• Sonuç bulunamadı

Gönlümde sonsuz bir dert, üstümde beni katledecek bir kılıç var ve ben Allah’a hamd edip Kûfe halkına sonsuz bir lanetle dünyaya veda

ediyorum.”

Müslim bin Akîl; Şamlı biri tarafından şehit edilir. İbni Ziyâd, Müslim bin Akîl ile İbni Urve’nin cesedlerini kanaralara asdırıp başlarını keserek Şam’a gönderir. Bu durumdan çok mutlu olan Yezîd, bu iki mübarek başı Şam’ın kapısına astırıp mahşer gününü hiç düşünmeden şenlikler düzenler.

Müslim bin Akîl şehit edilmiştir. Ancak oğulları hâlâ Kûfe’dedir. Bunu haber alan İbni Ziyâd, bu iki çocuğu saklayanın olduğunu öğrenirsem onu ikiye bölerim diyerek tehditler savurur. Bu arada Müslim bin Akîl’in iki oğlu Muhammed ve İbrahim, Kâdî Şureyh’in evinde kalmaktadırlar. Kâdî Şureyh iki çocuğu da karşısına alıp babalarının şehadetini haber verir, durumu onlara anlatır. Çocuklar korku ile Kâdî Şureyh’in eteğine yapışır ve çaresizliklerini dile getirirler. Kâdî Şureyh, “Ey Müslim bin Akîl’in gözümün nuru evlatları! Medine’ye gidecek bir kervan var. Ben, bugün sizi kervanla göndereyim.” diyerek onları teselli eder ve kendi oğlu Esed’le iki kardeşi yola çıkarır. İki çocukla birlikte şehrin kapısına gelen Esed, kervanın yola çıktığını görür. Muhammed ve İbrahim’i kervana yetişmek üzere gönderir ve onları zamansız bir yerde yalnız bırakır. Akşam olmak üzeredir ve iki çaresiz çocuk kervana ulaşamaz. Kervan gözden kaybolur. Bir iki gün yollarda çektikleri sıkıntılardan sonra civar şehirde bir bağa canlarını atarak bir su kenarında konaklarlar. Akıllı bir cariye onları tanır ve alıp saliha bir kadın olan hanımının yanına götürür. Burada pek çok izzet ve ikram gören iki çocuk günlerce yürümenin verdiği yorgunlukla uyuyup kalırlar. O gece çocuklardan büyük olanı yani Muhammed bir rüya görür ve uyanır uyanmaz hemen kardeşine anlatır. Rüyaya göre Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan ve babaları Müslim bin Akîl cennettelerdir. Hz. Peygamber, Müslim bin Akîl’e bu çocukları neden böyle perişan bir hâlde zalimlerin arasında bıraktın diye sorar. Müslim bin Akîl ise cevaben “Yakında onlar da senin huzuruna gelecekler ve senin hizmetinle güç bulacaklar.” der. Bunun üzerine iki kardeş birbirlerine sarılarak hüzün ile ağlaşırlar.

Muhammed ile İbrahim’in, evlerinde kaldıkları kadının Hâris adında gaddar bir kocası vardır. Hâris, elinde bir mumla gelir ve ağlayan iki çocuğu bulur. Kim olduklarını araştırınca durumu öğrenir. Yüzlerine birer tokat atarak saçlarından onları birbirine sıkıca bağlar. Seher vakti iki

kardeşi öldürmek üzere Fırat’ın kenarına götürür. Karısı, oğlu ve kölesi her ne kadar yalvarırlarsa da onları dinlemez ve kölesine iki çocuğun katli emrini verir. Ancak köle, bulundukları yerin kendisine mezar olacağını bilse de bu iki şehzadenin katline asla elinin varmayacağını söyler. Bu sözler üzerine gazabı artan Hâris, kılıçla kölesinin kolunu, kendisine engel olmaya kalkan oğlunun başını keser, karısını yaralar. Artık sıra o iki şehzadeye gelmiştir. Çocuklar ona: “Allah’tan kork, merhamet et. Kimsesiz ve çaresiziz. Bari bizi köle diye sat da altın ve gümüş kazan.” derlerse de Hâris bu sözlere hiç iltifat etmez. Hatta ümitlerini kesip ölmeden önce namaz kılmak isteyen iki kardeşin son isteklerini bile yerine getirmez. Çocuklar her ne kadar yalvarsalar da gözyaşı dökseler de bunların hiçbiri Hâris’e tesir etmez. Çocuklar “Bari önce beni öldür de kardeşimin katlini görmeyeyim!” diye yalvarırlar. Hâris, önce Muhammed’in sonra da İbrahim’in başını keser ve vücutlarını Fırat’a atar. Fırat coşar, ağlar, taşla dövünür.

