• Sonuç bulunamadı

H a l it bey hoşuna g itmeye n bir durumu öyle kolayca ka­

bu l edenlerden olma d ı ğ ı iç in, konakta n ayrı l d ı ğ ı n ı n da ha er­

tesi günü M o l l a beye kend isini affettirmenin bir çaresini a ramaya başlad ı . Çok sevdiği kar ı s ı n ı n babasiyle dargın ka l­

ma k gücüne g idiyordu. Ka l d ı ki tabiatı ndaki bütün saka t l ı k­

l a ra rağmen Mol la beyi belki de bunlar için sevmişt i . " i l­

minden fa lan pek an lamam a ma, gene büyük adam, hare­

ketl i adam, yaşama s ı n ı bil iyor, gününü boş geçirmiyor . . . "

diyord u . Kaynata s ı n ı n en geçici heves lerine b i l e kendisini b ı rakı rken gözler i nde par layan o çocukça heyecana kendini dol udizgin kapt\rışlarına bay ı l lyordu. O ndan bahsederken s ı k s ı k : " Ben can ı s ı kı lan adamları severim. M o l l a bey de ben im g i b i ; her dakikası n ı ayrı ayrı yaşamak istiyor . Serve­

tini kaybed iyormuş, varsın kaybetsin; can sı kıntısından öl­

mektense zararla avunmak ta kardır . . . " derd i . Gerçekte Ha­

lit bey, a radaki ya ş, yetişme, hatta ta lih ve m izaç gibi birçok ayrı l ı klar ı n üstünden kaynatasiyle kend i a rasında bir ben­

zerl i k bul uyordu .

M A H U R B E S T E

Baba evine taşındıkla rı gün, karısının kıza rmış gözleri­

ni görünce "boşuna ağlıyorsun, demişti; babanla çok geç­

mez, barışırız, hem de görürsün nasıl ! Can ciğer olacağız.

Sen rahatına bak. Bu ev a rtık senindir. Anam iş bilir kadın­

dır. Sen i hiç bir şey için yormaz; her şeyi hazır bulursun.

Kimsenin işine karışmaz da . . . istediğin gibi süslenir, gezer tozarsın. Bu evin rahmetli babamdan kalma bir kaidesi var­

dır: herkes istediği gibi yaşar. "

Halit bey daha o akşamdan istediği gibi yaşamaya baş­

ladı. Yemeğe oturmadan önce beyaz geceliğini giydi; başına tirşe bir takye geçirdi. Çıplak ayakla rında terlik, koffarı dir­

seklerine kadar sıvalı, köşe minderine oturdu; gazetelerini açtı, bir dizini altına kıvırdı, öbür ayağını sa ffaya sa ffaya bir yığın "A ffah A f fah, olu r şey değil. . . Vah vah, yazık oldu a dama . . . " farla günün olup b iten ini okumaya başladı. Ye­

mekten sonra aşçı kadınla şakalaştı, ahretliklerle alay etti, annesinin çeyiz halayığı olan ihtiyar kalfa ile geçmiş zaman­

lardan bahsetti, eski sarhoşluk a rkadaşlarını anlattı, taklit­

lerini yaptı, şa rkı söyledi, ertesi gün için yemek ısmarladı, vazgeçti, gene ısmarladı, kısacası, bütün evi tek başına ne­

şesiyle doldurdu.

O konuşurken Ruhsar bu evin kocasının canlılığına ne­

kadar muhtaç olduğunu iyiden iyiye anlıyordu. Kaynanası, ihtiyar kalfa, sütnineler -evde biri kendisinin, biri babasının olmak üzere iki sütnine vardı- hizmetçiler, hepsi uzun soğuk­

lardan, kapalı havalardan sonra güneşe kavuşmuş otlar gibi, birdenbire değişmişler; ihtiyarlar gençleşmiş, gençler yeni­

den kendi yaşlarını bulmuşlardı. Daha Ruhsar'la iki kelime konuşmamış olan, sıkılgan, mahcup, başını yemek tabağın­

dan her kaldırışında "seninle bir ahbap olsak, yüzümden

M A H U R B E S T E

yuka rı başıma toplanan bu kandan b i r kurtu lsa m " d iye ba­

kan küçük R efik'in göz l eri bi l e ağa beyisini din l erken parı l parı l yan ı yordu. Fakat en çok m esut o l a n H a l it beydi . Bütün h a l i nde çöp l üğüne kavuşmuş bir horoz gel işmesi vard ı . R uhsar, kocasındaki bu değişmenin b i raz da etrafında ki l eri sevindirmek için o l duğunu çabuk a n l a d ı .

