3.1. Diğer Kritikler İtibarıyla Yargı Gücünün Eleştirisi
3.1.2. Estetik Yargı Yetisinin Teleolojik Yargı Yetisi ile İlişkisi
Yargı Gücünün Eleştirisi iki alt bölüme ayrılır, biz güzeli konu edindiği ilk kısma
odaklanacağız. Diğer yandan Yargı Gücünün yerini tespite çalışıyoruz madem, kitabın ikinci yarısını oluşturan “Teleolojik Yargı Yetisinin Eleştirisi” bölümü ile ilişkisi içinde neler diyebiliriz? YGE.’nin estetik ve erekbilimsel yargı yetilerinin eleştirilerine bölümlenişinde ilkinde doğanın biçimsel erekselliğini haz ya da hazsızlık duygusu yoluyla yargılamayı, diğerinde onun olgusal erekselliğini anlak ve us yoluyla yargılamayı anlarız. (YGE. s. 44) “Öyleyse estetik yargı yetisi şeyleri kavramlara göre değil ama bir kurala göre yargılayan tikel bir yetidir. Teleolojik yargı yetisi özel bir yeti değil, ama yalnızca genel olarak derin-düşünsel yargı yetisidir; ...” (YGE. s. 46) İlki “nesnesinin bilgisine hiçbir katkıda bulunamaz, bu yüzden yalnızca yargılayan öznenin eleştirisine ve onun bilme yetilerine ait sayılmalıdır.” Diğerinde araştırılan ise “bizim tabiat bilgimizin prensiplerinin kritik bir tartışılmasının yapıldığı, bir tabiat felsefesidir”129 Mesele tabiatın insan araştırmalarına açıklığı ile ilgilidir. Estetik yargı gücü ile teleolojik yargının ortaklığı buradan gelir. İlkinde estetik yargı ile ilgili standartlar meselesini çözümleme uğraşısı ile toplumsallığa geçiş için yol bulacak, diğerinde ise tabiatı bilmenin gayelilik merkezinde ele alınışından Tanrının ancak bir ide olarak yaratıcı ve kuşatıcı hükmünün bertaraf edilmesine geçecektir. İki bölümün de kendi araştırma alanları itibarıyla ahlaki sonuçlarının ne olduğuna yer verilir. Teleolojik yargıyı ve estetik yargıyı (ereksellik bağlamında) aynı bağlamda ele alması kitabın yazılma nedenini de daha iyi anlamamızı sağlar. Cassirer’e göre Kant’ın yapmak istediği doğadaki ereksellikleri içinde nesnelerin varoluş koşullarını ortaya koymak için onların doğasına yönelmek değildir.
Tersine onun saptamak istediği şey, bir şeyin erekli olduğu, onun bir iç form tarafından şekillendirilmiş (biçim almış) bulunduğu hakkında yargı verdiğimizde bilgimizin aldığı özel yöndür. İşte soru konusu yapılan, yalnız ve yalnız, böyle bir yargının haklılığı ve objektif geçerliğidir.
80
Teleolojik ve estetik problemin birlikli bir ‘yargı gücünün eleştirisi’ bakımından ne şekilde ele alınmış olduğu, açıklık ve temelini işte burada bulur.130
Cassirer ayrıca 18. yy terminolojisinde “ereklilik” kavramının çok daha geniş anlamda kullanıldığına dikkat çeker: “Bu yüzyıl bu kavramda, bir çokluk halindeki parçaları birliğe sokmadaki uygunluğun genel ifadesini bulur ve bu uygunluğun hangi sebeplere dayandığını ve hangi kaynaklardan çıktığını sorar.”131
Kant, bunun için sadece evrenin sistemine yöneltmez bakışını; o, bakışını, kavramların sistematiğine yöneltir, bizim hangi şekillerde bu düzenlemeleri yaptığımızın izini sürer. Düzenlilik, bütünsellik ve evrensellik kavramlarından rahatlıkla, bir Tanrının yaratısı olarak evren ve onun ahengi fikrine geçmek ve SAE. itibarıyla öngördüğü Schein’a kapılmak kaçınılmazdır. Oysaki Kant’ta “Tanrı bütün şeyleri kucaklayan kavram değil de ‘şeylerin iç olasılığının temeli’ diye belirlenir.”132
Yani tüm bu şeyler Tanrının kanıtı olmak yerine tüm bu şeylerin temelinde yatan bir ide olarak Tanrı fikrine geçiş söz konusudur. Böyle bir Tanrı fikrinin gerekliliği şundandır: “Biz tabiata, ancak refleksiyonlu bir yargılama ile bir gayeye göre düzenlenmiş bir bütünlük idesi ile yaklaşabiliriz.”133 Biz reflektif bir yargı türü olan teleolojik yargı
gücünün sağladığı bu bütünlük idesi ile de birbirinden ayrı varlık alanlarını bir araya getiririz:
Bilince yalnızca dünyayı gitgide daha fazla anlaşılır hale getirmeyi değil, fakat kendi içinde daha tutarlı ve sistematik bir bütünlük içinde organize olma yeteneğini de yükleyerek, onu yönlendiren ve uyandıran şey de aslında bu fikirdir. Kutsalın geri çekilişi böylelikle bilgi teorisi düzeyinde Tanrı fikrinin dünyevileştirilmesi yoluyla tezahür eder. Estetik alanın düşünülür dünya karşısında sahip olduğu özerkliği keşfetmeye Kant’ı
130 Cassirer, Kant’ın Yaşamı ve Öğretisi, s. 376. 131 Cassirer, Kant’ın Yaşamı ve Öğretisi, s. 380. 132 Goldman, Kant Felsefesine Giriş, s. 86. 133 Heimsoeth, Kant’ın Felsefesi, s. 188.