Hâris, Muhammed ve İbrahim’in başlarını İbni Ziyâd’a götürür. Ancak bu vahşet karşısında taş kalpli, sert yaratılışlı İbni Ziyâd bile gözyaşlarını tutamaz, merhamete gelir. Mukâtil adlı Hz. Peygaberin soyuna bağlı, insaflı bir zata çocukların başlarını ve Hâris’i teslim eder. Ondan başları nehre atarak bu başların vücutlarına kavuşmasını sağlamasını ve Hâris’e de cezasını vermesini ister.

Mukâtil, iki başı yanına alır ve Hâris’i sıkıca bağlayarak Fırat’a götürür. Orada iki kardeşin haksız yere akıtılmış kanını görünce matemi daha da artar. Başları suya bırakır. O anda vücutlar sudan çıkarak kendilerine ait olan başla birleşirler ve iki kardeş birbirini kucaklayarak suya batarlar. Bu durum karşısında hayretler içinde kalan Mukâtil, Hâris’e döner. Önce onun eliyle ayaklarını keser, sonra gözlerini oyar, son olarak başını keser ve cesedini Fırat’a atar. Ancak onun cesedini ne su ne de toprak kabul eder. Toplanan çer çöple cesedi yakılır. Böylece daha dünyadayken vücudu cehenenneme bırakılır. Onun bu hâli de insanlara ibret olur.”

Müslim bin Akîl’in Hz. Hüseyin’in yanından ayrılıp Kûfe’de şehit edilmesine kadar geçen süre içerisinde olaylara dahil olan kişilerin isimlerini, haklarında kısa bilgilerle birlikte olay örgüsünün daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağı düşüncesiyle alfabetik olarak vermek istiyoruz.

Bir köle: Hâris’in Muhammed ile İbrahim’in başlarını kesmesini

emrettiği, ancak emri yerine getirilmeyince kolunu kestiği kölesi.

Cariye: Muhammed ile İbrahim’i bir su kenarında bulup hanımına

getiren ve ismi verilmeyen kişi.

Esed: Kâdî Şureyh’in oğlu. Muhammed ile İbrahim’i kervana yalnız

gönderdiği için onların yakalanmalarına neden olan kişi.

Eş‘ase: İbni Ziyâd’ın adamı.

Hânî bin Urve: Müslim bin Akîl’in Muhtar’dan sonra evinde kaldığı

ikinci kişi. Sonunda Müslim bin Akîl’le birlikte başları kesilerek Yezîd’e gönderilir.

Hâris: Müslim bin Akîl’in oğulları Muhammed ve İbrahim’i evinde

ağırlayan kadının kocası ve bu iki kardeşi katleden kişi.

Hz. Hüseyin: Kerbelâ’da şehit edilen Hz. Peygamberin torunu. İbni Şihâb: İbni Ziyâd’ın adamı.

İbni Ziyâd: Kûfe valisi Nu‘mân bin Beşir’in yerine atanan eski

Basra valisi.

İbrahim: Müslim bin Akîl’in yedi yaşındaki küçük oğlu.

Kâdî Şureyh: Müslim bin Akîl’in güvende olmalarını sağlamak için

oğullarını gönderdiği evin sahibi.

Muhammed İbni Kesîr: Müslim bin Akîl’in Muhtar ve Hânî bin

Urve’den sonra evinde kaldığı üçüncü kişi. Müslim bin Akîl’i İbni Ziyâd’a teslim etmemek için Ziyâd’la savaşır ve sonunda oğluyla birlikte öldürülür, başları kesilir.

Muhammed: Müslim bin Akîl’in sekiz yaşındaki büyük oğlu.

Muhtar: Müslim bin Akîl’in Kûfe’ye ilk gittiğinde kaldığı evin

sahibi.

