• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Görsel Sanatlar Eğitimi

2.1.1. Görsel Sanatlar Eğitiminin Önemi

Görsel sanatlar eğitiminin gerekliliğinin özünde insan ruhunun yüceltilmesi, insanın duygu ve düşüncelerini ifade ederek özgürleşmesi, bireyin duygusal ya da psikolojik anlamda rahatlayarak ruhsal gereksinimlerinin doyurulması, kültürel değerlerini koruyan ve sahip çıkan, çağdaş, dengeli ve duyarlı bir toplum yaratılması çabası vardır (Artut, 2007, s. 115). Bu nedenle sanatın eğitim-öğretim ortamlarına entegre edilmesinin en önemli gerekçeleri, kişide var olan ya da gizli kalmış sanatsal yeteneği keşfedip ortaya çıkarmak ve bu yetiyi sanatın her hangi bir alanı içinde somutlaştırabilecek teknik becerilerin öğrenilmesine katkıda bulunmaktır (Erinç, 2004, s. 45). Bu kapsamda görsel sanatlar eğitimi bireylerin, bir kişi ya da durumun, sanat eserinin, şiirin ya da müziksel bir notanın ortaya koyduğu anlamdan çok daha fazlasını, bireysel yaratıcılıkları sonucundaki duygu ve düşünceleri ile ifade edebilecekleri kişisel bir gelişim sergilemelerinde etkili olmaktadır (Eisner, 2002, s. 197).

Diğer disiplinler salt bir yetenek ya da beceri üzerine odaklanmazken; sanatsal öğrenmede çoklu yetenekler ve farklı beceriler devreye girmektedir (Tekin Kırışoğlu, 2009, s. 11).Bu durum“sanat eğitimine özgü olan ve sanat eğitiminden başka hiçbir alanın sağlayamayacağı çok özel gerekçeler” nedeniyle görsel sanatlar eğitiminin eğitim-öğretim sürecinde bir öğrenme alanı olarak kullanılmasını zorunlu kılmaktadır (Tekin Kırışoğlu, 2009, s. 33). Bu kapsamda Gökay Yılmaz (2011, s. 16), görsel sanatlar eğitiminin, eğitim-öğretim sürecinde kullanılma amacını üç temel gerekçeye dayandırmaktadır:

• Görsel sanatlar eğitimi yoluyla öğrenciler, farklı kültür ve toplumların sanatsal ve tarihi gelişimlerini kendi kişisel üslup ve öz değerlendirmeleri ile analiz ederek, dar kalıplardan kaçınacakları bireysel bir anlatım yolu keşfetmektedirler.

• Öğrenciler eser inceleme yoluyla sanat eserinin düşünsel ve duygusal yapısını olayların altında yatan gerçeklerle ilişkilendirip analitik ve eleştirel düşünme gibi üst düzey beceriler kullanarak, sanatın yerel ve evrensel boyutunu kavramayı öğrenmektedirler.

• Öğrenciler sanatsal çalışmaları sayesinde keşfettiği yeni anlatım yolları ile eski bilgileri yeni bilgilerle ilişkilendirerek, farklı materyaller üzerinde kazanacakları deneyimlerle yeni ve orijinal ürünler geliştirmeyi öğrenmektedirler.

Görsel sanatlar eğitiminde çocuğun ruhsal dengesini koruyarak, duygu ve düşüncelerini dışa vurduğu özgür anlatımı temel alan gelişimsel bir süreç söz konusudur (Tekin Kırışoğlu, 2009, s. 12). Bu süreçte yaşadığı çatışmaların bir sonucu olarak kişiye kendi iç dünyasını ve olaylara bakış açısını tanıma ve anlama fırsatı veren sanat, yaşadığı olumsuz olaylar karşısında kişinin duygu ve düşüncelerini belirli bir ideal düşünceye odaklayarak, kişinin eğilimlerinin ve tutkularının şiddetini azaltır (Ersoy, 2002, s. 42).

Yaşanılan çevrenin kişi üzerinde yaratabileceği olumsuz etki, cinsellik ve saldırganlık gibi iç tepileri doyuma ulaştırmada en kestirme yol sanat olarak kabul edilmektedir (Erinç, 2004, s. 43). Nitekim sanat, öğrencilerin duygusal, fiziksel ve düşünsel gelişimi hakkında bilgi edinmemizi sağlayan bir problem çözme alanıdır. Engelli, madde ya da alkol bağımlısı, cinsel ya da duygusal istismara uğramış, evsizlik ya da hastalık gibi problemleri olan öğrenciler, sanat yoluyla kendi kişisel özelliklerini açığa vurabilmekte ve iç dünyalarını sanat yoluyla yansıtıp, ifade edebilmektedirler (Linderman, 1997, s. 7). Bu kapsamda yapılan sanatsal etkinlikler, ruhsal açıdan bir takım zorluklar yaşayan çocukların

karşılaştıkları problemleri çözmek için, sanatı hayatla mücadele etme aracı olarak kullanmalarında etkili bir rol oynamaktadır (Striker, 2005, s. 17).

