bu yüzden okur bazen metni anlamak için metin dışı bilgi kaynaklarına başvurabilir: “Metni anlamak için toplumsal bir bilgiye, yazarın yaşadığı ya da olayın geçtiği toplum ve döneme uygun bilgilere de gereksinim olabilir” (Günay, 2003b: 108). Öyle anlatılar vardır ki okuru başka bilgi kaynaklarına başvurmaya zorunlu kılar.

Anlatıdaki olayların geçtiği dönem ve mekan hakkında ansiklopedik göndergelere sahip olmak okurun metni anlamasını daha da kolaylaştıracaktır.

3. 7. 2. 4. Bilgi Vericilik

Anlatılarda aktarılan bilgilerin bazıları okura yabancı olabilir. Buna karşılık okur bazen de bu bilgilere daha önceden sahiptir. Metnin içeriğine yönelik olan bilgi vericilik Kılınç’a göre; “Bir metnin okur açısından ne kadar bilgilendirici olduğunu, yine okur açısından içerik olarak ne düzeyde bilinip bilinmediğini araştırır” (Kılıç, 2002: 115). Bilgi vericilik okurun metinde ne bulduğu ile ilgilidir.

3. 7. 2. 5. Kabul Edilebilirlik

Bir metnin kabul edilebilirliği yazar, metin ve okur açısından olmak üzere üç boyutludur. Yazınsal yapıtı üreten yazar sonuçta belirli bir kültür düzeyine, sosyal çevreye ve dünya görüşüne sahiptir. Yazar açısından bu şekilde bakabileceğimiz kabul edilebilirlik; metnin niteliğine, tutarlılığına, anlaşılabilirliğine ve bilgi vericiliğine de bağlıdır. Metnin anlamına okurun da katkıda bulunduğu düşünülürse bilgi birikimi, kültür düzeyi, ait olduğu sosyal sınıf kabul edilebilirlik derecesini etkileyecektir. Sonuç olarak: “Kabul edilebilirlik, metin üreticisi ile metin alıcısı arasında ne kadar bilginin paylaşıldığı ve her ikisinin uzlaşımları ne kadar dikkate aldığı ile yakın ilişkilidir” (Toklu, 2003: 131).

3. 7. 2. 6. Yerlemleme (Durumsallık)

Anlatılarda aktarılan olayların belirli bir “kişi-zaman-uzam” bileşeni içerisinde değerlendirilmesi anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Anlatılarda birinci yerlemleme metnin kim tarafından, ne zaman ve nerede üretildiği ile ilgilidir. Đkinci yerlemleme ise anlatılan olayın, kurmacanın belirli bir kişi, zaman ve uzam bileşeninde incelenmesidir.

49

Bu ölçüt ile okur kurmaca ile gerçek dünya arasında bir bağ kuracak ve anlatıların inandırıcılığı artacaktır.

3. 7. 2. 7. Yaşantısallık

Yazar ile okurun toplum içerisindeki durumları, yaşama tarzları, kültür düzeyleri hem metnin üretilmesini, hem de anlamlandırılmasını etkileyecektir. Đncelenecek metne bu doğrultuda yaklaşmak bizlere yarar sağlayacaktır.

3. 7. 3. Üst Yapı Bakımından Öykülerin Özellikleri

Metnin tür ve tip özelliklerine yönelik olarak yapılacak bir inceleme üst yapı ile ilgilidir. Bir metnin roman, öykü, şiir, deneme, makale, anı gibi türler ile; anlatısal, betimleyici, söyleşimsel, kanıtlayıcı, açıklayıcı metin tipleri arasından hangisine uyduğuna üst yapıya yönelik olarak yapılacak bir okumada karar verilir. Metin dilbilimsel çözümlemede öykülerdeki devingen anlamı tamamlamak, daha doğrusu farklı bakış açıları geliştirmek için yorumlamak şarttır. Yorum, “Metinde söylenmek istenen şeyi (metnin niyetini) yorumcunun kendi dili içinde açığa çıkarması, açması, yaymasıdır” (Tatar, 2004: 72). Đnceleyeceğimiz anlatıları yorumbilim (hermeneutik) ışığında açımlarken metinlerin kendi aralarında ve diğer metinlerle gösterdiği ilişkileri de (metinlerarası özellikler) gözler önüne sermeye çalışacağız.

3. 7. 3. 1. Metinlerarası Özellikler

Anlama, çözümleme ve yorumlama şeklinde üçlü aşamada gerçekleşen dilbilimsel bir okumada yapacağımız en son iş metnin kendinden önceki ve sonraki metinlerle olan ilişkisini de ortaya koymaktır. Genette, bir metnin diğer metinlerle olan / olabilecek ilişkisini ötemetinsellik (Fr. transtextualite) ana başlığı altında beşe ayırır ve bir örnekçe (model) oluşturur. Bir metinde metinlerarası özellikleri; arametinsellik,

yanmetinsellik, üstmetinsellik, ilerimetinsellik ve önmetinsellik olarak sıralamaktadır (Rifat, 2005a: 148). Biz de yapacağımız incelemede bu örnekçeye göre sınıflandırmalarda bulunacağız.

