• Sonuç bulunamadı

Osmanlı hukukunda, darp ve yaralama; bireyin akıl, ruh ve beden bütünlüğüne yönelik işlenen bir suç olup; bu şiddet eyleminin, kasıtlı ve kasıtsız olması, cezaların niteliğinde de değişikliklere sebep olmaktadır. Yani bu tür şiddet unsurları sonucunda, ağırlaştırıcı ve hafifletici sebepler göz önüne alınarak; duruma uygun bir ceza verilmektedir. Fakat karşılaştığımız örnekler ve müracaat ettiğimiz kaynaklarda; çocuğa yönelik işlenen bu fiili şiddete karşı, ne tür bir ceza yaptırımı uygulandığı net olarak malûmumuz değildir.

14 numaralı sicilde rastladığımız bir örneğe göre; “İnsuyu Kazâsı’na tâbi‘ Belceli nam karye sâkinlerinden Mehmed bin Hamza meclis-i şer‘-i hatîr-ı lâzımü’t-tevkîrde râfi‘ü’l-kitâb Hüsâm bin Satı mahzarında da‘vâ ve takrîr-i kelâm idüp mezbûr Hüsâm târîh-i kitâbdan dört gün mukaddem sulbî sagîr oğlum Mustafâ’ya kahbe deyu şetm idüp hılâf-ı şer‘ Suğla voyvodasına gamz idüp ahz ve darb itdirüp sekiz guruşum aldırmağa sebeb oldu su’âl olunup takrîri tahrîr olunmak matlûbumdur didikde gıb-be’s-su’âl mezbûr Hüsâm cevâbında fî’l- vâki‘ mezbûr Mehmed’in sagîr oğlu Mustafâ’ya kahbe deyu şetm eyledim ve Suğla voyvodasına gamz eyledim deyu bi-tav‘iha ikrâr (ve) i‘tirâf itmeğin mûcibiyle mâ-vaka‘a bi’t- taleb ketb olundu”118. Davalının suçunu itiraf etmesine rağmen; ne tür bir ceza verildiği kayıtlarda geçmemiştir. Fakat Osmanlı Devleti’nin; o dönem hem şetm, hem de gasp suçları için tâ’zir cezası uyguladığı bilinmektedir. Darp, şetm ve gasp suçunun aynı anda vuku bulduğu bu olayda da, failin kamuya vereceği zarar göz önüne alınarak, fetva kitaplarındaki

hükümlere göre hapis cezası uygulanmış olabilir.119

117

Recep Gülşen, “Çocukların Kaçırılması Ve Alıkonulması Suçu (TCK m. 234)”, İHFM, C. 71, S. 1, İstanbul 2013, s. 591, 593.

118

KŞS, 14, s. 55/3. 119

Avcı, “Suçlar ve Cezalar”, s. 234; Fetâvâ-yı Alî Efendi: Cild-i Evvel, s. 245; Bir başka örnek ise; İnsuyu Kazası’na tâbi Suaret Karyesi’nde vuku bulmuştur. Karye sâkinlerinden Mûsâ bin el-Hâc Alî’nin beyânından; altı gün önce kendisinin ve sulbi sağir oğlu Seyyid Ömer’in, Seyyid Mehmed bin Seyyid Bayramlı tarafından yumrukla darp edildiği, hatta bu darptan kendisinin sakatlandığı anlaşılmaktadır. 17 Aralık 1687 tarihli bu mahkeme kaydından, davalı ve davacı arasında herhangi bir husûmet olup olmadığı veya ne sebeple baba ve oğulun darp edildiğine dair bir bilgi yoktur. Ayr. Bkz. KŞS, 34, s. 164/4.

33 Elimizdeki örneklerde 8 Ekim 1681’de; Atîke bint-i Mustafâ isimli hatun, Konya Şer’iyye Mahkemesi’ne müracaat ederek; 9 yaşındaki Süleyman bin Ahmed adlı yetiminin, ustası Hasan Beşe ibn-i Nebî tarafından darp edildiğinden dolayı, kendisinden şikâyetçi olduğunu beyân etmiştir. Olay tahkîk edildikten sonra, davalı Hasan Beşe; “dübürünü ateşlü odun ile ikrâh eyledüm” şeklinde, durumu itiraf etmiş ve tutanaklara bu şekilde geçen darp ve yaralama olayında, çocuğun kendi hizmetkârı olduğunu ve sözlerini dinlemediği için de

terbiye etmek amacıyla böyle bir yöntem uyguladığını söylemiştir.120

İslâm hukukunda, çocuğun hidânelik sürecini bitirmesi ile birlikte meslek sahibi olması için babanın veya bir meslek erbâbının yanına verildiği bilinmektedir. Sicillerde karşılaştığımız örneklerden yola çıkarak; Osmanlı toplumunun da, bu geleneği devam ettirdiğini ve çocukların hayata hazırlanmaları için gerekli görülen meslekî eğitimi almalarının sağlandığı görülmektedir. Fakat yukarıda verdiğimiz örnekte de görüldüğü gibi; 7-15 yaş arasındaki bu çocuklar, aile bireyleri dışında birisine emânet edildikleri zaman, tehlikeler karşında daha savunmasız kalabilmektedir. Çoğu zaman bu durum, darp, yaralama, tecavüz gibi suçlar dışında olup; iş gücü istismârına da yol açabilmektedir.

