• Sonuç bulunamadı

3.2. Dünyadan Örnekler

3.2.2. Yavaş ve Kademeli Gelişen İklim Değişikliği Etkilerine Bağlı Olarak Gerçekleşen

3.2.2.1. Deniz Seviyesi Yükselmesi ile İlintili Göç Hareketleri

Artan sıcaklıkların suyun genleşmesine neden olması ve buzulları erimesi ile birlikte deniz seviyesi de yükselmektedir. Bu yükselme verimli toprak ve arazilerin kaybına neden olmakta, tuzluluk seviyesi artan toprakta tarım yapmayı zorlaştırmakta, tatlı su ve ekosistem kaybına neden olmaktadır (Stabinsky ve Hoffmaister, 2012: 2). “Deniz seviyesinin yükselmesi ve yağış rejimlerinde görülebilecek değişikliklerin özellikle tarım sektöründe yol açacağı sonuçlar, yoksulluk, kıtlık, sağlık sorunları gibi ulusal ekonomiyi sarsacak gelişmelere, dolayısıyla da iç çatışmalara neden olabilir” (Oğuz, 2009: 63-64).

Deniz seviyesi yükselmesi nedeniyle 2050 yılına kadar Hindistan’da 37,2 milyon, Bangladeş’te 27 milyon, Çin’de 22,3 milyon, Endonezya’da 20,9 milyon, Filipinler’de 13,6 milyon, Vietnam’da 9,5 milyon ve Japonya’da 9,1 milyon insan risk altında görülmektedir (Wheeler, 2011 akt. ADB, 2012: 25). Göç modelleri, iklim etkileri ve savunmasızlık üzerine yapılan yerel değerlendirmeler sayesinde, iklim kaynaklı göçün oluşabileceği alanları ve bu göç akımlarının gerçekleşeceği süreçleri belirlemek mümkündür. 1 ila 5 metre arasında bir deniz seviyesi yükselmesinden Tayland, Myanmar, Kamboçya, Filipinler, Endonezya, Çin, Malezya, Kore ve Papua Yeni Gine gibi ülkelerin nüfuslarının %15’inden azının etkileneceği öngörülürken Vietnam nüfusunun yaklaşık %40’ının etkileneceği öngörülmektedir (Dasgupta vd., 2007 akt. ADB, 2012: 29). Deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonu Alaska’da kıyı köylerinin %86’sını tehdit etmektedir (Piguet vd., 2011: 178). Deniz seviyesi yükselmesine buz tabakasının (permafrost) erimesi eklendiğinde Alaska’nın bazı bölümlerindeki sakinlerin Amerika’nın ilk “iklim göçmenleri” olabileceği ifade edilmektedir (Engeln, 2007: 36 akt. Oğuz, 2009: 63).

Kuşkusuz deniz seviyesi yükselmesine bağlı göçmenler, literatürün en çok öne çıkan aktörleri -yaşam alanları tamamen suyun altında kalma tehlikesiyle yani modern Atlantis vakasıyla karşı karşıya olan- küçük ada devletleridir. Dünyanın en alçak bölgelerinden biri olan Kiribati'nin çoğu yeri deniz seviyesinden yalnızca bir ila iki metre yüksektedir ve Batı Pasifik'te deniz seviyesindeki artış oranı küresel ortalamanın dört katıdır zira Dünya Bankası’nın araştırması 2050'de başkentin çoğunun sular altında kalacağını belirtmektedir (Ni, 2015: 333). Birçok bölgede olduğu gibi burada da iklim değişikliği deniz seviyesi yükselmesine neden olmanın dışında mevcut nüfus artışı, bulaşıcı hastalıklar, gıda, su ve enerji güvensizliği gibi birçok sorunu artıcı etki ederek boşaltma ya da göç sürecini hızlandırmaktadır. Duvar inşa etmekten, yüzen ada inşa etmeye kadar oldukça farklı çözüm arayışlarına gidilse de sonuçta planlı bir göçün hem Kiribati hem de göçmen kabul eden komşu ülkeler için en yararlısı olacağı görülmüştür (Ni, 2015: 335). Bu bağlamda Pasifik'te iklim değişikliğinin yavaş ve aşamalı

