• Sonuç bulunamadı

Ahlak felsefesinin temel konularından biri olan mutluluk, Batı felsefe tarihinde Antik Yunandan günümüze kadar filozofların üzerinde durduğu bir ahlak anlayışıdır. Mutluluğa yüklenen anlam Antik Yunana’dan modern çağ felsefesine kadar farklı karakterlere bürünmüştür. Antik çağda insan davranışının son ereği olarak görülen mutluluk, eudaimonism olarak adlandırılmaktadır. Bütün Antik çağ ahlak anlayışı eudaimonist karakterlidir. Demokritos ise eudaimonism’in babası olarak kabul edilmektedir (Akarsu, 1998; Erdem, 2003).

Filozofların mutluluğa nasıl ulaşılacağı konusundaki arayışı, mutçuluğu haz ya da eudaimonism biçimine sokmuştur. Örneğin Arippos hazzın biricik iyi olduğunu ve hayatın nihai amacı olduğunu savunurken Stoa felsefesinde mutluluk erdemle özdeşleşmektedir Sokrates, Platon ve Aristo kişinin mutluluğa erişmesinin kendi varlığının bilgisine dayalı olan bilgelik ve erdemlerle erişilebileceğini savunurken, Demokritos, Sofistler, Aristippos ve Epitküros mutluluğa haz ile ulaşılabileceğini savunmuştur (Akarsu, 1998).

Demokritos’a göre insanın yapabileceği en iyi şey elinden geldiği kadar hayatına sevinç katmak ve elinden geldiği kadar az acı duymaktır. Ancak Demokritos’un mutluluktan kastı ruh dinginliğidir; duyusal hazlar kısa sürer, sadece ruhun değeri

22

gerçek mutluluk sağlar. Ruhu dinginliğe kavuşturan yaşama ise ancak akıl ile erişilir. Sokratese göre ise mutluluğa erişmenin yolu erdemli olmak ve doğru olmaktır. Davranışlarında en büyük iyiliği gözeten kişi rastgele değil, bilinçli hareket eder. Yaptığı işlerde düzen ve uygunluk vardır. Aynı şekilde ruh için de düzen ve uygunluk varsa iyidir. Sokrates’e göre mutluluk ancak erdemli olmakla mümkün olduğundan mutluluk ahlaklı olmaktan başka bir şey değildir. Stoa felsefesine göre mutluluk doğaya uygun yaşamaktır. Doğaya uygun yaşamak ise erdemdir. Erdem biricik iyidir ve mutlu olmak için erdem gereklidir. Haz ve erdem mahiyeti açısından birbirinden farklı olup; haz ahlaka aykırı olabilir (Akarsu, 1998).

Hedonizmi savunan Epitküros hazzı bütün eylemlerin amacı olarak görmüştür. Mutluluğun asıl temelini ruhun dinginliğinde ve huzurda bulan Epitküros duyusal hazları değil; vücudu acıdan ve ruhu huzursuzluktan kurtaran hazzı öne çıkarır. Yani mutluluk insanın iç durumuna bağlıdır. Platona göre mutluluğun yolu erdemden geçmektedir. Erdem ruhu mutlu ederken kötülük mutsuz eder (Akarsu, 1998).

Aristoteles’e göre mutluluk yetkin ve olgun bir yaşam süren ruhun erdemli eylemidir. İnsanın mutlu olmak için belli dışsal değerlere de ihtiyacı vardır. Aristoteles haz veren etkinlikleri eleştirmekten ziyade haz yaşamında ölçüsüz olmayı ve hazların kölesi olmayı eleştirmiştir. Gerçek erdem insanın hazla erdemi biririnden ayırt edebilmesi ve erdemli davranıştan mutlu olabilmesidir. Mutluluk insanın tinsel ve törensel durumuna dayanır. Mutluluğun asıl kurucu parçası bilimsel ve ahlaksal eylemdir. Özetle, mutluluk akla uygun ve erdemli davranışlar sergilemektir (Akarsu, 1998; Aristoteles, 2017).

