• Sonuç bulunamadı

2.3 Günümüz Mekânsal Kavrayışlarının Ardındaki Estetik Anlayış

2.3.1 Çevre ve Kent Estetiğinin Gelişimi

Çevre, doğa ile bütünleşik, insan ve onun gereksinimleri sonucu oluşan kentsel mekânla birlikte dönüşen dinamik bir olgudur. Bu bütünü, Erzen’in de (2007) deyimiyle; “insanı en yakın planda çevreleyen mimari, daha geniş olarak çevreleyen kent ve de bu ikisini etkileyen ve bunların hem içinde, hem de dışında olan doğa olarak düşünmeliyiz.”

İnsanlığın doğanın içerisinde fiziksel bir çevre oluşturmak üzere kentleri inşasında, yer oluşturma ilkeleri olarak benimsediği temel ilkeler, doğal kaynaklar, çevre ve doğa ilişkisi, erişim kolaylığı, topografik yapı ve iklimsel özellikler olmuştur. Bu fiziksel koşullara ek olarak da kentler, gereksinimleri, kültürel özellikleri, yetenekleri özelinde kentlere biçim vererek kendilerine özgü sosyal bir yapıyı da kentsel mekâna yansıtmayı başarmışlardır. “Bütün bu etmenler iç içe ve etkileşim halinde olarak kentin genel karakterini tek tek değil, belli ağırlık ve oranlarda biraraya gelerek birlikte belirlemektedirler; dolayısı ile kentsel estetiğin oluşumunda da bu etmenler belli ağırlıklarda pay sahibi olmaktadırlar.” (Erdoğan 2006)

Geçmişten günümüze kentlerin dönüşümü ele alındığında, ilk kentsel oluşumlarda, en bağlayıcı ve karakteristik yapıların dini yapılar olduğu ve kentin bu

yapılar çevresinde şekillendiği görülmektedir. Bu tekil yapıların yanısıra, kentte bir diğer belirgin özellik, peyzaj düzenlemeleri ile estetik kaygıların da kentsel mekânda önemli bir yeri olduğudur. Erdoğan’ın (2006) kentsel estetik kaygıları üzerine yaptığı araştırmasında birçok uygarlık irdelenmektedir. Buna göre, Mısır Uygarlığı’nın kentsel kimlik ve imaj oluşumunda ele aldığı en temel yaklaşım

anıtsal yapıları ile onları estetik olarak kente sunma aracı olan peyzaj uygulamaları

olmuştur. Kentleri uygarlığın sembolü olarak tasarlayan bu anlayışla, kimlikli yapı estetik kaygılar da gözeterek Mısır Uygarlığını sembolize etmek üzere geçmişten günümüze taşınmayı başarmıştır.

İkinci olarak Yunan Uygarlığı’nın en belirgin özelliği de, 4.bölümün ilerleyen kısımlarında değinilecek olan ‘Mimaride Biçimsel Öğeler’ üzerinden kentsel mekâna yön vermesidir. Estetik kaygılar mimari unsurlar üzerinden değerlendirilerek; oran, orantı, simetri gibi biçimsel öğeler kentsel tasarım aşamasında öncelikli olarak ele alınan araçlardır. Sokağa cephe veren yapılar estetik yaklaşımın öncü temsilcileri olmuş ve kimlikli yapının oluşmasında katkı sağlamışlardır.

Kentsel mekânı bulvarları ve geniş sokakları ile farklı bir boyuta taşıyan Roma Uygarlığı ise, kendinden önceki uygarlıkların biçimsel kaygılarını da taşıyarak, kentsel tasarım ve estetik kavramlarına, boyut ve hacim kriterlerini eklemiştir. Dönemin idari yapısını, görkemini kentsel mekân üzerinden yansıtmayı başaran planlama anlayışı, kimlikli yapısını yüksek standartlara sahip ekonomik ve siyasi karakteri güçlü bir kent imajı üzerine oluşturmuştur.

Ortaçağ’a gelindiğinde doğal unsurların kentsel mekân yapılanmasında doğrudan ilintili olduğu gözlenmektedir. Yapı malzemesinden peyzaj düzenlemesine kadar her türlü kullanım doğal kaynaklar temellidir.

“Genellikle savunma kaygısı ile dik yamaçlar, nehir yatakları, deniz ya da göl içindeki adalarda konumlandırılan ve surlar ile çevrili olan organik düzendeki Ortaçağ kentlerinde konumları gereği ön plan ve arka plan kurgulanması söz konusudur. Genellikle şato, manastır, kilise gibi yapılar ön plan (foreground) yapıları iken yerleşimin konumlandığı çevrenin peyzaj özellikleri daima kentin arka planı/geri planı (background) olarak kullanılmıştır”(Günay ve Salman,1994) .

Ortaçağ kentlerinde doğal uyum olarak nitelendirilen görsel sunuda gerek kentsel alanda kitlelerin birbiri ile uyumunun, gerekse kentin çevresindeki doğal yapıya uyumun birlikte geliştiği savunularak, Ortaçağ kentlerinin estetik olmasının temel nedeni kentlerin gerek çevresi, gerekse kendi içinde sahip olduğu doğal armoni olarak yorumlanmıştır.

