• Sonuç bulunamadı

Diskürsif ve Diskürsif-Olmayan Düşünce

II. Plotinos

II.III. Plotinos’ta Ruh Kavramı

II.III.II. Diskürsif ve Diskürsif-Olmayan Düşünce

Dianoia (ilgili faaliyetin ismi dianoesis) ve Nous (faaliyetinin ismi noesis) terimlerinin

ikisi de kaynaklarını Platon’un Devlet diyaloğunun beşinci kitabındaki “bölünmüş çizgi” (divided line) metaforunda bulurlar. Metaforda çizginin üstte kalan kısımında Platon iki faaliyet alanı belirtir. Bunlardan birincisi dianoia, diğeri de noesis’tir. Diyalogtaki ifadelere göre anlarız ki noesis, bir faaliyet olarak, eide’nin doğrudan-dolaysız sezgisi (intuition) ile alakalıdır. Dianoia alanında ise böylesi dolaysız bir faaliyetten ziyade “önermeler” (protaseis- propositions) ve “ön kabuller” (axiomata-axioms) ile işe başlanır ve çeşitli “çıkarımlar” (inferences) ile faaliyet sonuçlandırılmaya çalışılır.

Plotinos’un düşünce yapısında bu unsurlar ve ilgili ayrım hayati bir yer tutmaktadır. Ona göre noetik faaliyetin, yani noesis’in, karakteri şu şekilde ifade edilebilir: “kendine ait olanı ve kendi içinde olanı gözlemlemek.”47

Bu, bilgi nesnesinin dolaysız ve doğrudan bir kavranışını işaret eder. Aslında bu aşamada tam anlamıyla bir özne ve nesne ayrımından bahsedilemez (her ne kadar, yukarıda da belirtildiği gibi, Plotinos bu alana tam bir “saflık” ve “birlik” de atfetmekten kaçınıp, Nous’u “bir ve çok” ya da “birlikte çokluk” olarak adlandırsa da); zira Nous yalnızca kendine ait olanı düşünür ve asla kendi “dışında” bir şeyi düşünmez. O hiçbir şey aramamaktadır, sadece “sahiptir.”48

Dolayısıyla Nous “kendi kendini düşünendir” (self-thinking). İşte Nous’un bu “kendini düşünme” özelliği bu çalışma açısından çok önemlidir; çünkü bir sonraki bölümde işleneceği gibi Plotinos, Platoncu ve Aristotelesçi

47 ibid.

geleneklerden faydalanarak bu noktada kendine özgü bir düşünce geliştirir ve bu düşünce insanın Nous ve ilahi olan ile aidiyet ilişkisi açısından Plotinos için hayati önem arz eder. Kısaca belirtmek gerekirse Plotinos insan ruhunun aşkın ve üst kısmının Nous ile aidiyet ilişkisini Nous’un daimi “kendine ait olma” (self-identity) ilkesi suretiyle temellendirecektir.

Yukarıda belirtilen unsurlar dianoia için aynı değildir. Dianoia Plotinos tarafından “diskürsif akıl ve rasyonalite” olarak nitelendirilir.49

Plotinos aynı zamanda logismos (ya da

psuche logike, yani rasyonel ruh) ifadesini de kullanır.50 Dianoia alanında belirleyici olan özellik “dışarıda” olan nesnelerin kavranmasına çalışılması ve bu faaliyetin sürekli hareket ve zaman unsurları içerisinde meydana gelmesidir. Bilgi söz konusu olduğunda ise dianoia için özne ve nesne ayrımı doğal ve kaçınılmazdır. Plotinos noesis ve dianoesis farkını ruhun zaman mefhumu ile olan ilişkisi ve Nous’un nesnesine daimi-sonsuz olarak sahip olması üzerinden anlatır:

Dolayısıyla Nous’taki her şey onun tümüyle mükemmel olması için mükemmeldir ve içinde mükemmel olmayan hiçbir şey ve düşünmeyen hiçbir şey bulunmaz; fakat o arayarak değil, sahip olarak düşünür. Onun kutsallığı edinilmiş bir şey değildir, fakat her şey sonsuzluktadır, ve zaman bunu kopyalar . . . Zira Ruh’un etrafında şeyler birbirlerini takiben, sırayla ortaya çıkarlar: şimdi Sokrates, sonra bir at, her zaman tekil bir gerçeklik; lakin Nous her şeydir.51

Belirtildiği gibi Plotinos burada rasyonel ruhun diskürsif karakterini onun zamansal yapısı üzerinden açıklar. Ruh şeyleri “birer birer” algılamaktadır; yani Nous’taki gibi tek bir kerede bir kavrayış söz konusu değildir. Ve Plotinos’a göre bu diskürsif akıl “bizim şu an olduğumuz şeydir”.52

Çünkü “biz-hēmeis” Nous’un değişmez alanı ile sürekli değişimin alanı

olan maddi dünyanın tam arasındayızdır. Ruh tabiatı itibariyle tam da bu iki alan arasındaki bağı ve ilişkiyi oluşturan varlıktır: o Nous tarafından aydınlanır ve kendisi de Madde’yi aydınlatır. Ve dianoetik faaliyet karakteristik olarak ruha (daha doğrusu, daha önce belirtildiği

49 ibid. 50 Enn. V 9.7.2. 51 Enn. V 1.4.15. 52 Enn. V 3.3.35.

gibi, bireysel yani aşağı ruha) aittir ve onu tanımlar. Plotinos insanın Ruh’un bu kısmı ile olan ilişkisini şu şekilde anlatır:

Nasıl ki algı faaliyetleri aşağı tarafta cereyan etmekteyse, Nous’un faaliyetleri de üst tarafta cereyan etmektedir. Biz ise buyuzdur, yani ruhun temel parçası; biri daha iyi, diğeri daha aşağı olan iki güç arasında bir yerdeyizdir: aşağı olan algı faaliyetleridir, iyi olan ise Nous’un faaliyetleridir.53

Enneadlar’ın başka bir kitabında ise rasyonel ruhun çalışma biçimini Plotinos mutoi

(mithos) ve logoi kavramları üzerinden bir benzetme ile anlatır. Bu benzetmeye göre belli şeyleri açıklamak ve aktarmak amacıyla mitler aktardıkları şeyleri (olayları, kişileri, vs.) zaman mefhumu vasıtasıyla parçalayarak ve ayırarak anlatırlar. Ve bu anlatılarda asıl hallerinde birbirleriyle aynı olan, veya beraber var olan, şeyler birbirlerinden ayrı ve farklıymış gibi aktarılır. Aynı minvalde, Plotinos’a göre, rasyonel söylem de benzer ayrım ve parçalamayı yapmak ve aslında bir “oluşma” ya da “ortaya çıkışları” (genesis-generation) hiç olmamış şeyleri oluşma, gelişme ve tükenme gibi hallerde resmetmektedir.54 Bu “resmetmek” veya “imaj” haline getirmek burada önemli bir noktadır; zira denilebilir ki ruh Plotinos’a göre bunu yapmak zorunda kalır, çünkü varoluş kaynağı olan Nous’taki varlıkları (yani eide’yi) orijinal hallerinde kavrayamadığından, temsil (representation) yolu ile bu varlıklardan gelen kaynakların ancak imajları ile iş görür ve diskürsif akıl yürütme ile bir nesneden diğerine doğru hareket eder. Dolayısıyla, başka bir deyişle, onlara kendinde sahip değildir ve bu sebeple daimi olarak (onları) arayış halindedir. Yine denilebilir ki, bu arayış mefhumunun kendisi aslında sorunlu olan tabloyu gözler önüne seren şeydir; zira eidos Plotinos felsefesinde arayarak ve bir şeyden diğerine koşup durarak bulunup kavranabilecek bir varlık olarak görünmez. O ancak katıksız bir özdeşlik ve aidiyet üzerinden görülüp kavranabilecek bir şey olarak resmedilir ve daha önce de belirtildiği gibi, bu özdeşliğin ve görüşün ana şartı mevzu bahis varlığın “dış” değil “iç” bir unsur olmasıdır.

