• Sonuç bulunamadı

II. ARKETİPSEL SEMBOLİZM İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ

II.1. Sembol

II.1.1. Arketip

II.1.1.5. Persona

1.6. Türk Folklorunda Su ve Ateş

1.6.4. Türk Halk Anlatılarında Su ve Ateş

1.6.4.2. Destanlarda Su ve Ateş

Milletlerin millî düşüncelerini, yaşam tarzlarını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini, evrensel ve millî semboller aracılığıyla aktaran destanlar, Türk halk anlatıları içerisinde oldukça önemli bir yere sahip, sözlü kültür ürünlerindendir. Özkul Çobanoğlu epik destanı; “Yeryüzünün ve kâinatın oluşumuna, kaostan kozmosa

dönüşüm sürecine dair geleneksel dünya görüşlerinin ilk verileri olan mitlerden sonra ve çoğunlukla onların gölgesini ve çizgilerini bir çerçeve olarak taşıyan, gerek kahramanlarının ve gerekse olayların akışıyla birlikte tarihe ait zamanlarda oluşmuş olayların hikâyesi inancıyla, sözlü kültür ortamında ve yüz yüze bir iletişim bağlamında teatral çizgilere sahip bir biçimde anlatılıp nakledilen, en geniş anlamıyla kahramanlık ana temalı öykülerdir.” şeklinde tanımlamaktadır. (Çobanoğlu, 2007: 16).

Türk destanlarında su ve ateş unsurları, sembolik yönden oldukça zengin bir şekilde yer almakta olup, ayrı bir çalışmaya konu olabilecek genişliktedir. Biz bu çalışmamızda Türk destanlarından sınırlı sayıda örnek vermekle yetineceğiz. İleride yapılmasını temenni ettiğimiz çalışmalarla, destanlarda maddesel imgeleme ait ögelerin daha kapsamlı bir şekilde ele alınacağını umut ediyoruz.

Yok olma tehlikesi geçiren Türk milletinin kurtuluşunun anlatıldığı bir anlatı olan Ergenekon Destanı, ateş unsurunu sembolik yönleriyle barındırmaktadır. Destan’da

düşmanlarından kaçarak Ergenekon Ovası’na sığınan iki kadın ve iki erkek gün geçtikçe çoğalır. Zamanla Ergenekon Ovası’na sığmaz olurlar. Yaşamın zorlaştığı bu yerden çıkışı Bahaeddin Ögel şöyle aktarır:

“Bu dağların arasında sıkışarak çoğalmaya başlayan halklar, artık bu dağ ve ormanlıklar içinde yaşayamaz hale gelmişlerdi. Çünkü buralar, onlara çok dar geliyordu. Yaşamak da, artık çok güçleşmişti. Dağlar arasındaki tek geçitten geçmek de yine çok zor idi. Hepsi bir araya gelip, bu dar geçitten nasıl geçeceklerini düşündüler ve kurtuluş için bir yol aradılar. Hemen bu geçitte bir demir madeni vardı. Bu madeni işletir ve onları eriterek, daima demir çıkarırlardır. Başka bir yol bulamayınca, bu demir kapıyı eritip, orada çıkmaya karar verdiler. Hepsi bir araya gelip, ormandan odunlar topladılar ve eşeklerle yük yük kömürler getirdiler. Ayrıca da körükler yaptılar. Bu körükleri yapmak için de, yetmiş at ve öküz kestiler. Bunların derilerini soyup sepilediler. Topladıkları dağ gibi odun ve kömürleri geçidin önüne yığdılar. Körükleri de öyle dizdiler ki ateş yanıp da körükler üflenmeye başlayınca, dağ hemen eriyip, delinecekti. En sonunda ateşler yandı, körükler işledi ve geçit de eriyip parçalandı. Bu sırada pek çok demir elde edilmişti. Tabi olarak yol da açılınca içeride hapsolan halkın hepsi dışarıya kolaylıkla çıkabildi. Bu suretle bozkırlara yayılıp, her biri bir yerde yerleştiler.” (Ögel, 2010: 62-63).