Rönesans döneminde, “kentlere yeni bölümlerin eklenmesi ile kentler büyümüş, yönetici sınıfın gücünün formal bir anlatımla mekâna yansıması anıtsal yapılarda ifade bulmuştur” (Günay ve Salman, 1994). Heykel önemli bir detay olarak kentsel mekanda yerini almış, su öğesi ya da mimari yapının bir parçası olarak taşıyıcı sisteme katılmıştır. Kentsel tasarım aşamasında mekân meydan ve peyzaj düzenlemeleri ağırlıklı kurgulanmış, açık mekân tasarımına önem verilmiştir. Rönesans dönemine ait bir diğer saptama ise; Rönesans’ın ilerleyen dönemlerinde açılan geniş yol ve bulvarlar, oluşturulan kentsel vistaların kent estetiğinin dönemsel yaklaşımları olduğudur. Böylece, erken Ortaçağ’ın yüksek yapılı, dolambaçlı yollarla belirginleşen kentsel doku estetiği yerini gösterişli yapı, bulvar ve vistalarla simgelenen estetik anlayışına bırakmıştır. (Erdoğan, 2006, s.71)

Osmanlı dönemine gelindiğinde, dini yapıların odak oluşturduğu külliye kavramına temellenen anıtsal yapıların hâkim olduğu bir kentsel yapılanma gözlenmektedir. Külliyenin merkezinde yer alan cami ve çevresinde sıralanan medrese, imaret, türbe, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, çarşı, okul, hastane, tekke, zaviye binaları gibi yapılar farklı bir kentsel yapılanmanın ve beraberinde kentsel imajın izlerini taşımaktadır. Erzen’e göre (2006), “Osmanlı kentlerinde ve mimarisinde görülen ancak, özellikle erken Osmanlı döneminde belirgin olmaya başlayan iç-dış mekân ilişkisi insanın kendi için yarattığı mekânı tamamen çevreye kapatmadığını, bir süreklilik olduğunu göstermektedir.” Erdoğan’ın (2006) yorumunda; Osmanlı kentlerinde de ön plan-arka plan kurgulanması söz konusu olup, coğrafi yapı, topografya, bitki örtüsü gibi öğeler arka planı oluştururken özenli anıtsal yapılanma ve geleneksel mimari de ön plan elemanlarını oluşturmuştur. Aru’ya (1998) göre ise; “topografyanın dışında, doğal anlamda da muntazam olmayan bir özellik taşıyan Osmanlı kentinde içe dönüklüğü olası kılan bir yaşam

biçimi kentsel dokuda tekrarlanmaktadır.” Osmanlı dönemi kentsel yapılanmasında öne çıkan en belirgin özellik topografyaya uygun olarak yerleştirilen her türlü kullanımın, odağındaki dini yapıya göre de biçimlenmesidir. Doğa ve inanç sistemi kentsel alanda yönlendirici iki temel unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

İzleyen süreçte gelişen Endüstri Devrimi dönemi; küçük kent kavramından büyük kent kavramına geçiş dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde kentler, işlevselliğine göre çeşitlenmiş ve uzmanlaşmış, sanayi kentleri adı altında gelişen kentlerin biçim ve büyüklüklerinde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Günay ve Salman a göre (1994), “bu estetikten yoksun yeni uygulamalara tepki olarak da güzel kent: “city beautiful”, bahçe kent: “garden city”, endüstriyel kent: “industrial city”, pratik kent “city efficient” gibi yeni kentsel yaklaşımlar gündeme gelmiş ve gerek kentsel yapılanma gerekse çevre ve kent estetiği bağlamında bir çözülme ve çelişkiler dönemi yaşanmıştır”.

Tarihsel süreç içerisindeki bu yapılanma estetik sunu detayında yorumlandığında, kentsel estetik algısının mekânsal uyuma dayalı bir görsel sunum olarak ele alındığı kanısına varılmaktadır. Mekân topografyaya ve doğasına uygun olarak tasarlandığı ölçüde estetik olarak algılanabilmekte; malzeme seçiminin doğal ortama uygunluğu, bitki örtüsü, iklim ve sahip olunan diğer çevresel özelliklerin birarada uyum içerisinde değerlendirilmesi ile benimsenen yer’e dönüşen ve estetik olarak kabul edilen mekânların varlığından söz edilmesi mümkün olmaktadır. Kent estetiğini oluşturan parametreler tarihsel süreç içerisinde süregelmiş olan alışkanlıkların bir bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Üzerinde yaşanılan dönemin sosyal, kültürel, ekonomik yapısı, gelişmişlik düzeyi ile doğrudan bağlantılıdır ve aynı zamanda kentsel kimlik oluşumuna da katkı sağlamaktadır.

Tarihsel yapılanma içerisinde kentsel estetik algısının oluşumunda ortaya konan bir diğer kavram ise “mimari estetik” kavramıdır. Kentsel mekânı oluşturan yapıların biraradalığı ile oluşan uyum, kentsel estetiğe konu olduğundan bu bileşenin parçalarını oluşturan her bir mimari yapının bu uyuma nasıl katkıda bulunduğu konusunu inceleme gereği ortaya çıkmaktadır. Buradan hareketle izleyen bölümde

mimaride estetik kavramını ortaya koyan biçimsel öğeler irdelenerek kentsel ve mimari estetik bir bütün olarak değerlendirilmektedir.