• Sonuç bulunamadı

Farklı Dillerde Ebeveyn-Çocuk Etkileşimi Çalışmaları

1.2. Anne Dil

1.3.1. Farklı Dillerde Ebeveyn-Çocuk Etkileşimi Çalışmaları

Alanyazınında çocuğun dil gelişiminde girdiyi sağlayan anne dilinin, “birlikte kitap okuma”, “oyun oynama” ya da “gündelik yaşamda yapılan etkinlikler” gibi farklı etkinliklerle ilişkilendirilerek incelendiği pek çok çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalar özellikle sözcük dağarcığı, okuma sıklığı, belli dilsel etkileşim türleri ve erken yaşta yapılan okuma deneyimleri ile daha sonraki dilsel beceriler arasındaki ilişkiler gibi konular üzerine yoğunlaşmaktadır.

Reimann (1996) çalışmasında, çocukların başlattıkları karşılıklı konuşmalarda, annelerin çocuklarına sordukları soruları incelemiştir. Uzun erimli bir inceleme olan bu çalışmada veri, yedi çocuk 1.0-3.4 yaşları arasında her ay birer kez ziyaret edilerek ve her ziyarette anne ve çocuğun doğal etkileşimleri sırasında 90 dakikalık konuşma kayıtları yapılarak toplanmıştır. Karşılıklı konuşmanın ilk konuşma sırasını çocuğun sözcelerinin, ikinci konuşma sırasını ise annenin çocuğunun sözcelerinin anlamlarını netleştirmeye yönelik sorularının oluşturduğu tüm sözceler çözümlenmiştir. Alanyazınında sözce, belli bir konuşucunun belli bir

durumda ürettiği söz parçası olarak tanımlanmaktadır (Trask, 1993). Annelerin

netleştirmeye yönelik soru sözceleri, 7 farklı ulamda toplanmış ve annelerin hangi türden soruları, hangi yaş aralıklarında daha sıklıkla kullandıkları ortaya konmuştur:

1. Çocuğun sözcesinin tek başına hiçbir anlam ifade etmediği için annenin söz konusu bağlamda çocuğun neye ya da kime gönderimde bulunduğunu anlamasına yönelik soruları

2. Çocuğun sözcesinde adı geçen bir nesneyi, gösterip gösteremeyeceğinden emin olmak için annenin çocuğa, sözünü ettiği o nesnenin nerede olduğunu, yani yerini sormasına yönelik soruları

10 3. Çocuğun sözcesini anlamayan annenin, çocuğunun sözcelerini

anlayabilmesi için, netleştirmeye yönelik sorduğu sorular

4. Çocuğun sözcesinde kimden ya da neyden söz ettiğinin anlaşıldığı, ancak çocuğun gönderimde bulunduğu nesne ya da kişinin belirginleştirilmesine ve konuyla ilişkilendirilmesine yönelik sorular

5. Çocuğun sözcesinin doğrulanması için annenin yükselen ezgiyle çocuğun sözcesini tamamen ya da kısmen tekrar ederek sorduğu sorular

6. Çocuğun sözcesinin anlaşıldığı, ancak yanlış seslettiği sözcüğü düzeltmesi için sadece yanlış seslettiği sözcüğün bırakılıp sözcesinin geri kalanının tekrar edilerek sorulduğu sorular

7. Çocuğun konuşmayı başlattığı sözcesine değil de daha önceki deneyim ve bilgilerine ilişkin, o andaki konuşma konusuyla çok da ilişkili olmayan sorular.

Sonuçlar, çocuklarının sözel gelişimlerine göre annelerin, çocuklarının dilsel becerilerini geliştirmeye yönelik olarak sordukları soruları farklılaştırdıklarını ve annelerin sordukları soruların, çocuklarının dilsel gelişimlerini olumlu yönde etkilediğini göstermiştir.

Anne ve çocuklar arasındaki sözel etkileşimin kültürden kültüre farklılık gösterebileceğini öne süren Hough-Eyami ve Crago (1996), Kanada’daki farklı kültürel gruplardan gelen (White, Mohawk ve Inuit) 3 çocuk ve anneleri üzerinde bir araştırma yapmışlardır. Yaş, eğitim ve gelir düzeyleri açısından benzer sınıflardan seçilen bu anne ve çocuklar arasındaki etkileşim, kendi evlerinde 2 saat süresince videoya kaydedilmiştir. Elde edilen veride etkileşimin niceliği, örneğin annelerin dakikadaki ortalama sözce sayıları ve karşılıklı konuşmadaki sıra alma (turn-taking) sayıları ve iletişimsel farklılıklar, örneğin annelerin ne türden sözeylemleri daha sıklıkla kullandığı incelenmiştir. Çalışmanın sonuçları, bu 3 çocuk ve anneleri arasındaki iletişimsel etkileşimlerde hem bazı kültürlerarası benzerlikler hem de bazı farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur.

