• Sonuç bulunamadı

BEHÇET BEYİN EVLİLİK YILLARI

Behçet beyin evl i l i k hayatı i l k zamanla rda hiç te korktu­

ğu gibi olmadı . Vakıa Atiye i le evleneceği a ndan itiba ren içi­

n i sara n müphem ü m itlerin hiç biri gerçekleşmedi . Faka t genç kad ı n ı Fatih 'teki kona kta v e kendisine " bundan böyle kar ı n l a burada yatacaks ı n " dedi kleri nde odada tek başına gördüğü zaman duyduğu korku ve ıstı rap da sürmedi . O ge­

ce Behçet bey ömrünün en za l im saatlar ı n ı yaşam ı ştı . H a l­

buki Atiye 'yi i l k defa görmüyord u . Çocukl uğunda a nnesiyle sık s ı k onlara gitmiş, yahut onlar evlerine gelmişlerd i . Ken­

d isinden bir kaç yaş küçük o l a n bu kız çocuğu i le, onu eğ­

lendirmek için, oyun oyna m ı ş, kağıttan oyuncaklar yapm ış, bebeklerine i nce sesiyle ninni ler söylemişti. Karısı o l madan, doğrudan doğruya ka rşısına ç ı ksayd ı belki yine ona koşar, e l lerini tuta r, yüzüne utanmadan bakar, " ma şa l la h Atiye, nekadar büyümüşsün . . . " gibi bir şeyler söyler, güler, konu­

şurdu. Fa kat şimdi, kendisin i görmeyel i , şuradan buradan güze l l i ği , serp i l işi hakkı nda bir yığın methiye d i n lediği kızı

M A H U R B E S T E

kendi odası nda ve karısı o l a ra k b u l u nca, birdenb i re a ra la­

r ında bir türlü aşam ıyaca ğ ı n ı sa ndığı bir d uvar varmış gibi şaşırm ı ş ka l m ı şt ı .

Ne yapacaktı, n e yapma l ıydı ? Şunun bunun verdiği na­

sihatlerle peka la idare etm i şt i . Koltu kta kendisi için söyle­

nenleri hiç işitmem iş gibi davranmış, ge l inin başı na parayı , boyunun kısa l ı ğ ı n ı hissettirmeyecek şeki l de serpm iş, etra­

f ı n yarı takd i r l i , yar ı a laylı bakışlarına rağmen şaşırıp ge li­

nin eteklerine basma mış., kısacası, ko ltuk merasimi denen o baş belas ı n ı n içi nden şöyl e böyle sıyrı l m ı şt ı .

Fakat şimdi Atiye neden aya kta d uruyord u ? Otursaydı o da bir tarafa i l işird i . B i r şey söylemesi lazım mıyd ı ? i şte o güvey i l i k namazını k ı l m ış, beyaz bürümcük gece liğini gi­

yinerek ge lmişti .

B i·rden büyü k bir cesa retle genç kad ı n ı n e l lerini yaka l ı ­ yara k yüzüne baktı : çok değişmiş v e güze l l eşmişti . üşü me­

mek için s ı rtına a ld ı ğ ı beyaz ve bo l maşla h ı n içinde, oldu­

ğ u ndan daha beyaz, daha so lgun görünüyord u . H a l i nde aca­

ip bir ürkekl i k vardı . Bir ge l i nden ziyade, za l im bir nezri ye­

rine getirmek için ta l i h i n kucağ ı na atı l m ı ş bir kurbana ben­

ziyordu . Ka lbi ö lesiye burku l a n Behçet bey, yavaşça : "sizin için na mazda dua ettim" dedi . Bunun niçin söylemişti ? Evet, dua etm işti, fakat bu bir adet de o l a b i l i rd i . Behçet bey, kafası n ı n o za mana kad a r böyle çabuk, d u rmadan işle­

diğini hatı rlam ıyordu . Bir düşü ncesi öbürüne uymuyor, bir sonraki bir evve lki ni, görü l meyen el leri n çabukça kımı l dat­

tığı bir s i l g i gibi s i l iyordu .

B i rdenbi re a kl ı na kaçmak gel d i . Ah, şurada n bir f ı r la­

yıversem, kaçsa, yürüye yürüye g itse . . . N eresi o l u rsa ol­

sun . . . Mesela süt ka rdeşinin evine g idebi l irdi . üç sene

ev-M A H U R B E S T E

vel oradayd ı . Gece ya rısına kadar, süt ka rdeşinin iy i bir sa­

atçi olan kocasiyle saat ta mir etmişlerdi . Sonra küçük mi­

safir odası nda kendisine hazı r l a d ı kları yata kta yatmıştı . Ya­

ra bbim, ne rahat uykuydu o ! i ki ko ltukla bir ka napenin a ra­

sına şöyle bir yerleştiri len yata k, o lava nta çiçeği kokan be­

yaz örtü ler; sabah ley i n kendisini "entarisi ala benziyor" şar­

kısını ça lara k uya n d ı ra n adi masa saatinin t ı k ı rt ı s ı ; yerde yata rken söndürdüğü küçü k i da re lambası, hepsi, hepsi gö­