Örneğin; Sahra Nahiyesi’ne tâbi Yağlılar Köyü’nde meydana gelen bir istismâr vakası, Mehmed adlı çocuğun fazla çalıştırıldığı için rahatsızlanması üzerine konu, velîsi Himmet bin Şa’bân tarafından mahkemeye intikâl etmiştir. Himmet bin Şa’bân, oğlu Mehmed’i, ırgatlara erzak götürmesi ve diğer işlere yardım etmesi için bir miktar kıyafet ile yedi yüz akçaya

îcâr121 etmiş. Receb bin Pîr Dede’nin hizmetine verdiği oğlu “sagîr-i merkum Mehmed’in

ayaklarına marâz-ı ârız olmağla”, çocuğun yirmi günlük çalışması ve hastalığın bedeli olarak; Receb bin Pîr Dede, babasına yetmiş iki akça ve bir miktar kıyafet vererek anlaşma

sağlamıştır.122

2 Temmuz 1716 tarihli bir başka darp örneğinde ise; Alî bin Süleyman isimli şahıs, yetim bir çocuğun ön dişlerinden üçünü, taş ile darp ederek kırmış ve durumdan şikâyetçi olan

Âişe bint-i Hürrem adlı vasî ile 6 kuruş ve 3 kile buğday karşılığında anlaşma sağlanmıştır.123

Elimizdeki örneklerde, darp konusunu açıklamamıza yardımcı olabilecek başka bir mahkeme kaydı ise; el-Hâc Cemâl Mahallesi sakinlerinden Ahmed bin Alî’nin darp

120

KŞS, 26, s. 82/3. 121

Îcâr: Kiraya verme, verilme. Kira parası. Ayr. Bkz. Devellioğlu, “Îcâr”, s. 406; Çağbayır, “İcar”, C. 2, s. 2078; Fetâvâ-yı Alî Efendi: Cild-i Sâni, s. 253, 254.

122

KŞS, 21, s. 65/2. 123

34 sonucunda öldüğü iddiasıdır. Üvey annesi tarafından darp edildiği ve aldığı ciddi yaralar sebebiyle hastalanarak, gece saatlerinde vefat ettiğine dair çocuğun öz annesinin verdiği ifâdenin ispatlanamaması sebebiyle dava sonlandırılmıştır. Bu hususta, öz annenin; oğlunun cenazesini görmeden babası Alî bin Abdullah tarafından defnedilmesi, üvey annenin suçlamayı yalanlaması ve şahitlerin de, üvey anne lehine tanıklıkları üzerine, öz anne

iddiasını kanıtlayamamıştır124. Tutanaklarda, çocuğun neden öldüğü veya öldükten sonra

neden keşfi için mahkemeye müracaat edilmediğine dair bir bilgi yoktur. Fakat bu durum; istisnaî de olsa, Osmanlı toplumunda aile içi şiddete maruz kalan çocukların bulunduğunu

akıllara getirmektedir125. Çalışmamız esnasında, bu tür örneklerin çok fazla sicillere

yansımamasının nedeni; çocuğa uygulanan şiddetin ya terbiye amaçlı görülmesi, ya da

toplumdaki ahlâk anlayışından dolayı hane dışarısına aktarılmadıkları için olabilir126. Ayrıca;

aile üyelerinden hafif şiddet gören çocukların yakınlarının, bu durumu mahkemeye intikâl ettirmemiş oldukları söylenebilir.