Lowenfeld (1957, s. 9)’e göre, bireylerin algısal, zihinsel ve duygusal deneyimleri dış dünya ile uyumlu bir ilişki gösterecek şekilde bir bütün oluşturmalıdır. Bu süreç içinde kişiyi iç dünyasına götüren yeteneği ve dış dünyaya karşı gösterdiği duyarlılığı arasında kurduğu ilişki, duygu ve düşünceleri aracılığıyla kendine özgü sanatsal bir anlatım keşfetmesinde etkili olmaktadır. Çocuklardaki bu keşfetme eğilimi akademik eğitimin acımasız etkisi altında köreltilmektense, doğru yer ve zamanda, dış dünyaya entegre edilerek verilecek etkili bir öğrenme ortamı ile sürdürülmelidir (Eisner, 2002, s. 5).Bu nedenle özgür anlatımı temel alan sanatsal yaklaşımda çocuğun iç dünyasını yansıtmasına katkıda bulunacak sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmek ve izlediği doğru davranışları, model almak (Yusufoff, 2012, s. 74), hem görsel hem de davranışsal bir kazanıma dönüştürmelerine destek olmak amacı ile görsel sanatlar öğretimi önem taşımaktadır.

Görsel sanatlar eğitimi sayesinde kişi içinde yaşadığı toplumu sanatsal deneyimlerinden yola çıkarak eleştirel bir bakış açısı ile çözümler ve toplumda yaşanan olaylara yönelik eksiklikleri belirleyecek zihinsel bir değerlendirme yapma yeteneği geliştirir (Tekin Kırışoğlu, 2009, s. 12). Bu nedenle görsel sanatlar eğitimi, bireylerin sanat yoluyla duygu ve düşüncelerine yönelik farkındalık kazanarak, kendilerini ve başkalarını eleştirel bir bakış açısı ile değerlendirmelerinde, olaylar arasında mantıklı ilişkiler kurma ve problem çözme gibi üst düzey zihinsel beceriler kazanmalarında etkili bir öğrenme alanıdır.

Görsel sanatlar eğitiminin en önemli amaçlarından biri sanatsal etkinlikler yoluyla, kişinin karşılaştığı obje ya da nesnelere karşı sanatsal zekânın beslenmesi yolu ile estetik beğeni yargısını geliştirecek bir tavır oluşmasına katkı sağlamaktır (Yolcu, 2009, s. 94). Kişiye sanat eğitimi yoluyla kazandırılan estetik bilinç, kişinin sezgilerini güçlendirerek çevresindeki nesne ya da varlıklardan haz almasını ve beğeni duygusunun gelişmesini sağlar (Tunalı, 2004, s. 17). Beğeni duygusu gelişmiş olan bir birey kazandığı estetik bilinç sayesinde güzel ile çirkin arasındaki farkı ayırt etmeyi öğrenir. Bu durum kişiye karşılaştığı olay ya da durumlara, çevresel düzenlemelere sanatsal bir gözle bakarak, onları estetik bir bakış açısıyla değerlendirmeyi öğretir (Yılmaz, 2009, s. 19).

Estetik duyarlılık sadece bireylerin çevresel yaşamlarındaki düzenlemelerle sınırlı kalmayarak, günlük yaşamlarında kullanabilecekleri ve olaylar arasında ilişki kurarak dengeli bir yaşam sürdürebilecekleri davranışlar kazanmalarında da bireylere yardımcı olur

(Buyurgan ve Mercin, 2005, s. 24). Estetik beğenisi gelişmiş bireyler olayları kendi durumları içinde dar kalıplarla sınırlandırmaktan kaçınarak, olayların nedenlerini ve sonuçlarını geniş bir perspektiften bakarak değerlendirebilmeyi ve olaylar arasındaki ilişkileri iyi ve kötü yönleri ile karşılaştırabilmeyi öğrenir.

Görsel sanatlar eğitiminin, eğitim-öğretim sürecinde kullanılmasının bir diğer önemli gerekçesi, yapılan sanatsal aktiviteler yoluyla öğrencilere yaratıcılığın gelişimi için ön koşul olan görmeyi, işitmeyi, dokunmayı ve tat almayı öğretmektir (San, 2008, s. 25). Sanatsal yaratım sürecinde öğrencilerin nesne ya da objelerle temas etmesi, yaratıcılığın bir gereği olarak merak, araştırma ve keşfetme gibi duyguları açığa vurur. Bu kapsamda kişi çeşitli tecrübeler sonucunda çok boyutlu düşünerek, yaptığı gözlemleri kendi deneyimleri ile birleştirir ve kendince bir takım sonuçlara ulaşarak çözüm yollarını farklılaştırabilir (Abacı, 2003, s. 9).

