• Sonuç bulunamadı

GÖÇÜN İŞÇİ SINIFI YAPISINA ETKİSİ

Tarihsel olarak göçlerin birçok sosyo-ekonomik nedeni vardır. Bu bölümde iş nedeni kırsaldan kente göç edenlerin kentlileşmelerinden ve yaşam biçimlerindeki değişikliklerden söz edilmektedir.

Kırsal kesimden kente iş nedeni ile göç edenlerin kırsalda kalan akrabalarıyla ilişkilerini sürdürdüğü çeşitli araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Söz konusu kesim, kırsaldaki yakınlarının da daha sonra çeşitli nedenlerle kente göç etmelerine yardım etmiştir. Örneğin kenttekiler, kırsaldaki akrabalarının kentte eğitim görmelerine olanak sağlamaktadırlar. Ayrıca daha önce gelenler çalıştıkları yerlerdeki işçi ihtiyacında öncelikle akrabalarına yönelmekte ve onlara iş olanağı yaratmaktadırlar. Bu işverenler için de işçi bulmada kolaylık olarak görülmektedir.

Türkiye’de en çok göç alan yerler, sanayinin gelişmiş olduğu bölgelerdir. Kırsal alandan kente göç kent nüfusunu arttırmaktadır. Göç edenlerin kent yaşamına

113

uyum sağlayamamaları ve kırsaldaki bağlantılarını kopartamamaları gibi sorunlar günümüzde de devam etmektedir. Kente gelenlerin ekonomik durumları konut ihtiyaçlarını çoğunlukla gecekondu tarzındaki yerleşim biçimiyle karşılamalarına neden olmuştur. Kırsaldan göç edenler genelde kendilerine yakın hissettikleri kişilerin yaşadıkları bölgelere yerleşmeyi tercih etmektedirler. Yabancılaşma sorunu yaşamamaları da bu şekilde açıklanmaktadır.

Kente göç edenlerin çoğu fabrika işçisidir. Tarla yerine makine başında çalışmaları, köy evi yerine kirada oturmaları toplumsal değişikliğe örnektir. Ancak kentlileşmeye çalışanların geleneksel değerlerinin baskın olması yeni kültürel yapıya uyum sağlamalarında zorluklar yaşamalarına neden olmuştur. Göç edenler kendilerini ne tam kentli ne de tam köylü olarak görmektedirler. Sonuç olarak yeni bir sınıf ortaya çıkmış ve bu yeni sınıfın sosyal yapısı kentsel yaşam içerisinde değişime uğramıştır. Geleneksel aile tipinden modern çekirdek aile yapısına geçilmiştir.

İstihdam bakımından göçün etkilerine bakıldığında tarım sektöründe istihdam azalmakta, sanayi ve hizmetler sektöründe yoğunlaşmaktadır. Çocukların ve kadınların da çalışma hayatına girmeleri bu yoğunluğu arttırmaktadır. Göç edenlerden formel sektörde iş bulamayanlar enformel sektörde çalışmak zorunda kalmışlardır (Başel, 2006:288-319).

1991-1994 yılları arasında yapılan araştırmaların bulgularında, kentsel grupların kentleşme derecesinde mavi yakalı çalışanların doğum yerleri, metropol, köy, kasaba, diğer il merkezi, yurtdışı olarak sıralanmıştır. Köyde doğanların en çok işsizler ve niteliksiz hizmet işçileri olduğu ortaya çıkmıştır. 1988 ve 1991 yılları arasındaki kentleşme dereceleri kıyaslandığında mavi yakalı çalışanların yüzde 40,5’ten 57,1 oranına yükseldiği görülmüştür (Boratav, 2005: 39).

DİSK Araştırma Vakfı tarafından 1995-1999 yılları arasında metal sektöründeki yaklaşık 1000 mavi yakalı çalışan ile yapılan anket çalışmasında işçilerin hangi

114

bölgelerden geldikleri araştırılmıştır. Karadeniz Bölgesi yüzde 26,2 oranıyla en fazla göç edilen bölgedir.

DİSK Araştırma Vakfı’nın araştırmasında işçilerin köyle olan bağlantılarının koptuğuna dair bilgi verilmektedir. Çocuklukları köyde geçenlerin oranı yüzde 33,3, ilçede geçenlerin oranı ise yüzde 33,4’tür. Çocukluğu köyde geçenlerin en az olduğu grup 25 yaş altındakilerdir. Köyleri ile bağlantılarının kopmasına rağmen oradan gelir elde ettikleri bir arsalarının olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 85,4’tür. Doğum yerlerine bakıldığında yüzde 54,1’i kent doğumludur. Doğdukları kent dışında çalışanların yüzde 70’i sanayinin oldukça gelişmiş olduğu Gebze ilçesindedir. Çalışmak için gelenlerin oranı yüzde 52,7’dir. Ailenin göçü ya da iş değişikliği nedeniyle gelenlerin oranı ise yüzde 37,4’tür.