H a l it, herkes tarafından sevi l miş o l ma n ı n vergisini veri­

yordu. Evde a i l e efra d ı n ı n i ki ü ç misli emekdar hizmetçi var­

d ı . Bunu a n latırken H a l it bey karısına: " B izim eve giren b i r daha çı kmaz, diyordu; h e l e işe yaramayan takımında n o l u r­

sa . . . Böyle l er i için ölüm de yoktur . Ka lfa bu eve onbeş ya­

şında gelmiş. O geldiği zaman anne d ünyada yokmuş. D e­

mek şöyle böyle seksen l i k b i r kad ı n . Saniye hanım babama süt vermiş; düşün a rtık. Şimdi doksan iki yaşında . Kendisi­

ne sorarsan daha seniz sene yaşayacak zamanı var. M a l üm ya, yüz yaş ı na g i ren lerin günahları sayılmazmış . . . Adi l e ha­

n ı m ondan sekiz o n yaş küçük olacak. Fakat ası l yaşını öğ­

renmek kolay değ i l d i r. Kendisin e soru lmaz; ayıplar. Annem, sonunda büyük annemin, ken d i yaş ı n ı n ortaya ç ı ka cağından korktuğ u için ya cevap vermez, yahut işi kar ı ştırır. Ali ağa yetmişini bu yı l do l durdu. G en ç l iğinde babam l a birl ikte ho­

varda l ı k ederlermiş. Şimdi onun hesab ı na da tövbe istiğfar­

la meşg u l . Faka t a ldanma; merdivende şöy l e b i r hizmetçi bacağı görse gözleri yerinden oynar. Kedimiz b i l e o nyedi yaşında d ı r . D üşün bir kere; b i r kedi için onyedi yaş, bir in­

san için şöyle böy l e yüze l l i fa l a n gibi bir şey olur. Onun için Saniye hanımla açıktan açığa rekabet ha l i ndedir. Baba m ı n sa l ondaki kı rmızı ko ltuğunu hangisi daha önce boş b u l u rsa o oturur.

Bu yüzden a ra larında kavga eksik o l maz; hiç o lmazsa

M A H U R B E S T E

uzaktan uzağa düşman düşman ba kışırlar. E şyamız da böy­

l ed i.r. Yukarları gezdiğinde göreceksin. Oda, sofa apteshane a ra l ığ ı , dolaplar t ı k l ı m tıklım işe yaramaz eşya i l e do l udur.

işlemeli eski uçkur başlarına kada r her şeyi sa klarız. Bu, ci­

ci a nnenin, yan i Ad i l e ha n ı m ı n h immetidir. H iç b i ri n i ata­

mazs ı n ; kimi a n nemden, babamdan, kimi onun babası ndan ka l m ı şt ı r. Annem doğmadan ö nce, iki yaşı nda ölmüş olan da­

y ı m ı n takyesi, hiç boynuna takmad ı ğ ı s ı rma l ı cüz kesesinin i ç inde benim yata ğ ı m ı n başucunda yı l la rca ası l ı d urd u . K ı ­ şacası, bizim e v ya rı türbe, y a r ı darü lacezedir. B e n kolayı n ı

" ya şa s ı n a ld ı rmamak" demekte buldum . Rahatı n ı istersen sen de benim gibi yapa rsı n . B i r ba k, a l ı şama zsan tab i i b i r çaresini düşünürüz. "

R uh sa r, ka lfa i l e Ali a ğayı eve gelmeden önce tan ı m ı şt ı . Sütnineleri o gece görd ü . B i rb i ri ardından, tam yemek za­

man ı oda ları ndan indi ler. Sa niye han ı m ı n yüzü buruşukl a r i çinde kaybolmuş gibiyd i . A l ı şama d ı ğ ı yemek masa s ı na -bu masa gel in h a n ı m ı n şerefine o gece i l k defa kuru lmuştu­

zahmetle oturdu . Konuşurken sesi inler gibi çıkıyor, konuş­

mad ı ğ ı zama n la rda da a lt dudağı biteviye titriyord u . Hemen her şeye kızıyo r, sab ı rsızlan ıyordu. Şöy l e uza kta n "hoş gel­

d i niz . . . " d ediği R uhsa r'a kendisi nden hoşla nmad ı ğ ı n ı her vesi l ey l e a n latmak ister gibi b i r ha l i vard ı .

