• Sonuç bulunamadı

Farklılık kavramı her ne kadar hayatımız içerisinde var olsa da bazı bakış açı- ları hala farklılığa açık bir şekilde karşı ifadeler göstermektedirler. Öyle ki bunlar ara- sında en çok bilinenleri; ayrımcılık, etnomerkezcilik, streotipleştirme, ötekileştirme, ön yargı kavramlarıdır. Bu kavramların hangi açılardan farklılıklara karşı görüşler sun- duklarının bilinmesi açısından bu kavramların detaylı olarak açıklanması gerekmekte- dir.

1.7.1. Ayrımcılık

Hepimiz dünyaya birbirinden farklı özelliklere sahip olarak geliriz. Ten rengi- miz, dilimiz, cinsiyetimiz vb. birbirinden çok farklı özelliklerimiz vardır. Bizler gerek kişisel gerekse iş hayatımızda bu sahip olduğumuz özelliklerimiz ile var oluruz. Bu sebeple her birimizin sahip olduğu bu farklı özelliklerin bizlere birer dezavantaj değil de avantaj olması beklenir. Ne var ki geçmişten günümüze bu ve benzeri pek çok özel- liğimiz bizlerin karşısına pek çok alanda birer ayrımcılık unsuru olarak çıkmış ve çık- maya da devam etmektedir. Halen günümüzde hatta bazen şiddetini artırarak sahip olduğumuz özelliklerimiz bizler için birer ayrımcılık sebebi olmaktadır. Bu sebeple sıklıkla karşımıza çıkan ve belli ki çıkmaya devam edecek olan bu kavramın anlamının net olarak bilinmesi önemlidir. Daha çok psikolojik temele dayanan bu kavramın psi- koloji sözlüğünde tanımı “Farklı etnik köken, din veya farklı uluslardan gelen kişilere veya gruplara farklı muamele edilmesi” şeklinde ifade edilmiştir. Yine aynı sözlükte “Ayrımcılık genellikle önyargının davranışlara dışavurumudur. Reddedilen grubun üyelerine olumsuz, düşmanca veya zarar verici muamelede bulunulmasını da içerir” şeklinde tanımlanmıştır (Psikoloji Sözlüğü). Büyük Türkçe Sözlüğündeki tanımı ise “Belli insan öbeklerinin ayrımlaşmasını bilinçli bir biçimde gerçekleştirmeyi amaçla- yan bir yöneltinin benimsenmesi” şeklindedir (BSTS, 1980). Tanımlardan da anlaşıl- dığı üzere ön yargı, farklı ve daha çok olumsuz muamele, hatta zarar verici seviyede kötü muamele ayrımcılığın dışa vurulan davranış şekilleridir. Bu durum göstermekte- dir ki ayrımcılığı yapan ve ayrımcılığa uğrayan olarak aslında temelde iki grup vardır. Ayrımcılığa uğrayan kesim daha çok daha önce farklılığı açıklarken tanımlamış oldu- ğumuz erime potası, renk körü miti, asimilasyon gibi söylem ve mitlerde bahsedilen baskın grupların dışında kalan dezavantajlı olarak ifade ettiğimiz gruplardır. Ayrımcı- lığı uygulayan kesim ise baskıcı, egemen toplum olarak ifade ettiğimiz kesimdir. Bu kesimler aslında aynı liyakata rağmen farklı asgari şartlara sahip olan kişilere eşit ol- mayan muamele (Leutwiler ve Kleiner, 2003: 1) uygulayan kesimdir. Yani aslında buradan anlaşılan bu kesimin kendini farklı bir sosyal grup içerisinde atfetmesi ve bir insanın değerine göre değilde o bulunduğu gruba göre ön yargı temeline (Gebremeskel ve Kleiner, 2002: 52) değerlendirmesidir. Bu ön yargının dışa vurumu olan ayrımcılık açık ya da gizli olarak yapılabildiği gibi kişiler arası yani bireysel ilişkiler ile ya da

içsel inanışlar ya da ideolojilerden kaynaklı olarak ta pek çok gerekçe gösterilerek ya- pılabilmektedir. Yani aslında bizler ayrımcılığa pek çok gerekçe ile hayatımızın pek çok noktasında maruz kalabilme ihtimali ile karşı karşıyayız. Ama elbette en çok kar- şımıza çıkan yer ise kaçınılmaz iş hayatımızdır. Çünkü aslında iş hayatımızda bu bas- kın grup olarak adlandırdığımız gruplaşmalara daha fazla olmakla birlikte rekabette temel gerekçe olarak gösterilebilmektedir. Aynı zamanda iş hayatında özellikle deza- vantajlı olarak ifade edilen gruplar içerisinde kadınlara uygulanan ayrımcılığın altını özellikle çizmekte de yarar vardır (Bora, 2012: 11). Ancak elbette sadece cinsiyet kö- kenli değil ekonomik, fiziksel, psikolojik pek çok ayrımcılık örneği ile karşı karşıya kalmamız olasıdır. Dolayısıyla bunun önüne geçmek adına önemli adımlardan birisi olan farklılık yönetimi dediğimiz ve çalışmanın temelini oluşturan bu kavram ayrım- cılığın önüne geçmesi adına belki de iş hayatında uygulanması gerekli en önemli kav- ramlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü her birimizin özelliklerinin bir- birine benzemesi imkansızdır, benzetmeye çalışmakta doğru değildir, bu sebeple bu özelliklerimizi birer ayrımcılık unsuru olarak değil de birer zenginlik olarak gördüğü- müz zaman bu olumsuz bakış açsını da zamanla yenebileceğimiz aşikardır.

