• Sonuç bulunamadı

II. ARKETİPSEL SEMBOLİZM İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ

II.1. Sembol

II.1.1. Arketip

II.1.1.5. Persona

1.6. Türk Folklorunda Su ve Ateş

1.6.4. Türk Halk Anlatılarında Su ve Ateş

1.6.4.5. Fıkralarda Su ve Ateş

Türk kültürünün eşsiz hazinelerinden biri olan fıkralar, gülerken düşündüren ve bünyelerinde ironi, kara mizah gibi unsurları barındıran, anlatmaya dayalı bir türdür. Fıkra hakkında Dursun Yıldırım ayrıntılı bir tanım yapmıştır. Bu tanım; “Fıkra, hikâye

çekirdeğini hayattan alınmış bir vak’a veya tam bir fikrin teşkil ettiği kısa ve yoğun anlatımlı, beşerî kusurlarla içtimaî ve gündelik hayatta ortaya çıkan kötü ve gülünç hadiseleri, çarpıklıkları, zıddiyetleri, eski ve yeni arasındaki çatışmaları sağduyuya dayalı ince bir mizah, hikmetli bir söz, keskin bir istihzâ yoluyla yansıtan; umumiyetle bir fıkra tipine bağlı olarak nesir diliyle yaratılmış, sözlü edebiyatın müstakil şekillerinden ibaret yaygın epik-dram türündeki realist hikâyelerden her birine verilen isimdir.” (Yıldırım, 1999: 3) şeklindedir. İnce bir mizaha dayalı olan fıkralar, güldürü

unsurlarını yoğun şekilde yansıtmaktadır.

Türk kültüründeki fıkralar içerisinde su ve ateş unsurları da yer almaktadır. Bu unsurlar genellikle fıkranın mizah unsurlarıyla çevrelenen yapısına uygun bir şekilde, ironik bir anlatım dâhilinde ele alınır.

Sözlü kültürümüzde yer alan fıkralar içerisinde su ve ateş unsurları birçok fıkrada yer alırken, bu çalışmada örnekleme olması açısından sınırla sayıda fıkra metni verilecektir. Bu fıkralardan su unsuru ile ilgili olanların bazıları şöyledir:

“Bir mecliste otururlarken Nasreddin Hoca’ya sorarlar:

‘Hoca efendi, sen doğrusunu bilirsin. Denizlerin suyu niçin tuzludur?’ Hoca hafif bir gülümsemeden sonra cevap verir:

Su, balıkların yaşam alanı olan unsurdur. Bu yönleriyle balıklar suyun canlılarıdır. Yeryüzü sularının büyük bir bölümünü denizler ve okyanuslar oluşturmaktadır. Fıkrada, deniz suyunun tuzlu olmasının sebebi, Nasreddin Hoca’nın keskin zekâsı sayesinde bir mizah unsuru haline gelmiştir.

Bir diğer fıkra şöyledir:

“Akşehir’e bir gün yabancı bir bilgin gelmiş. Akşehirlilere: ‘Buranın en bilgili insanı kimse onunla atışmak istiyorum,’ demiş. Adamın karşısına Nasreddin Hoca’yı çıkarmışlar.

Yabancı bilgin elindeki değnekle yere bir çember çizmiş. Hoca ortasına bir çizgi çekerek çemberi ikiye bölmüş; yabancı, çizgiye dik bir çizgi daha çizivermiş. Hoca, elleriyle çemberin üç bölümünü alır gibi yapmış; yabancı bilgine verir gibi bir işarette bulunmuş. Yabancı avucunu, parmaklarını düz bir biçimde yumarak yere doğru sallamış. Hoca, bu hareketin tam tersini yapmış ve birbirlerinden ayrılmışlar.

Yabancı bilgin Akşehirlilere:

‘Sizin bilgin gerçekten yaman bilgin,’ demiş. ‘Dünya yuvarlaktır diyorlar, ne dersin dedim. Hem de ortasında ekvator var, dedi. Dörde böldüm, üç bölümü su bir bölümü kara diye cevap verdi. Gökten yağan yağmurun sebebini sordum; sıcaktan sular buharlaşır, göğe yükselir, sonra yağmur olur yağar diye cevapladı beni. Aşk olsun doğrusu.’