Ergenekon Destanı’nda ateş, aklın ve ilerlemenin sembolü olan bir unsurdur. İnsanlar bir araya gelerek düşünür ve ateşin demir dağı eritebilecek gücünün farkına varırlar. Ateş, teknolojik ilerlemenin ön koşuludur. Destanda ele alınan ateşin gücü, insan dehasıyla birleştiği anda, insanlar Demir Dağ ile çevrelenen esaretten kurtularak, özgürlüğe ulaşırlar.

Türk kültürünün en önemli anlatılarından biri de Oğuz Kağan Destanı’dır. Bu destan, Tarık Özcan’ın ifadesiyle mitopoetik anlatımın şaheseridir. (Özcan, 2003: 76). Destan’da su ve ateş, sembolik anlamlarıyla bulunmaktadır.

Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz Kağan tasvir edilirken ağzı ve yüzü ateşe benzetilir. (Ögel, 2010: 114). Destanlarda kahramanın bir uzvunun ateş benzetilmesi, ateşin gücü sembolize etmesiyle yakından ilgilidir. Toplumun beklediği kurtarıcı rolünü üstlenip, dirliği ve düzeni sağlayacak bir hükümdar olması temenni edilen Oğuz Kağan, daha doğumundan itibaren normal insanın çok üstünde özellikler taşır. Anlatıda, topluma ışık tutacak kahraman, ateşin gücüyle yüceltir.

Destan’da Oğuz Kağan, göğü ve yeri sembolize eden kızlarla evlenmiştir. Oğuz Kağan’ın gökten inen eşinin başındaki benin, ateş gibi ışık saçtığı belirtilir. (Ögel, 2011: 117). Gökten inen eş ile ateşin gökyüzünden Tanrı tarafından armağan olarak gönderilmesi arasında, yakın bir ilişki vardır. Işık ateşin, güneşin ve hayatın (dirilişin) sembolüdür. (Özcan, 2003: 78). Oğuz Kağan, göğün ışık saçan kızıyla evlenerek, dünya hâkimiyeti kurma yolunda, ateşle bütünleşir.

Oğuz Kağan’ın ikinci eşi, yerin kızı olarak anılır. Ava giden Oğuz Kağan bu kıza, gölün ortasında uzayan bir ağacın kovuğunda rastlar. Kızın dalgalı saçları, ırmak dalgasına benzetilir. (Ögel, 2011: 117). Destanda karşımıza çıkan ağaç, Türk düşüncesindeki “Dünya Ağacı”dır. Su ve ağaç arasında yakın ilişki vardır ve bu varlıklar yaşamı ve ölümsüzlüğü sembolize eder. Destan’da Oğuz, ikinci eşini yer-su inancına uygun olarak, suyun ortasındaki ağacın kovuğunda varlık bulur. Ayrıca saçlarının ırmağın dalgasına benzetilmesi, Türk kültüründe suların akıntılı olması gerektiğine dair inanışla paralel bir düşüncedir.

Destanda ayrıca, Oğuz’un ikinci eşinden olan en küçük oğlunun isminin Deniz olması (Ögel, 2011: 118), su kültüyle ilgilidir. Deniz, sonsuzluğun ve ululuğun sembolüdür. Cihana hâkim olma düşüncesi içerisinde olan Oğuz Kağan’ın oğlunun adının Deniz olması da dikkat çekicidir.

