• Sonuç bulunamadı

Şer’iyye sicillerinde tebennî231 ve iyâllik232 olarak karşılaştığımız evlat edinme olgusu;

kişinin, nesebi belli olan veya olmayan çocukları, kendi çocuğu olarak benimsemesi olayıdır. Genellikle çocuk sahibi olamayanların müracaat ettiği tebennî uygulaması, İslâm hukukunun boşanmaya ve birden fazla evlilik yapmaya tanıdığı müsâmaha ile zaman içerisinde işlevini yitirmiştir. Bunun yanı sıra; Kur’ân’ı Kerîm’de evlâtlıkların, kişinin kendi çocuğu ile bir tutulmadığına dair ifâdelerin de yer alması, evlâtlık kurumunun işlevini yitirmesinde etkili

olmuştur233. Evlat edinmenin bir başka amacı ise; yetim veya kimsesiz bir çocuğun bakımını

ve himâyesini üstlenmektir. Bu hususta da, toplumda yer alan vasîlik ve hidânelik kurumları ile yetimlerin himâyesi sağlanmakta ve tebennîye ihtiyaç duyulmamaktadır. Osmanlı Devleti’nde XVIII. yüzyıla kadar, nadiren de olsa bu uygulamaya müracaat edildiği kâdı defterlerine kayıt edilen örneklerden anlaşılmaktadır. Bu yüzyıldan itibâren artan savaş, kıtlık, hastalık gibi nedenlerle kimsesiz çocukların sayısındaki çokluğa bağlı olarak; tebennî usulü de

artmaya başlamıştır.234

Örneğin; “Vech-i tahrîr-i hurûf budur ki mezkûr Emîr ikrâr ve i‘tirâf kılup Şâhpâşâ nam kızımı mezkûr ‘Abdurrahman Halîfe’ye beş altun alup ‘ıyâlliğe virdim ba‘de’l-yevm kendi ‘ıyâli gibi terbiye eylesün didikde mezkûr ‘Abdurrahman Halîfe tasdîk idüp defter olundu”235 şeklindeki kâdı tutanağı, evlât edinmenin mevcut olduğunu ve sicillere kayıt edilerek kontrol altında tutulmaya çalışıldığını göstermektedir. Bu gibi bir uygulamaya, kişinin çok fazla çocuk sahibi olması, nafakayı karşılayacak yeteri kadar maddî gücünün olmaması, çocuğu istememesi veya annenin vefat etmesi sebebiyle çocuğunun bakımını ve

230

Alaattin Aköz, “Konya’da İhtidâ Hareketleri ve Osmanlı Mahkemesi (1640-1750)”, Uluslararası

Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi (7-9 Nisan 1999), Ed. Alaattin

Aköz vd., Konya 2000, s. 556; Örneğin; Çirkâb Mahallesi sâkinlerinden iken hâlik olan Safer nam zimminin sağir oğlu Allahvirdi’nin kendisi ve babasından kalan miras malları zabt ve hıfz etmek üzere, sağirin dayısı Mustafâ bin Abdullah vasi tayin olmuş. Babası hayattayken gayr-i Müslim olan çocuğun, babasının vefatından sonra dayısından etkilenerek Müslüman olduğu düşünülebilir. Ayrıca Allahvirdi, babasının vefatından sonra Müslim olduğu için miras hakkına da sahiptir. Ayr. Bkz. KŞS, 17, s. 30/3.

231

Tebennî: Evlât edinme. Ayr. Bkz. Pakalın, “Tebennî”, C. 3, s. 429. 232

Iyâl: Bir kimsenin eş, çocuk, ana-baba ve hizmetçi gibi geçimini üstlendiği kimseler. Ayr. Bkz. Devellioğlu, “Iyâl”, s. 400; Pakalın, “Iyal”, C. 2, s. 10.

233

Ahzâb, 33/4, 33/40. 234

Mehmet Âkif Aydın, “Evlat Edinme”, DİA, C. 11, Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s. 528; Emine Gazanker, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı Toplumunda Kimsesiz Çocuklar ve Evlatlıklar, Bahçeşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2014, s. 54, Zorlu, “İslâm Hukukunda Çocuk Hakları”, s. 150.

235

64 ihtiyaçlarını karşılayamaması gibi gerekçelerle başvurulmuş olabilir. Evlat edinen kişinin de, hayır işleme, hizmetkâr olarak kullanma veya çocuğunun olmaması gibi nedenlerle tebennî usulüne müracaat etmiş olma ihtimalî bulunmaktadır.

