• Sonuç bulunamadı

II. Plotinos

II.V. Plotinos’ta Arınma (Katharseis), Mükemmellik ve “İçe Dönüş”

II.V.II. Erdem (Arete)

II.V.II.I. Eudaimonia

Bu aşamada belirtilmesi gereken önemli bir husus da artık Nous seviyesindeki kişinin (yani Yüksek Ruh vasıtasıyla “gerçek benliğine”, Nous’a ulaşmış kişinin) mutluluk yani

eudaimonia ile ilişkisi ve bunun “içe dönüş” bağlamında ele alınışıdır. Eudaimonia Antik

Yunanca kelimeler arasında çeviri zorluğu yaşanan kavramlardan biri olarak göze çarpar. Zira

mutluluk ya da tatmin gibi çeviriler kavramın asıl anlamına uzak düşmektedir. Asıl anlam diye nitelenebilecek şey ise kavramı oluşturan unsurların ele alınması ile beraber ortaya çıkar ve bu her düşünür için ayrı bir çalışma gerektirir. Burada Plotinos bağlamında ele alındığında

eudaimonia tam da yukarıda incelenen unsurların bir sonucu olarak ortaya çıkan bir kavram

olarak göze çarpar.

Buna göre, eudaimonia (hem hakiki mutluluk anlamı, hem de “iyi bir yaşam” düşüncesi bağlamında) ancak en mükemmel seviyede yaşanacak bir deneyimi ve yaşantıyı işaret eder. Ve Plotinos’a göre söz konusu bu deneyim ve yaşantı ancak Nous’ta gerçekleşebilir; başka bir deyişle bu Nous’un yaşamının ta kendisi demektir. Çünkü bir tek

Nous’un akılsal-noetik yaşantısı mükemmel, gerçek ve hakiki yaşamdır; diğerleri ise ancak bu

yaşamın mükemmellikten uzak, eksik bir izi olabilir.173

Dolayısıyla, eğer kişi söz konusu bu mükemmel yaşantıya ulaşmak ve katılmak istiyor ise noetik faaliyete ulaşmaya ve onunla olabiliğince meşgul olmaya çalışmalıdır. Zira ancak bunu faal olarak yapabilen kişi eudaimon olabilir.174 Çünkü Nous seviyesinde kişi artık noetik faaliyete “sahip” olmaktan öte bu faaliyetin kendisi olur; dolayısıyla da (eudaimonia noetik faaliyete bağlı ve onunla beraber vuku bulan bir şey olduğundan) eudaimonia da sahip olunan bir şey olmaktan çıkar ve kişi

eduaimon, yani hakiki anlamda mutlu veya esen durumdaki kişi olabilir.

Plotinos’a göre nasıl ki sahih eylem ve güç negatif tüm tanım ve zorlamalardan bağımsızlaşılıp gerçek Varlık alanına ulaşıldığında söz konusu olabiliyor ise, eudaimonia da aynı alanda zuhur edebilir. Bu bağlamda mutluluk kelimesinin eudaimonia çevirisi konusunda neden yetersiz kaldığı daha açıkça görülebilir; zira mutluluk yukarıda politik (civic) erdemler alanında işaret edilen eylemlerde olduğu gibi bağlamlara, şartlara ve çevreye bağımlı bir kavramdır; bu anlamda özgür değildir. Fakat gerçek anlamda eudaimonia’ya sahip kişi mutluluk-mutsuzluk ekseninden çıkıp şartlardan bağımsız bir alanda sorunsuz bir varoluşa

173

Enn. I 4.3.35. 174 Enn. I 4.4.10.

kavuşur. Plotinos bu kişiyi spoudaios olarak isimlendirir.175

Aynı metinde sophos ismiyle de kendine yer bulan bu kişi “içsel faaliyetinin” bir sonucu olarak mükemmelliğe ulaşmış ve ancak bu mükemmellik sayesinde eudaimonia’ya erişmiştir. “Dışsal faaliyetleri” ise onun yalnızca bedensel varoluşu ile ilgilidir ve bedensel alandaki çeşitli zorluk ve engeller de onu ancak yine bedensel anlamda zorlayabilir. Fakat ilgili kişi mükemmelleşip “gerçek benliğini” artık Nous seviyesinde kurduğundan, söz konusu zorluk ve meşakkatler onun eudaimon olma durumuna bir zeval veremez. Ennead I 5.10.20’de Plotinos bu konuda şöyle der:

Eudaimonia’yı eylemlere yerleştirmek onu erdem ve ruhun “dışında” bir şeye yerleştirmek

anlamına gelir. Ruhun eylemi düşüncede bulunur ve bu çeşit bir eylem kendisinin içindedir ve bu halin kendisi eudaimonia’dır.176

Eylemlere sebep olan erdem ve ruhtur. Daha doğrusu, daha önce belirtildiği gibi, erdem vasıtasıyla artık noetik faaliyete yaklaşan ruh sahih bir eylemin faili olabilir.

Eudaimonia’yı bunların “dışında” yani salt bir etki olarak eylemde aramak beyhudedir. Zira,

yine karşılaşıldığı üzere, Plotinos’a göre aranan şey asla sebebi “dışarıda” olan bir şey değil, “içeride” ve “kendinde” olan bir şey olmalıdır; aksi halde söz konusu şey bulunamaz ya da sadece bulunduğu sanılır. Eudaimonia hali için de bu durum aynı şekliyle geçerlidir.

