• Sonuç bulunamadı

2.2. Türkiye’de Yerel Yönetimlerde Kadının Konumu

3.1.2. Bulgular

3.1.2.2. Diğer Bulgular

Siyasete katılma sebepleri ile üstlendikleri görevler ve görev süreleri;

Katılımcıların siyasete aktif olarak katılmaları süre olarak, 1 ile 27 yıl arasında değişmektedir. Katılımcılar siyasette üst görevler alana kadar, uzun yıllar siyasetle içi içe olduklarını ve siyaset yaşamını yakından takip ettiklerini ifade etmişlerdir. Katılımcıların geneli, siyasette belediye başkanlığı görevini üstlenmeden önceki dönemlerde başka görevlerde bulunmuşlardır. Bu görevlerden bazıları; kadın kolları ve sivil toplum örgütlerinde üstlendikleri görevler, ilçe yöneticiliği, il başkanlığı, meclis üyeliği şeklindedir. Bu durum bize katılımcıların siyasete karşı ilgili ve bilgili olduklarını, tabandan yetiştiklerini, uzun yıllar boyunca siyasetle iç içe olduklarını ve siyaset yaşamını yakından takip ettiklerini göstermektedir. Yani tabandan yetişmek, siyasal örgütlere üye olmak ya da bu örgütler için çalışmak siyasal yaşama katılmayı destekleyici bir zemin hazırlamaktadır.

16 katılımcıdan 14’ünün yerel siyasette belediye başkanlığı görevinde ilk dönemidir. Bir katılımcı ise belediye başkanlığında ikinci dönemi olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca katılımcıların eşlerinin de siyaset içerisinde yer almaları ve hatta belediye başkanlığı görevini üstlenmeleri kadınların siyasal yaşama girmesinde teşvik edici olmuştur. Eşlerinin teşviki ile siyaset içerisinde etkin olmaya başlayan katılımcılarda dikkat çeken nokta, kendilerine yüklenen evsel rollerden ( ev işi, yemek, çocuk bakımı,..) vakit buldukça siyasetle ilgilendiklerini ifade etmeleridir. Yani geleneksel iş bölümünden kaynaklanan, toplumun ev ve çocuk sorumluluk ve bakımlarını kadına yüklemesi sonucu kadın zaman engeli ile karşılaşmaktadır. Dolayısıyla, geleneksel toplum yapısının özel hayatı kadına, kamusal hayatı ise erkeğe sunmasından ötürü siyaset yaşamında erkekler kadınlara oranla daha aktif rol oynadıklarını ya da en azından böylesi bir sorumluluk sürecinden dolayı zaman engeliyle karşılaşmadıkları doğrulanmaktadır.

Katılımcıların açıklamaları doğrultusunda siyasette aktif olarak görev alan kadınlar çoğunlukla aile içerisindeki erkeklerden etkilenerek bu kararı daha kolay verebilmektedir. Dolayısıyla, ailedeki erkeklerin kadınların siyasete girmesinde örnek rol modeli oluşturduğu söylenebilir. Bekar iken babanın ya da erkek kardeşlerin evli iken ise esin, kadınların siyasal karar alma süreçlerindeki etkisi, siyasal görevlere aday olunması noktasında da varlığını göstermektedir.

Katılımcılara neden belediye başkanlığı görevini üstlenmek istedikleri sorulduğunda alınan cevaplar doğrultusunda ortaya çıkan nedenler aşağıdaki gibi genellenmiştir.

− Yerel yönetimlerin temelini oluşturan belediyeler, halkın sorunlarının dile getirilip, bu sorunlara yönelik çözüm önerilerinin araştırıldığı temel birimlerdir. Belediye başkanları halkın kendi içerisinden özgür bir irade ile seçtikleri yöneticilerdir. Dolayısıyla halk tarafından seçilen bu belediye başkanları halkın sorunlarını daha iyi anlayabilmektedirler. Bu sorunları çözüme kavuşturup halka hizmet etmek temel amaçtır.

− Ülkemizde erkeklerin egemen olduğu, geleneksel bir yapı söz konusudur. Siyaset bir “erkek işi” olarak algılanmaktadır. Kadınlar ise toplumsal yapının kendilerine yüklediği evsel rolleri gerçekleştirirken siyaset yaşamından uzak kalmak zorunda bırakılmışlardır. Dolayısıyla katılımcılar, özellikle siyaset yaşamında, toplumda var olan kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırabilmek amacıyla bu görevi üstlendiklerini belirtmişlerdir.