1.7.2. Stereotip (Kalıp yargı) ve Ön Yargı

Kalıp yargı ve ön yargı kavramları pek çok kez birbirlerinin yerine kullanıla- bilen iki kavramdır. Ancak temelde birbirinden ayrılan önemli noktaları vardır. Ancak ikisinin sonucu da çoğu zaman ayrımcılığa sebebiyet verebilmektedir. Bu sebeple bu iki kavramının ne ifade ettiğinin açık olarak bilinmesi önemlidir. Günlük hayatımızda kalıp yargıyı çok kullanmasak bile ön yargı kelimesini oldukça sık duyarız. Pek çoğu- muz özellikle tanımadığımız kişilere ya da tanıyıp ta belirli özelliklerinden hoşlanma- dığımız kişiler hakkında bir genelleme yaparak ön yargıda bulunabiliriz. Yani aslında bu temelde bizim o kişiye karşı duyduğumuz olumsuz bir duygu halidir. Bu sebeple aslında ön yargıyı olumsuz bir bakış açısı olarak açıklamak yanlış olmayacaktır. All- port (1954: 39) ön yargı üzerine yazmış olduğu kitabında bu kavramı “hatalı ve esnek olmayan bir genellemeye dayanan antipati” olarak tanımlamıştır. Burada önemli olan kelime antipatidir. Çünkü bu yukarıda bahsettiğimiz gibi olumsuz bir duygu durumu ifade eder. Bu da demek oluyor ki ön yargının temeli antipatiye ve olumsuz duygulara dayanır. Ancak kalıp yargılar ise yine bir genelleme ile daha önce inanış olarak ya da

zihnimizde oluşan bir bakış açısı ile boşlukları doldurmak (Göregenli, 2011: 6) anla- mındadır. Örneğin her Japon’u çalışkan ya da her sarışını Alman (Göregenli, 2011: 6) algılamak bir kalıp yargıdır. Diğer yandan bir kadının iyi araba kullanmayacağına dair yaygın inanış da bir ön yargıdır (Bakan ve Canöz, 2017: 92).

Yani yukarıda bahsettiğimiz gibi zihnimizin aslında tek bir örnek ile bütünü tamamlaması, boşlukları doldurmasıdır. Bu örnekler aynı zamanda her kalıp yargının ön yargı gibi olumsuz anlamda kullanılmadığını da bizlere göstermektedir. Aslında ön yargının tanımı içerisinde kalıp yargıyı da çoğu kez görmek mümkündür. Çünkü ön yargı aslında karşı tarafa duyulan olumsuz duygu olmakla birlikte, herhangi bir daya- nağı olmayan inanç ya da fikir kökenli bir kalıp yargı (Ouillian, 2006: 300) olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani kalıp yargının olumsuz bakış açısı aslında ön yargıdır. Dolayısıyla sonuç olarak ön yargı hem bilişsel (kalıp yargı) hem de duygusal ve dav- ranışsal (Gürkaynak, 2011: 2) olarak sınıflandırılabilmektedir. Zaten ön yargının duy- gudan davranışa geçişinde karşımıza çıkan davranış şekillerinden biri de ayrımcılık (Gürkaynak, 2011: 2) olacaktır. Çünkü aslında yukarıda açıkladığımız gibi ayrımcılı- ğın temeli bu kalıp ve ön yargılardır. Özellikle iş hayatı açısından ön yargılara baktı- ğımız zaman her türlü cinsiyet, ırk, dil, din (Tutkun ve Koç, 2008: 261) ve benzeri pek çok demografik değişkene karşı ön yargı ile karşılaşmamız yüksek olasılıktadır.

Bu sebeple ön yargı ve kalıp yargılar hem bireysel hem iş hayatımızda bizi olumsuz etkileyecektir. Çünkü tek bir kişi ya da olay üzerinden yapılan genellemeler ya da fikirler her zaman doğru sonuçlar vermeyecektir. Çünkü nereden bakarsak ba- kalım hem ön yargının hem de kalıp yargının oluşması için aslında elimizde bir daya- nağımız yoktur. Bu sadece bizim fikirlerimizden, inanışlarımızdan zihnimize yerleş- miş düşünce kalıplarından oluşan fikirlerdir.

