• Sonuç bulunamadı

1.2. Anne Dil

1.3.2. Birlikte Kitap Okuma Biçemler

1.3.2.1. Diyalojik Okuma

Bir yöntem olarak diyalojik (karşılıklı) okuma (dialogical reading) konusunu ele almadan önce diyalojik öğrenme ve öğretme kavramlarının Sokrates’e kadar uzandığından söz etmekte fayda vardır (Wells, 2007: 264). Sokrates kendine özgü araştırma ve öğretme yöntemi olan diyaloğunda öğretmeni, bilgiyi ileten kişi olarak değil, öğrenicinin araştırmasına yardımcı olan kişi olarak konumlandırmaktadır. Öğretmen, yanıtların öğrenicilere uygun sorular sorarak ve onların düşüncelerine

14 rehberlik ederek ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Diyalog bu anlamda, düşünmeyi sağlayan kültürel bir araçtır (Renshaw, 2004: 2-3).

Diyalojik (karşılıklı) olma özelliğinin doğası gereği, düşünce ve dilin içerisinde var olduğunu ileri süren Bakhtin (1963) ise diyalog anlayışında, düşünceyi, bir konuşucu ile gerçek ya da hayal ürünü olan bir dinleyici arasında gerçekleşen karşılıklı konuşmaya taşımıştır. Bakhtin’e göre, düşünme eyleminin, daha önce konuşulan diğer konuşucuların değer ya da inançlarını içeren bir zihinsel süreç olduğu düşünülürse, bir bireyin zihnindeki düşünce bile diyalojiktir, yani düşünce, başkalarıyla karşılıklı olarak konuşma niteliği taşımaktadır (Renshaw, 2004: 4). Bakhtin (1981), ayrıca kimlik kavramının belli bir dil aracılığıyla nasıl oluştuğu; çocukların okulda edindikleri konuşma türleri ve biçemlerinin, kendilerine yeni kimlikler yarattığı ve toplum içerisindeki ilişkilerini farklılaştırdığı gibi konularda araştırmacılara ışık tutmuştur. Bakhtin’e göre konuşmak, sadece teknik bir egzersiz değil, kişinin kim olduğunu ortaya çıkaran, diğer bir deyişle, kimliğini de içeren bir etkinliktir (Renshaw, 2004).

Öte yandan başarılı bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için çocuğun kalıtımsal olarak sahip olduğu zekanın, tek başına yeterli olmadığını savlayan Flavell (1979)

üstbilişi (metacognition), “bireyin kendi bilişsel süreçleri ve stratejilerinin farkında

olması; kendi bilişsel süreçlerini kontrol edebilme ve yönlendirebilme yeterliliği” olarak tanımlamakta ve Flavell, Gren ve Flavell (1995), eğer öğrenme sürecini bilinç düzeyine çıkarabilirsek, çocukların kendi düşünme süreçlerinin daha çok farkında olmalarını ve kendi öğrenme süreçlerini kendilerinin düzenlemelerini sağlamada denetim sahibi olmaları konusunda çocuklara yardımcı olabileceğimizi öne sürmektedir. Flavell, Gren ve Flavell (1995), öğretmenlerin araya girmeleri (intervention), yani öğrencileriyle diyalog kurmaları sayesinde çok küçük yaştaki çocukların da öğrenme sürecinde bir takım üstbilişsel stratejiler geliştirebileceklerinin altını çizmektedir. Feuerstein da (1980) çocukların üstbilişsel farkındalığını desteklemede, yetişkinlerin çok önemli bir rol oynadıklarını ortaya koymuştur. Benzer bir biçimde Harry-Augstein ve Thomas (1991) da öğrenmenin, karşılıklı konuşmalara dayandığını, başkalarıyla diyalog kurarak uzlaşmaya

15 çalışmanın, çocukları anlamaya, diğer bir deyişle kavramaya götüreceğini savlamaktadırlar.

Bir okuma yöntemi olarak bakıldığında, ilk kez Whitehurst ve diğ. (1988) tarafından kullanılan ve karşılıklı konuşmanın önemli rol oynadığı diyalojik okuma, okulöncesi dönemdeki küçük çocukların dil ve okuryazarlık becerilerinin geliştirilmesi için tasarlanan soru-yanıt örüntülerinden oluşan etkileşimsel bir birlikte

kitap okuma etkinliği olarak görülmektedir. Bu etkinlik süresince geleneksel okuma

yöntemlerinden farklı olarak yetişkinler ve çocuklar rollerini değişirler ve böylece çocuklar etkin bir dinleme ve soru sorma işlevi gören bir yetişkininin rehberliğinde öykünün anlatıcısı rolünü üstlenirler. Diğer bir deyişle söz konusu olan, anne ve çocuk arasındaki, Sokratesci ve Bakhtinci bakış açısında olduğu gibi, karşılıklı

etkileşimdir. Annelerin sordukları ne soruları ve açık uçlu sorular ile çocuğun söylediklerinin genişletilmesi gibi farklı okuma biçemlerini içeren diyalojik okuma

yöntemi sayesinde çocuk, yapılan etkinlikle etkin bir rol üstlenmekte ve öykünün anlatıcısı konumuna gelmektedir. Yapılan çalışmalar, bir yetişkinin eşliğinde diyalojik okuma etkinliği yapan çocukların dilsel gelişiminin, hiç kitap okunmayan ya da geleneksel yöntemlerin uygulandığı çocukların gelişimine oranla daha hızlı ilerlediğini göstermektedir. Bu bağlamda çocuğun okuma sürecinde bir yetişkinin yardımıyla etkinleşmesinin, Vygotsky’nin (1934; 1986) Yakınsal Gelişim Alanı kuramını çağrıştırdığını söylemek olasıdır. Buna bağlı olarak, bu alanda yapılan çalışmaların büyük çoğunluğunun kuramsal artalanını Vygotsky’nin bilişsel gelişim kuramının oluşturduğunun görülmesi, çok da şaşırtıcı değildir (Atkinson, Kilby ve Roca, 1989).

