• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I : BANKACILIK FAALİYETİ ve BANKALARIN ÖNEMİ

1.2. Bankaları Önemli Kılan Etmenler

1.2.3. Finansal Sistem ve Bankacılık

1.2.3.3. Finansal Krizler ve Bankacılık Krizleri

Bankacılık sektörünün faaliyetlerini sağlıklı olarak yerine getirmesi finansal istikrar ile büyüme ve kalkınma süreçlerine önemli katkılar yaparken, bunun tam tersi durumu temsil eden bankacılık kaynaklı istikrarsızlıkların yol açtığı zararlar da bankacılığın önemini başka bir açıdan vurgulamaktadır. Finansal sistemin istikrarını bozan ve finansal sistemin fonksiyonlarını yerine getirmesine engel olan olguların başında finansal krizler gelmektedir.

Mishkin (2001: 2) finansal krizi, ters seçim ve ahlaki risk (riziko/tehlike/çöküntü) sorunlarının daha da ağırlaştığı ve dolayısıyla finansal piyasaların kaynakları yatırım fırsatlarına daha etkin olarak yönlendiremediği finansal piyasalardaki bozulma olarak tanımlamaktadır.

Mishkin’in düşüncesinde önemli bir yere sahip olan ters seçim ve ahlaki risk sorununun üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Ters seçim sorunu, asimetrik bilgi sorununun bir uzantısıdır ve özellikle bankacılık sektörü için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Ters seçim sorununda, bankalar kaliteli borçluyu kalitesiz borçludan ayırt edememekte, risk primini her ikisine de eşit olarak uygulamaktadır. Bunun sonucu olarak kredi portföylerinin kalitesi bozulmaktadır. Finansal işlem gerçekleşmeden ortaya çıkan ters seçimde, borç veren taraf borç almak isteyen kişilerin ödeme kalitesini tam olarak bilemediği için hata yapmaktadır. Finansal işlem gerçekleştikten sonra ortaya çıkan ahlaki risk sorunu ise, getiriye sahip olacak tarafın yaptığı faaliyetin veya işlemin riskini üstlenmemesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Bankacılık kesimine yönelik mevduat garantisinin bankaları aşırı risk almaya ve düşük karlı projelere yönlendirmesi ahlaki risk sorununun tipik bir halini teşkil etmektedir.

Kindleberger (1978: 28-32), finansal krizin üç aşaması olduğunu vurgulamaktadır. Cinnet (mania) safhasında yatırımcılar nakitten finansal ve reel varlıklara kaymakta, panik safhasında tekrar nakde dönmeye çalışmakta ve çöküş

safhasında ise sahip olunan finansal ve reel varlıklar piyasa fiyatının altında satılmaya çalışılmaktadır. Eren ve Süslü (2001: 3) bankacılık ve döviz krizi şeklinde ortaya çıkan finansal krizlerin ortaya çıkış nedenlerinin; makro ekonomik yapıda sürdürülemeyen dengesizlik, ters seçim ve ahlaki risk, finansal serbestleşme ve sürü psikolojisi olduğunu vurgulamaktadır.