Siyasete katılımı etkileyen faktörler;

Katılımcıların ailelerinde siyasal görevler üstlenmiş kişilerin olup olmadığı kendilerine sorularak, siyasette aktif görevler üstlenmelerinin aileden gelen bir gelenek olup olmadığı araştırılmak istenmiştir. Verilen yanıtlara göre, katılımcıların birçoğunun aile ve çevresinde siyasetle ilgilenen kimseler bulunmasına rağmen, bu durumun bir aile geleneği olmadığı ifade edilmiştir. Verilen bu yanıtlardan, siyasette görev alabilmek için teşkilattan yetişme gereği olmadığı ve ailesinde siyasete aktif katılan bireylerin olup olmamasının kişilerin siyaset yaşamına katılmalarında belirleyici bir etken olmadığı sonucu çıkarılabilmektedir. Katılımcılara göre, ne aile geleneği ne de teşkilattan yetişme temel değerdir. Önemli olan kişinin siyasete ilgi duyması ve bu konuda kendini yetiştirebilmesidir.

Katılımcıların çoğu siyasete katılmayı bir ideal olarak gördükleri için, katılım kararını kendilerinin aldığını ifade etmişlerdir. Katılımcılar arasında, az sayıda da olsa, eş, dost ve yakın çevrelerinin yönlendirmesiyle siyasete katılanlar da yer almaktadır.

Kadının sosyal ve siyasal olarak toplumdaki yeri;

Yüzyıllar boyunca her toplumda kadın ve erkek arasında ayırım yapıldığı gibi, yine her toplumda ataerkil aile ve toplum yapısının egemen olduğu bir gerçektir. Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayırımının bütün toplumlarda bir rol ayırımına yol açtığı, bu rol bölüşümü nedeni ile kadının ev ve özel yasamla sınırlandığı, erkeğin ise toplumda evin ekmeğini kazanan, aile gelirini temin eden, kararlarda söz sahibi olan bir güç olarak etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Halen süre gelen geleneksel düşünce sistemine göre kadının ilk görevi iyi bir eş ve anne olmaktır. Ancak, kadının bu rolüne sanayileşme ve kentleşme olgusu içinde ve toplumsal değişme sürecine bağlı olarak yeni sosyal roller eklenmektedir. Bu değişim sonucu, kadın ister kendi iradesiyle, isterse ekonomik zorunluluklar nedeniyle olsun, çalışma yaşamına girmek suretiyle ekonomik bağımsızlığını kazanarak daha özgür, güçlü ve bilinçli olma yolundadır.

Katılımcıların bu konuya yaklaşımları genel olarak toplumun kadın üzerinde bir baskı yaratması yönündedir. Katılımcılar, toplumumuzun erkeği ön plana çıkaran, dolayısıyla kadını arka planda tutan bir yapısının olduğunu ve bu durumun kadınlar üzerinde bir baskı oluşturduğunu ifade etmişlerdir. Katılımcılara göre, erkek egemen zihniyeti kadınları yaşamın her alanında pasif kılmıştır. Bunun yanı sıra, ekonomik kısıtlamalar ile kültürel ve etnik köken farkı da kadınları pasif kılan nedenler arasında gösterilebilir. Kadınlara yönelik toplumda var olan bu baskılar kadınların cesaretini kırmakta ve özgüven eksikliği sorununu ortaya çıkarmaktadır. Tüm bu nedenler kadınların siyasete aktif olarak katılımını da engellemektedir. Katılımcılar üzerlerine yüklendikleri misyonlarla kadınlara cesaret vermeyi ve onları toplumun her alanında aktif kılmayı amaçladıklarını belirterek; kadınların toplumun her alanında sorumluluklarını yerine getirebilecek yapıya sahip olduklarını ifade etmişlerdir.