81
iten şey, yani duyular alanına yeniden değer kazandırılması, işte böyle bir dünyevileşme temeli üzerine yerleştirilmelidir.134
Kant için, verilen herhangi bir iyi yargısında (ki bu güzel için de geçerli olacak) bir telosa istinaden pay alma gibi bir durumun olmadığını biliyoruz. Geldiğimiz nokta itibarıyla doğada herhangi bir hiyerarşik düzenlemenin varolduğunu da söyleyemiyoruz, ancak öyleymiş gibi bakıyoruz. Tek yapabildiğimiz etrafımıza baktığımızda her şeyi sınıflandırarak görmektir; “Bu demektir ki, ereklilik, doğanın rastlantısal/olumsal oluşumları içinde bulunacak olan bir şey değildir; tersine o, saf görünün ve saf kavramın zorunlu bağıntıları içinde bulunur.”135 Sistem içerisinde görür ki
sınıflandırmalarımız her defasında yeniden ve yeniden inşa edilebilir olmalarıyla geleceğe gayet açık bir yapı arz eder. Bilimsel araştırmalar da bunun kanıtıdır. Tarih düşüncesinde de merkezi fikir bu olacaktır, yani insanlığın ilerlediği düşüncesi.136
İnsanın doğa halinden, kendi kendisine yasasını koyan, aklını tüm kısıtlamalardan kurtarmış hür bir varlık haline doğru ilerleyişi. Daha doğrusu öyleymişçesine bakmak ve hareket etmek suretiyle kendisine ebedi barışa doğru bir yön tayin etmesi. Bu fikir bir önceki kritiği PAE. itibarıyla insanların geleceğe açık oluşlarıyla da gayet örtüşür. Orada özellikle altını çizdiğimiz “sonsuz çaba” da bununla ilgilidir ve başka bir kitabında da aynı vurgu devam eder:
Ancak kilisesel inançtan evrensel akıl dinine ve dolayısıyla yeryüzündeki bir (ilahî) etik devlete sürekli geçiş ilkesi, bu devletin fiili kuruluşu bizden halen sonsuz uzaklıkta olsa da bir kez genelleşip tutunma noktası buldu mu, ‘Tanrı’nın Krallığı bize geliyor’demek için iyi bir sebebimiz var demektir. Çünkü söz konusu ilke böyle bir mükemmelliğe yönelik sürekli bir yaklaşımın temelini içerdiğinden, onun içinde, tıpkı kendi
134 Ferry, Homo Esteticus, s. 108
135 Cassirer, Kant’ın Yaşamı ve Öğretisi, s. 382.
136 Lucien Goldman’a göre tarih felsefesi din felsefesinin yerini almıştır. “Tanrı, yetkin bir toplum özleminin ülküsel anlatımından başka bir şey değildir artık”.Goldman, Kant Felsefesine Giriş, s. 98.
82
kendine büyüyen ve zamanı gelince çoğalan tohum gibi, bir gün dünyayı aydınlatacak ve kendisine hükmedecek olan (görünmez) bütün yatar.137
En yüksek iyiye doğru ilerleme çabası, ama sadece umut ederek. Bu arada aydınlanma ile ilişkiyi ve kurulanın burjuva ahlakı olduğunu da hatırlarsak geçmişe referansın bırakılması burjuvanın olmayan geleneğini aşmasına yönelik de bir hamle olarak okunabilir; çünkü öncesi olmayan burjuva kendini geçmişiyle değil ancak geleceğiyle kurabilir: ortak ülkü, ideal vs. ile.
Gayelilik bu minvalde ne anlama gelir diye sorduğumuzda, usun koşulsuza doğru yönelimi bir anlamda doğanın erekselliği düşüncesi ile örtüştürülmek istenir. İnsan bir erek varmışçasına hareket eder ve erek doğaya bizim yüklediğimiz bir şey olur. İptal etmek yerine olan-olması gereken ayrımında, olması gerekenler sayesinde kendimize kurallar vermemizden yararlanılır. Ben madem dünyayı kendime bir düzene sahipmişçesine düzenleyip sunmaktayım, o zaman Kant insanın bunu niye yaptığına yönelir. İnsana bu düzenlenişlerde bir haz duygusunun eşlik etmesini önemser: “...salt görgül yasalar altında böyle dizgesel bir birlik ile karşılaşmaktan sevinç duyarız...” (YGE. s. 34) Yargı amacına ulaştığı için değil de bir anlamda aradığı düzenliliği bulmasından kaynaklı bir hazdır bu. Haz da melekelerin uyumu ile ilgili olduğundan, Kant, yargımıza eşlik eden bu duygudan beğeni, estetik, güzel ve yüce bahislerine geçer. Fakat bu bahislere geçmeden evvel yargı gücünün topografik zeminini çıkarır.