Mukâtil: Muhammed ve İbrahim’i katletmiş olan Hâris’i öldüren ve

iki kardeşin başlarını Fırat’a atarak başlarla vücudun birleşmesini sağlayan kişi.

Müslim bin Akîl: Hz. Hüseyin’in amcasının oğlu. Hz. Hüseyin

tarafından Kûfe’ye gönderilir ve orada şehit edilir.

Nu‘mân bin Beşir: Kûfe valisi.

Sa‘îd bin Ahnef: Müslim bin Akîl’in yirmi bin kişiyle birlikte İbni

Ziyâd’ın adamlarına karşı savaştıktan sonra yalnız kalması üzerine onu Muhammed İbni Kesîr’e götüren kişi.

Saliha bir kadın: Kâdî Şureyh’in evinden ayrılıp yollarda pek çok

sıkıntı çeken Muhammed ile İbrahim’i evinde ağırlayan kadın. Bu iki kardeşi öldüren Hâris’in karısı.

Saliha bir kadın: Müslim bin Akîl’in Muhammed İbni Kesîr

öldürüldükten sonra İbni Ziyâd’dan kaçarak sakladığı evin sahibi. İbni Ziyâd, bu saliha kadının oğlu tarafından İbni Ziyâd’a yakalattırılır.

Saliha bir kadının oğlu: Müslim bin Akîl’i evinde saklayan kadının

oğlu. Müslim bin Akîl’in yerini İbni Ziyâd’a haber verir.

Şimr: İbni Ziyâd’ın adamı.

Vak‘a-i Kerbelâ’nın Mukaddimesi ile Hadîkatü’s-Sü’edâ Arasındaki Bazı Benzerlikler ve Farklılıklar

Senîh-i Mevlevî’nin bu eseriyle mensur olmasına rağmen Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Sü’edâ’sında “Müslim-i Akîl’in Şehâdetin Beyân İder” başlıklı bölümde anlatılanlar arasında birçok benzerlik bulunmaktadır. Birkaç küçük ayrıntı dışında baştan sona olay örgüsü aynı doğrultuda devam eder. Öyle ki Senîh’in bu eseri, Hadîkâtü’s-Sü’edâ’nın Müslim bin Akîl’in başından geçenlerin anlatıldığı bölümünün nazma dökülmüş hâli gibidir. Her iki eserden aldığımız bazı belirgin bölümlerle konuya açıklık getirmek istiyoruz.

 Müslim bin Akîl’in Hz. Hüseyin’e veda ederek yola çıkışının ve yakınlara veda edip oğullarını da yanına almasının anlatıldığı bölümden bir örnek:

“Müslim-i ‘Aķîl Ĥażret-i İmâmı vedâ‘ idüp, Mekkeden Medîneye geldükde keŝret-i muħâlifden iĥtirâz idüp, gice ile şehre girüp Ĥażret-i Resûlüñ merķad-i mübâreklerin ziyâret idüp, vedâ‘ itdi ve ol mezâr-ı şerîfden kendü menziline gitdi. El-ķıśśa, ķarâr itmeyüp iki nev-res oġlı var idi; biri Muĥammed-nâm sekkiz yaşında leŧâfet-i ĥüsnle bir ħûrşîd-i ‘âlem-tâb ve biri İbrâhîm-nâm yeddi yaşında ŧarâvet-i ruħsârla bir lâle-i sîrâb anları bile alup ve bâķî ‘ıyâl ü eŧfâlle vedâ‘ ķılup, hem ol gice Kûfe ‘azmine revân oldı.”13

Ol merd-i kâmil eski sözinden idüp nükûl Girdi yola Medîne’ye buldı şeref-vüśûl Leylen derûn-ı şehre girüp bîm-i ħaśmdan Eñ evvel oldı ravża-i peyġambere müŝûl Andan vedâ‘ idüp dil-i pür-sûz u tâb ile Öz ħânesine śoñra gelüp eyledi duħûl

13

Şeyma Güngör, Hadîkatü’s-Sü’edâ Fuzûlî, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Kaynak Eserler Dizisi I, Ankara 1987, s. 275.