Yemekten sonra a h ret l iklerden b i ri onu ka l d ı rd ı v e ihti­

yar kedi i l e pay la şa ma d ı kları yerine oturttu. O l d uğu yerde baş ı n ı sa l l aya sa l laya yatsı ya kada r bekl ed i . Geçkin yaşından umulmaya ca k kada r di nç, a k l ı başı nda bir kad ı n d ı . R uhsa r, daha i l k gecede, onun bu evdeki yerini h issetm işti .

Adi l e hanım, merhum süp ü rgeciler kahya s ı n ı n haremi B Cıyi d i l h a n ımefendiy l e beraber Esma sulta n ı n yeti şti rm e l

e-M A H U R B E S T E

rindend i . Çocukluğunda daha bu daireye geçmeden, eski Be­

şi ktaş sa ray ı n ı n bir i nsan a mba r ı na benzeyen harem kısmın­

da sekiz o n kız çocukla beraber yattı kları odas ı nda onu ilk gördüğü günden itiba ren belki de ya ra t ı l ışları ndaki ayrı l ı k yüzünden sevmiş ve nereden hangi tesadüfle a l d ı ğ ı b i l i nme­

yen bir Ha lep çiba n ı yüzünden çizgilerini a l tüst edel i kendi­

si için erişi l mez bir diya r sayd ı ğ ı i kbal hulya la r ı n ı onun he­

sab ı na kurmaya başla mıştı .

Adi l e han ı m, bu saray hayatından s ı k s ı k bahseder, i ki ya ş küçüğü olan Büyidil ha n ı mefend inin o za man ki güzel li­

ğini, kızla r ı n hatta mevki sah i bi gözdelere kadar ona nası l düşman oldukla r ı n ı , onun yüzünden etrafla nas ı l didi ştiğini, nihayet bir ça resini bulduktan sonra Esma sulta n ı n sa rayına geçip nekadar rahat etti klerini uzun uzun a nlatı rd ı .

Büyidi l , i kinci Mahmud'un kız kardeşinde ka l d ı ğ ı b i r ge­

ce, padişah ı n hususi h izmetinde bulunmuş, ona haremde ap­

dest a l ı rken havlu tutmuş; güzel liği, terbiyesi yüzünden i l ti­

fat görmüştü . Esma sulta n ; s ı rf kendi neza reti a ltında ye­

tişti rdiği, terbiyesine dikkat ettiği bu ca riyeyi, isterse, ka r­

deşine hediye edebileceğini iyma etmiş, fa kat padişah, ba­

baca bir i l tifattan i l eriye gitmemiş, i ki gün sonra da, genç cariyeye veri l mek üzere bir elmas iğne yol la m ı ştı . Güzel bir çocuğun gönlünü a lmadan başka bir şey o l mayan bu i l tifat, bu i ki kız ı n içinde, yaşa d ı kları muhitin tabii icaplarından bir yığın ihtirası n, ikba l a rzusunun a ç ı ktan açığa yol a l masına sebep oldu.

Buyüdil haseki olacak, Adi l e de onun sayesinde kendi ha l i ne, şan ı na en ziyade uygu n bulduğu hazneda r usta l ığ ı ­ n a geçecekti . Saraya hediye edi ldiği günden beri içinde ça l­

kanan, acı söze, çatı k kaşa, harem ağası bastonuna rağmen

M A H U R B E S T E

onda yaşamak a rzusunu besl eyen bel i rsiz ümitler gerçekl eş­

mek üzereydi . Her sabah kend i l erine n ezaret eden G ü l fer ka l ­ fayı b i r tarafta yaka layıp a n l attı ğı, çoğu k ı ş gecel erinde, yat­

madan önce büyük orta manga l ın ın etrafında d i n l ed iği ma­

sa l ların b i rbirine eklenmiş a kisleri olan o s ı rma l ı, incil i , taş­

l ı , koltuklu gelin a laylariyle, üzeri servi res im l i sandıklara doldurulmuş çeyizlerle dolu rüya la r ı n müjdelediği şey o l u­

yordu.