3 Kasım 1741 tarihinde, Şekerfürûş Mahallesi’nden el-Hâc Mehmed bin el-Hâc Mustafâ’nın câriyesi Asbir bint-i Abdullah’ın mahkemeye müracaat ederek efendisine karşı açtığı dava, tebennî nedenlerine bir örnek teşkil etmektedir. Asbir bint-i Abdullah’ın istintâkında, mevlâsından bir buçuk yıl önce hamile olduğunu, bu sebeple de; el-Hâc Mehmed’in kendisini ümmete bey edeceğini iddia etmiştir. Ayrıca efendisi; çocuk üzerinde hakkının olmadığını söyleyerek, çocuğu tebennî etmeyi talep etmiştir. Fakat bu husus

mahkemeye intikâl edince, el-Hâc Mahmud dinlenmek üzere dava ertelenmiştir. 236 Asbir bint-

i Abdullah, ifâdesinde; çocuğun tebennî edilme nedenini belirtmiştir. Câriyenin bu ifâdesine rağmen; çocuğun evlatlık olarak verilmek istenmesinin farklı nedenleri olabilir. Câriye ve efendisi arasında mülkiyet ilişkisi olduğu için, câriyeden doğan bir çocuk hür bir kadından doğan çocuk ile aynı haklara sahip olabilmekte ve soy bağı kurulabilmektedir. Dolayısıyla, el- Hâc Mehmed’in çocuğu tebennî etmek istemesinin asıl nedeni; kendisinden olmaması veya diğer aile bireylerinin istememesinden kaynaklanmış olabilir.

Hukukî olarak evlat edinilen kişilerin nafakası, eğitimi, terbiyesi, bakımı ve himâyesi; tebennî eden kişi tarafından karşılanmakta; fakat bu evlâtlıklar, mirasa ortak olamamaktadır. İslâm hukuku bu hususta; evlat edinen kişinin, vasîyet yoluyla evlatlığına miras bırakabilmesine müsaade etmektedir. Vasîyet eden kişinin mirasçıları var ise; mirasın üçte biri, yoksa malların tamamı tebennî edilen kişiye hibe edilebilmektedir. Ayrıca, vârislerin izninin alınması şartıyla; mirasın üçte birinden fazlası da evlatlığa bırakılabilmektedir. Eğer vasîyet edilmezse, evlat edinilen kişinin miras mallarda hak talep etmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla bu durum, belli bir kurala tâbi tutularak, vârisler arasında çıkabilecek

olumsuzluklar önlenmeye çalışılmıştır.237

Evlât edinen kişilerin; akıllı, ahlâklı ve güvenilir kişiler olmasına bakılmakta, eğer bu şartlara uymuyor ise, çocuk, bu şartları taşıyan başka birisine tebennî edilebilmektedir. Ayrıca, dinî olarak çocukların evlat edinildikleri aile tarafından etkilenmelerini önlemek amacıyla, gayr-i Müslim ve Müslimler arasında tebennî uygulaması yasaklanmıştır. Evlât

236

KŞS, 55, s. 215/4. 237

Abdullah Bay, “Çocuklar, Hayırseverlik ve Hukuk: Hayırsever Osmanlılar ve Oğullukları”, Kebikeç, İnsan

Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, S. 35, Kebikeç Yayınları, Ankara 2013, s. 191; Gazanker,

65 edinen ailenin sınırlı velâyet hakkı olmakta ve çocuğun gerekli hukukî işlemleri, öz ebeveynleri veya kâdı tarafından yürütülmektedir. Buna ilaveten, tebennî edinilen kişilerin öz babalarının isimlerini kullandığı ve bu evlâtlıklarla, hukuksal olarak akrabalık ilişkileri kabul edilmediği için evlat edinen kişi ile evlâtlıklar arasında nikâh akdinin geçerli olduğu da

bilinmektedir.238

İnceleme dönemimiz içerisinde karşılaştığımız bir tebennî örneğinde, Devle Mahallesi’nden Hasan bin Nasrullah Efendi’nin mahkemeye müracaat ederek; Velî bin Muslî adlı çocuğun ebeveynlerinin vefat ettiğini ve hidânelik görevini yapacak bir akrabasının da bulunmadığını beyân etmiştir. Bu sebeple, tebennî ve ıyâle kendisine verildiğini bildirerek; çocuğun, zarurî ihtiyaçları için nafaka takdir olunmasını talep etmiştir. Hasan’ın kendi malından, tebennî edilen çocuk için günlük dörder akça nafaka farz ve takdir olunmasına

kanaat getirilmiştir.239 Bu durum, çocuğun korunması ve ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla

yapılan bir evlât edinme yöntemidir240. Ayrıca; nafakanın kâdı önünde tescil ettirilmesi,

çocuğun âkıl, bâliğ ve rüşd olduğunda bu miktarın hesaplanarak, evlat edinen kişiye geri

ödenmesi için de yapılan bir uygulamadır241.