• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL TEMELLER VE KAYNAK ÖZETLERİ

2.8. Evlilik Uyumunun Çocuk Üzerindeki Etkileri

2.7.4 Cinsel yaşamın etkisi

Cinsel uyum genel uyumun bir parçasıdır ve birçok karmaşık ruhsal olayı da içermektedir. Sevme, sevilme, bağlılık, dokunma, okşama, konuşma vb. gibi birçok duygu ve gereksinim cinsel uyumun içinde yer alır. Yaşamda genellikle önemli üç uyum alanı belirlenebilir; iş alanı, sevme-sevilme-cinsel alan ve toplumsal alan. Bu üç alan birbirleri ile yakından bağlantılıdır. Bir alandaki uyumsuzluk ve doyumsuzluk diğerini de etkileyebilir. Örneğin iş yaşamında insanlarla ilişkilerinde ağır uyumsuzluk gösteren bir kişinin cinsel alanda da uyumsuzluk göstermesi beklenebilir (Öztürk 1992).

Eşlerin cinsel yaşamlarını doyumlu olarak nitelendirmeleri ile eşleri ile olan ilişkilerinde yaşadıkları uyum arasında anlamlı bir ilişki olduğu birçok araştırma tarafından ortaya konmuştur. Evliliklerini mutlu olarak nitelendiren çiftlerin önemli bir bölümünün cinsel güçlükler yaşadıkları görülmektedir (Kudiaki 2002).

Evde eşler arasında sağlıklı ilişkilerin kuruluşunda cinsel ilişkilerin önemli etkisi olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Kadın ve erkeğin değişik zamanlarda enerji ve hormonal düzen açısından farklılık gösterdiklerini bilen bir eşin, etkili bir yol olan cinsel ilişkilere yaklaşım şekli olgun, sağlam ve güvenilir olmalıdır. Evlilik, eşler arasında cinsel ilişkiyi doğal hale getirmekte ise de, zorunlu kılmamaktadır. İlişkilerde zaman etkili bir etken olarak dikkate alınmalıdır. Bütün gün çalışıp oldukça yorgun olan erkeğe, eve döner dönmez borçtan, ödenecek paradan, çocuktan vb. sorunlardan söz etmek olumsuz cevap almak demektir. Gün boyunca çeşitli sorunlarla, işlerle bitkin düşen eşi tarafından sert bir dille eleştirilen bir kadın eşinin isteklerine elbette olumlu cevap veremez. Eşler partnerlerinden ne zaman ne beklemesi gerektiğini bilerek isteklerini gerçekleştirmelidir. Zamansız ve bezdirici istekler ilişkilerde yapıcı değil, bozucu bir rol oynar (Russel 1999).

Aileye çocukların katılması dayanışmayı etkileyen önemli bir etkendir. Çocuğun doğumundan önce sağlıklı olan evlilik ilişkileri, doğum sonrası ilişkilerin de en güçlü belirleyicisidir. Eşler kendilerine özen gösterdikleri takdirde, doyumlu, dolayısıyla doyurucu anne-baba olabilirler. Çocuk, temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, anne ve babasının birbirlerini sevdiğini bildiği sürece, kendini mutlu ve güvende hisseder.

Eşlerin karşılıklı ilişkilerine özen göstermeleri çocuklarına özen göstermeleri ile eş anlamlıdır. Anne-babaların birbirlerine duydukları sevgi, çocuklarına gösterdikleri yakınlık ve evlilikteki uyum çocuktaki güven ve huzurun temelini oluşturur (Yavuzer 2004a).

Evlilik ilişkileri, eşler için mutluluk kaynağı olduğu kadar, yaşanan sorunlar nedeniyle ciddi bir çatışma alanı haline de gelebilir. Eşler arasında yaşanan çatışmalara yol açan birçok konudan söz edilebilir. Eşlerin birbirlerinden veya evlilikten farklı beklentileri, iletişim sorunları, sevgi eksikliği, kültürel farklılıklar, cinsel sorunlar, parasal konular, rol çatışmaları, güç mücadeleleri, alkol ve kumar gibi çeşitli alışkanlıklar, evlilik dışı ilişki yaşama bunlardan bazılarıdır. Çatışma her zaman kötü sonuçlar doğurmaz.

Çatışma yaşayan ve çatışmasını iyi bir şekilde çözebilen insanlar, evliliklerinde diğerlerine göre daha uyumludur (Şendil ve Kızıldağ 2005).

Eşler mutlu bir evlilik ilişkisi içinde ise, çocuklarıyla daha olumlu duygusal bağlar geliştirecekler ve onların ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olacaklardır. Dolayısıyla olumlu bir anne-babalık sergileyeceklerdir. Benzer biçimde, ilişkilerinin mutsuz ya da çatışmalı olması halinde, yaşadıkları gerginlik ve sıkıntılar nedeniyle çocuklarıyla ilişkileri de olumsuz olacaktır. Böylece anne-baba arasında yaşanan olumlu ve olumsuz duygular, çocukların gelişimlerini de olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkileyecektir (Şendil ve Kızıldağ 2005).