53

Enn. V 3.3.40. 54 Enn. III 5.8.30.

Sonuç olarak bu iki çeşit akılsal faaliyet Plotinos felsefesinde hayati bir yer tutar. Plotinos dianoia seviyesini ele alırken Platon’un bahsettiği matematiksel ve geometrik nitelikler üzerinde pek durmaz. Dianoia genel olarak yukarıda bahsedilen özellikleriyle “çıkarımsal akıl” olarak kullanılır ve bu olumsuz bir anlamı işaret eder. Yalnızca noetik faaliyet ile bilgiye erişilebilir çünkü bilginin tek alanı Nous’tur ve ilgili faaliyet de noesis’tir. Böylelikle düşünce denilen mefhum gerçek amacına, yani bilgiye ulaşabilmek için “diskürsif- olmayan” (non-discursive) ve “önermesel-olmayan” (non-propositional) hale erişebilmelidir. İncelenen bu iki düşünsel faaliyet biçimi üzerine Plotinos çalışmalarında önemli bir tartışma yer almıştır ve konunun ehemmiyet ve mahiyetini göstermesi için bunun aktarımı değerlidir. Richard Sorabji konuyla ilgili makalesinde55

Plotinos’ta ve genel olarak Antik Yunan felsefesinde, “diskürsif-olmayan” karakterde bir düşünce şekli bulunması iddialarına (genel itibariyle A.C. Lloyd tarafından dile getirilen tezi eleştirerek)56

karşı çıkar. Sorabji, A.C. Lloyd özelinde gerçekleşen “diskürsif-olmayan” düşünce atıflarının, yani özetle, “diskürsif olmayan düşüncenin hiçbir karmaşıklık-çokluk içermediği, ve böylece (ikinci olarak) önermelerle alakalı olmadığı, çünkü bunların karmaşıklık-çokluk içerdiği. . .”57 ifadelerinin işaret ettiği noktaların, Plotinos’ta Bir ile gerçekleşen birleşme deneyimi seviyesine ait olduğunu ve söz konusu deneyimin açıkça Nous’tan farklı ve ötede gerçekleştiğini ifade eder. Sorabji devam eder ve Plotinos’ta Nous seviyesinde de bir “karmaşık yapı’nın (complexity)” mevcut olduğunu ve bu akılsal nesnelerin “karmaşık yapısının” mevcudiyeti sebebiyle de “önermesel” (propositional) düşüncenin var olmak zorunda olduğunu söyler.

55 Richard Sorabji, “Myths About Non-propositional Thought,” Language and Logos: Studies in Ancient Greek

Philosophy Presented to G.E.L. Owen içinde, yay. haz. Malcolm Schofield & Martha Craven Nussbaum

(Cambridge: Cambridge University Press, 1982).

56 A.C. Lloyd, “Non-discursive Thought: An Enigma of Greek Philosophy,” Proceedings of the Aristotelian

Society Vol.70, içinde (The Aristotelian Society, 1969, 1970).

Sorabji’nin bu tezi büyük önem arz eder zira bu sayede bir kez daha Plotinos için Nous ,ve dolayısıyla sahih düşünce ve Varlık, ötesinde de bir prensip olduğu hatırlanır. Daha önce belirtildiği gibi “saflık” ve “basitlik” (simplicity) Bir’e ya da İyi’ye aittir ve Nous ilk çoğulluktur. Belirtildiği üzere, bu sebeple Plotinos Nous’u “bir-çok” (en polla) olarak isimlendirmiştir. Fakat aynı derecede ehemmiyete sahip bir nokta daha vardır ki, o da düşünceden de öte bir gerçeklik işaret etmenin, söz konusu sahih düşünce faaliyetinin (noesis’in) “diskürsif” olması zorunluluğunu getirmeyebileceğidir. Bir sonraki bölümde daha detaylı inceleneceği üzere, “çokluk içinde birlik” olarak tabir edilen Nous’taki ayrımlar,