O zaman y i rmi i ki, yi rmi üç yaşlarında olan Adi le bu h u l­

yaya o ka da r sar ı l d ı ki adeta kendisini sa rayda mevki sahibi kad ı n l a r i çi n yeni kabul edi l m i ş o i nce s ı kma bel l i, omuzları tül içinde siyah elbisesiyle, başında hotozu, göğsünde gör­

düğü h izmetlere ka rş ı l ık a l d ı ğ ı nişan, elinde dümdüz sapı rütbesini gösteren bir k ı ymet l i taşla süs l ü i nce, fi l dişi bas­

ton, bütün bir haşmet ve debdebe i çinde; noksan tarafl a rı ­ nı, tasavvurlarını okada r ya kından bi ldiği haremi idare eder görüyor, aynaşiyle başbaşa ka l d ı ğ ı zama n l a rda Va l id e S u l ­ tan ı, Kadı n Efendi leri, Padişa h ı nas ı l selam l ıyaca ğ ı n ı , y o l ­ d a rasladığı cariyelere nas ı l muamele edeceğini, ka bahatl i­

l eri hangi yüzle ka rşı layaca ğ ı n ı saatlerce taklit ediyo rdu.

Fakat gün l er geçiyor, bütü n bu hu lya la r gerçekl eşmiyor, M ıs ı r muharebesinin gürü ltüsü içinde kendini kaybeden Pa­

dişah, b i r tür l ü bu iki i kba l meraklısı çocuğun dört göz l e bekledik leri haberi göndermiyordu.

Nihayet Sulta n Mahmud 'un; han ım la r ı n ı n Çam l ıca 'daki evinde, adeta gözleri önünde ö lmesi bu h u l ya l a ra son verdi . Esma S ul tan,bu ö l üm üzeri ne, gözdesini daha fazla yan ında a la koymayı pol itikasına uygun bulmadı . üste l i k yeni Va lide Sultan, Buyüdi l 'in neler k u rd u ğunu yakından bi l i yordu. Pa­

d işah ı n l üzumsuz nezaketi de etrafta epeyce dedikodu

uyan-M A H U R B E S T E

d ı rm ıştı . Genç kızın Padişaha haremde peşkir tuttuğu gece­

den iki ay son ra kömü r çarpması yüzünden hasta lanması ta eski saraya kadar yayı lan bir mesel e olmuştu . Bundan böy­

le kendi sarayı nda BuyOd i l 'in rahat b ırak ı l mayaca ğ ı şüphe­

sizd i . Onun için "cülus" un haftasında kızı K i lercibaşısı İ b­

rahim Ağa i l e sessizce n i kah lad ı . B i raz sonra da dairesinden uza klaştı rd ı .

Senesine varmadan Ad i l e han ı m da S ü l eyman bey adın­

da Tophane Naz ı r l ığında ça l ı şa n bir memurla evlend i r i l d i . Bu evlenme i l e Adi l e'nin haznedar l ı k ümit leri kökünden yı­

k ı l mıştı . Fakat b i r haya lden kurtu lmak, onunla başbaşa ya­

şanmış zama n ı n izlerini içimizden si lmek deği ldir. Çok genç yaşta Adi l e 'n i n kafasına ekilen bu tohum, tıpkı bazı kurşu­

nu düşmüş mescit veya medrese kubbelerinde herhangi b i r tesadüfle biten, ça rçabuk en umulmad ı k yerde kök sa l ı p bü­

yüyen, mevsim mevsim yaprak a çan, hatta meyve veren, za­

man g eçti kçe mima r l ı k eserini zaptederek bütün tabii fonk­

siyon larından ayırıp sadece garip bir saksı yahut b i r Buh­

tunna s ı r bahçesinin yıkıntı ları h a l ine getiren o s ı ska , bodur, çel imsiz fakat çok can l ı ağaçlar gibi, bütün ruhunu kapla­

m ış, onu adeta kendi emrinde yetiştirmişti.

