• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I : BANKACILIK FAALİYETİ ve BANKALARIN ÖNEMİ

1.2. Bankaları Önemli Kılan Etmenler

1.2.2. Bankacılık Faaliyeti ve Doğurduğu Riskler

Bankaların çeşitli araçlar yardımıyla hem banka sahipleri tarafından, hem de kamu otoritesi tarafından kontrol altında tutulması ve disipline edilmesinin altında, finansal aracı olarak bankanın, uhdesinde mevcut risklerin genel ekonomik faaliyetler üzerinde icra edebileceği sistematik (sistemik) riskler başta olmak üzere muhtemel etkiler bulunmaktadır. Bu nedenle, finansal sistemde bankacılığın önemini artıran unsurların başında bankacılığın riskleri gelmektedir. Bu nedenle, öncelikle bankacılık risklerinin ortaya çıkmasına neden olan bankanın faaliyet yapma biçimi ve bunun bilânço üzerindeki genel etkilerinin incelenmesi gereklidir.

Bir bankanın varlıkları ağırlıklı olarak alacaklardan oluşurken, yükümlülükleri ağırlıklı olarak vadesiz mevduat ve diğer kısa vadeli yükümlülüklerden oluşmaktadır (The Joint Forum, 2001a: 1). Mishkin (1997: 27), banka bilançosunun kırılgan yapısının ve bankanın faaliyet yapma biçiminin, bilânçodaki bozulmalar nedeniyle finansal krizleri tetikleyebileceğini belirtmektedir. Bunun yanında, bankalar yüksek kaldıraç oranı, diğer bir deyişle düşük öz kaynak oranı, ile çalışmaktadırlar ve bankacılıktaki temel varsayım herkesin mevduatını aynı anda çekmeyeceğidir. Sistemde güvenin olması mudilerin alacağını vadesinde almasını temin etmektedir.

Bankacılık faaliyetinin temel iştigal sahası kredi almak ve kredi vermektir. Bankanın kredi alanlara aktardığı fonların kaynağı, özkaynaklarına ilaveten mudilerinden temin ettiği ve kendi bilanço yönetimi açısından kredi niteliği taşıyan fonlardır. Banka bilançosunun kırılganlığını artıran etmen ise mevduatın ve kredi portföyünün yönetilmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. Bankacılık bilançosu diğer finansal aracıların bilançosu ile karşılaştırıldığında, karşı karşıya olunan riskler daha net olarak görülmektedir. Örneğin ülkemizdeki gibi kendi mali taahhütlerini içeren evrak ihracı izni olmayan bir aracı kurumun bilançosuna esas itibarı ile yüksek öz kaynak finansmanı egemendir. Aracı kurumlarda yabancı kaynak finansmanı ise esasen kısa vadeli ve geri çağrılmayan kredilerden teşekkül etmektedir. Tipik bir

sigorta şirketinin bilançosunda da uzun vadeli yabancı kaynak finansmanının esas olduğu ve geri çağırmanın sigorta sözleşmesi ile belirlenen şartlar altında tipik olmayan bir durum arz ettiği görülmektedir. Bu çerçevede, bankadaki mevduatların her an geri çağrılabilir nitelikte olması bankacılığın riskini belirleyen başlıca etken olmaktadır. Bankacılık faaliyetinin, gerek kendine özgü yapısından, gerek tipik bir finansal şirket olma vasfından kaynaklanan başlıca riskleri; kredi riski, piyasa riski, likidite riski, operasyonel riskler, döviz kuru riski, bilanço dışı riskler, suistimal riski ve takas riskidir. Ancak söz konusu risklerin yönetimindeki belki de en önemli olgu “güven”dir. Ledingham (1995: 168), bankaların finansal yapısının güven kaybına son derece duyarlı olduğunu ve bunun da altında ilk gelene verilme esasına dayanan kısa vadeli mevduat yükümlülüklerinin, kredi portföyünün likit olmamasının ve geleneksel olarak yüksek derecede kredi kullanılmasının bulunduğunu belirtmektedir.

Bu çerçevede, Goodhart ve bşk. (1998: 8), bankacılıkta sistemik düzenlemenin gerekliliğini aşağıdaki gibi ifade etmektedir; “Finansal bir kurumun ve özellikle de bir bankanın iflası durumunda, sosyal maliyetlerin firmanın karar alma süreci ile ilişkili olmayan özel maliyetleri aşması halinde sistemik düzenleme gereklidir. Ancak sistemik sorunlar bütün finansal kurumlar ile ilişkili değildir. Bankacılığın sistemik düzenlemeye konu edilmesindeki anahtar noktalar; bankacılığın tahaccüme konu olması, bulaşıcılık etkilerini içermesi, ve varlıklarının önemli bir kısmının pazarlanabilir olmaması ve paniğin varlıkların piyasa değerini düşürmesi nedeniyle diğer bankaların da iflasa sürüklenebilmesidir.

Bankanın faaliyet biçimi sonucunda ortaya çıkan riskler banka bilançosunun hem aktif hem de pasif tarafında etkili olmaktadır.