Aşağıda Keats’in (1962) Amerika’da 1938’den bu yana çocuk kitaplarına verilen bir ödül olan Caldecott ödüllü “The snowy day” adlı öyküsünün okunduğu bir diyalojik okuma örneği yer almaktadır3. Tırnak içinde verilen sözceler annenin kitaptan birebir okuduğu ifadeleri belirtmekte, tırnak içinde olmayan sözceler ise annenin kendi yorumlarını göstermektedir:

3 Ebeveyn-çocuk arasındaki bu diyalojik okumanın özgün transkript metni (A Snowy Day) EK 1’de

16 (2) Karlı Gün Ebeveyn: “Karlı gün” Burada ne yapıyor? Çocuk: Kayıyor. Ebeveyn: Evet

Bir tepeden aşağı doğru kayıyor. Bunu söyleyebilir misin? Çocuk: Bir tepeden aşağı doğru kayıyor. Ebeveyn: Güzel.

“Bir kış sabahı, Peter uyandı ve pencereden dışarı baktı. Gece boyunca kar yağmıştı. Peter’ın görebildiği kadarıyla kar her şeyin üstünü örtmüştü.” Pencereden ne görüyor?

Çocuk: Kar! Ebeveyn: Doğru

Dışarıda çok kar var.

Çocuk: Evet.

Ebeveyn: “Kahvaltıdan sonra montunu giydi ve dışarı çıktı. Cadde boyunca o kadar çok kar birikmişti ki yürümek için bir patika oluşmuştu sanki.” Sende sıra. Bu sayfada ne oluyor?

Çocuk: Peter karda yürüyor. Ebeveyn: Doğru.

Karda ayak izi yapıyor. Çocuk: Ayak izi.

Ebeveyn: Dışarıda karda oynadığımız zamanı hatırlıyor musun? Çocuk: Evet

Ve kartopu yapmıştık. Ebeveyn: Hatırlıyorsun.

Bir sürü kartopu yapmıştık.

Ayrıca sen bahçenin her tarafına ayak izi yapmıştın. Çocuk: Evet.

Ebeveyn: “Sonra karda izler yapmak için yavaşça ayaklarını sürüdü. Ve karda bir iz yapan yeni bir şey buldu.”

Sence Peter’ın bulduğu iz yapan yeni şey neydi? Çocuk: Bir köpek?

17 Bakalım neymiş.

“Bu bir _____.” Çocuk: Sopa!

Ebeveyn: Evet.

“Bu bir sopaydı, kar kaplı bir _____” Çocuk: Ağaç.

Ebeveyn: Kar kaplı bir ağacı şaklatmak için uygun bir sopa. Tamam.

Sonra neler oluyor? Çocuk: Başı kar oldu. Ebeveyn: Evet.

Ve şimdi de başka bir yere gidiyor sanırım.

“Büyük çocukların kartopu savaşına katılmanın eğlenceli olacağını düşündü ama henüz yeterince büyük değildi. Bu nedenle gülümseyen bir kardan adam ve melekler yaptı.”

Şimdi sen anlat bakalım. Bu sayfalarda neler yapıyor? Çocuk: Yukarı ve aşağı gidiyor. Ebeveyn: Evet.

Bak burada bir dağcı taklidi yaptığı yazıyor. Bunu söyleyebilir misin?

Dağcı. Çocuk: Dağcı. Ebeveyn: Güzel.

Hatırlıyor musun?

Bu resmi daha önce görmüştük. Burada ne yapıyor?

Çocuk: Tepeden aşağı doğru kayıyor. Ebeveyn: Çok güzel.

(Zevenbergen ve Whitehurst, 2003: 195-96)

Yukarıda bir diyalojik okuma örneği olarak yer verilen ebeveyn ile çocuk arasındaki etkileşiminde, sınıf içi söylemi örüntüsü olan soru-yanıt-dönüt üçlü

18 diyaloğu (triadic dialogue) (Sinclair ve Coulthard, 1975; 1992) açık bir biçimde görülmektedir:

(3) Ebeveyn: Bu sayfada ne oluyor? Soru

Çocuk: Peter karda yürüyor. Yanıt

Ebeveyn: Doğru. Dönüt

Sinclair ve Coulthard’ın soru-yanıt-dönüt modeline göre, ebeveynin sorduğu soruyu yanıtlayan çocuğa, sözcesinin doğruluğunu ya da yanlışlığını belirten bir dönüt ya da geribildirim verilerek öğrenmenin gerçekleşmesi sağlanmaktadır. Bu modele ilişkin açıklama ve örnekler araştırmamızın araştırma yönteminin yer aldığı üçüncü bölümünde (3.4.2) daha ayrıntılı bir biçimde ele alınacaktır. Öte yandan daha önce sözünü ettiğimiz destek olma döngüsünün Siclair ve Coulthard’ın (1975; 1992) soru-yanıt-dönüt üçlüsü ile benzer özellikler sergilediğini söylemek de mümkündür (Rose, 2004: 97; Culican, 2007: 12). Bu iki yaklaşım arasındaki en temel fark, başlangıç hamlesindedir; soru-yanıt-dönüt örüntüsünde ilk hamle genellikle bir soru olarak karşımıza çıkmaktayken, destek olma döngüsünde ilk hamlede bir soru sormaktan çok, öğreniciyi öğrenme sürecine hazırlama söz konusudur.