1650-1750 yılları arasında çocuk darbı ile ilgili tespit ettiğimiz on bir vakadan beşi

ölümle sonuçlanmıştır127. Diğer altı vakanın ise; ciddi yaralanma ve ağır sonuçlara neden

olduğu için şer’iyye mahkemesine intikâl ettirildiği anlaşılmaktadır128. Yine bu darp

vakalarından beşinde çocukların aile fertlerinin husumeti olduğu kişiler tarafından darp

edildiği129, üçünde üvey ebeveynleri tarafından dövüldüğü130, diğer üçünde131 ise çeşitli

sebepler ile darp edilen küçüklerin durumları mahkemeye aksettirilmiştir. Aynı zamanda darp edilen çocuklar arasında yetimlerin olması veya çocukların üvey ebeveynleri tarafından şiddete maruz kalmaları, güçlünün zayıfı ezdiği; bilinçsizliğin, bilgisizliğin, maddî ve manevî çaresizliğin suiistimal edildiğini göstermektedir. Sevgi, şefkât ve merhamet bağlarının

124

KŞS, 38, s. 81/1. 125

Örneğin; Râziye bint-i Velî nam hatun mahkemeye müracaat ederek, boşandığı eşi Mehmed’den olan oğlu Hasan’ın, Bahaddin(?) nam Karye’den şehre gelirken eceliyle vefat edip, cenazenin defnedildiğini açıklamıştır. Ayrıca, çocuğun üvey babası Pîr Ahmed ibn-i el-Hâc Mehmed tarafından darp edildiği ve darptan da vefat ettiği söylentisinin yayılması üzerine; Râziye, bu söylentilerin yalan ve iftira olduğunu beyân ederek, kimseden de şikâyetçi olmadığını ifadesinde belirtmiştir. Ayr. Bkz. KŞS, 34, s. 115/2; Yahya Araz, 16. Yüzyıldan 19. Yüzyıl

Başlarına Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013, s. 74-75.

126

Aile içi darba örnek olabilecek bir başka vaka ise; darbın sebep olduğu ciddi sonuçlar nedeniyle mahkemeye intikâl etmiştir. 4 Mart 1704 tarihli bir örnekte; Çumra Karyesi’nden Halîme bint-i Mehmed’in eşinden şikâyetçi olarak; oğlu Bekîr’i darp ettiği sırada oğlunu korumak için üzerine eğildiğini, kendisinin de aldığı darbelerle karnındaki kız çocuğunu düşürdüğüne dair kâdı huzurunda ifade vermiştir. Halîme, eşi Bekâr Mehmed bin Muharrem’in, kendisini değnek ile başından ve belinden darp ettiğini iddia etse de; iddiasını ilk dava da kanıtlayamayarak davadan men edilmiştir. Halîme hatun, ikinci defa olayı mahkemeye intikâl ettirdiğinde ise; on guruş akça karşılığında taraflar arasında anlaşma sağlanmıştır. Ayr. Bkz. KŞS, 41, s. 128/2.

127 KŞS, 34, s. 115/2; KŞS, 38, s. 81/1; KŞS, 53, s. 71/1; KŞS, 55, s. 250/4, 261/3. 128 KŞS, 14, s. 53/3; KŞS, 21, s. 65/2; KŞS, 26, s. 82/3; KŞS, 34, s. 164/4; KŞS, 41, s. 128/2; KŞS, 47, s. 77/4. 129 KŞS, 14, s. 53/3; KŞS, 34, s. 164/4; KŞS, 53, s. 71/1; KŞS, 55, s. 250/4, 261/3. 130 KŞS, 34, s. 115/2; KŞS, 38, s. 81/1; KŞS, 41, s. 128/2. 131 KŞS, 21, s. 65/2; KŞS, 26, s. 82/3; KŞS, 47, s. 77/4.

35 kurulamadığı; kimi zaman ikinci evliliklerde eşlerin açta ve açıkta kalmaktan veya evladından ayrı bırakılmaktan korktuğu, kimi zaman da toplumun ahlâk değerlerinin baskısından çekinildiği için bu tür şiddet olaylarının kapılar arkasında kaldığı, ister istemez çocukların haklarının aranmadığı düşünülebilir. Bu çekinceli durumun vasîlerin himâyesindeki çocuklar için de geçerli olduğu söylenebiliriz. Vasîlerin tayin edilmelerindeki bir amaç da; çocuğun haklarını korumak ve hukuken temsil etmek olup; bunu yapabilecek irade ve kabiliyete sahip kişiler olmasıdır. Fakat incelediğimiz yüz yıllık süreç içerisinde konumuzla ilgili şer’iyye

mahkemesine aksettirilen sadece iki farklı yetimin darp ve yaralama örneği mevcuttur132.

Maddî sıkıntılar ve meslek edinme ihtiyacı ile çalıştırılan çocukların veya sosyalleşmeleri esnasında herhangi bir şiddet ve istismâra maruz kalan yetimlerin kanun önünde kendi adlarına konuşma ve kendilerini savunma ehliyetine sahip olmamaları; sicillerden tespit ettiğimiz verilerin azlığına rağmen, çocuğa yönelik şiddetin toplumdaki varlığına işaret etmekte ve bu verilerin çok azının bize yansıdığını da düşündürmektedir.