• Sonuç bulunamadı

1.2. Damgalama ve İlişkili Kavramlar

1.2.2. Etiketleme ve Howard Becker

Becker’a göre (2015: 57) bir kez sapkın olarak etiketlendikten sonra dışlanma kaçılmazdır. Becker buna örnek olarak uyuşturucu kullananların iş hayatında maddenin iş yapma kabiliyetini etkilemese dahi, kişinin bir kez bağımlı olarak etiketlenmesinin büyük olasılıkla işini kaybetmesine neden olacağını gösterir. Kişi de bu geleneksel kurallara uymakta zorlanır ve kendisini bu alanlarda sapkın olarak görmeye başlar.

40 Uyuşturucu bağımlısı, saygın işvereni tarafından etiketlendikten sonra soygunculuk veya hırsızlık gibi eylemlerde bulunabilir.

Etiketleme sağlık alanında sıklıkla kullanılmaktadır. Bir hastalığa karşı oluşturulan damga, bireye nasıl davranılacağını doğrudan etkilemektedir. Bir hastalık etiketi taşıyan kişi, hastalığı herhangi bir etikete sahip olmayan bireylerden farklı bir muamele görür ve etiketlenmiş hastalığa sahip kişi toplumca hor görülmeye başlar (Weiss ve Lonnquist, 1994: 138). Örneğin akıl hastalığı, AIDS/HIV, kanser, epilepsi ve frengi gibi hastalıklar geçmişten günümüze kadar damgalamaya maruz kalmaktadır.

Sapma ve sapkın davranışın tanımlanmasında ve buna karşı toplumsal tepkinin oluşturulmasında egemen güç gruplarının etkisini vurgulayan etiketleme yaklaşımı, sapmanın nedenini bir olay olarak değil, bir etiketleme süreci olarak görür. Sosyal tanımlama süreci, sapma ve sapmanın kontrolünde yer almaktadır. Joseph ve Gallagher (1988)’e göre kurallar veya yasalar, kuralların ihlal edildiği davranışları belirler ve kurallar olmadan suçlu olarak tanımlanacak insanlar olmayacağından kuralların ihlaline toplumlar kendileri sebep olurlar (akt. Bakacak, 2002: 2).

Becker sapkın olarak kabul edilen davranışların “gerçekten” sapkın olup olmadıklarını sorgulamaz. Fakat bu sorgulamanın yapılabileceğini hatırlatır. Sapkınlık türlerini birbirinden ayırmak için belirli bir kurala uyup uymadığı değerlendirerek bir kategorileştirme yapar. İlki “itaatkâr davranış”tır. Yani kurala uyan davranıştır.

“mesnetsiz suçlanan” ise genellikle suçluların “aylak avı” olarak adlandırdıkları bir durumdur. Kişi suçu işlememiş olsa da başkaları tarafından yanlış ve mesnetsiz suçlamalara maruz kalır ve yasal olmayan ortamlarda daha sık görülür. Bir diğer kategori “gizli sapkın”lıktır. Bu kategoride uygun olmayan davranış sergilenir fakat kimse farkına varmaz ya da kural ihlali olarak görmez. Becker uyuşturucu

41 bağımlılarında uyuşturucu kullanmayan yakınlarından bağımlılıklarını bu şekilde gizlediklerini ifade eder. Dördüncüsü ise “pür sapkın” kategorisidir (2015: 41-43).

Becker sapkınlık üzerine yapılan çalışmaların sapkınlığı patolojik bir davranış olarak ele aldığını söyler. Sapkın davranışı bir hastalık belirtisi olarak değerlendirerek hastalıklı, anormal davranışın nedenleri araştırılır. Becker sapkınlık nedenlerinin eş zamanlı gelişmediğini ve bir silsile içerisinde olduğu vurgular. Bir esrar kullanıcısı üzerinden verdiği örnekte Becker, her sürecin kendine özgü bir nedeni olduğunu söyler.

Her bir davranışa getirilen açıklama, açıklama getirilen davranışın olmazsa olmazlarıdır.

Yani süreçlerin her birini yaşamak gerekir. Becker çeşitli sapkın davranışlar için ardışık model geliştirmeye yarayacak kavram olarak “kariyer” kavramını kullanır. Sapkın davranışı açıklamaya çalışan psikolojik kuramlarla sosyolojik kuramları karşılaştırır.

