• Sonuç bulunamadı

Gerilik, gelinle damadın evlendikten üç, beş, ya da yedi gün sonra gelinin baba evinde kız tarafının düzenlediği yemeğe verilen addır.

Anadolu sahasında yaygın bir şekilde karşımıza çıkan bu geleneğe verilen adlar yöreden yöreye değişiklik göstermektedir. Örnek verecek olursak Niğde’de kız ardı, Uşak’ın Tatar kasabasında ardı sıra, Bolu Dörtdivan’da damat söylettirme, Kandıra Türkmenlerinde evirli (Altun, 2004:307-308), Kırgız Türklerinde ise otko kirgizüü (Jumabaev, 2006: 54), Ahıska Türklerinde ise ayak döndü (Köktan, 2008: 212) adı verilmektedir. Düzenlenen bu yemek ya da törende de yapılan eğlenceler çeşitlilik göstermektedir.

Yöre halkının gerilik adını verdiği bu âdete ilişkin uygulamalar şu şekildedir:

Üç, beş ya da yedinci günlerden sonra kız evi yemek verir. Gelin, damat ve yakın akrabalar yemeğe davet edilir. Bu yemekten sonra gelinle damat istedikleri zaman dışarı çıkabilir ve rahatça hareket edebilir. (KK26) Samsun’da da düğünden birkaç gün sonra kızın

ailesine “geriliğe gitme” âdeti uygulanır (Şişman, 2002: 443-465).

Düğünden yedi gün sonra kızın annesi yemek düzenler ve erkek tarafını davet eder. Bu yemekte damadın ayakkabıları saklanır. Damat yemek yemez küsmüş gibi davranır. Bunun üzerine damada önceden hazırlanmış bir bohça çıkarılır. Damada yumurta kırıp getirirler damadın bu yumurtayı yemesi şarttır. Yemek masasında kaynananın önündeki tabak çevrilir.

113 (KK1, KK2, KK3, KK6, KK7, KK9, KK10, KK13, KK15, KK16, KK17, KK26, KK27, KK29, KK33, KK34)

Düğünden yedi gün sonra kız tarafı gerilik yemeği verir. Bu yemekte damat kaynanasının tabağını ters çevirir ve içine para koyar. Kaynana bunu görünce darılmış gibi yapar. (KK2,

KK17)

Gelin, gerilik yemeğinde yediği tabağı, kaşığı ve çatalı kimse görmeden çalar ve çantasına koyar. (KK1, KK2, KK6)

2. Gelin Mevlidi

Düğün yapıldıktan 40 gün sonra kaynana gelini için mevlit düzenler. Mevlide yakın akrabalar davet edilir ve Kur’an-ı Kerim okunarak ilahiler söylenir. Mevlit bittikten sonra da gelenlere yemek ikram edilir. Gerçekleştirilen bu dinî uygulamaya da gelin mevlidi adı verilir.

Çalışma yapılan sahada rastlanılan gelin mevlidi şu şekildedir:

Düğün yapıldıktan 40 gün sonra gelinin kendi evinde ya da kaynanasının evinde yemekli mevlit yapılır. Bu mevlide tanıdık tüm akraba ve eş dost davet edilir. Aile üyelerinden Hafız varsa mevlidi o yapar. Mevlit bittikten sonra da gelen misafirlere önceden hazırlanmış olan pilav ikram edilir. Bu mevlitte gelin genellikle beyaz giyer ve mevlitten sonra gelin rahatça dolaşabilir. (KK1, KK2, KK3, KK4, KK5, KK6, KK7, KK8, KK9, KK10, KK11, KK13,

KK14, KK15, KK16, KK17, KK18, KK19, KK26, KK27, KK29, KK30, KK32, KK33, KK34, KK35) Gelin mevlidi uygulamasına İzmir Kemalpaşa’da da rastlanmaktadır ancak orada farklı olarak geline mevlitte gelinlik giydirilmektedir. (KK46)

Görüldüğü üzere yapılan bu mevlitten sonra gelin, istediği yere rahatça gidebilir ve yeni gelinle karşılaştığında basılma yani nazar alma korkusu kalmaz. Kısacası yeni doğmuş bir bebeği kötü ruhlara, albastıya, nazara karşı uygulanan kırklama yöntemi yeni gelinlere de mevlit yaptırarak gerçekleştirilmektedir.

Beyaz bir elbisenin giyilmesi, saflık, temizlik ve iffete işaret ettiği gibi ruhun beden üzerindeki zaferini de göstermektedir (Çoruhlu, 2013: 226). Yani, gelinin mevlitte beyaz giymesi, saf ve temiz bir şekilde evliliğin altından kalktığını göstermek içindir denilebilir.