Makal’a (2007) göre, batılı ülkelerde işçi sınıfı üzerine yapılan araştırmalar işçi sınıfını besleyen kaynağın yine işçi çocukları olduğunu ve işçilerin davranış kalıplarının kuşaktan kuşağa geçtiğini göstermektedir. Bu saptama Türkiye açısından, birinci kuşak işçilerin kırsal kesimden gelmeleri ve sürekliliklerinin olmaması, sınıf bilinci oluşturamamaları şeklinde değerlendirilmiştir (Makal, 2007:128).

İşçi kuşakları, mesleğin babadan çocuğa, kuşaktan kuşağa geçmesi ile oluşmaktadır. Bu doğrultuda günümüzdeki işçilerin kaçıncı kuşak olduğu sorusu sorgulanmıştır. Kimlik araştırmasında işçilerin yüzde 49,9’u babalarının da işçi olduğunu söylerken, yüzde 24,9’u babalarının çiftçi olduğunu belirtmiştir. Daha genç yaş aralıklarında bu oran artmaktadır. 1995-1999 yılları arasındaki işçilerin ikinci kuşak işçiler olduğu sonucuna varılmıştır. 2000 yılından sonra işe başlayan işçiler ise üçüncü kuşak işçiler olarak tanımlanmıştır.

Ford Otosan’ın Türkiye’deki kuruluş tarihi dikkate alınınca günümüzde üçüncü kuşak işçilerin 25 altı yaş grubu içinde yer aldıkları yorumu yapılabilir. Ford Otosan’da örneklem gruptaki işçilerin doğum yerlerine bakıldığında, yüzde 23’ünün (42 kişi)

115

Kocaeli ili dışında doğduğu görülmüştür. Bu illere göre işçilerin doğum yerleri homojenlik göstermemektedir.

Başka bir araştırmada işçilerin çalıştıkları kuruma kabul edildiklerinde kişisel ve toplumsal algılarına ilişkin dikkat çekici yorumlar bulunmuştur. İşçilere işe ilk kabul edildikleri zamanki duyguları sorulduğunda, çok sevindiklerini, işçi olmanın itibar anlamına geldiğini söylemişlerdir. İşçi olmanın maaş ve sigorta güvencesi yarattığını ve toplumsal algıda bir güvenilirlik sağladığını belirtmişlerdir. Birçok işçi, mesleğinin, evleneceği eş adayının ailesini ikna etmekte yarar sağladığını da aktarmıştır. Ayrıca veresiye veya taksitle alışverişte çalıştıkları kurumu söylemelerinin yeterli olduğunu, çevrelerindeki tanıdıklarının gözünde bir itibar kazandıklarını ifade etmişlerdir. Nichols ve Suğur tarafından yapılan araştırmanın örneklem alanında her üç işçiden ikisinin aynı kurumda çalışan bir akrabasının olduğu belirlenmiştir (Nichols & Suğur: 2005: 54). Bu araştırma sonucunu destekleyecek diğer bir araştırma sonucuna göre ise meslek edinirken işçilerin yüzde 40,7’si arkadaşlarının, yüzde 28,5’i akrabalarının, yüzde 13,1’i de babasının etkili olduğunu belirtmiştir (DİSK, Birleşik Metal-İş “Kimlik

Araştırması”).

Ford Otosan’da yapılan araştırmada “ Farklı bölümlerde tanıdıklarınız var mı?” sorusuna örneklem gruptakilerin yüzde 74,6’sı (135 kişi) “evet” yanıtını vermiştir. Tanıdıkları, akrabalarını ve hatta kendi memleketlerinden olanları içermektedir. Bu, yukarıda belirtilen diğer araştırmanın sonuçlarını destekleyen bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Kendilerini işçi olarak tanımlayanlar sadece yüzde 14 oranındadır. Bu oranın düşüklüğünü Suğur ve Nichols, işçi sınıfının sınıfsal bilinç yetersizliği olarak açıklamaktadır. İkinci kuşak olan genç işçilerin bakış açılarının bu değişime yatkın oldukları “kentteki köylüler” yerine “kentteki kentliler” tanımından yola çıkılarak ifade edilmektedir (Nichols & Suğur: 2005: 246).

116

Benzer Belgeler