Ona göre psikolojik kuramlar sapkın davranışın kökenlerinde kişinin erken dönemde yaşadığı deneyimleri görürken, sosyolojik kuramlar toplumdaki yapısal “gerilim”

hatlarının yani kişiyi çelişkili durumlarda bırakan ve bunu çözmek içinde meşru olmayan çözüm yollarına yönelmesine neden olan toplumsal konumları görür (2015:

46-48).

Arada sırada gösterilen sapkın eylemlerin sapkın isteklerin ve ilgilerin gelişmesine bağlamaktadır. Esrar kullanıcılarına dair yaptığı çalışmada bunu ayrıntılı şekilde ifade eder. Ona göre pek çok davranış, toplumsal olarak öğrenilen isteklerden doğmaktadır. Kişi düzenli şekilde davranışı sergilemeden önce ne olduğuna dair pek az şey bilmektedir fakat diğer sapkınlarla iletişim kurdukça hazları öğrenmeye başlamaktadır. Bu deneyimlerin çeşitlerini öğrenir ve onları haz olarak nitelendirmeye başlar. Yeni bir şeyi denemeye ilişkin merak, deneyimlenmiş bir şeye ilişkin bir beğeni haline gelmektedir (2015: 53).

42 Sapkın güdüler, mahrem bir şekilde davranış sergilense bile toplumsal bir niteliğe sahiptir. Düzenli sapkın davranış sergilenmesinde önemli bir aşama yakalanma ve kamusal olarak sapkın etiketini yemektir. Bu noktada kinin ne yaptığından çok toplumdaki diğerlerinin ne yapacağı, yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı önemlidir.

Bazen kişinin sapkın davranışı kimse tarafından fark edilmediği halde kişi kendini yargılamaya çalışır ve kendisini sapkın olarak niteleyerek cezalandırmaya çalışır. Bir de psikanalistlerin üzerinde durduğu gibi bazen kişi sapkın davranışı yakalanacağından emin olacak şekilde gerçekleştirir. Bunun gibi durumların hepsinde geçerli olan ortak nokta yakalanma ve sapkın etiketini yeme toplumsal katılımı ve benlik imgesini oldukça etkiler. Becker bunun en önemli sonuçlarından biri olarak kamusal kimlikteki çarpıcı değişimi görmektedir. Kişi uygunsuz davranışı sergileyip yakalandıktan sonra artık farklı bir kişi olduğu ortaya çıkar ve “nonoş”, “esrarkeş”, “deli” veya “kaçık” gibi etiketleri yer ve buna uygun muamele görür (Becker, 2015: 54).

Madde bağımlısı genelde baskıcı bir muameleye maruz kalır. Madde kullanmaktan men edilir. Bu nedenle yasal yolla maddeye ulaşamayan kişi yasadışı yollarla edinmeye çalışır. Bu durumda uyuşturucu pazarı yer altı dünyasına iner ve fiyatı artar. Böylece kişi hileye ve suça doğru itilir. Bu davranış sapkın eylemin bir özelliği değil, sapkınlığa verilen kamusal tepkini bir ürünüdür. Kamusal tepkinin etkisi doğrudan olabileceği gibi sapkının yaşadığı toplumunun karakterinin bir sonucu olarak dolaylı da olabilir (Becker, 2015: 58).

Sembolik etkileşimci yaklaşımın bireyi, anlam ve etkileşimi ön plana koyan bakış açısıyla ele alınan etiketleme teorisinde sapma, birey temelli ele alınmış ve sapma davranışını gösteren bireyin toplum içindeki konumu incelenmiştir. Etiketleme teorisi bireyin sahip olduğu veya toplum tarafından sahip olduğu düşünülen özellikleri nedeniyle toplumdan dışlandığı, damgalandığı ve etiketlendiği görüşünün suç işlemiş

43 insanlar için de geçerli olduğunu gösterir. Madde kullanımı ve bağımlılığının kendisi toplum tarafından hali hazırda sapkın davranışın kendisi olarak görülmesinin yanı sıra madde kullanımına bağlı değişen davranışların suç işlemeye uygun olduğu ve suç işleyenlerin birçoğunun bu maddeleri kullandığı düşünülür.

Etiketleme teorisine ismini veren Howard Becker, sapmayı politik güç ilişkileri üzerine vurgu yaparak, sapmanın politik çıkarlar etrafında şekillenen ideolojik bir kategori olarak tanımlarken, teorinin diğer önemli ismi olan Erving Goffman ise sapkınlara yönelik olarak kurulan kurumları modernitenin getirdiği birer sosyal kontrol aracı olarak görür (Bakacak, 2002: 2).