Akşehirliler bu kez de Hoca’ya sormuşlar. Şöyle demiş rahmetli:

‘Adam oburun biri, bir tepsi baklava olsa, dedi; yok dedim, yalnız başına yedirmem! Yarısı senin, yarısı benim. Dörde bölsek ne yaparsın? Dedi. Üç bölümünü ben yerim geriye kalanı da sen, dedim. Üstüne fındık, fıstık, üzüm serpsek nasıl olur diye sordu. İyi olur ama dedim, ateş harlı olmalı, küllü ateşte olmaz. Adam alt oldu gitti!” (Tokmakçıoğlu, 1991: 227-228).

Fıkrada suyun sonsuz dolaşımına yapılan gönderme, Nasreddin Hoca fıkralarındaki mizah anlayışı çerçevesinde, güldürürken ders verme aracı olarak ele alınmıştır.

Aşağıdaki Bektaşî fıkrası, yağmur ve kültürümüzde oldukça önemli yeri olan yağmur duasıyla ilgilidir:

“Bektaşî bir kasabaya uğramış. Bakmış ki çoluk çocuk bütün kasaba halkı toplanmış, feryad ve figan ediyorlar. Bektaşî:

Yağmur duasına çıkıyoruz, demişler.

Bir yağmur için bu kadar feryat edilir mi? Ben size istediğiniz kadar yağdırayım, demiş.

Yağdır bakalım, demişler.

Bektaşi bir tas su istemiş. Su gelince gömleğini çıkartıp ıslatmış, sıkmış, kurusun diye bir çalının üstüne koymuş. Birkaç dakika sonra sel gibi yağmurlar başlamış. Halk, Bektaşî’nin elini öperek:

Evliya mısın, nesin be mübarek? Demişler. Baba eliyle gökyüzünü göstererek: Bu günlerde aramız bozuk, demiş. Bu işi gömleğim kurumasın diye yaptı. Yoksa bende ne evliyalık, ne de kerametten eser yoktur.” (Yıldırım, 1999: 80-81).

Fıkralarda ateşin de önemli yeri vardır. Isı ve ışık kaynağı olan ateş, bu özelliklerini fıkralara da yansıtır. Ateş unsurunu barındıran bir Nasreddin Hoca fıkrası şöyledir:

“Bir kış günü, komşuları ‘Hocaya bir oyun oynayıp kendimize bir ziyafet çektirelim,’ demişler. Gidip Hocayı bulmuşlar:

‘Seninle bahse tutuşalım Hoca,’ demişler. ‘Bu gece sabaha kadar şehrin meydanında hiç ısınmadan durursan, sana ziyafet çekeceğiz. Duramazsan, sen bize çekeceksin.’

Hoca boyun eğmiş. Sabaha kadar ayazda beklemiş. Az daha donacakmış… Ertesi sabah:

‘Sabaha kadar ne yaptın?’ dediklerinde:

‘İşte bu meydanda oturup bekledim, ortalık zifiri karanlıktı,’ demiş. ‘Beş fersah kadar öteden örgün bir kandil ışığı geliyordu. Ona bakıp durdum.’

‘Olmaz,’ demişler. ‘Kaybettin. O ışığa bakıp ısındın!’

Havalar iyileşince Hoca herkesi ziyafete çağırmış. Yemek zamanı geldiğinde bir de bakmışlar, Hoca bir ağacın dalına kocaman bir kazan asmış, altına da bir kandil yakmış…

‘Hani yemek?’ diye sormuşlar. ‘Kazan kaynasın pişireceğim,’ demiş.

‘Bu kör kandille kazan kaynar mı? Hoca,’ demişler.

‘Ben beş fersah ötedeki kandilin ışığıyla nasıl ısındıysam,’ demiş, ‘Bu kandil de kazanı öyle kaynatacak.’” (Şenocak, 2007: 193).

Fıkrada ısı ve ışık kaynağı olan ateşi hileli amaçlarına alet eden kişiler, Nasreddin Hoca’nın keskin zekâsı karşısında alt edilirler. Ateş ve ışık, zekânın sembolüdür. Bu unsurun fıkrada yer alması, Hoca’nın keskin zekâsını sembolize etmesinden dolayıdır.

Su ve ateş, millî kültürün önemli bir bölümünü oluşturan fıkralarda çeşitli yönleriyle yer almaktadır. Bununla birlikte fıkralarda su ve ateşin sembolik ve mitolojik boyutu; masal, destan ve efsane gibi anlatılarda olduğu kadar yoğun değildir.

1.6.4.6. Atasözü ve Deyimlerde Su ve Ateş