Biri sekiz biri yedi yaşında iki ter Evlâdını refîķ-i ŧarîķ idüp aldı ol Biri Muĥammed ü İbrâhîm idi biri Her biri ġonca-i çemen-i ķurbet-i Resûl Hem ol gice baķiyye-i evlâd u ehlini İtdi vedâ‘ ķıldı reh-i Kûfe’ye ķufûl14

 Müslim bin Akîl ile İbni Ziyad’ın askerleri arasında çıkan savaşta İbni Ziyad’ın adamlarının Kûfelileri Şâm’dan büyük bir ordunun geldiğini, yakında büyük bir zarara uğrayacaklarını, vakit varken canlarını ve mallarını korumaları gerektiğini söylemeleri üzerine Kûfelilerin dağılarak Müslim bin Akîl’i yalnız bırakmalarının anlatıldığı bölüm her iki eserde büyük bir benzerlik göstermektedir. Şöyle ki:

“Pes Keŝîr bin Şihâb ve Muĥammed bin Eş‘aŝ ve Şimr-i Źilcevşen gibi bed-bahtlar nidâ yetürdiler ki: Ey ehl-i Kûfe, budur Şâmdan leşker-i bî-ĥisâb, bu cânibe teveccüh itmişdür belki ĥavâlî-i şehre yetmişdür. Vaķtdür ki cemî‘-i ehl ü ‘ıyâlüñüz esîr ola ve cümle-i mâl ü menâlüñüz noķśân-ı ġâret bula. Kendüñüze raĥm idüñ ve furśat var iken her biriñüz bir cânibe gidüñ.”15

İbni Şihâb u Şimr ile ferzend-i Eş‘aŝe Emr eyledi kim oluna tehdîd-i Kûfiyân Bâlâ-yı ķaśrdan didi anlar nidâ idüp Ey ehl-i Kûfe olmada aĥvâliñiz yaman Bir ceyş-i bî-nihâye bugün Şâm’dan gelüp Belki kenâr-ı şehre duħûl itdi nâ-gehân Şimdi esîr olup bütün ehl ü ‘ayâliñiz Mâl ü menâliñiz bulacaķ ġâret ü ziyân

14

Senîh-i Mevlevî, Vak‘a-i Kerbelâ’nın Mukaddimesi, Süleymaniye Ktp. No: 1039, v. 4, b. 37-42.

15

Vaķtiyle kendi kendiñize merĥamet idiñ Bir yaña ŧaġılıñ var iken furśat u zamân16

 Müslim bin Akîl’in Kûfeliler tarafından savaşta yalnız bırakıldıktan sonra saliha bir kadının evine sığınarak sonunun ne olacağını düşünüp kendi kendine üzülüp ağladığının anlatıldığı bölümden bir örnek:

“Âyâ benüm keyfiyyet-i ĥâlüm ne śûret bula? Bu tefekkürle gâhî dil-i pür-âteşden âh-ı ĥasret çekerdi ve gâhî dîde-i nem-dîdeden eşk-i nedâmet dökerdi.”17

Dir idi gâh kendüsin endîşe eyleyüp Keyfiyyetim ne ĥâle olur vâśıl-ı ķarîn İşte bu ġuśśalarla döküp dîdeden sirişk Kânûn-ı dilden eyler idi âh-ı âteşîn18

 Müslim bin Akîl’in tek başına büyük bir mücadele verdikten sonra İbni Ziyâd’ın adamları tarafından ele geçirilmesini anlatan bölümden bir örnek:

“… bir ŧarafdan hücûm idüp ol şîr-i bîşe-i şecâ‘ati dutdılar ve ķılduķları ‘ahd u peymânları unıtdılar.”19

Her cânibinden artıķ o şîr-i şecâ‘âte Ŧopdan hücûm u ĥamle idüp bir nice cerâd Baśdırdılar i‘âne-i ża‘f ile ŧutdılar

Žâlimler eyledikleri ‘ahdi unutdılar20

 Müslim bin Akîl’in yakalandıktan sonra ve şehit edilmeden önce İbni Ziyâd’a zamanın imamının Hz. Hüseyin olduğunu ve onun fermanıyla Kûfe’ye geldiğini söylediği bölümden bir örnek:

16

Senîh-i Mevlevî, a.g.e., v.8, b. 101-105. 17 Şeyma Güngör, a.g.e., s. 288.