3. 7. 3. 2. Konu - Yorum

Konu, söylemde kendisinden bahsedilen, alıcının bildiği nesne ya da kişidir. Yorum ise sözcede “konuya ilişkin olarak söylenen” düşünceler ve okura ait olan konuya yönelik yaklaşım ile açılımlardır (Vardar, 2002: 225). Dilsel ürünler olan yazınsal yapıtları nesne olarak alan anlama, açımlama ve yorumlama da sonuçta dilsel bir etkinliktir. “Yazınsal metinler daima bir kültürel boyut içerisinde yorumlanır.” (Japp, 2003: 238). Uwe Japp’ın yaptığı bu açıklama yapacağımız yorumun kültür ve toplumsal değerlerden bağımsız olmayacağını göstermektedir. Yapacağımız açımlama ve yorumlama işleminde yararlanacağımız bilim ise yorumbilim (hermeneutik) olacaktır. Yorumbilim, filolojiden farklı olarak yazınsal yapıtlara zamansal olarak geriye dönük olarak yaklaşamaz: “Hermeneutiğin kendisi, geriye gidişli olmayan bir refleksiyondur; yani o özlendiği üzere, geçmişin içine dalamaz, tersine geçmişe hep bugünden bakar” (Japp, 2003: 267). Japp’ın bu açıklaması yorumun geçmişe yönelik olarak değil de, bugünden hareketle yapılması gerektiğini bizlere göstermiştir.

Doğal dillerin ekonomi özelliğinden dolayı bazı dilsel birimler kullanılmaz, bazı sözcükler yan anlamlar kazanır. Örneğin; “Ben ders çalışıyorum.” Sözcesinde “Ben” ve “-um” dilsel birimleri aynı göndergeyi karşılar. Bu duruma artıklık denir ve eğer sözceyi anlamsal açıdan güvence altına almak gerekmiyorsa “Ben” bağımsız biçimbirimi kullanılmaz. “Sözcüklerin zenginliğinin dil ekonomisinden kaynaklanan imkan, eserlerin zaten zaman içindeki mümkün değişmelerinin kaynağıdır” (Japp, 2003: 305). Yazınsal yapıtların zaman içerisinde anlamsal açıdan değişmesi, yazar ile yorumcu çağdaş olsa da nesnel yorum olmadığını bizlere göstermektedir. Bu yüzden

51

yapacağımız yorum öznel nitelikte olacaktır. Yine metin içerisinde bulunan soyut kavramlar nesnel yorumlar yapılmasına engeldir. Çünkü her insan soyut kavramları farklı yorumlar, farklı değerlendirir: “Soyut kavramlar, (mutluluk, eğitim) örneklerinde olduğu gibi, toplumlara ve kişilere göre ayrı ayrı yorumlandıklarından, sözcüklerin anlam sınırları, kesin olarak saptanmamaktadır” (Başkan, 2006: 141). Soyut kavramları karşılayan dilsel birimlerin anlam sınırlarının kesin olarak saptanamaması yapacağımız yorumların nesnel olmasını engelleyecektir. Ancak yapacağımız metin dilbilimsel çözümleme yorumlamayı zorunlu kılmaktadır. Yorumlama girişimini gerçekleştirirken yapıtın amacı üzerine tahminlerde bulunacağız. “Bu tahminin, organik bir bütün olarak görülen metnin tamamı tarafından onaylanması gerekir” (Eco, 1991: 38). Ancak bundan bir metin ile ilgili olarak bir tek yorumsal tahmin yapılabilir fikri anlaşılmamalıdır. Metnin tutarlılığından hareketle sonsuz sayıda tahminlerde bulunulabilir. Aynı sayfayı okurken gülen okur olduğu gibi ağlayan okurların da bulunduğu gerçeği okumanın ve yorumlamanın yaratıcı bir eylem olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serer (Manguel, 2004: 116). Bu tür bir okuma aynı zamanda okur konumundaki ilköğretim öğrencilerini pasif durumdan aktif duruma geçirecektir. Çünkü öğrenme pasif bir süreç değildir. Aksine öğrenenin öğrenme sürecine aktif bir şekilde katılmasını gerekli kılan sürekli ve gelişimsel bir süreçtir (Gömleksiz, 2007a: 68). Bu yolla okur metin içerisindeki boşlukları kendi zihinsel gelişimi doğrultusunda doldurup metni yeniden yapılandıracaktır. Gerçekleşen bu eleştirel okuma sayesinde de bir tür karşı metin oluşturulacak ve metin alımlanacaktır.