Bunun i çin Sü leyman beyin evl i l ik hayatı, bu i şe vasıta­

l ı k eden su ltan kahyasının vadettiği gibi tam bir cennet ol­

mad ı . Hatta S ü l eyman bey cennetten çoktan vazgeçmişti ; ra­

hat, serince bir itirafa b i l e razıyd ı . iyi l i k, a h lak, terbiye adı­

na idaresini düşündüğü genç, güzel cariyeleri bulama d ı ğ ı i ç i n Adi l e han ım ı n y ı l larca kalbinde bu küçü k ve gayretl i uz­

vu çatlatacak derecede birikmiş olan iyi n iyet leri tek başına kocasının üstünde topland ı . Gerçi görü nürde hiç bir şey yoktu. Esma sulta n ı n sarayında G ü lfer Kadın 'dan a ldığı sıkı

M A H U R B E S T E

terbiye, onun ki mseye ağır b i r söz söylemesine, h iddetle söylenmiş bir cümleye aynı perdeden cevap vermesi ne ma­

n id i . O sadece ince duda k l a r ı n ı iyiden iyiye kısa ra k kaşıyla, gözüyle karşısındakine düşüncesini a n latırd ı . Kocası, iki üç defa hoşlanma d ı ğ ı n ı söylediği herhangi bir şeyi karşısında bir daha yapmak cesaretin i gösterirse bir şey söylemeden mutbağa iner, ocak başında iyice ağlar, sonra kızarmış göz­

l eriyle kocasının yan ına gel ir, " ba k, gör; sen i n fena huyla­

r ı n yüzünden nekadar peri şa n ı m " der gibi durur, onu ye­

meğe buyur ederd i . O zamana kadar ömrünü kendisine ger­

çekten hoş gelen bir gel işigüzel içinde, her akşam bir mey­

hanede dem çekerek, rasgeldiği i le iyi kötü a k l ından geçen her şeyi olduğu gibi söyleyerek rahat, mesut yaşamış olan bu kı rkbeş l i k bekar, ka rısının iradesiyle etrafında gitti kçe dara l a n ve sonunda · boğazına geçi r i l miş bir kement ha l i n i a la n çember içinde her g ü n b i raz daha buna l ıyor, zayıfl ıyor, neşesini, sıhhatini kaybed iyordu.

N ihayet beraber yaşayışla r ı n ı n ilk meyvası olan Sad­

berk'in doğduğu hafta içinde, b i r daha kend isin i s ı kı bir sa­

ray terbiyes i a lmış herhangi b i r kad ı n la hiç ki msen i n evlen­

d rmeye ka lkmıyacağına yakından emin olduğu başka bir ye­

re, iyi i le kötünün, yapı l ması doğru olanla olmıya nın, kibar ve terbiyel i ile a le lade ve terbiyesiz a rasında ki fa rkların bu­

kadar i nceden i nceye ö lçü lmediği bir a l eme göçtü . !' Rahat döşeğinde kendi elceğizimle uzattım. Yüzü memnuniyetin­

den çocuk gibi gülü msüyordu . Benden razı olara k ö l d ü . " d i­

ye a n la ttığı bu ölüm, gerçekte zava l l ı ada m ın bu iyi ahlak­

lı, ded ikodudan hoşlanmaz, titiz, evine düşkün kad ı ndan ka­

çab i l eceği tek kapıyd ı . Onun öbür tarafına geçtikten sonra ka rıs ı n ı n kibi r l i yüzünü, iskelet enda m ı n ı bir daha görm

iye-M A H U R B E S T E

ceği , onu bir mumya gibi kuruta n o d i k sesı n ı ı şıtmiyecegı için gülümsemişt i . Fa kat Ad le hanım işin bu ta rafı n ı bilmi­

yor, bu gülümsemeyi fazilet uğrunda yedi yıl süren müca­

deles i n i n bu mükafatı gibi görüyord u .