Banka bilânçosunun pasif tarafından kaynaklanacak risklerin başında tahaccüm riski gelmektedir. Banka tahaccümü, bankaya duyulan güvenin sarsılması sonucu, varlıkların korunması amacıyla vade sonu beklenmeksizin mevduatın panik ile çekilmek istenmesi ile ortaya çıkmaktadır. Bankaların mudilerin çoğunluğunun mevduatlarını geri çekme talebini karşılayamaması, ekonominin bütününe sirayet

edebilecek bir sistematik riskin doğmasına neden olabilir. Rochet (2003: 144), bankaların, toplam mevduattan az olmak kaydıyla, ihtiyacı olan kişilere aktaracak kadar rezerve sahip olması halinde sistemin düzgün ve etkin olarak çalışabileceğini, ancak sistemin esas olarak kırılgan olduğunu, bütün mudilerin aynı anda paralarını talep etmeleri halinde banka varlıklarının kısa bir sürede tasfiye edileceğini ifade etmektedir. Tahaccüm mudilerin olumsuz beklentileriyle ve genel ekonomik gidişat ile ilgili olabilir. Dionne (2003: 6,12), tahaccümün; olumsuz ekonomik koşullarla karşılaşan küçük firmaların veya ödünç alanların borçlarını ödeyememesi, bir bankada yaşanan çekişlerin diğer bankalara da sirayet edeceğine ilişkin spekülatif düşünceler ve rasyonel düşünce ve beklentilerle açıklanabileceğini belirtmektedir.

Tahaccüm riski korkutucu sonuçlar doğurmaktadır. Rochet (2003: 145), spekülatif nedenler veya rekabet nedeniyle ortaya çıkabilecek banka tahaccümünün derin bir piyasa krizinin tetikleyicisi olabileceğini belirtmektedir. Dionne (2003: 12), tahaccümün sosyal sorunlar doğuracağını, girişimcilerin projelerini olgunlaşmamış halde tasfiye etmek zorunda kalacaklarını ve tüketim olanaklarını düşüreceğini belirtmektedir. Nitekim, Aziz, Caramazza ve Salgado (2000: 29) gelişmiş ülkeler arasında 1980’lerin sonundaki Finlandiya, Norveç ve İsveç krizlerinin ve son zamanlardaki bankacılık krizlerinin tahaccüm olarak gerçekleştiğini, 1980 ve 1990’larda Arjantin, Filipinler, Tayland, Türkiye, Uruguay ve Venezüella gibi gelişmekte olan ülkeler arasında ise [tahaccüm ve] büyük tutarda mevduat çekişlerinin etkili olduğunu, 1997-1998 Asya krizi sırasında Kore’deki interbank mevduatlarının çevrilememesinin benzeri bir tahaccüme yol açtığını, Endonezya’daki bankacılık krizinde ise büyük mevduat çekişlerinin etkili olduğunu ve bu nedenle banka tahaccümünün bankacılık problemlerinin nedeni değil sonucu olduğunu belirtmektedir.

Diğer yandan, kanaatimizce banker krizi, İhlas Finans, Sümerbank vak’aları istisna kabul edilmek kaydıyla, Steinherr, Tükel ve Üçer (2004: 14) Türkiye’de örtülü garanti sisteminin ahlaki çöküşün hazırlayıcısı olduğunu ve sektörde çarpıklık yarattığını ancak, birçok finansal krize karşı büyük ölçekli banka tahaccümünü önlediğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede, banka tahaccümü banka iflaslarına neden

olabilecek durumlardan birisi olmakla birlikte, mevduat sigortası sisteminin mudilerin nakit çekişlerine engel olması nedeniyle banka tahaccümü ve iflas arasındaki ilişkinin zayıflaması da bahis konusu edilmektedir.

Banka bilançosunun aktif tarafından kaynaklanan riskler de banka başarısızlıklarının nedenleri arasındadır. Kaminsky ve Reinhart (1999:7), son zamanlarda dünya genelinde görülen bankacılık krizlerinin banka tahaccümü ile açıklanabilecek pasif taraftan değil, gayrimenkul fiyatlarının düşmesi veya finansal olmayan sektördeki iflaslar örneklerinde görüldüğü gibi, varlık kalitesinin bozulması ile açıklanabilecek aktif taraftan ortaya çıktığını ve özellikle hisse senetlerinde olmak üzere varlık fiyatlarındaki aylık bazdaki önemli dalgalanmaların ve iflaslardaki önemli artışların kriz ortamının varlığına işaret ettiğini belirtmektedir. Hutchison ve McDill (1999:7) ise benzer bir yaklaşımla son yıllardaki bankacılık sorunlarının banka tahaccümü ile ilişkili pasif taraftan ziyade, varlık kalitesinin bozulması ve bunu izleyen kamu müdahaleleri ile ilişkili olduğunu vurgulamaktadır.

Bankacılığın yapısından kaynaklanan sorunlar ve riskler bankaların ölçeğinin büyümesiyle daha da ağırlaşmaktadır. Banka otoritelerinin konu hakkındaki geleneksel tavrı ise, büyük bankaların batmasının ekonomide yol açacağı sorunların önüne geçmek için her türlü tedbirin alınması yönündedir. Bu durumun arkasındaki tedbirlerin ekonomik olduğu kadar siyasi nitelikler içermesi de kaçınılmazdır. Nitekim bankacılık yazınında yer alan “batamayacak kadar büyük”, “batamayacak kadar iyi bağlantılı”, “batamayacak kadar politik” gibi kavramlar ölçeğin yarattığı risklerin ekonomik ve politik yönlerine vurgu yapar niteliktedir. Jones ve Nguyen (2005), mega bankaların ölçeğinin, karmaşıklığının, uluslar arası işlemlerinin ve karşılıklı bağımlılıklarının artmasının; iflas eden büyük ve karmaşık bankaların düzenleyici otoriteler tarafından düzenli olarak tasfiye edilmesini güçleştirdiğini ve bankacılık sektöründeki sistematik riskin büyük ve karmaşık bankaların batma ihtimali nedeniyle artabileceğini belirtmektedir.

Dolayısıyla, bankaların ödeme sistemleri ve kaynak dağılımındaki rollerinin yanı sıra, bilançonun aktif ve pasif tarafından kaynaklanan riskler, anılan kurumların sistematik risk yönetimi açısından önemini artırmakta ve bankacılığın “özel” olma vasfını pekiştirmektedir.