1.7.3. Ötekileştirme

Hepimiz doğamız gereği bir arada yaşamaktan kaynaklı belirli gruplara dahil oluruz. Bu gruplar bizleri en çok yansıtan ve içinde bulunmaktan mutlu olduğumuz gruplardır. Birde içinde bulunmak istemediğimiz “bizden” olmayan içimizden olma- yan diğer gruplar vardır. Biz ait olduğumuz ve benimsediğimiz grupları, yani aslında

sosyal çevremizi “ben ve biz” olarak nitelendirirken diğerlerini “ötekiler” olarak nite- lendiririz. İşte bu bakış açısından yola çıkarak insanlığın var oluşundan beri “ben ve öteki” kavramları karşımıza çıkar ve ben’e karşı öteki hep bir düzen bozma potansiyeli olan (Kundakçı, 2013: 69) diğerleridir. Konu ile ilgili verilebilecek en güzel örnekler- den birisi insanlık tarihinden daha eski olan dinlerdir. Müslümanlık ve Hristiyanlık dinleri dünya dinleri olarak bilinmesine rağmen Hristiyanlığın batı, Müslümanlığın ise doğu dini (Mora, 2018: 208) olduğuna dair ötekileştirici bir algı yaratılmıştır. Bu du- rum göstermektedir ki insanlar her zaman kendilerini ait hissettikleri dil, din, ırk kültür vb. her türlü grubun dışında kalanları hep yargılama ve yok sayma eğilimindedir. Yani aslında biz hep bizden olmayanı öteki olarak ifade ederiz. Öteki olarak nitelendirdik- lerimize karşı da her zaman ön yargıya, olumsuz tutum ve inançlara (Polat ve Kaya, 2017: 41) sahip oluruz. Bu olumsuz tutum ve inançların sonucunda da ayrımcılık dav- ranışı sergileriz. Bu sebeple dir ki ötekileştirmenin tanımını yaparken ayrımcılığında bu tanıma dahil olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Çünkü ötekileştirilmenin davra- nışa dönmüş hali ayrımcılıktır.

İnsanlık var olduğu sürece bir arada yaşama ve gruplaşma anlayışı devam ede- cektir. Bu anlayış devam ettikçe de insanlar ait oldukları grubu yüceltmek için birile- rini ötekileştirmeye ve ayrıştırmaya da devam edeceklerdir. Konu ile ilgili Karaduman (2010: 2887) çalışmasında toplum içerisinde bir arada yaşamının belirli normları ge- rektirdiğinden bahsetmiş ve bu normların bizlerin davranışlarını yönlendirdiğinden bahsetmiştir. Bu normlara uyanlar sosyal çevreleri tarafından onay alırken uymayanlar ise ötekileştirilecektir. Sonuç olarak bizden olanlar her zaman bu sosyal çevre tarafın- dan onaylandıkça avantajlı ve ayrıcalıklı olacakken, farklı olanları dezavantajlı göre- cek ve ayrımcılığa (Sağlam ve Yaşar, 2017: 139) sebebiyet verecektir.

Bizler her ne kadar bizden farklı olanlar ile bireysel hayatımızda görüşmemeyi tercih edebilsek bile iş hayatında bu pek mümkün olmayacaktır. Bu sebeple iş haya- tında özellikle farklı özelliklere sahip olanları ötekileştirmek, grubun dışına itmek ye- rine onun farklılıklarından yararlanarak grubu zenginleştirmeyi düşünmek daha doğru bir davranış olacaktır. Özellikle iş hayatında bu ötekileştirme ve ayrımcılık gibi dav-

ranışlar sadece yanlış olarak nitelendirmekten ziyade aynı zamanda etik olmayan dav- ranış şekilleridir. Bu sebeple bu davranışlar uzun vadede örgütün imajı içinde zedele- yici sonuçlara sebebiyet verebilecektir.

1.7.4. Etnomerkezcilik

Etnomerkezcilik, ötekileştirmede olduğu gibi kişinin aslında kendi grubunu ya- bancıdan üstün görmesidir. Kelimenin kökeni Ethnos kelimesinden gelmektedir ki bu kelime de halk ve kavim anlamlarına gelmektedir. Aslında bu dışlamanın sebebi etnik grupların ortak geçmişe sahip olmaları aralarına kan bağı ya da akrabalık gibi ilişki- lerden kaynaklı ya da coğrafi yakınlık sebebi ile kendi grubunu üstün görmektedir (Mora, 2018: 209). Bu üstün görme beraberinde ayrımcılığı getirmektedir. Kendi gru- buna ait olan bireylerin farklılıkları birer yüceltme unsuru iken farklı gruba ait olan bireylerin etnik kökeni, dili, dini, doğduğu ya da yaşadığı coğrafya birer ayrımcılık unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.

1.8. Örgütlerde Farklılık Yönetimi ve Farklılık Yönetimi ile İlgili Modeller