Su, Ural Batır Destanı’nda da önemli yer teşkil etmektedir. Kültürümüzde abıhayatı arayan kahramanlardan biri olan Ural Batır’ın etrafında şekillenen, Başkurtlara ait Ural Batır Destanı’nın başlangıcı, Türk yaratılış mitleriyle oldukça benzer özellikler taşımaktadır. Destan’da insan yaratılmadan önce, dört tarafı denizlerle çevrili bir yerden bahsedilir:

“Geçmiş geçmiş zamanda, İnsan vücuda gelmemişken, Gelip ayak basmamışken, Etrafı kuru o yerin

Varlığını hiç kimse bilmemişken Dört tarafı denizlerle çevrilmiş

Olan bir yer varmış.” (Atnur, 1996: 91).

Altay Türklerinin mitolojik anlatılarına benzer motifler içeren Ural Batır Destanı, Öcal Oğuz’un ifadesiyle Türk telakkisinden, Başkurt sahasında da ayrılma olmadığının kanıtıdır. (Oğuz, 1998: 24).

Kırgız Türklerinin dünyaya bıraktıkları en büyük miras olan Manas Destanı, su ve ateş unsurlarını Türk kültüründe taşıdıkları anlamlar doğrultusunda ihtiva etmektedir. Destan’da suyla ilgili karşımıza çıkan motiflerden biri çocuksuzluktur.

Destan’da çocuk hasreti çeken Cakıp Han;

“Şu Çıırçı’yı alalı,

Ben koklayıp bala öpmedim

Bu Çıırçı, dağılan saçını taramıyor, Huda’ya tövbe deyip hiç bana bakmıyor, Belini sağlam bağlamadı,

Bu Çıırçı erkek bala doğurmadı. Bu Çıırçı’yı alalı,

Yazı kışı on dört yıl oldu

Bu, mezarlı yeri ziyaret etmiyor, Bu, elmalı yerde yuvarlanmıyor

Bu, şifalı sularda gecelemiyor.” (Yıldız, 1995: 537) sözleriyle karısını yerip,

çocuk sahibi olamamasının sebeplerini bildirir. Bunlar içerisinde karısının şifalı sularda gecelememesi, suyun çocuk sahibi olmadaki rolünü belirtir. Su hayatın kaynağıdır ve kültürümüzde çocuk sahibi olmak için suyla ilgili uygulamaların varlığı, suya atfedilen önemi açıkça göstermektedir.

Türk halk anlatıları içerisinde oldukça önemli bir yer teşkil eden ve Batı anlatılarında halk hikâyesi, Doğu anlatılarında destan özelliği gösteren Köroğlu Destanı, su ve ateş unsurlarını sembolik ve gerçek anlamda oldukça zengin bir şekilde ihtiva etmektedir. Köroğlu, abıhayattan içmiş bir kahramandır. Kırat ise bir deniz aygırının soyundan gelmektedir. Destan’ın Doğu metinlerinde Köroğlu’ndan Kor-oglu yani ateşin oğlu olarak bahsedilir. Tüm bu hususlar Destan’ın su ve ateş unsurlarıyla ilgisini açıkça ortaya koymaktadır.6

Türk millî kültürü açısından önemli birer kaynak görevi gören destanlar, su ve ateş unsurlarına yüklenen anlamları çeşitli şekillerde barındırmaktadır. Destanlarda su; mukaddes yer su inancı dâhilinde yer almaktadır. Suyun bulunduğu mekânlar, çocuk sahibi olmada oldukça önemlidir. Yaratılış mitleriyle paralele olarak, başlangıçta sadece su vardır. Su, hayatı ve dirilişi sembolize etmektedir. Ateş ise gücü, aklı, ilerlemeyi,

6 Destan’ın su ve ateş unsurlarıyla olan ilgisi, 4. Uluslararası Bolu Halk Kültürü ve Köroğlu

Sempozyumu’nda, “Köroğlu Destanı’nda Su ve Ateş Unsurları” adlı bildiriyle, tarafımızdan ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

canlılığı ve destanların yapısına uygun olarak hareketi sembolize etmektedir. Su ve ateş, destanlarda oldukça canlı bir şekilde yaşamaktadır.