Bu bağlamda Plotinos’un düşüncesinde eudaimonia’nın eylem odaklı bir yapı arz etmekten ziyade noetik faaliyet ile neredeyse aynı şey olarak ele alındığı görülür. Bu aynılık durumu, ancak herhangi bir olumsuz unsura karşıt ele alınmaksızın tasavvur edilebilecek, tüm sınırlamalardan azade bir halin, yani eudaimonia’nın, ancak ve ancak Nous’ta bulunabileceği düşüncesinden ileri gelmektedir. Zira Plotinos sahih bir eylemin mümkün olabilmesi için de

noetik faaliyetin önceliğini zaruri bulduğundan, aslında onun eylem ile eudaimonia’yı

birbirinden uzaklaştırdığını söylemek yanlış olacaktır. Plotinos’un yaptığı daha ziyade, kendi eylem anlayışı ışığında, somut ya da dünyevi eylemi sahih bir eylem olarak kabul etmemesidir. Buna paralel olarak, genel anlamda, eylem ile eudamonia’nın bağı kopar. Fakat

175

Enn. I 4.4. 176 (Vurgu bana ait)

aynı zamanda sahih eylemin Nous seviyesine has bir şey olarak tesis edilmesiyle birlikte Plotinos tarafından yeni bir eylem-eudaimonia ilişkisinin kurulmuş olduğu da söylenebilir.

Fakat altı çizilmesi gereken şey, hangi anlamda ele alınırsa alınsın, bu eylem-

eudaimonia ilişkisinin Plotinosçu “içe dönüş” kavramı ile önemli bir bağı olduğudur. Eudaimonia için sahih eylem gereklidir, söz konusu sahih eylem ise noetik faaliyet ile erişilen

(ya da ondan ibaret olan) bir şeydir ve noetik faaliyet ise içe dönerek gerçekleştirilen bir şeydir; dolayısıyla “içe dönüş” eudaimonia için gerekli ilk ve en önemli unsur olarak öne çıkar.

Yukarıda bahsedilen tüm bu etik ve epistemolojik süreçler, Plotinos’ta kişinin asıl kaynağına, yani Varlık ve ona denk olan Nous’a dönmesi amaçlı olduğundan kesin bir ontolojik bağlam içerir. Plotinos’un “yükseliş” (ascent) ve “alçalış” (descent) diye tabir ettiği süreçler hep kişinin kendini hangi varlık ve gerçeklik alanında tanımladığı ve gördüğü ile ilgilidir. Etik ise kişinin söz konusu varlık alanları arasındaki hareketini sağlayan bir faaliyet sahası ve biçimi olarak göze çarpar. Bu bağlamda Plotinos’ta farkedilen önemli bir husus da onun “mükemmelleşme” (teleon - perfection) kavramı kadar “arınma” (katharseis - purification) kavramına da önem ve ağırlık vermesidir. Bu belki de onu daha eski Yunan düşüncesinden ayıran belirli bir özellik olarak düşünülebilir. Zira önceki bölümlerde görüldüğü gibi Plotinos söz konusu olabilecek bütün mükemmellikleri Nous alanına atfeder; fakat yine de onu en temel ve nihai ilke olarak ortaya koymaz. Söz konusu nihai ilke artık bir varlık ya da düşünce değildir. Buna ek olarak, söz konusu nihai ilke her şeyin en mükemmel ya da muhteşem hali de değildir. O sonsuz saflık ve basitliktir (simplicity). Metafizik dizgenin bu en yukarısında görülen özellik insan ve onun etik faaliyeti alanında da geçerlidir. Kişi doğal olarak belli başlı şeylerde mükemmelleşecektir; fakat nihai amaç bu mükemmelliğin icrası değil, onun da belirli bir aşamada terk edilmesi ve daha yüksek ve “basit” prensiplere doğru yol alınmasıdır. Varlık seviyelerinde yükselindikçe “birlik” artar ve “çokluk” azalır. En

alt seviye olan Madde artık o kadar çoğul ve çok hale gelmiştir ki, bundan daha fazlası düşünülemez: o tam anlamıyla belirsizdir (aoristia-indefinite).177

Plotinos’un Madde’den bahsederken bazen “kötü” sıfatını ona yakıştırması tam olarak bu sebepledir.178

O tam anlamı ile “başka” ya da “başkalıktır”. Hatta Plotinos ona bu şekilde olsa bile belirli bir tanım üzerinden yekparelik atfetmekten dahi imtina ettiğinden, ondan “başka” (allo-other) yerine çoğul olarak “başkaları” (alla-others) şeklinde bahseder.179

İnsan daha basit-saf, ve bu anlamda daha gerçek, kaynaklarına dönmelidir; zira yukarıda belirtildiği gibi o aslında Ruh ile özdeştir ve Ruh her ne kadar Bir ve Nous’a göre artık daha fazla hareket ve çoğulluğun alanı olsa da her zaman ondan bu söz konusu prensiplere giden açık bir yol bulunur; çünkü bu üçü de ilahi olanın alanıdır. Plotinos’un ana hassasiyeti, arzu ile ilgili bölümde de belirtildiği gibi, kişinin kendini bu sonsuz belirsizlik ve çokluk alanı olan Madde ile özdeşleştirmemesidir. Zira “kötü” olan şey belki bu tarz bir faaliyettir; çünkü kişiyi ana kaynaklarına dönmekten ilelebet uzak tutar. Fakat Madde’nin kendisi kötü değildir. O sadece cansız, niteliksiz bir “var-olmayan’dır.”