Antik Çağdan sonraki dönem olan Orta Çağ felsefesi Hristiyanlıktan büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu dönemde felsefenin özgürlüğü ortadan kalkmış, dinin (Hristiyanlık) hizmetine girmiştir. Hristiyan felsefesi eudaimonisttir ve öbür dünya mutluluğunu vurgulamaktadır. İnsanın mutluluğu ahlaki erdemlerde değil; teolojik aklın bilgisindedir (Akarsu, 1998; Kesik, 2018).

Rönesantan günümüze kadarki dönemde mutluluk anlayışı değişmiş, ütilitarist (faydacı) görüşler ortaya çıkmıştır. Rönesans düşüncesi her türlü otoritelerden bağımsız kılmaya çalışmıştır. Ahlak alanınını din ve metafizikten ayıran Rönesanstan günümüze başlıca filozoflar Francis Bacon (1561-1626), Thomas Hobbes (1588-1679), John Locke

23

(1632-1704), David Hume (1711-1776), Jeremia Bentham (1748-1832) ve John Stuart Mill (1806-1873)’dir (Akarsu,1998; Erdem, 2003).

Faydacı gelenek (ütilitarizm) ahlaki davranış ve eylemlerin ilkesinin fayda olduğunu savunur ve iyiyi fayda ile bir tutar. İnsan iradesini haz ve acı ile sınırlayan yaklaşım hazza teşvik eder ve acıdan uzak tutar. Davranışın değerinin ölçüsünü hazza göre değerlendirir. Hobbes’e göre insanı ahlaki olana yönlendiren kendisini sevmesi ve koruma içgüdüsüdür. Bentham ve Mill’e göre ahlak ilmi insan eylemlerine ilişkin faydanın hesabıdır. Bir davranış faydası ölçüsünde iyi ya da kötüdür. Ancak burada şahsi faydadan ziyade insanlığı mutluluğa götürecek genel fayda esastır. Ancak bu genelleştirmelere rağmen faydacılık ferdiyetçi unsurlardan kurtulamamıştır (Erdem, 2003).

Modern dönemde iyiyi bireyin kendi aklı ve iradesi ile öznel olarak belirlediği anlayışı hâkim olmaya başlamıştır. Bu dönemde özgürlük ön planda olup mutluluğun ön koşuludur. Kant (1724-1804) mutluluğu akıl sahibi bir varlık olan insanın yaşamından ve ve bir bütün olarak varoluşundan memnun olma bilinci şeklinde tarif etmiştir. Modern felsefenin tanınmış filozoflarından Hegel (1770-1831), mutluluğun hak kavramı ile başlayıp özgürlük kavramı ile son bulduğunu vurgulamıştır. Mutluluğu bütünsel olarak değerlendiren filozof, ahlak felsefesinde mutluluğun sentezini yapmıştır. Hegel Kant’ın ahlak sisteminin tamamlayıcısı olup ahlaki davranışların temelini isteme, eylem ve iyi kavramları üzerine oturtmuştur (Kesik, 2018).

Yukarıda bahsedilen ahlak sistemlerinin hepsinin amacı insanın dünyadaki kişisel ve toplumsal mutluluğu olduğu için eudaimonist (mutçu) ahlak anlayışı olarak adlandırılan genel bir isim altında toplanmıştır (Erdem, 2003).

2.1.4.2 Doğu-İslam felsefesinde mutluluk

İslam felsefe geleneğinde ahlak genellikle psikolojik ve antropolojik açıdan ele alınmaktadır. Bu bakımdan ahlak insanın kendini ve nefsinin güçlerini tanımasıyla ilişkilendirilmiştir. İyiyi kötüyü ve ahlaki değerleri belirleyen en yüce gaye olan mutluluktur. İslam ahlak felsefesinde önerilen ahlak gayeci ahlak olup en yüce gaye mutluluktur. Dolayısı ile islam felsefesinin ahlak anlayışı eudaimonisttir (Bircan, 2014). Ancak mutluluktan maksat sadece dünyada elde edilen geçici mutluluk değil; Allahın sevgisini kazanmaktır (Attas, 2011). Mutluluk ile ilgili kavamlar Kur’an-ı Kerim ve

24

hadislerde bulunmakta, dünyevi ve uhrevi mutluluk bağlamında kullanılmaktadır (Çağrıcı, 2008). Hayatta kalıcı mutluluk fiziksel zevklere dayanmaz; hakikate ilişkin bir kesinlikle (yakin) uyumlu eylemlerde bulunmakla ilgilidir. Yakin kalbin huzuru, emniyeti ve itmi’nanıdır, marifettir; marifet de gerçek imandır (Attas, 2011).