Koca s ı n ı n ölümünden bi rkaç gün sonra Adi le h a n ı m ço­

cuğu i le eski kapı yol daşının evine ge l i p yerl eşt i . Garip bir tesadüfle, Ha l it beyin annesi S ı d ı ka ha n ı m da o günlerde doğmuştu . Ad i le, B üyud i l 'i n kızını da beni msed i . Daha zi­

yade süsünde, eğlencesinde olan B üyudi l , bundan çok memnun oldu. Hem çocuk derdinden, hem de vesayeti pek de hoşa gider cinsten olmaya n Adi le'nin d i l inden kurtulu­

yord u . i kide b i r, kendi a lemi nde iyi kötü yaşaya n genç ka­

d ı n ı n "ah, sen bun l a ra layık m ı yd ı n ? senin için ne h ü lya lar kurmuş, ne sa lta natlar düşünmüştüm . . . G özde, haseki, be lki kad ı n efendi olaca k, dünya a lem oturduğun minderin sa­

ça klarını öpecek, d ı şarıdan bohça bohça, sandık sa nd ı k he­

diyeler gelecek, yüzlerce cariye, ha rem ağası içinde nazl ı naz l ı yaşayacaktın" der gibi yüzüne ba kıp iç çeki şlerinden i ki gün içinde ç ı l d ı raca k ha le gelm işti. Evin üst katında ço­

cuklar için hazı rlattığı odaya Adi le'nin iyiden iyiye yerleşti­

tiğini görünce içi gerçekten ferahla d ı . G erçi Ad i l e burada da ra hat durmuyor, hizmetç i lere terbiye dersi veriyor, a şçı­

yı aza r l ıyor, merd iven lerden tra bza n ı n tozunu pa rma klariyle yoklamadan inmiyor, sofa lardan perdeleri düzeltmeden geç­

miyor, her adım attığı yerde b i r kabahat, eksi k yapı lmış b i r şey bul uyor, en masum unutka n l ı kları b i l e ka şlarını çatara k, dudaklarını bükerek, sessiz sedasız, gitti kçe i kizli bir bur­

gu ha l i n i a lan ve insa n ı n i l i kl erine kadar i şleyen bakışıyla ceza landı rıyord u . Fa kat B üyud i l bukadarına çokta n razıyd ı .

M A H U R B E S T E

Kendisi e l i nden geldiği kada r ondan sakı nmak çaresini bul­

dukta n sonra geri tarafına g öz yumabilird i .

Adi le han ı m , Sadberk'in evlendiği seneye kadar konakta ka ldı, sonra damadiyle bera ber ayrı ld ı . Ancak B Oyudi l 'in ölümü haberini a l ı nca, yan i oniki sene sonra konağa döndü . B u ikinci gelişi nde S ı d ı ka hanımı birkaç senel i k evl i b u l d u . E l inde b üyüyen S ı d ı ka o n a h emen bir a nne g i b i a l ışkınd ı . Kocası kendi sütni nesini uşa ğ ı i l e beraber eve geti rdiği i çin, ister istemez, bu yeni gelene karşı ses ç ı ka ramad ı . Yar ı bu­

namış olan süpürgeciler kahyas ı ise, bu acar misafirden çek­

tiklerini çoktan hatı rlamaz o l m uştu .

Geldiğinden üç ay sonra Ha lit doğd u . Doğumun hafta­

s ı nda Adi le han ı m , a na s ı n ı n baba sı n ı n e l i nden çocuğu kap­

tığı gibi üst kattaki odas ı na çeki l d i . Ora da , bu sefer maiye­

tinde bir de sütnine o l duğu ha lde, a yrı, müstakil bir eya lette gibi yaşamağa baş la d ı . B i r yandan çocuğu yetişti rmekle meşg u l o luyor, bir yandan da evin içinde uğruna hayat ı n ı fe­

da ettiği prensipleri yüzünden h emen herkesle çarpışıyordu.

B i rkaç ay içinde hemen hemen evi n bütün idaresi ni gene eline a lm ıştı.

