• Sonuç bulunamadı

1.3. Göç Kuramları

1.3.8. Göç Sistemleri Kuramı

Göçmenin faydasını en üst düzeye çıkarmaya çabalayan rasyonel bir ajan olduğunu düşünen neo-klasik göç teorilerinin tersine, göçmeni sosyal, politik, tarihsel ve ekonomik bağlamında değerlendiren (Rajendra, 2015: 363) ve kendinden önceki kuramlara getirilen eleştiriler sonucunda göç olgusunu hemen hemen tüm boyutlarıyla ele almayı amaçlayan Göç Sistemleri Kuramı ortaya atılmıştır. Kırsal ve kentsel göç üzerine yoğunlaşarak, göç sistemleri kuramını ilk kez tanımlayan Mabogunje’nin (1970) ardından zamanla kuram uluslararası göç akımlarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Göç kuramcıları ne yoksulluk ve işsizlik gibi etkenlerin göçte önemli rol oynadığını ne de gelişmiş ülkelerdeki emek piyasalarının önemini inkâr etmemektedir. Fakat bu ekonomik faktörler, genellikle göç akımları üreten daha büyük makro yapılardan ayrı olarak düşünülmemelidir. Yoksulluk ve ekonomik eşitsizlikler kadar her iki ülkenin ekonomi politiği ve göç politikaları da önem arz etmektedir (Rajendra, 2015: 364). Neo-klasik ekonomi, göçün yeni ekonomisi, ikili işgücü piyasası gibi birçok kuramın unsurlarını birleştirerek kapsamlı bir perspektif ortaya koyan göç sistemleri kuramı, Castles ve Miller’ın da deyimiyle (2008: 36-37) disiplinlerarası bir yaklaşımın parçası, makro ve mikro yapıların etkileşiminin bir sonucudur. Burada makro yapılar büyük ölçekli kurumsal etmenlere işaret ederken, mikro yapılar ağlara, uygulamalara ve göçmenlerin kendi düşüncelerine göndermede bulunur. Göç sistemleri perspektifinin ileri sürdüğü önermeleri Massey ve arkadaşları (1993: 454) şu şekilde özetlemektedir:

1) Bir sistem içindeki ülkeler, coğrafi olarak yakın olmak zorunda değildir çünkü göç akımları, fizikselden ziyade siyasi ve ekonomik ilişkileri yansıtmaktadır. Yakınlık bariz bir biçimde ilişkilerin oluşumunu kolaylaştırsa da mesafe bu oluşumu engellemez. 2) Bir dizi dağınık merkez ülkenin, bir dizi çakışan gönderen ülkeden göçmen alması yoluyla çok kutuplu sistemler ortaya çıkabilir.

3) Uluslar birden fazla göç sistemine ait olabilir, ancak birden fazla üyelik, alıcı ülkelere kıyasla gönderen ülkelerde daha yaygındır.

4) Siyasal ve ekonomik koşullar değiştikçe, sistemler geliştikçe istikrarlı bir yapı sergilemez. Ülkeler, toplumsal değişime, ekonomik dalgalanmalara veya siyasi kargaşaya tepki olarak bir sisteme üye olabilir veya bir sistemden çekilebilir.

Faist (2003: 82-83) göç sistemleri yaklaşımının üç temel niteliği olduğunu ifade etmiştir. Bunlardan birincisi, göç sistemlerinin hareketlerinin ortaya çıktığı bağlamları oluşturduklarını ve bu sistemlerin kalmak ya da gitmek tavırlarında etkili olduğunu varsaymasıdır. Ayrıca temel olarak bir göç sistemi birbirine insan akışı ve karşı-insan akışlarıyla bağlı iki ya da daha fazla mekân –genelde ulus devlet-içerirler. İkincisi, göç sistemleri kuramının göç sistemlerindeki süreçler üzerine yoğunlaşmasıdır. Faist’e (2003: 82- 83) göre bu hipotez, uluslararası göçün bir kez başladı mı neden kendi-kendini besleyen bir sürece dönüştüğünü açıklamaktadır. Üçüncüsü ise, ulus devletler arasındaki ekonomik eşitsizlikler ve göç alan ülkelerin kabul etme siyasaları gibi önemli etmenler bağlamında bireyler, hane halkları ve ailelerin kalış veya gidiş alternatifleri ile başa çıkmak amacıyla stratejiler geliştirdiğidir.