Anne ve çocuk arasındaki konuşmalarda renk adlarının kullanımını inceleyen ve renk terimlerinin, çocuğun sözcük dağarcığı gelişiminde önemli bir bileşen

11 olduğunu ileri süren Berko Gleason ve Ely’nin (1996) veri tabanını, ortalamanın 3 yaş olduğu 2 ile 5 yaş arasında değişen 12 kız ve 12 erkek olmak üzere toplam 24 çocuk ve aileleri ile yaptıkları kayıtlar oluşturmaktadır. Çocuklar ve aileleri, 3 farklı laboratuar ortamında; oyuncaklarla oynarken, yazısız-resimli kitaplara bakarken ve akşam yemeklerini yerken kaydedilmişlerdir. Renk terimlerinin sıklıkla kullanıldığını gözlemledikleri araştırmalarında Berko Gleason ve Ely (1996), ailelerin özellikle mavi ve kırmızı renklerini daha sık kullandıklarını, buna bağlı olarak, çocukların da bu iki rengi diğerlerine göre daha erken yaşta edindiklerini ve kullandıklarını, bu nedenle aile içerisindeki dil girdisinin, çocukların dilsel gelişimlerindeki öneminin büyük olduğunu öne sürmektedirler.

Donkervoort ve Elbers (1996), çocukların sözcüksel gelişimlerindeki yetişkin

girdisinin önemini vurgulamış ve 8 ay süresince haftada birer kez ziyaret edilmek

koşuluyla iki anne ve 3 yaşındaki çocuklarının doğal ortamdaki karşılıklı konuşmalarını kaydederek veri toplamış ve girdide yer alan “karşıtlık” ve “düzeltme” ifadeleri arasındaki ilişkiyi ortaya koymuşlardır. Karşıtlık kullanımında, X ve Y terimlerinin birbirlerinin karşıtı olduğu düşünülmüş ve buna göre “karşıtlık” ve “düzeltme” ifadelerinin kullanımları 4 alt ulama ayrılmıştır; diğer bir deyişle, çocuğun kullandığı X teriminin yanlış olduğunu ifade etmek için annenin 4 seçeneği bulunmaktadır:

1. Düzeltici açık karşıtlık (“Hayır o X değil, Y’dir” gibi) 2. Düzeltici örtük karşıtlık (“Hayır, Y” gibi)

3. Düzeltici olmayan, alternatiflerden söz eden karşıtlık (“X ya da Y” gibi) 4. Karşıtsal olmayan düzeltme (“X değil” gibi)

Donkervoort ve Elbers (1996), bu karşıtlık ve düzeltme kullanımlarını,

serbest konuşma (giyinirken, banyo yaparken ya da yemek yerken) ve kitap okuma

etkinlikleri sırasında incelemişler ve hangi karşıtlık ve düzeltme ifadelerinin, hangi bağlamlarda daha sık kullanıldığını ortaya koymuşlardır.

Galeote (1996) düşük gelir grubundan gelen ve hem eğitim düzeyleri hem de gelir düzeyleri birbirine yakın olan, İspanya’nın Malaga kentinde yaşayan ve yaşları 28 ile 40 arasında değişen 13 anne ve 7 baba olmak üzere toplam 20 yetişkin ve

12 yaşları 3 ile 4 arasında değişen çocukları arasındaki konuşmalarını kaydederek veri toplamış ve kullanılan girdiyi inceleyerek uzam ya da boyutların nitelenmesinde kullanılan sıfatların (büyük, uzun, geniş, kalın, derin gibi) edinimini araştırma konusu olarak ele almıştır. Tahta oyuncaklar gibi gerçek malzemelerin yanı sıra nesnelerin grafik tasarımlarının da kullanıldığı araştırmada yapılan etkinlik, ebeveyn dilinde, kiminle konuşulduğuna göre oluşabilecek farklılıkları ortaya koymak için iki bölüme ayrılmıştır: Yetişkinlerden terimleri ilk bölümde, sanki bir çocukla konuşuyormuşcasına kullanmaları istenirken; ikinci bölümde bir yetişkinle konuşur gibi kullanmaları istenmiştir. Sonuçlar, kullanılan sıfatların kiminle konuşulduğuna göre farklılaştığını göstermiştir: Yetişkinler kendileri gibi bir yetişkinle konuşurken duruma uygun olan uzun-kısa gibi sıfatları kullanmışlar, ancak çocuklarıyla konuşurlarken aslında duruma çok da uygun olmayan büyük-küçük gibi daha genel sıfatları tercih etmişlerdir. Öte yandan araştırma, ailelerin sık kullandığı örneğin uzun

(tall, long) gibi sıfatların, karşıt anlamdaki, ailede çok sık kullanılmayan kısa sıfatına

göre daha kolay ve çabuk edinildiğini ortaya koymuştur. Çevreden gelen dilsel girdinin, özellikle 3 yaşındaki çocuklar üzerinde güçlü etkileri olduğunu öne süren Galeote (1996), ebeveynleri, çocukları için birer bilgi kaynağı olarak görmektedir.