• Sonuç bulunamadı

öncelikle sen Kûfe’ye gidip yaşlı, genç herkesin durumunu inceden inceye araştırmalısın Eğer bize söyledikleriyle davranışları birbirine

uygunsa hemen bildir ki biz de gelelim.”

Bunun üzerine Müslim bin Akîl, Hz. Hüseyin’e veda ederek yola çıkar. Ancak çok geçmeden yolu üzerinde bir avcı görür. Avcının, elindeki avının boynunu kestiğini görünce kuruntuya kapılır ve içine bir şüphe düşer. Geri dönerek durumu Hz. Hüseyin’e bildirir, bunu bir uğursuzluk olarak saydığını söyleyerek özür diler. Hz. Hüseyin ona bunun için üzülmemesini, eğer bu kuruntudan kurtulamazsa yerine bir başkasını gönderebileceğini söyleyerek onu teselli eder. Bunun üzerine Müslim bin Akîl, ölümden korkmadığını bütün korkusunun sadece kendisinden ayrılmak olduğunu söyler ve ikinci kez yola koyulur. Öncelikle Medîne’ye gelip Hazret-i Peygamberin mezarını ziyaret eder. Yol arkadaşı olarak biri yedi diğeri sekiz yaşında olan oğulları Muhammed ve İbrahim’i yanına alır. Yakınlarına veda ettikten sonra Kûfe’ye gitmek üzere tekrar yola çıkar.

Pek çok sıkıntıdan sonra Kûfe’ye ulaşan Müslim b. Akîl, Muhtar adlı bir şahsın evine konuk olur. Kûfe eşrafı sık sık gelip giderek ona biat ederler. Çok kısa zamanda on sekiz bin kişi her türlü destek için hatta savaş için hazırdır. Kûfelilerin bu dostça tavırları ve iyi muameleleri karşısında Müslim bin Akîl, durumdan Hz. Hüseyin’i haberdar eder ve Kûfe’ye gelinebileceğini söyler. Bu dönemde Kûfe valisi olan Nu‘mân bin Beşîr bazı önlemler aldıysa da Yezîd taraftarları bununla yetinmezler ve Yezîd’e bir mektup yazarak Kûfe’ye yeni bir vali atanmasını isterler. Yezîd bu haberi alır almaz Nu‘mân bin Beşîr’in yerine Basra valisi İbni Ziyâd’ı getirir.

Sert bir mizaca sahip olan İbni Ziyâd, Hz. Hüseyin taraftarlarını yola getirmek amacıyla yola çıkar. Başına sarık sarar, yüzü sarılı, ağzı burnu örtülü bir şekilde Kûfe’ye gider. İnsanlar uzun süredir Hz. Hüseyin’i beklediği için bir Hâşimî kılığında gelen bu kişinin Hz. Hüseyin olduğunu zannederler ve onu coşkuyla karşılarlar. Nu‘mân bin Beşir de onu Hz. Hüseyin sandığı için henüz kapıyı açmadan “Ey peygamberin torunu! Bu büyük fitneye sebep olma. Yezîd sana bu yerleri bırakmaz. Sonu gelmeyecek iş için bu kadar sıkıntı çekilmez.” der. Ancak Müslim bin Akîl, gelen kişinin Hz. Hüseyin olmadığının farkındadır. “Bu Hz. Hüseyin değildir, bu kişiye itibar etmeyin!” diyerek halkı uyarır. Bunun üzerine kimliğini açıklayan İbni Ziyâd’ı Nu‘mân bin Beşîr içeri alır.

Ertesi gün görev başına geçen İbni Ziyâd gerek bazı vaatlerde bulunarak gerekse tehditlerle halkı kendi tarafına çekmeye çalışır. Bunu duyan Müslim bin Akîl, Muhtar’ın evinden çıkarak Hânî bin Urve’nin evine sığınır. Hânî, Müslim bin Akîl’i ağırlamaktan çok memnun olmuştur. Ancak bunu haber alan İbni Ziyâd, Hânî bin Urve’yi yanına çağırarak ona eziyetler eder ve Müslim bin Akîl’i kendisine teslim etmesini ister. Kendisine karşı çıkan ve seksen dokuz yaşında olan Hânî bin Urve’yi çırılçıplak soyarak işkencelerle öldürür.

Bunu haber alan Müslim bin Akîl, güvende olmalarını sağlamak için oğullarını Kâdî Şureyh’in evine gönderip savaş için hazırlığa başlar. Müslim bin Akîl’in etrafında ona destek olan yirmi bin kadar insanla İbni Ziyâd’ın askerleri arasında savaş başlar. İbni Ziyâd’ın da içinde bulunduğu Kasr’ı Emâre’nin etrafı sarılır. Kendi taraflarının yenilmekte olduğunu fark eden İbni Ziyâd’ın adamları İbni Şihâb, Şimr ve Eş‘ase, Hz. Müslim tarartarlarına Şam’dan büyük bir ordunun geldiğini, şehre girmek üzere olduklarını, bu nedenle zarar görmeden, vakit varken dağılmaları uyarısında bulunurlar. Gayret ve karar sahibi olmayan Kûfe halkı bunu duyar duymaz dağılmaya başlar.

