• Sonuç bulunamadı

Göçün Ekonomik, Sosyo-Kültürel, Siyasi ve Psikolojik Sonuçları

Her türlü göç olayı neticesinde farklı franksiyonlarda sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan her bir sonuç da göçün gerçekleştiği yere ve zamana göre farklılık göstermektedir. Ayrıca göç olgusunda bulunan her birey için de göçün getirdiği sonuçlar değişebilmektedir. Örneğin bir çocuk için farklı bir sonuç getiren aynı göç olayı bir kadın için daha farklı sonuçlar doğurabilmektedir.

Göçün en etkili ve en önemli sonucu ekonomik açıdan ortaya çıkan sonuçlardır. “Ekonomik temelli göçün getirmiş olduğu sonuçlar; bölgesel gelir ve istihdam sorunu, bölgesel kalkınmada dengesizlik, sanayileşme ve kentleşmede ortaya çıkan sorunlar, kırsal kalkınmanın yavaşlaması, bölgesel farklılıklar ve son olarak beyin göçü ve göçmen havaleleri gibi farklı şekillerde kendini göstermektedir” (Özyakışır, 2013: 23- 40). Ayrıca ekonomik açıdan göç eden göçmenler kendi yurtlarında kullandıkları aletleri, tarım metotlarını ve bitki türlerini yeni gelmiş oldukları toplumda kullanma

31

eğilimi gösterirler. Göçmenleri kabul eden toplumlar söz konusu tarım metotlarını verimli ve fiyatları yüksek olduğu için kabul ederken, göçmenler de aynı şekillerde yerlilerden birçok şey öğrenirler (Karpat, 2010: 81). Başel (2010: 306) ise, ekonomik açıdan göçlerin, işgücü piyasasına olan farklı türlerdeki etkilerinin, göç edilen mekânın, göç eden bireylerin ve göç edilen alanın sahip olduğu niteliğe bağlı olarak farklı olabileceğine değinmektedir. Ona göre bu yüzden özellikle az gelişmiş ülkelerde kırsal alandan kentsel alanlara doğru hızlı göçlerin pek arzu edilmediği, aksine söz konusu kent ekonomisine geçişin yavaş ve kırsaldaki işgücü fazlası nüfusun sanayi sektörünce emilmesinin kontrollü bir şekilde olması gerekmektedir (Üner, 1974: 3'ten alıntı).

Göçlerin bir diğer sonucu olan sosyo-kültürel sonuçlar da bölge veya devletlerin kendi has kültürüne göre değişiklik göstermektedir. “Göç özellikle evlenmeler yoluyla veya başka şekillerde farklı toplumların birbiriyle karışmasını sağlar. Bu sayede çeşitli renklerde ve biyolojik, psikolojik ve kültürel yapılardaki gruplar birbirlerine karışır” (Karpat, 2012: 81). Ancak göçler sonucunda kişilerin gelmiş oldukları yerlerde ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan uyum sağlamaya çalışmaları bir hayli zaman alabilmektedir. Bu durum da beraberinde bir kentlileşme sorununu doğurmaktadır (Özyakışır, 2013: 40). Sosyo-kültürel geçişkenlik açısından insanlığın çeşitli açılardan gelişimine katkı sunan göç, hem toplumların hem de ülkelerin yaşamış olduğu birçok sorunun da yayılmasını ve yaygınlaşmasını hızlandırıp derinleştirmektedir (Ekici ve Tuncel, 2015: 19). Tatlılıoğlu (2013: 72)’na göre, göç sonucunda kırdan kente gelenler kültürel, dini, etnik ve siyasal kimlik arayışına girer ve bu da toplumu bir bunalıma iter. Dolayısıyla göç sonucunda gerçekleşecek olan kentleşme sürecinde ister istemez tutum, davranış, duygu ve değer yargılarında yaşanacak değişmeler siyasal kültüre de yansıyacaktır (Bayram ve Özkan, 1998: 173-180’den alıntı). Ayrıca, büyük bir şehre veya endüstri merkezine yapılan göç ile göç etmiş olanlar sadece bir mekân değil aynı zamanda toplumsal anlamda bir çevre değişikliği de yaşamaktadırlar. Tarım yerine makineler başında çalışma, köy evi yerine kentte bir binada yaşama, köydeki bazı yardımların (özellikle ayni) kesilmesi ve salt bir gündeliğe dayalı bir yaşam sürülmektedir (Başel, 2010, s. 296). “Göçte insanlar yeni çevrelerinde sosyo-kültürel değişmelere neden oldukları gibi, kendileri de değişmektedir” (Karasu, 2018: 36). Bir diğer sosyo-kültürel sonuç olarak karşımıza Özdemir ve Dökmeci (2017: 99)’ye göre işgücü ve çevre özelliklerinin değişimi sonucu göç edecek bireylerin yaş gruplarında

32

yaşanan tercih değişimi çıkmaktadır. Örneğin genç veya orta yaşlı işçiler ile emekliler farklı göç yönlerini tercih etmektedirler (Bartley, 2007: 2006; Baccini, 2007’den alıntı).