Finansal krizler ters seçim ve ahlaki risk gibi geleneksel sorun sahaları veya temel değişkenlerdeki bozulmalar gibi reel nedenlerin yanı sıra, piyasa psikolojisinin yarattığı etkilerle de ortaya çıkabilir. Sürü psikolojisi, ekonomideki temel göstergeler normal olduğu halde yatırımcıların rasyonel olmayan bir biçimde davranmasını anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Bu kapsamda, bankaların yanında sermaye piyasalarındaki yabancı yatırımcıların davranışlarının finansal krizlerle ilişkisi de literatürde inceleme konusu edilmiştir. Asya finansal krizinde yabancı portföy yatırımlarının piyasa çıkarken hızlı biçimde alım yapması ve piyasa düşerken hızlı biçimde satım yapması gibi pozitif geribildirim işlemcisi niteliğini haiz olabildikleri ve temel bilgileri dikkate almaksızın birbirlerinin davranışlarını taklit etmeye meyilli oldukları belirlenmiştir (Kim ve Wei, 1999: 2). Choe, Kho ve Stulz (1998: 1,2), Kore borsasındaki yabancı yatırımcıların işlemlerinin hisse senetleri fiyatı üzerindeki etkisini Aralık 1996-Aralık 1997 dönemi için incelediği çalışmalarında; son 3 ayda zayıflamakla birlikte yabancı yatırımcıların pozitif geribildirim işlemcisi niteliğinde olduğunu ve sürü davranışı gösterdiklerini bulgulamıştır. Froot, O’Connell ve Seasholes (2001) eğilimin takip edilmesinin (veya pozitif geribildirim işleminin) mevcut olduğunu ve yerel hisse senedi fiyatlarının yabancı fon hareketlerine duyarlılığının önemli ölçüde ve pozitif olduğunu belirtmiştir. Richards (2004: 35) yabancı yatırımcılar için geçerli olan pozitif geribildirim veya devinim türü yatırımlarda; yabancıların hızlı tepki verdiğini ve yabancı fon akımlarının “kaçınılmaz” bir biçimde gelişmekte olan piyasalardaki fiyatların yükselmesine ve düşmesine neden olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle Asya krizinde dikkat çeken sürü psikolojisi, etkilerini bankacılık üzerinde de göstermiş ve birçok bankanın kredi portföyünün kalitesinin bozulmasına ve finansal başarısızlığına neden olmuştur.

Diğer yandan, finansal krizlerin yaratacağı tahribatlar, sistemik krizler sayesinde en tepe noktasına çıkabilmektedir. Sistemik finansal krizler, finansal piyasaların fonksiyonlarını yerine getirmesini önemli ölçüde engelleme ve reel ekonomi üzerinde geniş ölçekli olumsuz etkiler icra etme potansiyelini taşımaktadır (IMF, 1998a: 74).

Sonuç olarak, finansal krizlerin ekonomi üzerinde yaratacağı tahribatın yol açacağı uzun süreli ve kalıcı etkiler, finansal istikrarın ve bunun üzerinde belirleyici rolü olan (başta bankalar olmak üzere) finansal aracıların sağlığının etkin olarak korunmasını gerektirmektedir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere finansal krizler GSMH’nin azalmasına ve ekonomik faaliyetlerde önemli gerilemelere neden olmaktadır. Bankacılık krizleri hem döviz, hem de para krizleri ile ilişkilidir. Bastı (2006: 8), bankacılık krizi ile para krizi arasındaki ilişki nedeniyle, bu krizlerin ikiz krizler olarak da isimlendirildiğini ve ikiz krizlerin ortaya çıkma sürecinde banka bilânçolarının tekil veya bankacılık sisteminin bütünsel etkilerinin yanı sıra, ekonomik yapının hızla değişmesinin de önemli roller oynayabildiğini belirtmektedir. Kaynağı ne olursa olsun, bankacılık krizleri ile finansal krizlerin ekonomide yol açtığı tahribat dikkat çekicidir.

Miskin (1997: 13), bankaların finansal piyasalarda verimli yatırımları kolaylaştırıcı bilgi üretimi faaliyetinde bulunduğunu, banka faaliyetlerinin zaafa uğramasının finansal aracılık ve kredi aktarımını zorlaştıracağı için ekonomik faaliyetleri daraltıcı sonuçlara neden olabileceğini belirtmektedir. Mishkin (1997: 17) ayrıca, banka faaliyetlerinin şoklara maruz kalması sonucunda para arzının daralabileceğini bunun da faiz oranlarının artırmak suretiyle ters seçim ve ahlaki riziko risklerini artırarak ilave sorunlara yol açabileceğini belirtmektedir. Demirgüç- Kunt ve Detragiache (1998a: 81), bankacılık krizlerinin ülkedeki finansal kurumlara duyulan güvenin azalması nedeniyle ödemeler dengesinin işlevini tehlikeye

düşüreceğini, tasarrufların azalmasına ve sermayenin önemli ölçüde dışarı kaçmasına neden olabileceğini vurgulamaktadır.