Öyle ki akşam olunca o kalabalıktan sadece otuz kişi kadar Kûfeli kalmıştır. Bu arada namaz kılan Müslim bin Akîl namazını bitirdiğinde geriye kalan o otuz kişinin de ortadan kaybolduğunu hayretler içinde görür. Savaşta yara almıştır, hâlsiz düşmüştür. Sa‘îd bin Ahnef, onu bu hâlde yalnız bırakmayarak Muhammed İbni Kesîr’in evine götürür.

Ancak çok geçmeden İbni Ziyâd, Muhammed İbni Kesîr’i yanına çağırıp Müslim bin Akîl’i kendisine teslim etmesini ister. Muhammed İbni Kesîr “Ben, Hânî bin Urve değilim. Senin sözün bana geçmez.” der. Bunun üzerine İbni Ziyâd, Muhammed İbni Kesîr’i alnından yaralar. Muhammed İbni Kesîr de ona kılıç çeker. İbni Ziyâd korkuyla kaçar. Muhammed İbni Kesîr şehit edilir.

Oğlu babasının kanını yerde koymaz; ama kendisi de sonuçta şehit olur. Bunu da haber alan Hz. Müslim, şehirden çıkmak için atına biner ve yola koyulur. Ancak İbni Ziyâd’ın adamları peşindedir. Daha fazla kaçamadan bir camiye sığınır. Atını bulurlar ama kendisinden eser yoktur. İbni Ziyâd tüm şehre Müslim İbni Akîl’in yerini haber verene pek çok ihsanda bulunacağı haberini salar. Hz. Müslim ise sabaha kadar mescidde kalır.

Sabah olunca kalkıp etrafı araştırır. Saliha bir kadından bir bardak su ister. Kadın şehrin bugünlerde çok karışık olduğunu, yabancı biri

yüzünden kendisine zarar gelmesini istemediğini söyler. Ancak karşısındaki kişinin Müslim bin Akîl olduğunu öğrenince hemen ona evinin kapısını açar. Müslim bin Akîl bu evde kalır; ama içi hiç rahat değildir. Hz. Hüseyin başta olmak üzere oğulları Muhammed ve İbrahim ile kendisi için endişelenmektedir. Endişeleri boşa çıkmaz; çünkü evinde kaldığı kadının gaddar bir oğlu vardır. Müslim bin Akîl’in, evlerinde kaldığını öğrenince hemen İbni Ziyâd’ın yanına giderek onun yerini haber verir. Muhammed Eş‘as, yanına üç yüz kişiyi alarak Müslim bin Akîl’in kaldığı evin etrafını sarar. Hz. Müslim bu sırada namaz kılmaktadır. Namazı biter bitmez dışarı çıkar ve tek başına onlarla savaşır.

Onu bu şekilde ele geçiremeyeceklerini anlayan İbni Eş‘as, askerlerini evlerin çatılarına çıkarır. Yukarıdan Müslim bin Akîl’in üzerine oklar, hançerler yağar. Bütün azaları yaralanır. Ölmek üzereyken biri taşla onun alnını yaralar.

Bir evin duvarına dayanıp ayakta durmaya çalışırken Hamrân’ın oğlu Bekr acımasızca kılıcıyla onun dudağını keser. Hz. Müslim de bir darp ile onu öldürür. Çok susamıştır. Acıyıp bir kadın ona bir bardak su verir. Ancak dudağı o kadar çok kanamaktadır ki bardak iki kez kanla dolar, üçüncüsünde ise dişleri suyun içine dökülür. Müslim bin Akîl bilir ki bu su onun için şehadet şerbetidir. Zaten yaralı olan Müslim bin Akîl’in bir anlık gafletinden yararlanarak bir darp ile onu yere düşürürler. Hepsi birden üzerine hücum eder.

İbni Ziyâd’ın karşısına götürülen Müslim bin Akîl’e İbni Ziyâd, zamanın imamının kendisinin olduğunu söyler ve ona, neden isyan ettiğini sorar. Müslim bin Akîl ise zamanın imamının Hz. Hüseyin olduğunu söyleyerek İbni Ziyâd’a karşı çıkar. İbni Ziyâd, Hz. Müslim için ölüm emrini verir. Hz. Müslim yönünü Mekke’ye çevirir ve Hz. Hüseyin’e şunları söyler:

“Ey dinin imamı!

Ey ehl-i beytin en büyüğü, en yücesi!

Benim hâlim bellidir. Senin için canımı vermek isterdim. Hak,