İlk İslam filozoflarından olan ve ahlak görüşlerini üzüntüden kutulma üzerine inşa eden Kindi, mutluluğa ulaşmak için duyu hazları yerine akla uygun yaşamak gerektiği görüşündedir. Çünkü akli ve manevi hazlar sürekli olup maddi hazlar geçicidir (Çağrıcı, 2008). Benzer şekilde bir diğer islam filozofu olan Razinin ahlak felsefesinin amacı insanı aklın buyruğuna vererek hevayı kontrol etmek ve bastırmaktır. Böylece kişi hevanın sebep olacağı elem ve sıkıntılardan kurtulacaktır (Bircan, 2014).

İslam felsefesinde mutluluğu ilk defa geniş bir şekilde ele alan Farabi psikolojik temelden hareket ederek epistemolojik ve toplumsal yönleri de incelemeye başlamıştır. Farabi felsefesinde, mutluluğa ulaşma temel gaye olarak ele alınmıştır. Farabiye göre ahlak dâhil bütün eylemlerin amacı mutluluktur ve mutluluk ahlakın belirleyicisidir. Gerçek mutluluk insan ruhunun varlık bakımından kendisine dayanacağı yetkinlik derecesidir ve gerçek mutluluğa öldükten sonra ulaşılacaktır (Bircan, 2014; Çağrıcı, 2008). İhvan-ı Safa da benzer görüşlere sahip olup mutluluğun güzel ahlak, mutsuzluğun kötü ahlak olduğunu ifade etmiştir (Çağrıcı, 2008).

Farabi gibi mutluluğu günlük dildeki kullanımından farklı bir şekilde ele alan İbn-i Sina metafizik yetkinliğe ulaşan insanın yüksek düzeyde haz alacağını ifade etmiştir. Mutluluk akli ve ruhi bir olgu olup insanın mutluluğa ulaşması ve olgunlaşmasının temel şartı bilgi ve hikmettir. Erdemler ve ahlaki yönden arınma ruhun yetkinliğe ulaşması için zorunludur (Bircan, 2014; Çağrıcı, 2008). İbn-i Miskeleveyh’e göre mutluluk bütün şeylerin en değerli, en yüce ve açık-seçik olanıdır. Mutluluğun verdiği lezzetler akli ve etkin iken diğerleri hayvani ve duyusaldır. Akli lezzetler insana özgü olup kedere dönüşmez ve süreklidir (Çağrıcı, 2008).

Felsefesini temellendiriklen Kur’an, sünnet ve tasavvuftan büyük ölçüde yararlanan Gazali, kalbin lezzeti ve en yüksek mutluluğun marifetullah olduğunu ifade etmiştir. Gazali ilim ve hikmetten duyulan hazzın diğer bütün hazlardan üstün olduğunu savunmuştur. Gazaliye göre bütün fiillerin nihai amacı ahiret mutluluğudur (Çağrıcı, 2008).

25

Haz ve keder durumunda kişinin etkilenmediği ve yüksek bir ruh aşaması olan hâl Batı felsefesinde ataraxia (ruh sükûneti) olarak isimlendirilirken bu terim islam terminolojisinde “sekine”olarak adlandırılmaktadır. Bu halin Türkçede’ki karşılığı ise huzurdur. Yukarıda Batı ve İslam felsefesinde önde gelen filozofların mutluluğa bakış açısı tarihsel dönem de göz önünde bulundurulduğunda, günümüzde Türk toplumunun mutluluk anlayışının “huzur” terminolojisine daha yakın ve yatkın olduğunu söylemek mümkündür. Batıdan oldukça etkilenmiş olmakla birlikte Doğu toplumu olan ve islam geleneklerini yaygın bir şekilde sürdüren Türk toplumunda huzur kavramı günlük dilde de oldukça yaygın bir kullanıma sahiptir.