18

Senîh-i Mevlevî, a.g.e., v. 10, b. 148,149. 19

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 290. 20

“Ey žâlim, İmâm-ı zamân Ĥüseyn bin ‘Alîdür ve ben anuñ fermânıyla bu şehre gelmişem. El-minnetü li’llâh bir imâmuñ ħıdmetine iķdâm itmişem ki ŧarîķ-ı rıżâsında ölsem şehîdem ve eger öldürsem ġâziyem.”21

Müslim didi Ĥüseyn-i ‘Alî’dir imâm-ı vaķt Minnet Ħudâ’ya kim o şehiñ ķıldı çâkeri Bu cânibe ŧarîķ-i rıżâsında gelmişim Ölsem şehîdim eyler isem terk-i cân yeri22

 Müslim bin Akîl’in şehit edilmeden hemen önce yüzünü Mekke’ye çevirerek Hz. Hüseyin’e karşı söyledikleri bölümden bir örnek: Murâdum bu idi ki mülâzemetüñde naķd-i cân niŝâr idem, el- minnetü li’llâh ki müyesser oldı ve bu ĥuśûśda ķılduġum du‘â derece-i icâbet buldı.”23

İster idim mülâzemetiñde fedâ-yı cân İĥsân idüp murâdımı Ĥaķ ķıldı kâm-rân24

 Mukâtil’in, Hâris ve Muhammed ile İbrahim’in kesik başlarıyla birlikte Fırat’ın yanına gelerek Hâris’i öldürdüğü ve kesik başları suya bıraktığı bölümden bir örnek:

“Mukâtil ol mel‘ûnuñ ķatlin itmege merkebden indükde ve ol şehîdlerüñ ķanın gördükde feryâda gelüp, nâleler ķılup başları suya bıraķduķda, rivâyetdür ki ol başlar suya batdılar. Muķâtil ol ĥâlete bir dem ĥayret idüp buyurdı ki; ol melûnun ellerin ve ayaķların kesüp ve gözlerin çıķarup, andan başın kesüp suya bıraķdılar ve su anı ķabûl itmeyüp daşra bıraķdı. Âħirü’l-emr ħâr u ħâşâk cem‘ idüp ol pelîdi yaķdılar.”25

Ol menzile irüp göricek ħûn-ı nâ-ĥaķı Feryâd u zâra geldi ķılup mâtem-i tamâm

21

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 291.

22 Senîh-i Mevlevî, a.g.e., v. 12, b. 184,185. 23

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 291. 24

Senîh-i Mevlevî, a.g.e., v. 13, b. 190. 25

Śuya ķoyunca başları her ten çıķup śudan Kendü serine mülĥaķ olup ĥâśıl-ı kelâm Ķucaķlayup biri birini śuya batdılar Ol iki nev-resîde velî zâde-i hümâm Bu ĥâlden Muķâtil’e çoķ ĥayret el virüp Emr itdi ķatl-i Ĥâriŝ’i ber-mûcib-i merâm Ķaŧ‘ eyleyüp muķaddem eliyle ayaķların Hem daħi gözlerin çıķarup bâ-eźâ-yı tâm Başın kesüp cesedlerini śuya atdılar Śu redd idüp atıldı kenâra o ehl-i Şâm Ŧopraġa gömdiler bu daħi itmedi ķabûl Oldı o nâ-bekâr-ı pelîd ‘ibret-i enâm Cem‘ eyleyüp nice ħas u ħâşâk yaķdılar Dünyâda ol la‘îni caĥîme bıraķdılar26

Ayrıca Müslim bin Akîl’in oğulları Muhammed ve İbrahim’in babalarının ölüm haberini aldıkları zaman üzüntülerini ve çaresizliklerini dile getirdikleri Senîh’in eserindeki aşağıdaki beyitler doğrudan Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Sü’edâ’sından alınmıştır.

“Âġâz-ı ‘ömr mevsim-i ‘ayş u neşâŧ iken Çarħ-ı sitem-rev itdi bizi mübtelâ-yı bîm Aĥvâlimiz nolur nidelim ķande varalım

Hem ŧıfl u hem ġarîb ü hem âvâre hem yetîm”27

Bununla birlikte iki eser arasında bazı farklılıklar da bulunmaktadır. Senîh’in eserinde olay örgüsü verilirken bazı ayrıntılar atlanmış ya da Hadîkatü’s-Sü’edâ’da daha ayrıntılı verilen bir olay daha yüzeysel bir şekilde ele alınmıştır.

