• Sonuç bulunamadı

Dil ve Üslup Özellikler

4 İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu bilgiyi “

4. Maktel-i Hüseyn’in İncelenmes

4.7. Şekil Özellikler

4.7.3. Dil ve Üslup Özellikler

İslamiyetin kabulü ile birlikte Arapçanın ve bir dönem İran edebiyatının etkisiyle de Farsçanın tesirinde kalan Türkçenin XV. yüzyıldaki durumu göz

önünde bulundurulduğunda Bahşî’nin Maktel-i Hüseyn’inin oldukça sade bir dille yazıldığını söylemek mümkündür. Aşağıda yer verdiğimiz beyitlerde Bahşî, klasik şairlerin Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü dil kullanımından farklı olarak sade dili ve akıcı anlatımıyla dikkat çekmektedir. Bahşî’nin:

Bagırlar paralayıcı akıdan kanlu yaşları

Yüreklerden çıkaran baş delen her katı taşları (161)

Bugün yarın olusarsın bilür misin n’olısarsın

Kamu sevdüklerün koyup yolunuzca varısarsın (185)

Didiler ko alma anı git geri

Ol alınmaz ko yirinde gel beri (713)

Allâh onardugını kim azıdur

Onmak azmak dahı başda yazıdur (830)

Yol vir imdi yalvaralum biz sana

Kovma kapundan ver elüm tapuna (833)

beyitleri Türkçenin o dönemdeki sade söyleyişle bütünleşen güzelliğini ve akıcılığını yansıtan örnekleridir.

Eserde dinî muhtevanın etkisiyle dilin ağırlaştığı az sayıda beyitlere de tesadüf edilmektedir.

İy pâdişâh-ı bî-zevâl hayy ü kerîm ü lâ-yezâl

İy vâhid ü ferd ü ehad iy zü’l-celâl-i ve’l- cemâl (19)

Muhîti bahr-ı rahmetdür yidi deryâ ana katre

İki ‘âlemde beyzâdur güneş zerrâtına zerre (51)

Bu tarz söyleyişler, eser içerisinde külfetli gibi görünse de dönemin dil kullanımı yönüyle bakıldığında makul sayılabilecek ölçülerdedir.

Dil özellikleri yönüyle halk tipi mesneviler içerisinde değerlendirebileceğimiz Bahşî’nin Maktel-i Hüseyn’i yazıldığı dönemin halk dilini yansıtması bakımından da dikkat çekicidir. Eserde günümüzde kullanılmayan, Eski Anadolu Türkçesi’ne ait arkaik kelimelere de sıkça

rastlanmaktadır. Günümüz dil araştırmaları için bir fikir oluşturması bakımından kayda değer gördüğümüz kimi arkaik kelimeler ve yer aldıkları beyitler şunlardır:

Agduk : Bozuk, belirsiz, değişik. (467)

alda- : Aldatmak. (39)

banla- : Yüksek sesle bağırmak, ezan okumak, gürlemek. (400)

berkit- : Sağlamlaştırmak, pekitmek, tahkim etmek. (553)

bili(bilü) : Bilgi, ilim irfan, idrâk, malumat, zihin, fikir. (146) biliş : Biliş, tanış; bilen, bilici. (801)

biti : Mektup, yazılmış şey. (210, 211)

dişir- : Devşirmek, toplamak. (852)

eyit- : Söylemek, demek, anlatmak. (190)

eylet- : Getirmek. (34)

gönder : Kargı, mızrak, sırık. (384)

gönül- : Yönelmek, teveccüh etmek, istikamet almak, yüzünü

döndürmek. (41)

iğen : Çok, gayet, pek, ziyade, daha ziyade. (14)

iley : Huzur, yan, ön, karşı taraf. (680)

kakı- : Öfkelenmek, kızmak, itiraz etmek, karşı gelmek, azarlamak,

tekdir etmek. (406, 556)

kığır- : Çağırmak, davet etmek, seslenmek, haykırmak. (516)

kiçi : Küçük (603, 633, 971)

koç- : Kucaklamak, sarılmak, bağrına basmak. (569, 571)

oku- : Çağırmak, davet etmek, söylemek, demek, anmak, yad etmek.

(583, 612, 969, 970)

önürt- : İleri geçmek, takaddüm etmek. (278)

öykün- : Taklit etmek, taklide çalışmak, özenmek. (37, 448)

sağal- : Hastalıktan kurtulmak, şifa bulmak, iyileşmek. (133)

sı- : Kırmak; bozmak; yenmek, galeme etmek. (150, 330, 790)

söyken- : Dayanmak, yaslanmak. (37, 615)

sünü : Kargı, süngü, mızrak. (442,

talak : Bal gümeci. (481)

tam- : Damlamak (687)

tanla- : Taaccüp etmek, şaşmak, garip bulmak, şaşırtmak. (627, 710,

760)

tapşır- : Teslim etmek, tevdi etmek, emanet etmek, yetiştirmek,

ulaştırmak. (710)

unat- : Doğru, uygun, iyi, mükemmel, lâyıkıyle, tamam, muvafık. (276)

uyar- : Işığı parlatmak, yakmak. (50)

yarlıga- : Affetmek, mağfiret etmek, suç bağışlamak. (531)

yavu : Kaybolmuş, yitik. (749)

yaykan- : Tıkanmak, yunmak. (37)