Kadınların erkeklere oranla ev içerisindeki sorumluklarının fazla olmasının çalışma, yönetim ve siyaset alanı üzerindeki etkileri;

Katılımcılara kadının toplum içerisinde arka plana itilme sebebinin annelik ve iyi bir eş olma sorumluluğundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorulmuştur. Katılımcıların bu soru karşısındaki tutumları genel olarak kadınsı rollerin kadının

sorumluluğunu arttırdığına yöneliktir. Bugün kadın, gerek yasal mevzuatta, gerekse uygulamadan kaynaklanan nedenlerle kamusal yaşamın tüm alanlarına yeterince katılamamaktadır. Kadının kamusal yaşam içerisinde yer almasını etkileyen başlıca faktör, kadının asli görevini eş ve anne olarak algılayan cinsiyetçi toplumsal değerlerin halen devam etmesidir. Böylece kadın hem eşini ve çocuğunu ihmal edebileceği endişesiyle, hem de çalışan kadın olarak erkeğe kıyasla çok daha fazla sorumluluk üstlendiği için psikolojik olarak etkilenmektedir. Bunun sonucunda kadınlar mesleki kariyer ile annelik, eşlik ve ev kadınlığı arasında ikilem yaşamaktadırlar. Toplumumuzda ataerkil bir yapının olması, erkek egemen zihniyetinin varlığından dolayı kadınlar arka plana itilmişlerdir. Kadın ve erkeğin rolleri geleneksel yaklaşımlara belirlenmiştir.

Bazı katılımcılar bu görüşe katılmadıklarını, kadınların üzerlerine aldıkları sorumlulukları başarıyla yerine getirebileceklerini dile getirmişlerdir. Onlara göre geleneksel toplumun kadına ve erkeğe yüklediği roller farklı olsa da hayat müşterektir. Dolayısıyla kadın ve erkeğin sorumlulukları aynıdır. Bu sebeple iki tarafında birbirine yardımcı olması gerekmektedir. Ayrıca annelik kadınlara özgü bir davranış olduğu için kadınlara bir dezavantaj değil, avantaj sağlayıcı bir durum olarak değerlendirilmiştir.

Katılımcılara, kadınların siyasal haklarını elde etmiş olmalarına rağmen siyasal katılımlarının “oy verme” ile sınırlı kalmasının sebepleri sorulmuştur. Katılımcıların bu soruya verdiği cevaplar aşağıda maddeler halinde açıklanmıştır:

− Toplumun geleneksel yapısından dolayı kadının her alanda özellikle de siyasette dışlanması,

− Kadınların yetiştirilme tarzından dolayı yaşamlarının yalnızca ev ile sınırlandırılması,

− Toplumda cinsiyetçi bakışın hakim olması,

− Özgüven eksikliğinden dolayı kadınların kazanmış olduğu hakları kullanmamaları,

− Değişen yasalarda eşitlik ve kota gibi pozitif ayrımcı politikaların uygulanmaması ve yasaların uygulayıcılarının erkek olması,

− Siyasetin “erkek işi” olduğuna dair toplumda yaygın olan bir düşüncenin var olması,

− Siyaset yaşamına aktif olarak katılan kadın sayısının azlığı,

− Kadınları cesaretlendirici, onları yönlendirici rol modellerinin az olması, Son olarak katılımcılara kadınların siyasal katılımını arttırmaya yönelik neler yapılması gerektiği sorulmuştur. Bu konuda verilen cevaplar aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır:

− Her şeyden önce, siyasetin bir erkek işi olduğu ve kadınların ellerinin hamuru ile bu işe karışmaması gerektiğine dair toplumda var olan düşüncenin değişmesi gerekmektedir.

− Kadınların özgüven eksikliği problemini çözüp siyasete daha aktif katılım sağlamaları gerekmektedir.

− Kadınların eğitim kalitelerini yükseltip, her konuda kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir.

− Toplumsal ve yasal boyutta kadın lehine düzenlemeler yapılmalıdır.

− Kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması durumu anayasada mutlaka yer almalıdır.

− Kadın ve erkek arasında bir eşitlikten söz edebilmek için pozitif sayısı yükseltilmelidir. En azından % 40’ın altında temsil edilmesi engellenmelidir. − Toplumda kadınların siyasal katılımı arttırmaya yönelik bilgilendirici ve

kadınları harekete geçirici programlar düzenlenmelidir. − Yukarıda sözü edilen önlemleri siyasi partilerde almalıdır.