26

Senîh-i Mevlevî, a.g.e., v. 16,17, b. 254-261. 27

İbni Ziyâd’ın bir adamının Hânî bin Urve’den hile ile Müslim bin Akîl’in yerini öğrendiği bölüm28, Müslim bin Akîl’i teslim etmeyen Muhammed İbni Kesîr ile İbni Ziyâd’ın askerlerinin savaşı ve sonunda Muhammed İbni Kesîr ile oğlunun başlarının kesilip kasrdan aşağı atıldığı bölüm29, Müslim bin Akîl’in ölmeden önce üç dileğini sıraladığı bölüm30, Müslim bin Akîl’i ilk iki kişinin öldüremeyip üçüncü kişinin öldürdüğü bölüm31, Müslim bin Akîl ile Hânî bin Urve’nin kesik başlarını gören Yezîd’in mektupla İbni Ziyâd’ı tebrîk ettiği bölüm32, Muhammed ile İbrahim’in yolda yakalanıp zindana atıldığı ve zindancı tarafından gizlice serbest bırakıldıkları ve zindancının cezalandırıldığı bölüm33, Müslim bin Akîl’in iki oğlunu öldüren Hârîs’in neden onları doğrudan şehre götürüp İbni Ziyâd’a teslim etmediğini açıkladığı ve İbni Ziyâd’ın Yezîd’e yazdığı mektuptan bahsettiği bölüm34 ile Mukâtil’in, Hâris’in oğlu ile kölesini gömdüğü bölüm, Hadîkatü’s-Sü’edâ’da yer alıp Senîh’in eserinde bulunmayan ya da üzerinde çok az durulan bölümlerdir. Bununla birlikte Müslim bin ‘Akîl’in yola çıkışı Senîh’in eserinde çok daha detaylı işlenmiştir. Yola çıkmadan önce Hz. Hüseyin’in Kûfe halkına yazdığı mektup, Müslim bin Akîl’le olan konuşması, Müslim bin Akîl’in yola çıktığında karşısına çıkan bir avcının elindeki avının başını kestiğini görmesi üzerine geri dönmesi ve Hz. Hüseyin’le bir kez daha konuştuktan sonra tekrar yola koyulması -ki bu bölüm Senîh’in eserinde 36 beyitle oldukça detaylı bir şekilde anlatılmıştır- Hadîkâtü’s-Sü’edâ’da bulunmamaktadır.35

Ercan Okyay; Abdülkâdir Karahan’ın, eserin nazım tekniğinin kuvvetli olmasına rağmen orijinal olduğunun söylenemeyeceği kanaatinde olduğunu belirtmektedir.36 Karahan’ın bu kanaate varışını Senîh’in, eserini oluştururken Fuzûlî’nin etkisinde kalmış olmasına bağlayabiliriz. Öyle ki Senîh birçok yerde yukarıda da bahsettiğimiz gibi doğrudan doğruya Fuzûlî’nin kelime kadrosundan dahi faydalanmıştır.

Senîh’in “Vak‘a-i Kerbelâ’nın Mukaddimesi” adlı eserinin metnini aşağıda veriyoruz.

28

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 280., Senîh, Vak‘a-i Kerbelâ’nın Mukaddimesi, 79. beyit. 29

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 285-287., Senîh, a.g.e., b. XIV. bent. 30

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 291., Senîh, a.g.e., XXI. bent. 31

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 292., Senîh, a.g.e., XXII. bent. 32

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 293., Senîh, a.g.e., XXII. bent. 33 Şeyma Güngör, a.g.e.., s. 295-296., Senîh, a.g.e., XXIV. bent. 34

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 299., Senîh, a.g.e., XXVIII. bent. 35

Şeyma Güngör, a.g.e., s. 274, Senîh, a.g.e., s. I-IV. bentler arası. 36

Bismillâĥirraĥmânirraĥîm

Vak‘a-i Kerbelâ’nıñ Muķaddimesi Ya‘ni Ĥażret-i İmâm Ĥüseyn Efendimiziñ Mekke-i Mükerremeden Cânib-i Kerbelâ’ya Teveccüh ve ‘Azîmetlerinden Evvelce Kûfe’ye İrsâl Buyurduķları ‘Ammi-zâdeleri Cenâb-ı Müslim İbni ‘Aķîl ile İki Nefer Nev-resîde Şeh-zâdeleriniñ Vuķû‘-ı Şehâdetleri Beyânındadır