Bahşî’nin Maktel-i Hüseyn’i konusunu tarihten alan bir mesnevi olmakla birlikte eserin üslubu içerisinde lirizmin ağır bastığı, coşkulu söyleyişlere de sıkça rastlanmaktadır. Aşağıda yer verdiğimiz ve sayısını artırabileceğimiz beyitlerde Bahşî, Ehl-i Beyt’in uğradığı nice zulmü ve onlara olan muhabbetini samimi ve lirik bir üslup içerisinde kutsî bir heyecanla anlatmaktadır.

Yanup yakılsun her biri âh u firâk u derd-ile

Taş u agaçlar aglasun odlar saçılsun her dile (16)

Yidi deniz efgân idüp döksünler acı yaşları

Gökler bulutlar aglaşup delsünler işbu taşları (17)

Hasret odı yakup özün kül eylesün için taşın

‘Âlem kamu feryâd idüp taşlara döğsün taş başın (18)

Yidi kat yir yidi kat gök ‘arş ü kürsî nüh felek

İnleyüp bu hasret-ile agladı ins ü melek (410)

İrişem ehline hem Kerbelânun

Alam pes lezzetin ger bu belânun (955)

Maktel-i Hüseyn’in üslubu dâhilinde kıssadan hisse almayı amaçlar nitelikteki hikemi söyleyişler de dikkati çekmektedir. Bahşî, üslubundaki hakimane söylemleriyle bir anlamda okuyucusunun bu talihsiz hadiseden ibret almasının gereğine işaret etmek ister gibidir.

Ne serverler dürür anlar sevenleri dil ü cândan

İşit-kim bir ‘aceb kıssa olupdur hisse al andan (84)

Yine bir hoş ‘aceb kıssa diyelüm alunuz hisse

Egerçi gussadur ammâ katı hoş hissedür bilgil

Anı devletlü cân alur dil ü cândan kabûl itgil (115)

Di imdi dinle cân-ile ki tâ anlayasın hâlden

Olup hâl ehli hoş sen de geçesin kîl-ile kâlden (140)

Gör tama’ n’itdi ana bil hikmeti

Sen de bunda alıgörgil ‘ibreti (525)

Allâh onardugını kim azıdur

Onmak azmak dahı başda yazıdur (830)

5. Sonuç

Hz. Hüseyin’in katli ile neticelenen Kerbelâ Hadisesi Müslüman toplumların gönüllerinde asırlardır bitip tükenmeyen bir üzüntüye sebep olmuştur. Gönüllerde gizli kalması imkânsız, etkisi günümüze değin süregelen bu facia Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında yüzlerce edebî esere konu olmuştur. Hadisenin edebî bir dil ve üslupla anlatıldığı eserler Müslüman toplumlarda zengin bir maktel edebiyatı oluşturmuştur. İlk örneklerini Arap edebiyatında gördüğümüz maktel türü zamanla Türk edebiyatına da aksetmiş, Anadolu sahasında XIV. yüzyıldan başlayarak maktel türünde telif ve tercüme pek çok eser kaleme alınmıştır.

Bu elim hadisenin Anadolu sahasındaki tesirini kalemine yansıtan şairlerden biri de Bahşî olmuştur. Dinî-tasavvufî Türk edebiyatının XV. yüzyıldaki temsilcilerinden olan Bahşî, ilmî ve edebî kişiliği ile tanınmıştır. Müderrisliğinin ardından Emir Sultan dergâhının müntesipleri arasına katılıp tasavvuf yolunu benimsemiş, gerek dinî ve edebî sahada yazdığı eserleri gerekse de Yaylacık’ta kurduğu dergâhındaki irşat faaliyetleriyle âlim, şair ve mürşit bir şahsiyet olarak şöhret bulmuştur.

Bahşî’nin Maktel-i Hüseyn’inin muhtevasının ağırlıklı bölümünü, hadisenin farklı detaylarıyla Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilişinden önce ve sonra yaşananlar oluşturmuştur. Eser, nazım tekniği yönüyle kimi kusurları barındırıyor olsa da sade bir dille yazılmış olduğundan döneminin dil özelliklerini yansıtması bakımından kayda değerdir. Şairin Kerbelâ Hadisesi’nden duyduğu üzüntüyü kimi zaman oldukça lirik ve ahenkli kimi zaman da hikemi bir üslupla okuyucuya sunması, tarihî hadisenin kuru bir ifadeyle değil şairane bir üslupla karşımıza çıkmasını sağlamıştır.

MAKTEL-İ HÜSEYİN, MANİSA NÜSHASI VE SÜNNÎ VE HARİCÎ