dianoia seviyesindeki parçalılıktan farklı olarak prensiptedirler ve zamansal bir ayrım

içermezler (Platon’un Sofist diyaloğundaki beş “genera” vasıtası ile hem ayrı hem birdirler). (Bunun için bkz. Bölüm II.IV.III.I.)

Yine de Sorabji’nin işaret ettiği nokta Plotinos düşüncesindeki ince zorluk noktalarından biridir. Plotinos’un kendinden önceki bir çok Platoncu felsefecinin durduğu ve son ilke olarak aktardığı Nous seviyesi ile yetinmeyişi ve sonsuz ve saf bir “basitlik” arayışı; ayrıca özne ve nesne artık bir olsa da bu en sahih düşünme faaliyetinin bile prensipte bir ikilik ihtiva etmesinden dolayı İyi’yi aklın bu en üst ve sahih halinden bile öteye (epekeina noeseos) koyması ve Nous’u Varlık’a denk tuttuğundan, Varlık’tan da öteye (epekeina ton onton)58 koyması manidardır. Fakat buradaki tartışma özelinde bakıldığında, bu gerçek Plotinos’ta “diskürsif-olmayan” düşünce diye bir mefhumun olmadığı anlamına gelmez. Dolayısıyla, değerlendirilmesi ve belirtilmesi gereken asıl unsur Plotinos felsefesinde sahih, “diskürsif- olmayan” bir düşünmenin yokluğundan ziyade, bunun var olduğu, fakat İyi ile olan birliktelik deneyiminin böylesi bir düşüncenin dahi ötesinde olduğu gerçeğidir. Başka bir deyişle, Plotinos açık şekilde Nous’un faaliyetlerinin “diskürsif-olmayan” bir yapıda olduğunu belirtir ve bu özelliğin noetik faaliyetin temel karakteri olduğunu söyler. Fakat Bir’in deneyimi

Nous’tan ve dolayısıyla noetik faaliyetten de ötede olduğundan, Bir’in alanında artık

(“diskürsif” ya da “diskürsif-olmayan”) herhangi bir düşünce deneyimi yoktur.

Bu noktada belirtilmesi gereken önemli noktalardan bir tanesi Platon’un kendi düşüncesinde de İyi’nin varlığı ve bilgiyi mümkün kılan unsur olarak ele aldığı görüşüdür. Özellikle bu çalışmada Plotinos bağlamında önemli yer tutan Devlet 509B pasajı buna en önemli örnektir. Fakat Plotinosçu bağlamda İyi’nin ya da Bir’in söz konusu varlık ve bilgiyi mümkün kılması olgusu dışında mevcut olan şey Plotinos’un İyi’yi Nous’a (dolayısıyla Varlık ve bilgiye) aşkın bir prensip olarak ortaya koymasıdır. Dolayısıyla İyi’de artık ne Varlık ne de düşünce mevcut bulunur. İyi bunlara aşkındır ve bunları belirleyen prensiptir.