Etiketleme teorisi içerisinde değerlendirilebilecek damgalamanın nasıl işlediğini açıklamaya çalışan önemli bir araştırma David Rosenhan tarafından 1973 yılında Science dergisinde yayınlanmıştır2. Bu deneyin büyük etkisinin ardından tam 30 yıl sonra Lauren Slater “Opening Skinner’s Box: Great Psychology Experimental of The Twentieth Century” isimli kitabında Rosenhan’ın çalışmasının hala günümüzde geçerliliğini sürdüren sonuçları olduğunu kanıtlar3. Bu çalışmalar, damgalamanın

2Rosenhan çalışmasında biri bizzat kendisi olmak üzere 8 denek, 12 farklı akıl hastanesine giderek bir takım kelimler duyduklarını söyler (bu kelimeler thud, empty ve hollow’dur). Denekler sadece isimlerini ve mesleklerini değiştirip kişisel hikayelerini olduğu gibi anlatırlar. Ancak yaptıkları her şey patolojik bir davranış olarak görülür. Bu denekler sahte hastalar olarak 7 ile 52 gün arasında ve ortalama 19 gün hastanelerde kalırlar. Bu süreçte onların şizofren olmadıklarını bir tek gerçek şizofreni hastaları fark eder. Bazıları deneklerin gazeteci veya hastaneyi denetleyen bir profesör olduğunu düşünür.

Deneklerin taburcu olması ise verilen ilaçları alıp şizofrenilerinin duraksama döneminde olduğuna karar verildiklerinde gerçekleşir. İronik olan, olay ortaya çıktıktan ve araştırma duyulduktan sonra araştırma yapılan hastanelerden birinin bu çalışmanın kendi hastanelerinde olamayacağını iddia etmesi üzerine yaşanır. Rosenhan buna karşılık 3 ay içerisinde bir veya birden fazla “sahte hasta”yı bu hastaneye göndereceğini ve bu nedenle hastaneye gelen her hastayı değerlendirmelerini söyler. Toplam 193 hasta hakkında değerlendirme yapılır. Bunlardan 41’i en az bir görevli tarafından “sahte hasta” olarak tespit edilir, 42 kişi ise şüpheli olarak değerlendirilir. Gerçekte ise Rosenhan hastaneye hiç sahte hasta göndermemiştir.

3LaurenSlater, şizofreni ve depresyon tanılarının zamana göre görecelilik arz eden kavramlar olduğunu kanıtlamak için Rosenhan’ın deneyini 30 yıl sonra tek başına tekrar yapar. Saçlarını yıkamadan ve duş almadan 9 farklı hastaneye başvurur ve “thud, hollow” kelimelerini duyduğunu söyler. Kendisine depresyon teşhisi konur. Psikiyatrik diagnoziz tedavisi hakkında tutarlı olmayan bu tedavilere eleştiri getiren bu deney psikiyatri dünyasını oldukça etkilemiştir.

44 toplumsal olarak nasıl üretildiğini ve hastane, tımarhane ve hapishane gibi kurumların buna nasıl aracılık ettiklerini ortaya koyar. Etiketleme yaklaşımı sapmanın denelerinden ziyade sapkın kavranışı tanımlayan kurumlara dikkat çeker. Cezaevleri, akıl hastaneleri, hapishaneler gibi kurumlar yasaları çiğneyenleri bir araya getirerek toplumdan uzaklaştırma yoluyla sosyal kontrolü sağlar. Sapkın davranışa verilen sosyal tepki onun niteliğini, dağılımını ve sosyal anlamını etkilemektedir (İçli, 1994: 114). Foucault’nun (2013) “Hapishanenin Doğuşu” adlı kitabında “mahkûmların görevi hapishaneden kaçmaktır” ifadesi kurumlarca bireylere atfedilen etiketlerin bir ifadesi olarak görülebilir.

Etiketleme teorisi Tannebaum ve Lemert’in yaklaşımları temelinde gelişmiştir ve üç temel varsayımı bulunmaktadır (Blumer, 1969: 2). Birincisi insanlar nesnelerin kendilerine ifade ettiği anlamlar üzerinden eylemlerini şekillendirirler. İkincisi bu anlamlar başkalarıyla etkileşimden kaynaklanır ve son olarak anlamlar yorumlama sayesinde yeniden şekillendirilir.