3. Yeni Gelinlere Dair Uygulamalar

Yeni evlenmiş bir gelinin, nazara, büyüye ya da herhangi kötü bir duruma maruz kalmaması için alınan çeşitli uygulamalar vardır. Bu uygulamalar yöreden yöreye değişiklik göstermekte olup çalışma yapılan sahada şu şekildedir:

114

İki yeni gelin birbiriyle karşılaşırsa ikisinin de basık olmak ihtimali olur. Birbirlerini basmasınlar diye iki geline aynı tepsiden su içirilir. Eğer basık olurda suyla geçmezse ikisini de yeniden dikenin altından geçirirler. Bu da çare olmazsa ebelere basık ilacı yaptırılır. (KK1,

KK2, KK3, KK6, KK7, KK9, KK10, KK13, KK17)

Basık olan iki geline aynı tepsiden su verilir. Gelinlerden ilk kafasını kaldıran karşısındakinin ağzındaki suyun üstüne boşaltılmasına sebep olur. Gelinler arasında ilk kafayı kaldıran bu şekilde cezalandırılır. (KK7)

Yeni gelinin kucağına çocuğu olsun diye bebek oturtturulur. Eğer erkek bebek olması isteniyorsa erkek, kız olması isteniyorsa kız çocuğu oturtturulur. (KK1, KK2, KK3, KK4, KK5,

KK6, KK7, KK8, KK9, KK10, KK11, KK12, KK13, KK14, KK15, KK16, KK17, KK18, KK19, KK26, KK27, KK29, KK30, KK31, KK32, KK33, KK34, KK35, KK36, KK50)

Yeni düğünü olmuş bir gelin ilk kırk gün başka birinin düğününe gitmez. (KK1, KK2,

KK17, KK18, KK19, KK26, KK30, KK34)

Düğünden bir gün sonra gelinle damat bir çeşmeye gider. Gelin, bir şişe su doldurur ve geri gelirler. Bu, alnının akıyla gerdekten çıktığını ifade eder. (KK1) Yeni gelinin çeşmeye

gidip su doldurması âdeti Sivas Divriği’ye bağlı Güneyevler Köyü’nde de görülmektedir (Altun, 2004: 307).

Eğer yeni evli biri başka bir yeni evliyle karşılaşırsa basık olur ve çocuğu olmaz. Bunlar olmasın diye yeni gelin ilk kırk gün üzerinde su ya da ekmek taşır. Basık olan gelin, diken ağacının altından geçirilir. Ama bu dikenin yuvarlak ve yere doğru olması gerekir. Gelin dikenin altından geçirilir ve diken kesilir böylece basık giderilmiş olur. (KK1, KK2, KK3,

KK54, KK5, KK6, KK9, KK10, KK11, KK16, KK17, KK27, KK29, KK34, KK35)

Bayanların eşlerine adlarıyla seslenmeleri iyi değildir. Eskiden hiçbir kadın eşine adıyla hitap etmezdi ve herif, memiş, bey, efendi, bizimki gibi adlarla seslenirdi. Ancak günümüzde böyle bir gelenek kalmadı. (KK1, KK2, KK5, KK6, KK7, KK8, KK9, KK10, KK11, KK13,

KK16, KK17, KK18, KK26, KK27, KK33, KK34) Eşler arasındaki bu hitap ediş şekillerine Kars’ta ve Doğu Anadolu’nun birçok yerinde de rastlanmaktadır (Kalafat, 1999: 115).

Eşlerin birbirlerine adlarıyla seslenmemesi durumu Yaşar Kalafat’a göre kötü ruhların eşler arasındaki sevgi bağını kıskanıp hitap edilene zararı dokunmasın diye yapılır. Burada amaç hitap edileni korumaktır (Kalafat, 1999: 115). Yani, birbirini seven insanlar kendileri tarafından sevdiğine zarar gelmemesi için çareyi adları tabulaştırmakta ve farklı adlar kullanmakta aramıştır.

115 Gelinlerin üzerinde su ya da ekmek taşıması, diken ağacının altından geçirilmesi ya da karşılaşan iki gelinin aynı kaptan su içmesi gibi yöntemler tamamen nazara karşı alınan önlemlerdir. Bu yöntemlerde kullanılan materyallerin farklı durumlarda aynı şekilde kullanıldığını daha önce görmüştük. Kısacası bu yöntemlerde amaç aynı uygulanma yerleri farklı ve geniştir denilebilir.