İkinci olarak, Sorabji’nin vurguladığı nokta “diskürsif-olmayan” bir akılsal deneyimin İyi ile olan birliktelik deneyiminde yaşanabileceği, fakat noetik faaliyete has bir şey olmadığıdır. Sorabji’nin bu ifadelerinin sebebi olarak ortaya çıkan şey onun düşünce mefhumunun doğası itibariyle “diskürsif” olmak durumunda olacağı ve eğer “diskürsif- olmayan” bir deneyimden bahsedilecekse, bunun düşüncenin olmadığı ya da düşüncenin ötesinde bir alanda aranması gerektiği inancıdır. Bu anlamda Sorabji’nin haklı olduğu nokta İyi’nin alanında düşüncenin bulunmayışıdır. Bu nokta Plotinos felsefesinin önemli noktalarından bir tanesi olarak göze çarpar. Fakat bundan hareketle “diskürsif-olmayan” düşünce faaliyetinin Plotinosçu bağlamda hiçbir şekilde bir yeri olmadığını söylemek hatalı olacaktır. Çünkü Plotinos’un Nous’u açık bir şekilde hem düşüncenin alanıdır, hem de bu düşüncenin “diskürsif-olmayan” bir şekilde gerçekleştirildiği bir alandır. Basit bir şekilde Plotinos ruhu (bundan kasıt alt-rasyonel ruhtur) “diskürsif” düşünce ile, Nous’u (ve de yukarı aşkın Ruh’u) “diskürsif-olmayan” düşünce ile, ve Bir’i ise “düşünce-ötesi” olması ile tanımlar.

Fakat İyi’nin, ya da Bir’in, detaylı tetkiki bu çalışmanın ana amacı ve kapasitesi dışındadır; çünkü buradaki ana konu bağlamında (yani Plotinosçu “içe dönüş” bağlamında)

Nous ana hedef olarak (nihai olmasa da) yeterlidir. Zira Plotinos’ta “içe dönüş” ile “kendinin

bilgisi” olarak sahih (genuine) bilgi hedeflenir ve buradaki ana ve son durak Nous’tur. Tekil insan ruhlarının aşkın prensipi olan Yüksek Ruh daimi olarak orada bulunmaktadır. Dolayısıyla kişini amacı da oraya, yani Nous’a dönmek olmalıdır. Bir ile gerçekleşecek birlik ancak bu alanın, yani noetik gerçekliğin, temaşa edilmesi ve tüketilmesi sonrasında mümkün olabilir. Noetik alanın, dolayısıyla “gerçek Varlık’ın” (ousia te ontos)59 alanının tamamen tüketilmesinin neden Bir ya da İyi ile gerçekleşecek bir bütünleşmenin şartı olduğu konusunun tetkiki bu tezin kapasitesinin ötesindedir. Fakat önemle belirtilmesi gerekir ki bu nokta, yani Nous’a yükseliş ve burayla yaşanması öngörülen bütünleşme, Plotinos için son derece mühimdir. Zira Nous kendi ilk ortaya çıkışı itibariyle Bir’in bir tefekkürü olduğundan, ve insanın aidiyet ilişkisi kurmasının elzem olduğu Yüksek Ruh da daimi olarak Nous’ta onu tefekkür eder bir biçimde ikamet ettiğinden, Bir’e giden yol Yüksek Ruh vasıtasıyla erşilen

Nous ve noetik faaliyetten geçmek zorundadır.

Bir sonraki bölümde yukarıda incelenen noktalar ışığında Plotinos’un düşüncesinde

Nous kavramının söz konusu “kendini düşünen düşünce” (self-intellection) ve Platon’un edie’sini bu düşüncenin içeriği kılan karaktere nasıl ulaşıldığı incelenecektir. Nous’un bu iki

özelliği onu spesifik olarak Plotinosçu kılar. Bu şekilde Plotinos’un “içe dönüş” kavramı vasıtasıyla tekil insan ruhları ve ilahi Nous arasındaki ilişkisellik üzerine düşünürken çözmek istediği sorunların ana hatları daha iyi kavranabilecektir. Bu bölümde inceleneceği üzere, Plotinos söz konusu sorunlara eğilirken hem Platoncu hem de Peripatetik kaynaklardan yararlanacak ve kendi Nous kavramını geliştirecektir. Bu unsurlara Plotinos’a has “hiç inmemiş” (never-descended) aşkın Ruh kavramı eklendiğinde ise onun “içe dönüş” kavramı ile ulaşmayı amaçladığı hedef daha iyi ortaya çıkacaktır.

59 Enn. I 1.8.10.