Eşler arasındaki çatışma ile çocuğun uyumu arasındaki ilişkinin gücünü çocuğun cinsiyeti ve yaşı gibi çeşitli demografik değişkenler de etkilemektedir. Bu konuda yapılan ilk çalışmalarda eşler arasında yaşanan çatışmadan erkek çocukların, kız çocuklardan daha fazla etkilendiği görülürken, son yıllarda yapılan araştırmalarda hem

kızların, hem de erkeklerin eşler arasındaki çatışmadan aynı derecede etkilendiği görülmektedir (Yılmaz 2001).

Genelde, çok küçük çocukların anne-baba arısındaki tartışmalara ya da onların heyecanlarına karşı duyarlı olmadıkları düşünülmektedir. Fakat küçük çocuklar anne-baba arasındaki çatışmanın içeriğini anlayamamakla birlikte, yaşadıkları duygulara, heyecanlara son derece duyarlıdır. Altı aylık bebeklerin bile anne-baba arasındaki kızgınlığı, diğer duygulardan belirgin bir şekilde ayırt edebildikleri gözlenmiştir. İki-üç yaşlarındaki çocuklar yaşanan çatışmalar karşısında genelde ağlarlar ve daha büyük çocuklara göre daha fazla korku tepkileri gösterirler. Beş-altı yaşlarındaki çocuklarda ise anne-baba çatışmalarında arabulucu rol oynama eğilimi artar (Şendil ve Kızıldağ 2005).

2.8.1 Evlilik uyumunun çocuğun sosyal gelişimine etkisi

Evlilikteki uyum, anne-baba-çocuk ilişkisinde duygusal süreci olumlu biçimde etkilemektedir. Eşler, evliliklerinden doyum sağladıklarında çocuklar da kendilerini güven içinde hissetmektedirler. Buna karşılık sorunlu evliliklerde çocuklar; kaygılı, saldırgan, içe dönük bireyler olabilmekte, davranış bozuklukları gösterebilmekte ve kendilerini güven içinde hissedememektedirler (İnanç vd. 2005).

Ebeveynler, çocuklarının davranışsal, sosyal, duygusal, kişilik ve bilişsel gelişiminde temel birim olarak görülür. Bütün ebeveynler şu veya bu şekilde çocuklarını sosyalleştirmek için çaba gösterirler (Yılmaz 2000).

Anne-babasının evliliklerindeki çatışmaları gözlemek çocuklarda çeşitli sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar arasında çocuğun benlik saygısında azalma, duygusal ve davranışsal uyum sorunları, zayıf anne-çocuk ilişkisi, aile içindeki uyumda azalma, aile üyeleri arasında gruplaşma eğilimi ve çocuklar olgunlaştıkça yakın ilişkilerin kalitesinde düşme sayılabilir (Şendil ve Kızıldağ 2005).

Çocuk, anne-babayı model alarak, onların davranışları ile ilgili bir bilgi kazanır. Eğer anne-babalar çatışma esnasında birbirlerine düşmanca ve saldırgan bir şekilde davranıyorlarsa, çocuk saldırganlığı anlaşmazlığın çözümünde kabul edilebilir bir yol olarak görür. Çatışmalı ortamlarda saldırgan olmayı öğrenen çocuklar, kendilerinden daha büyük ve güçlü olarak gördükleri anne-babalarına karşı saldırgan olmayabilirler, fakat bunun yerine akranlarına veya kendinden küçük çocuklara karşı saldırganca davranabilirler (Grych and Fincham 1990).

Ben merkezci olan küçük çocuklar ise anne-babaları arasındaki çatışmadan dolayı kendilerini suçlamaktadırlar. Çatışmanın içeriği çocuk yetiştirme konusunda ise ve bu konuda eşler arasında anlaşmazlık varsa, bu anlaşmazlık çocuklara yönelik tutumlara yansımakta ve bu da tutarsız uygulamalara yol açmaktadır (Yılmaz 2001).

Çocuklar, ebeveynlerinin yaşadığı çatışmalara karşı, saldırgan davranışlar, suç sayılabilecek davranışlar sergileyebilirler ve sosyal sorunlar yaşayabilirler. Yapılan araştırmalar; çok çeşitli yaş dilimlerindeki çocuklarda, anne-babalarının bağrışma, tartışma ve çatışmalarına gösterdikleri tepkiler arasında saldırganlık ve suça yönelik davranışlar olduğunu ortaya koymuştur. Bunlara ek olarak, dikkat sorunları, okul başarısında düşme ve arkadaş ilişkilerinde bozulma sayılabilmektedir. Evlilik çatışmasının olduğu evlerden gelen çocukların, okulda arkadaşları tarafından sosyal olarak reddedildiği görülmektedir (Oppawsky 2002).

Benzer Belgeler