4. Akrabalık Terimleri

Gelinle damadın evlenmesinden yeni akrabalıklar meydana gelir. Bu akrabalıklar kan bağına değil aradaki sevgi bağına dayanmaktadır. Evlenmelerle birlikte daha da genişleyen aile, toplumun oluşmasında yeni görevler üstlenir. Kurulan her yeni aile yeni bir akrabalık ilişkilerini de beraberinde getirir.

Akrabalık terimleri, terimin simgelendiği kimse ile terimi kullanan arasındaki ilişkinin bir ifadesidir. Günlük yaşamın akışı içinde kullanılan akrabalık terimleri yalnızca konuşan kimseye göre konuşulan ya da adı edilen kişinin statüsünü belirtmekle kalmıyor, aynı zamanda başka bir söz yöneltme biçimi bulunmayışı nedeniyle de önem taşıyor (Altun, 2004: 310-311). Günlük yaşamımızda akrabalık terimlerini akraba olmadığımız insanlar için de kullandığımız olur. Bu durum genellikle büyüklere karşı saygı çerçevesinde yanlış yapmamak adına oluşur. Kullanılan terimler arasında da genellikle bayanlara teyze, erkeklere amca terimi kullanılır.

Çalışma yapılan sahada kullanılan akrabalık terimleri şu şekildedir:

Bacanak: İki kız kardeşin eşlerinin birbirlerine hitap şekli Baldız: Gelinin kız kardeşi

Damat, güvey: Kızın eşi

Dünür: Kız ve erkek tarafının akrabalığına verilen ad Elti: İki erkek kardeşin eşleri

Enişte: Abla, teyze ya da hala eşi Gelin: Erkeğin eşi

Görümce: Kocanın kız kardeşi

Kaynana, kayınvalide: Evli olunan kişinin eşinin annesi

Kaynata, kayınbaba, kayınpeder: Evli olunan kişinin eşinin babası Kayınbirader: Gelinin erkek kardeşi bazen damadın erkek kardeşi Kayınço: Damadın, eşinin erkek kardeşine hitap şekli

116 Sağdıç: Damada yol gösteren, düğün boyu bir adım önünde olan kişi

117 3. BÖLÜM: DEMİRCİ KÖYÜNDE ÖLÜM

Doğum ve evlenme, insan hayatının geçiş dönemlerinin evreleri olduğu gibi ölüm de bu evrelerin sonuncusudur. Ölümü bir son olarak düşünmek yalnızca dünya hayatında yaşamayla ilişkilendirilen bir düşüncedir. Türklerin, İslam öncesini ve sonrasını içeren ölümle ilgili tüm inançları ölümden sonra da bir yaşamın devam edeceği yönündedir. Durum böyle olunca insanlar, ölümü bir son olmaktan ziyade yeni bir başlangıç olarak düşünmeye başlar.

Pertev N. Boratav ölümü şu şekilde açıklamıştır: “Ölüm, somut olarak, insan yaşamının

sona ermesidir, ama insan topluluklarının inanış ve törenlerinde, bu olay da doğum ve düğün gibi bir “geçiş” aşaması değerini taşır; ölümden sonra da ölünün yaşayanlarla ilişkileri, alışverişleri süregitmektedir” (Boratav, 2013: 221). Bu ifadeden de anlaşıldığına göre ölüm,

aslında bir son değil yeni bir başlangıçtır. Bunu bilen insanlar oluşturdukları bu yeni dünyaya uygun inançları ve uygulamaları hayatlarına ustaca koymayı başarır.

Son, insanoğlunun her zaman merak ettiği bir olgu olmuştur. Var olan bu son muhakkak

gelecektir. Kuran-ı Kerim’de, Nisa Suresi 78. Ayet, Cum'a Suresi 8. Ayet, Enbiya Suresi 34- 35. Ayetler de mutlak sonla ilgili bilgiler mevcuttur (Altuntaş-Şahin, 2011: 100; 623; 355). İnsanlar, yaratılışlarıyla ilgi oluşturdukları çeşitli efsane ve destanlara, ölümle ilgili oluşturdukları çeşitli inanışları da eklemişlerdir. Eski çağlardan günümüze taşınan kıyamet ve tufan efsaneleri buna en güzel örneği oluşturmaktadır. Bu denli önemsenen ölüm etrafında uygulanan inanışlara aslında bu önemin doğurduğu bir sonuçtur demek yanlış olmaz.

Benzer Belgeler