Bireyin görsel algı yolu ile biçimlendirdiği nesne ya da varlıkları düşünce süzgecinden geçirerek, kendini ifade edebileceği anlatımsal bir yol keşfetmesini sağlayan görsel sanatlar eğitimi, bireyin yeteneklerini, estetik ve eleştirel yönlerini keşfederek, kültürler arası farklılığa duyarlı bireyler olarak yetişmesini sağlayan etkin bir öğrenme alanıdır (Şişginoğlu, 2011, s. 203). Dolayısıyla etkili bir görsel sanatlar eğitimi çocukların yetenek ve yaratıcılık düzeylerini geliştirmesinin yanında; kişinin bilişsel, duygusal ve davranışsal deneyimlerini iç dünyası ile ilişkilendirip, çevrelerinde gelişen olaylara uyarlayabileceği gelişimsel bir süreçten geçmesinde de önemli bir rol oynamaktadır.

2.1.2. Geçmişten Günümüze Görsel Sanatlar Eğitiminin Tarihsel Süreci

“Eğitim beklenen öğrenme çıktılarını, sanat ise beklenmeyeni başarmayı amaçlamaktadır.” Bu nedenle eğitim ile sanatı birbirleriyle çelişen iki uygulama biçimini kapsamaları nedeniyle bir araya getirmek oldukça zordur (Aykut, 2013). Ancak tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar yaşanan teknolojik gelişmeler ve yeniçağa ayak uydurma çabası, insanın toplumsal ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik beklentilerindeki değişime paralel olarak, sanatın eğitime uyarlanmasını zorunlu kılmış ve sanat eğitiminde bir takım değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda görsel sanatlar eğitimi bir konu alanı olarak tarihin farklı evrelerinde eğitim-öğretime dâhil edilmiş ve insanın sanatsal gelişimine açılan bir pencere olarak varlığını farklı gelişimsel evreler içinde sürdürmeye devam etmiştir.

Görsel sanatlar eğitimi ilk olarak “Resim dersi” adı altında 19. yüzyılda okul müfredatlarında yer almış ve bu süreçte sanat, gelenekçi yaklaşımdan kurtularak, batıya ulaşma yolundaki yenilikçi anlayışın yerleşmesi ve çizgide sağlanan ustalıkla çocuğun zihinsel gelişiminin tamamlanmasına yönelik bir amaca hizmet etmiştir (Tekin Kırışoğlu, 2009, s. 19). Cumhuriyet dönemi sanat eğitiminin tarihsel gelişiminde ise, öğrencilerin sanat derslerinde doğadaki nesne ya da varlıkları zihinlerinde canlandırdıkları imgesel bir anlatımla hayal dünyalarına uyarlayarak, kendi iç dünyalarını yansıtabilecekleri bir sanatsal üslubun oluşturulmasının gereği savunulmuştur (Özsoy ve Alakuş, 2009, s. 63).

Sanat eğitiminde araştırma yapmak, sorun çözmek, yargıya varmak gibi temel becerilerin kazandırılabilmesi amacıyla kendine özgü bir takım yöntemlerle sanat eğitimi bir disiplin olarak öğretim programlarında bir temele dayandırılmıştır (Tekin Kırışoğlu, 2009, s. 13).Bu kapsamda cumhuriyet öncesi dönemin çizgide ustalığı gerektiren salt yetenek arayışı, cumhuriyet dönemi ile birlikte yerini sanat tarihi, sanat eleştirisi, estetik ve uygulamalı çalışmalardan oluşan disiplin temelli bir sanat anlayışına bırakmıştır (Artut, 2007, s. 289). Sanat eğitiminde, sanat eseri inceleme ya da uygulamalı çalışmalar gibi bilmeye dayalı zihinsel faaliyetlerin yanında, uygulamalı çalışmalarda başarı yakalayamayan çocuklar için, sanatın eleştirel ve kültürel yönü ile sanata ilgi uyandırabilecek sanat tarihsel bilgiye de yer verilmesi gereği sanatın eğitim sistemi içindeki öneminin daha iyi kavranmasını sağlamıştır (Yolcu, 2009, s. 112).

Cumhuriyet döneminin disipline dayalı sanat eğitimi anlayışına karşı cumhuriyet dönemi sonrasından günümüze kadar gelen zaman içerisinde “görmenin yapılandırılmasında kültürün rolü” sanat eğitiminin görsel kültür kuramı ile yeniden biçimlenmesine olanak tanımış ve eleştirel pedagoji kültür kuramının öncelikli hedefi olmuştur (Mamur, 2015). Bu kapsamda Heise (2004), özellikle görsel kültürün ve eleştirel sanat pedagojisinin birleşmesi gerektiğini savunarak bu iki alanın birbirinden bağımsız olmaması gereğine vurgu yapmıştır. Sürekli değişime açık ve genişleyen bir alan olarak sanat eğitimi günümüze kadar süren değişim evresi içinde eleştirel pedagojiden çeşitli alanlarda faydalanmıştır. Bu kapsamda özellikle sorgulama, imgelerin kültürel ve sosyal konularla bağlantılarını keşfetme, kişisel, politik ve kültürel farkındalık geliştirmeye yönelik alanların geliştirilmesini sağlamak amacıyla eleştirel pedagoji ya da bir diğer ifade ile sanat eleştirisi görsel sanatlar eğitimine dâhil edilmiştir (Mamur, 2014).