• Sonuç bulunamadı

Finansal Sektörün Gelişmesi, Finansal İstikrar ve Büyüme

BÖLÜM I : BANKACILIK FAALİYETİ ve BANKALARIN ÖNEMİ

1.2. Bankaları Önemli Kılan Etmenler

1.2.3. Finansal Sistem ve Bankacılık

1.2.3.2. Finansal Sektörün Gelişmesi, Finansal İstikrar ve Büyüme

Bankaların özel olma vasfını belirleyen unsurlar arasında, finansal sistemin ve bankacılık faaliyetlerinin ekonomik istikrar, büyüme ve kalkınma ile ilişkisi önem taşımaktadır.

Steinherr, Tükel ve Üçer (2004: 15), son 15 yılda ekonomi literatürünün hem teoride, hem de uygulamada finansal sektör gelişmesi ve ekonomik büyümenin ilişkili olduğunu bulguladığını ve az gelişmiş finansal sistemlerin ekonomik gelişmişlik düzeyinin ve düzensiz büyümenin eseri olduğunu belirtmektedir. Buna göre, King ve Levine (1993: 2-3), kişi başına daha yüksek gelirin daha yüksek finansal gelişme ile ilişkili olduğunu, Levine, Loayza ve Beck (2000), ekonomik gelişmenin en azından kısmi olarak finansal gelişme dışsal değişkenini ile açıklanabildiğini ve Thießen (2004: 3) de finansal sektörün istikrarını koruması veya artırarak sürdürmesi halinde ülkenin büyümesini sürdüreceğini bulgulamıştır. Steinherr, Tükel ve Üçer (2004: 16) de, Türkiye’de finansal gelişmenin artması halinde büyümenin bundan olumlu etkileneceğini bulgulamıştır. Sonuçta, özellikle Türkiye gibi banka bazlı ekonomilerde bankacılığın ve dolayısıyla finansal gelişmenin kalkınma ile olan ilişkisi bankacılığı özel kılan unsurlar arasındadır.

Dolayısıyla, bankacılık sektörünün faaliyetlerini sağlıklı olarak yerine getirmesi; finansal sistemin kendinden beklenenleri yerine getirmesine ve finansal istikrar, büyüme ve kalkınma süreçlerine önemli katkılar sağlamaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, finansal sistemin fonksiyonunu etkin olarak yerine getirmesi; ekonomideki kaynak dağılımı ve kaynakların etkin kullanımı sürecindeki etkinliğin artmasına ve ekonomik gelişmenin sağlanmasına önemli katkılar sağlamaktadır. Ancak, bu amaçlara ulaşılabilmesini temin edecek ön koşul finansal istikrardır.

Finansal istikrar temelde, makro ekonomik değişkenlerin ani ve sert dalgalanmalar göstermesi yerine, mutedil değişiklikler göstermesi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, Das, Quintyn ve Chenard (2004: 26) sağlam makro- ekonomik koşulların, etkin düzenlemenin ve sağlıklı piyasa altyapısının finansal istikrarın bileşenleri olduğu konusunda giderek artan bir mutabakat bulunduğunun altını çizmektedir. Diğer yandan, finansal aracıların etkin olarak faaliyet göstermesi gerek finansal istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi sürecinde, gerekse finansal sistemin etkin olarak çalışmasında önemli rol oynamaktadır. Finansal istikrarsızlık ve krizlere yol açan sebepler ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Mishkin (1997: 8), finansal istikrarsızlığın, şokların finansal sistemin fonları verimli yatırım sahalarına aktarmasına engel olmasından doğduğunu ve finansal istikrarsızlığın nedenlerini; faiz oranlarının yükselişi, belirsizliğin artması, menkul kıymet piyasalarının çöküşü ve bankacılık sektöründeki sorunlar olarak belirlemektedir. Mishkin (2001: 3), diğer bir çalışmasında yukarıda belirtilen unsurlara ilaveten, finans ve finans dışı sektörlerdeki bilançoların bozulmasını da finansal istikrarsızlığın nedenleri arasında göstermektedir. Söz konusu unsurların banka bilançosunda ortaya çıkarabileceği doğrudan ve dolaylı riskler değerlendirildiğinde, finansal istikrarsızlığa sebep olan etkenlerin bankacılık kesiminin risklerini artırabileceği ve bunun da ekonominin geneline yayılabilecek bir krize dönüşebileceği görülmektedir.