Hoggarth, Reidhill ve Sinclair (2004: 7), bankacılık krizleri sırasındaki milli gelir kayıplarının ortalama olarak yıllık yurt içi milli hasılanın (GDP) % 10’unu aştığını belirtmektedir. Solomon (2003: 1), 1976 ve 2002 yılları arasında 38 ülkenin bir bankacılık krizini takip eden para krizi ve ciddi durgunluk yaratan ikiz krizi yaşadığını; Kore, Endonezya ve Tayland’ın GSYİH’larının %13’den fazla düştüğünü; 2001 krizini takip eden 6 ay zarfında da Türkiye’nin GSYİH’nın %33 oranında azaldığını belirtmektedir. Hoggarth, Reis ve Saporta (2001: 27), kriz dönemlerinde GSMH’nın ortalama ve birikimli olarak %15-20 oranında azaldığını, gelişmiş ülkelerdeki azalmanın gelişmekte olan ülkelere eşit veya ondan fazla olarak gerçekleştiğini ifade etmektedir. Diğer yandan, Kaminsky ve Reinhart (1999: 8) para krizlerinin gelişmekte olan ülkelerde de ağır sonuçlar doğurduğunu vurgulamaktadır.

Uluslararası finans piyasalarında son 25 yılda yaşanan finansal şokların maliyetleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

TABLO 5. Seçilmiş Ülke Krizleri ve Sonuçları

Tarih Yaşanan Sonuçlar Maliyet (% GSMH) Maliyet (Milyar USD)

İspanya (1977- 1985) 20 banka’nın

kamulaştırılması 17 28

Arjantin (1980- 1982) 70 finansal kurum iflası 55 46

A.B.D. (1984- 1991) 1400 bankada yönetim değişikliği, 1300’ünün iflası

2,7 150 Çin (1990’lar) 4 büyük kamu bankasının

tasfiyesi

47 498 Japonya (1990- 2003) Batık krediler, düşen varlık

değerleri

14 550

İsveç (1991- 1994) 5 bankanın kurtarılması 4 15

Venezüella (1994’ler) Banka iflasları 20 14

Fransa (1994- 1995) Credit Lyonnais 0,7 10

Meksika (1995’ler) 20 banka’ya sermaye desteği 28 90 Tayland (1997’ler) Bankacılık Sektörü Krizi 32 36 Malezya (1997’ler) Bankacılık Sektörü Krizi 35 25 Güney Kore (1998’ler) Banka sektörünün yeniden

yapılanması

28 90 Türkiye (2000- 2001) 20’nin üzerinde banka

tasfiyesi, banka birleşmeleri

25 50

A.B.D. (2001- 2003) Kurumsal Şirketlerin İflası 3 300

Kaynak: Jorion (2000: 36).

Bankacılık sistemini özel kılan nedenler arasında bankacılık risklerinin bankacılık krizine ve oradan da geniş ölçekli finansal krize dönüşmesi olasılığının bulunduğu (ya da tersi) yukarıda tespit edilmişti. Öte yandan, finansal krizin etkileri “yayılma etkisi” nedeniyle daha da ağırlaşabilmektedir. Yayılma etkisi ile riskler, bankaların önemli ölçüde etkili olduğu yurt içi ve dışı takas ve ödeme sistemleri üzerinden başta bankalar olmak üzere diğer finansal kurumlara doğru yönelebilmektedir.

Bulaşıcılık etkisinin konumuz açısından önemi, bankacılık (ve finansal) krizlerinin öz disiplin mekanizması üzerinde yarattığı bozucu etkilerini genelleştirmesinde ve ağırlaştırmasında yatmaktadır. Ulusal ölçekli finansal krizlerin, muhtemel uluslar arası etkilerini bertaraf edecek tedbirler BCBS, IOSCO ve IAIS

gibi uluslar arası kurumlar vasıtasıyla geliştirilmekte ve bu tedbirler sonuç olarak ülkelere ilave düzenleme ve denetleme olarak geri dönmektedir. Bu nedenle, bankacılık, sigorta ve menkul kıymet otoritelerinin uluslar arası öz düzenleyici örgütlenmelerde ortaya koyduğu prensipler ulusal mevzuatlara hızla sirayet etmektedir.

Bu çerçevede, gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerdeki finansal krizler ve bankacılık krizleri bankacılığın önemini vurgulayan diğer unsurlar olarak kabul edilmektedir. İzleyen bölümde de görüleceği üzere, bankacılığı özel kılan etkenler bankacılık sisteminden kaynaklanan risklerin öz, resmi ve piyasa disiplini mekanizmalarıyla disipline edilmesi ihtiyacını doğurmaktadır.