S ı d ı ka hanım ı n kocası S ı rmakeş N uri bey, bu yeni doğu­

mu, daha i l k gecesinden, gençliğinden a l ı şt ı ğ ı eğlence yer­

lerinde kutlamaya başlamışt ı . Karıs ı n ı n yüzün ü "han ı mcı­

ğım, kusura bakma, sevi n d e lisiyim" diye her sabah okşa­

yarak evden ç ı kıyor, gece yar ı larına kadar kimb i l i r nerelerde s ü rtüyord u . Adi le, d üzeltme, a h laklaştı rma progra mı na i l k ö nce b u haşarı damattan baş lamak isted i . Fakat eskisi gibi deği ldi ; ihtiya rlamıştı . Eskiden olduğu gibi silahlarını kul la­

namıyord u . Yirmi beş, otuz yıl önce h er karş ı laşa n ı titreten o sert bakışları ka l ma m ı ştı . ipincecik boynu üstünde zayıf

M A H U R B E S T E

baş ı , değneğe geçirilmiş tüysüz bir kuş tesiri yapıyor, kor­

kutmaktan ziyade güldürüyordu . üste l i k onüç sene damat kapısı nda yaşama n ı n verd iği bir ürke k l i k de va rdı . Onun için tabiyesini değişti rdi . Herkesi ayıplamaktan, haşlamak­

tan , hizmetçileri saba h ları önüne dikerek saatlarca nasihat vermekten vazgeçti . B i rdenbi re di ndar, tövbekar o l d u . Be­

yefendinin selam l ı kta tertip ettiği saz gece lerini bir türlü ardı a rası kesi lmeyen mev l üt ve hatmi şeriflerle ka rşı lamaya başla d ı .

Adi le, adım başı nda Büyud i l han ımefendinin hatıra ları­

n ı taze l iyor, a ğ l ıyor, sızl ıyor, d övünüyordu. " Rahmet l i k ahret kardeşim sağ o l saydı bu böyl e o l mazd ı . Rahmet l i böyle şey­

l ere dünyada tahammül etmezd i " gibi cümleler d i l i nden d üşmüyord u . i l k önce kimsenin pek a ld ı rmad ı ğ ı bu ha l , za­

manla yavaş yavaş tes i rini göstermeye başla d ı . Artık ha la­

yıklar merdiven başları nda yüksek sesle g ü lemiyorlar, N uri beyin hanende leri, her top l a n ı şta merhumenin ruhu için oku­

nan mev l üdun sesiyle karşı laştıkları için, istedikleri gibi o­

yun hava ları söyl iyemiyorlar, evde ka l d ı ğ ı nad i r gecelerde .ai le sofras ı nda Nuri bey rakıs ı n ı serbestçe içemiyord u .

Evi n diğer işlerinde .sözü geçmediğini a n layı nca h e r şe­

yi olduğu gibi muhafazaya ka ra r verd i . Bunda da muvaffak o l d u . Aradan sene geçmeden evde bir ta kım hatıra lar pey­

dah landı . B i r müze ha l ine g i rmesi için eşya s ı n ı n üstünde eti keti eks i k olan oda l a r meydana ç ı ktı . K ı sa cası : o zamana kadar kendi ha l inde, a kl ı baş ı n da insa n la r gibi yaşayan sü­

pürgeci ler kahyası a i lesi, bi rdenbire bu s ı ğ ı ntı kad ı n ı n yü­

zünden acayip bir şekil a ld ı .

Ha lit bey, kendisine " da d ıcığı m", " cici a nne" gibi sıfat­

lar vermesi ne rağmen Ad i l e han ı m ı sevmezd i . Baba s ı n ı n

M A H U R B E S T E

onu gorur görmez yüzünde beliren yarı a lay, yar ı tiksinti, buruşuklar, yaşı i l erledikçe onun da yüzünde yerini yapmış­

t ı . B ununla beraber, biraz annesini üzmemek için, bira z da evi babası ndan ka ldığı gibi devam ettirmek istiyordu. B una muka b i l küçü Refik, Adi le h a n ı m ı del icesine severdi . Onun bütün çatık kaş l ı prensipleri , titizlikleri bu küçük çocuğun karşısında güneş a lt ında kar gibi eriyordu . Refik, her göre­

ni kendisine dost etmenin s ı rr ı n ı b i l iyordu.

Ali Ağa 'n ı n h ikayesi büsbütün başka idi. Fakat bu h ika­

ye, süpürgeci ler kahya s ı n ı n evinden ziyade H a l i t beyin ba­

bası N uri bey l e a laka l ıyd ı . Onun için daha önce N uri beyin

bası N uri bey l e a laka l ıyd ı . Onun için daha önce N uri beyin

Benzer Belgeler