Siyasal nedenlerle yaşanan göç/göçler sonucunda ise, siyasal alanda rekabet, kutuplaşma ve radikalleşme doğmuş veya doğmaktadır (Ekici ve Tunceli, 2015: 19). Türkiye’ye gelen Suriyeli sığınmacı akını siyasal temelli uluslararası bir göçtür. “Zira Arap Baharı’nın başlamasıyla Suriye’de rejime karşı isyanlar baş göstermiş ve kısa süre içerisinde söz konusu isyanlar hem dini hem de etnik temelli bir iç savaşa dönüşmüştür. Suriye’de 15 Mart 2011 yılında Derra’da başlayarak bugüne kadar gelen çatışmalarda yaklaşık olarak 280 bin Suriyeli yaşamını yitirmiştir” (Karasu, 2018: 29). Ayrıca Türkiye’de 1990’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan çatışmalardan dolayı köylerin boşaltılması ile binlerce insan batıya göç etmiştir. Bunlardan bir kısmı ise yurt dışına gitmiştir. Söz konusu göçler de siyasal temelli göçler olarak karşımıza çıkmıştır.

Göçün getirdiği psikolojik sonuçlara değinen Akhtar (2018: 13-16), psikolojik sonuçların arkada bırakılan ülke veya bölgenin yapısına bağlı olduğunu ifade etmektedir. Ona göre fakir bir ülkeden zengin bir ülkeye gidildiğinde elde edilen mali kazanç, ister istemez bilinç dışı bir suçluluğu da harekete geçirecektir. Ayrıca tam tersi bir durumda varlıklı bir ülkeden daha az varlıklı bir ülkeye gerçekleştirilen göç, bazen ardında insancıl veya manevi fikirlere rağmen başlı başına bir bilinçdışı suçluluk tezahürünü doğurabilir. Bir diğer psikolojik sonuç, Akhtar’a göre menşe ile gidilen ülke arasındaki problemlerin büyüklüğüne bağlıdır. Söz konusu farklılıklar değişik şekillerde olabilmektedir. Örneğin yemek, giyim kuşam, dil, müzik, mizah, ideolojiler vb. gibi.

Göç sürecinin sonucunda yaşanan psikolojik yıkımlar, gerçekleşen göçle gidilen yerdeki yaşam koşullarının belirsizliği ile güvensizlik duyguları, ekonomik sıkıntılarla birleştiğinde ister istemez maddi ve manevi boyutlarda ihtiyaca sahip bazı grupları ortaya çıkarmaktadır (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 2006: 135). Bu da göçün psikolojik sonuçları açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak her ne kadar bu tür olumsuzluklar yaşansa da göçün birtakım olumlu sonuçları da olabilmektedir. Örneğin göç ederek büyük kentlere yerleşmiş bazı bireyler, kentsel hayata ayak uydurarak hem ekonomik hem de sosyal açıdan daha iyi duruma gelmişlerdir (Özyakışır, 2013: 44). Tatlılıoğlu (2013: 73), göçün psiko-sosyal bir travma, sosyal bir acı olduğunu ifade etmektedir. Ona göre, bir insanın bir yerden başka yere göçü, ilgili

33

kişinin yaşam tarzında bir değişikliği doğurmaktadır. Bunun sonucunda da psikolojik düzeyde bir yaralanma ortaya çıkmaktadır (Tarhan, 2005: 21’den alıntı). Ayrıca göç eden kişide ortaya çıkan yaşam tarzı değişikliği ister istemez ilgili kişiyi göç etmiş olduğu toplumdan soyutlamakta ve bu da bir tür mekânsal ayrışmayı doğurmaktadır.

Geniş bir açıdan bakıldığında göçün bir sonucu olarak, özellikle köyden kente gelenler daha çok kentin varoşlarına sürüklenirler. Bu durum da beraberinde bir gecekondulaşma sürecini getirmektedir. Böylece gecekondulaşmanın olduğu bölgelerde hem altyapısı hem de modern kente ait olan çağdaş kent özellikleri yerine daha çok nüfusu hızla büyüyen ancak çarpık, mutsuz ve doğal olarak stresli insanların koşuşturduğu insan kalabalıkları meydana gelmektedir (Balcıoğlu, 2007: 18-19).