Dünya sistemleri kuramı kapsamında, dikkat sadece göçmen üzerine değil, aynı zamanda göçmenin dönüşümünün ayrılmaz bir parçası olan çeşitli kurumlar (alt sistemler) ve sosyal, ekonomik ve diğer ilişkiler (uyum mekanizmaları) üzerine de odaklanmaktadır (Mabogunje, 1970: 5). Emek hareketini içinde bulunduğu topluma ve kültüre kalıcı ve dinamik bir biçimde bağlı bir süreç olarak gören dünya sistemleri kuramı (Parsons, 2014: 1393) sadece bölgeler arasında insanların bağlantılarını değil, ticaret ve güvenlik ittifaklarını, sömürge bağlarını, malların, hizmetlerin ve bilginin yanı sıra daha göç akımları başlamadan var olan fikirlerin akımını ortaya koyar (Sert, 2012: 42).

İki ya da daha fazla sayıda ülkeyi içeren mevcut göç sistemlerinin oluşmasında coğrafi açıdan mesafenin bir önemi olmadığını söylemek mümkündür. Meydana gelen bu çoklu sistemler daha çok geçmişten bugüne süregelen sosyal, siyasal, ekonomik ve tarihi bağlara dayanmakta ve bu alanlarda yaşanan değişimler göç sistemlerini etkilemekte, böylece ortaya dinamik süreçler çıkarmaktadır. Bu bakış açısıyla belirli göç akımlarının neden belirli ülkeler arasında ya da birçok ülkeden tek ülkeye yöneldiğini analiz etmek makro ve mikro değişkenleri bir arada değerlendirebilmek açısından daha mümkün gözükmektedir. Bu nedenle göç sistemleri kuramı; makro yapıları ve mikro yapıları dikkate alan, göçü bu ikisi arasındaki etkileşimle birlikte açıklayan bir göç kuramı olarak değerlendirilebilir (Göker, 2015: 55).

Rajendra (2015: 363), en büyük göç akımlarından bazılarının kökenlerinin fetih ve sömürgeciliğe dayandığını şu şekilde ifade etmektedir. Örneğin, Mağripli göçmenler ve Frankofon Batı Afrikalı göçmenler ekonomik olarak daha müreffeh olan İsviçre'den ziyade eski

sömürgeci güç Fransa'ya göç etmektedir. Benzer şekilde, Güney Asya'dan gelen büyük göç akımları Birleşik Krallık'a yönelmektedir. Bunun yanında ona göre, tarihsel ilişkilere dayanan göç akımları, geleneksel sömürgecilikle sınırlı değildir hiçbir kolonisi olmamasına rağmen (Filipinler hariç), El Salvador ve Guatemala gibi ülkelerle olan yarı sömürge ilişkileri ABD'ye yönelik göç sistemleri başlatmıştır. Son olarak, düzenli istihdam da gelişmiş ülkelere büyük göç akımları yaratmış, mevcut misafir işçi programları Türkleri Almanya’ya, Meksikalıları Amerika'ya, İtalyanları İsviçre'ye, Faslılar ve Cezayirlileri Fransa'ya getirmiştir. Göç sistemleri, değişime duyarlı, sıklıkla kısa ömürlüdürler ve toplumların işlevinde önemli rol oynarlar ve bu nedenle de üzerlerinde denetim aracı kurulamadığı gibi gönderen ve alan ülkelerin resmi hedeflerine hizmet ederler (Riss, 2016: 196).