• Sonuç bulunamadı

1.2. Temsil Kavramı ve Siyasal Temsil

2.1.1. Eski Türklerde Kadın

Dünya kadın ve erkek üzerine kurulmuşken, insanın zaman içerisindeki değişimiyle birlikte kadın dini kurallar, örf ve adetler bahane edilerek ikinci plana itilmiştir. Türk toplumunda kadının konumu açısından İslamiyet’in kabulü ile birlikte büyük bir değişim yaşanmıştır. Türkler İslamiyet’ten önce farklı inanışlarda bulunmuşlardır. Bunlardan ilki Totemizm’dir. Totemcilik; bir hayvan, bitki ya da cisme tapmadır. Türklerin totemi ‘kurt’tur. İkinci inanış, Şamanizm’dir. Türkler bu dönemde, tanrılara ve tanrıçalara inanmışlardır. Türklerin en fazla inandıkları tanrıça ‘ Ana Tanrıça’dır. Bu durum, kadına verilen değerin bir göstergesidir. Şamanizm’de ise, kadınlar kutsaldır ve kadın ve erkeğin eşit olması temel kuraldır.87

      

87 Burhan GÖKSEL, Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, Kültür Bakanlığı Yayınları: 906,

İslamiyet öncesi Türk toplumlarına bakıldığında, toplumsal anlamda kadın ve erkeğin eşit statüde oldukları çeşitli araştırmalarca kanıtlanmıştır. Siyasal anlamda ise, hakan ve hatun eşit sayılmaktadır.88 Orta Asya’da Hunlar zamanında, hakan ve hatun devleti birlikte temsil ederlerdi. Halktan olan Hun kadınları da erkeklerin yanında dövüşebilmek için, çok iyi eğitilip, silahlandırılırlardı. Kadın, erkek gibi ata biner, kılıç kullanır ve hatta düşmanla savaşırdı. Türklerde, diğer bazı kavimlerdeki gibi kız çocuğunun dünyaya gelmesi mutsuz bir olay olarak sayılmazdı. Hatta Türklerde kadınlar, kendilerine kız çocuk vermesi için Oğuz prenseslerinin Tanrıya yalvarmalarını isterlerdi. Orhun kitabelerinde de Türk kadınından saygı ile bahsedilirdi. Bu kitabelerde, ‘Devleti idare eden Han’ ve ‘Devleti bilen Hatun’ cümleleri bulunmaktaydı. Bir emir yalnızca ‘ Han emreder.’sözcükleriyle başladıysa geçersiz sayılırdı. Emrin geçerli sayılabilmesi için ‘ Han ve Hatun emreder.’şeklinde başlaması gerekliydi. Hatun da devlet işleri ile ilgili kararlar verip, gerektiğinde savaşlara katılabiliyordu. Yabancı ülkelerden gelen temsilcileri Han ve Hatun birlikte karşılardı. Erkekler tek bir kadınla evlenebilirlerdi. Kadınlarda, savaşlarda, siyasi toplantılarda ve sosyal ilişkilerde hep kocalarının yanlarında yer alırlardı. Ailede çocuğun sorumluluğunu anne ve baba birlikte üstlenirdi. Ailede kadın ve erkek için Od Ata (Baba Tanrı), Od Ana ( Anne Tanrı) diye adlandırılmış tanrı ve tanrıçalar bulunurdu. Evli kadınlar kutsal sayılırdı. Bu yüzden evli bir kadına tecavüz eden şiddetle cezalandırılırdı. Kızlar kendileri ile evlenmek isteyen erkeklerle düello yapıp, yendikleri erkeklerle evlenmezlerdi. Bu durum bize, kadınların erkekler kadar iyi dövüştüğünü kanıtlamaktadır.89

Dede Korkut kitabında, kadının erkeği tamamladığından, silah kullanıp ata binebildiğinden ve gerektiğinde savaşlara katılabildiğinden bahsedilmektedir. Yine Yusuf Has Hacib’in ‘Kutadgu Bilig’ adlı eserinde, kadının sosyal, siyasal ve toplumsal yaşamdaki yeri ve konumu konusunda bilgiler verilmektedir.90

Ziya Gökalp’in ‘Türkçülüğün Esasları’ adlı eserinde de kadından bahsedilmektedir. Bu esere göre, kadın ve erkek eşit durumdadır. Ev, kadın ve

      

88 Ayşegül YARAMAN, Bir Demokrasi Tartışması: Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili ( 1935- 1999), Bağlam Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1999, s. 40.

89 Emel DOĞRAMACI, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Türkiye İş Bankası Kültür

Yayınları, Ankara, 1992, s. 3-4.

erkeğin ortak malıdır. Bu nedenle evin erkeğine ‘ev ağası’, evin hanımına da ‘ev hanımı’ denmektedir. Hakan, bir elçiyi huzuruna kabul ederken, hatunun hakanın yanında yer alması gerekir. Ayrıca, şölenlerde, kurultaylarda, ibadetlerde hatun hakanla beraber bulunmaktadır.91

İslamiyet’in kabulü ile birlikte kadınların toplumsal durumunda farklılıklar ortaya çıkmıştır. Müslümanlığı ilk kez Arap ülkeleri kabul etmiştir. Bu ülkelerde, kadın hep arka plana itilirdi. Erkekler istediği sayıda kadınla evlenebilir, isterlerse kadınları öldürebilirlerdi. Kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü. İslamiyet’in kabulü ile birlikte evlilik kurumu ortaya çıkmıştır. Erkeklerin evlendikleri kadın sayısına sınır konmuştur. Erkeklerin kadınlara daha hoşgörülü olması öngörülüp, eşlerin ihaneti halinde iki tarafa da ceza verilmesi söz konusu olmuştur. Boşanma halinde ise, erkeğin kadına nafaka ödemesi zorunlu hale getirilmiştir. Hz. Muhammed, ‘Cennet anaların ayakları altındadır’ ve ‘Karısının haklarını gözeten iyi bir Müslüman’dır.’sözleriyle kadına verdiği önemi dile getirmiştir. Bütün bunlara rağmen, İslam topluluklarının benimsediği iki gelenek vardır. Bunlardan ilki, kadınların inzivaya çekilmesidir. İslamiyet’in ilk yıllarında kadınların inzivaya çekilmesi gibi bir durum söz konusu değildi. Öyle ki, kadınlar şair, öğretmen ve hatta asker bile olabiliyorlardı. Ancak, zamanla kadınlar peçe takmaya ve eve kapatılmaya zorlandı. İkinci gelenek ise, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmeleri yani poligami sistemidir. Bu iki gelenek de kadınların toplumsal anlamda dışlanmasına ve psikolojik açıdan zarar görmelerine yol açmıştır.92

Görüldüğü gibi İslamiyet öncesi ve sonrası dönemde kadının konumunda önemli farklılıklar görülmektedir. İslamiyet öncesinde, eski Türklerde, devlet yönetiminde kadın ve erkek ortak bir şekilde sorumluluk almaktadır. Ancak, kadının anne ve eş olma özellikleri nedeniyle İslam tutum ve davranışların etkisiyle giderek sosyal yaşamdan uzaklaştırılarak ev ile ilgili rollerle donatılmışlardır.

      

91 Ziya GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, Eflatun Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 158. 92 DOĞRAMACI, “Türkiye’de Kadının Dünü…”, s. 4-5.