Finansal istikrarsızlık genel olarak ekonomik performansta ve özelde reel kesimde istikrarsızlık yaratmaktadır. Crockett (1997: 5), finansal sistemdeki krizlerin finansal istikrar ve reel ekonominin sağlığı üzerinde önemli bir etkisinin olduğunu, örneğin Meksika’da yaşanan para krizinin bankacılık kesimi üzerinde önemli bir daralmaya ve ardından derin bir durgunluğa neden olduğunu, söz konusu krizin Arjantin başta olmak üzere birçok Latin Amerika ülkesini istikrarsızlaştırdığını, İskandinav ve Japonya krizlerinin de gelişmiş ülkelerdeki finansal krizlerin reel ekonomiye etkisi bakımından önemli olduğunu belirtmektedir.

Finansal istikrarsızlıklar bankacılık sektörü ile yakından ilgili olabilmektedir. Herring ve Schuermann (2003: 10), bir bankacılık krizi ile ilgili esas maliyetin, krizin reel ekonomiye yayılması olduğunu, bankaların tasfiye edilmesi durumunda

toplam ödünç miktarının önemli ölçüde azalabileceğini ve ciddi bir durgunluğun ortaya çıkabileceğini vurgulamaktadır. Ülkemizde de özellikle 2000-2001 krizi sonrası yaşanan ekonomik daralma da, reel kesimin finansal istikrara duyarlılığı açısından örnek teşkil etmektedir. Diğer yandan, finansal krizlerin etkisi, bankacılık kesimi ile reel sektörün iç içe girdiği sistemlerde daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Bu konuda, Japonya örneği dikkat çekici özellikler taşımaktadır. Reel kesim ve finans kesiminin iç içe geçtiği Japonya, 1980’lerin sonundan itibaren maruz kaldığı bankacılık krizinin olumsuz etkilerini uzun süre yaşamıştır.

Makro ekonomik değişkenlerle birlikte, kurumsal yapıdaki yetersizlikler ve siyasi mülahazalar bankacılık sektöründe ortaya çıkan krizlere zamanında müdahale edilememesine neden olmakta ve sorunların daha düşük maliyetle çözümlenmesine engel teşkil etmektedir. Erdönmez (2002: 17), “Japonya’da 1990’ların ortasından itibaren yaşanan krizde, bankalara ancak ödeme güçlüğü içine düşüldükten sonra müdahale edilmesi, batık alacak sorununun zamanında ele alınmaması, kredilere yeterli karşılık ayrılmaması, politik lider ve düzenleyici otoritelerin gerekli politikaları üretememesi, mevduat garantisinin yönetilmesiyle ilgili kurumsal problemler gibi faktörlerin, durumu gittikçe kötüleşen bankacılık sistemine düzenleyici otoritelerin müdahalesinin gecikmesine neden olduğunu” vurgulamaktadır. Aynı olgunun, ABD’de tasarruf ve yardım kurumları ve ticari bankalarının 80’lerde yaşadığı krizde veya ülkemizde en son yaşanan 2000-2001 krizinde ve sonrasında yaşanan banka iflaslarında da gözlenmesi mümkündür.

Bu çerçevede, bankacılık sektörü finansal istikrar ve ekonomik büyüme ve kalkınma sürecinde önemli görevler üstlenmektedir. İzleyen bölümlerde değinildiği üzere, bankacılık sektörünün bu süreçlerdeki kritik rolünün, finansal istikrarsızlığın etkilerinin en ağır bir biçimde ortaya çıktığı kriz koşullarında incelenmesi de mümkündür.