(Mef‘ûlü Fa‘ilâtü Mefâ‘îlü Fâ‘ilün )

I

1 Gûş eyle râvi-i ġam u mâtem ĥikâyetin Çekmiş beyâna Ĥażret-i Müslim şehâdetin 2 Zîrâ o gün ki ĥażret-i sulŧân-ı Kerbelâ

Ķurmuşdı ķurb-ı Ka‘be’de beyt-i iķâmetin 3 Çoķ ‘arż-ı ĥâl geldi ahâlî-i Kûfe’den

İlĥâĥ ile o cânibi teşrîfe raġbetin 4 Taĥrîren itdiler nice ‘ahd ü ķarârlar

Bi’l-cümle iltizâm içün icrâ-yı bey‘atin 5 ‘Arż u beyân idince siyâķ-ı muĥarrerât

Kûfîleriñ muħâleśat u śıdķ-ı niyyetin 6 Buldı dil-i imâmda icrâ-yı Ĥaķ rüsûħ Ya‘nî muķarrer eyledi Kûfe ‘azîmetin 7 Ammâ ki evvel itdi revân ibni ‘ammini

Tâ kim o şâhıñ eyleye îfâ sefâretin 8 Der-ĥâl Müslim İbni ‘Aķîl-i Ħalîl-zâd

Me’mûren itdi tehyi’e esbâb-ı rıĥletin 9 Bir nâme yazdı Kûfe’ye sulŧân-ı dîn Ĥüseyn

Ol nâmeyi bu gûne sevâd ile ķıldı zeyn

II

10 Bu nâme-i sa‘âdet ü mektûb-ı bî-menend Bu nüsħa-i şerîf-i kirâmî ki bend bend

11 Medlûlidir kefîl-i sa‘âdât-i uħrevî

Mefhûmıdır delîl-i kemâlât-ı nuśĥ u pend 12 Benden ki şâh-ı dîn-i Ĥüseyn İbni Ĥaydar’ım

Meb‘ûŝ ol ictimâ‘a ki cem‘-i vefâ-pesend 13 Ey ehl-i Kûfe vey ķılan ‘arż-ı vidâd u mihr

Ey zümre-i śadîķ u aĥibbâ-yı ercemend 14 Buldı bize cemî‘-i mekâtibiñiz vüśûl

Olduķ me’âl-i śıdķ u śafâsıyla neş’e-mend 15 Ĥâlâ ki Müslim İbni ‘Aķîl ‘ammi-zâdemiz

Kim źâtıdır şerâfet ü ķadr ile ser-bülend 16 İrsâl olundı ol ŧarafa lâyıķı bu kim

İkrâm-ı tâm ile oluna ķalbi cebr ü bend 17 Âŝâr-ı şükri sâ’iķ-i teşrîfimiz olup

Aħbâr-ı ħayrıdır sebeb-i cilve-i semend 18 Taĥrîr-i nâme oldı pezîrefte-i ħitâm

Teslîm olundı Müslim’e bâ-iltifât-ı tâm

III

19 Tevdî‘-i nâmede o şeh-i âsumân-cenâb Ķıldı Cenâb-ı Müslim’e bu vech ile ħiŧâb 20 Ey aķdem-i ekâbir-i a‘vân-ı devletim

Vaķt-i ġam u müżâyaķa vü kerb ü ıżŧırâb 21 Vey a‘žam-ı eķârib ü iħvân-ı ĥażretim

Rûz-ı şedâyid ü elem ü renc ü inķılâb 22 Vaķt-i mürâfaķat dem-i ĥüsn-i vifâķdır

Zîrâ umûr-ı müşk ile keşf eyledi niķâb 23 Bir yandan eyler ümmet-i merĥûme śıdķ ile

24 Bir yandan ehl-i baġy u şeķâ ittifâķ idüp Ķaśd-ı helâkimizde ķılar şiddet ü şitâb 25 Olmaz ise muķâvemet itmek ‘udûlde

Bir semte yoķ firâra da aślâ reh-i śavâb 26 Şimdi śalâĥ odur ki gidüp sen muķaddemâ