gerçekleşen etkileri planlama yapmak; göç için stratejileri geliştirmek ve uygulamak; bölgesel, ulusal ve uluslararası yasaların ve politikaların oluşmasına öncülük etmek noktasında benzersiz bir fırsat sunmaktadır (Ni, 2015: 366). Deniz seviyesi yükselmesi, kıyı erozyonu ve içme sularının kademeli olarak tuzlanması nedeniyle Kiribati hükümeti iklim değişikliği adaptasyon stratejisi kapsamında 2025 yılına kadar nüfus planlaması ve büyük oranda adalar arası yer değiştirme yoluyla nüfusunu 125.000 kişiyle dengede tutmayı amaçlamaktadır (Locke, 2009: 175). Benzer şekilde, Papua Yeni Gine hükümeti 2003 yılında deniz seviyesi yükselmesi nedeniyle Carteret Adaları'nın boşaltılması ve 2020 yılına kadar kademeli olarak çoğu Bougainville'nin çevresindeki bölgeye olmak üzere başka yerlere yerleştirilmesi için fonlar tahsis etmiştir (Challen, 2010: 35).

Deniz seviyesi yükselmesinden etkilenen bir diğer yer olan Tuvalu 2001 yılında karşı karşıya kaldığı tehlike sonucu Avustralya ve Yeni Zelanda'ya göç etmeyi planlamış, Avustralya katı göç politikaları nedeniyle bunu redderken (Whitty, 2003: 50), Yeni Zelanda her yıl 75 Tuvaluluyu almayı (New Zealand Office for Immigration 2008) kabul etmiştir (akt. Locke, 2009: 177). Her yıl 75 kişi kotası uzun vadeli bir çözüm değildir çünkü önerilen oranda Tuvalu 100 yıldan uzun süre boşalmayacaktır. Ne var ki, Yeni Zelanda ile müzakerelerin olumlu bir şekilde devam etmesi durumunda ciddi olumsuz etkiler oluşmadan Tuvalu halkı kalıcı olarak Yeni Zelanda'ya taşınacaktır (Locke, 2009: 177). Yükselen deniz seviyesinden etkilenen bir diğer bölge ise Mısır’daki alçak seviyeli Nil Deltasıdır. Bu bölgede yaşanan etkiler sonucu iç göçler yaşanmakta, bölgesel ve uluslararası göç potansiyeli de bulunmaktadır. Deniz seviyesinde 2025 yılına kadar 50 santimetrelik bir artışın 2 milyon insanı yerinden edeceği ve 1800 metrekarelik tarım arazisini sular altında bırakacağı ve Kızıl Deniz üzerindeki kıyı şeridini de tehdit ederek turizm sektörünü olumsuz etkileyeceği tahmin edilmektedir (IOM, 2009b: 80). Bu bağlamda bir adaptasyon stratejisi olarak mevcut savunmasızlıkları azaltacak, dayanıklılığı artıracak göç stratejileri üzerinde durulmaktadır.

Bangladeş'te de iklim değişikliğine bağlı çevresel bozulmalar ve felaketlerin nüfus hareketleri tarafından takip edileceği kabul görmüştür (Hillmann vd., 2015: 181). Islam ve arkadaşları (2014: 743) Bangladeş’te deniz seviyesi yükselmesi ve artan seller nedeniyle yeniden yerleşim gerçekleştiren bir kıyı balıkçılığı topluluğu ile göç etmeyip yerinde kalan bir topluluğu karşılaştırarak iklim değişikliği göçünün savunmasızlığı ve adaptasyonu nasıl etkilediğini incelemişlerdir. 1990'lı yıllardaki yer değiştirmeden önce eşit seviyede savunmasız durumda bulunan ve eşit oranda adaptasyon kapasitesine sahip olan iki topluluk üzerinde 2010, 2011 ve 2013 yıllarında anketler, mülakatlar, odak grup araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Bulgular göç eden toplulukların iklim şoku ve stresinden daha az etkilendiklerini, daha fazla

geçim kaynağına sahip olduklarını, daha yüksek gelir olanaklarından, sağlık ve eğitim hizmetlerinden faydalandıklarını, teknoloji ve pazarlara erişimden daha iyi faydalanabildiklerini ortaya koymuştur. Bu bulgular göçün iklim değişikliğine adaptasyon kapasitesinin artırılması ve savunmasızlıkların azaltılması noktasındaki işlevini göstermektedir (Islam vd., 2014: 743).