zünün önündeydi . Behçet bey süt ka rdeşinin fakir evi ne ba­

y ı l ı rd ı . Ne ya l ıda, ne kona kta arda geçirdiği gecel erin raha­

t ı n ı bulmamışt ı . O ra la r ı düşündükçe fa rkında o l madan za i r kesi l i rd i . İsma i l M o l la Bey gibi bir ada m ı n oğ l u nun kendisi­

ne yüklediği bir y ı ğ ı n kü lfet o rada yoktu . O ra da Şura-yı Dev­

let aza mü laz ı m ı deği l d i . Kendisini behemaha l yürü mesi icap eden bir yolun başı nda b u l mazd ı . Buna sebep bir ruh ha liyd i . Kaybetmekten, geç ka l ma ktan korkan Behçet bey, şimd i o odada o l ma s ı nı ne kadar istiyord u ! Fa kat i mkan mı va rd ı ? Bu evlenme öteki lere benzemiyordu; emir çok yük­

sek yerden gelmişti . Sonra ela lem neler söylemezdi . . . Gözlerini tekra r yukarıya, genç ka dına doğru ka l d ı rd ı . N i çi n bukadar uzun boyl uyd u ? Kar ı s ı n ı n kendisi ne böyle bir buçuk ka rış yuka rdan ba kma s ı n ı n l üzumu varmıyd ı ? " E l i n i uzatsa çenemi okşayacak" d iye düşündü . B i r haca letten ku rtu l ma k ister gibi bir a d ı m ger i l ed i . B i r duş a ltında ka l­

mış gibi Behçet beyi terlere batı ran bu düşüncelere Atiye han ı m ı n att ı ğ ı kahkaha son verdi .

N i çi n gülmüştü ? Bunu genç kad ı n da b i l miyord u . Belki de a ğ layama d ı ğ ı için g ü l müşt ü . Bu odaya, bir türlü sevece­

ğini kesti remediği bu acaip adamın ya n ı na okadar uza k yo l­

l a rdan gelmişti ki . . . Bütün genç l i k hulya ları, çocukluk y ı

l-M A H U R B E S T E

ları nda d i n lediği masa l l a r, okuduğu roma nlar, bir yığın dü­

şünce, yaşıtlariyle başbaşa geçen uzun konuşma lar, h epsi , h e r şey o n u bu geceye hazırlamı şla rdı. B u gece v e bu adam . . . B u n lar kend isine okadar yabancı şeylerdi ki, be�

ğenmek, sevmek şöyle dursun, beğen i l ip beğeni lmed iğini b i l e a n layama m ı şt ı .

Kend isini ne kada r ya lnız bu l uyordu . O d a gitmek isti­

yordu . H iç o lmazsa , kendisiyle birlikte ge len ve henüz ner­

de yattığını b i lmed iği Şerife 'nin ya n ı na gidebi lseydi . . . An­

nesinin hasta l ı ğ ı a ğ ı r laşı nca hep onun yan ı na sokulmuş, o h izmetçi yata ğ ı n ı n b i r köşesinde ağlamıştı . Fakat nerede yat­

tığını b i l e bi lmiyord u . Garip bi r üm itsizlik her ta rafı n ı sar­

mışt ı . Nol ur, şu adam ağz ı n ı açıp bi r kelime söyleseydi , bir hareket yapsayd ı . Peka la işte oturup konuşurlard ı . Atiye tat l ı bir sohbete her şeyi feda edebi l ird i . Babası onunla ne güze l konuşurdu, onu nası l eğlendirird i . Ş imdi burada ol­

sayd ı . . .

Kocası, ağzı ki litli gibi, karşısı nda duruyord u . Onun bu susmasiyle etraftaki sessizlik büyüyor, uyutucu b i r su gibi dört ya nını a l ıyordu . Atiye, kendisini, her ya n ı yavaş yavaş kaplayan bu suyun içinde b i r tahta pa rçası gibi cansız ve te­

sadüfe tabi yüzdüğünü san ı yord u . En iyisi soyunup yatma-1 ıyd ı . Fakat bu adam ? "O da kend i baş ı n ı n çaresine bak­

s ı n . " i şte sabaha kada r ka rısının ya nında yatJc<ığı yerde ka­

nepeye kıvr ı l m ı ş uyuyan b i r B ehçet bey haycı l i onu böyle de­

l ice güldürmüştü .

Yeni gelin, s ı rtı ndaki maşlahı kendi e l iyle ç ı ka rd ı . Saç la­

r ı n ı n topuzunu kendi e l l eriyle çözdü, fi rketelerini kendisi bi­

rer bi rer topla d ı . Boynunu, ko l la r ı n ı , süsleyen mücevherleri teker teker kendisi ç ıkardı ve nihayet horııodiııin siyah ve

M A H U R B E S T E

mevzun göğüslü ha layı ğ ı n ı n gümüş tepsisinde müşterek ge­

celerine şirin bir tebessümle uzatt ı ğ ı lambayı kocas ı na "ben yatıyorum, isterseniz siz de yatabi l i rsiniz" der gibi bir ba­

kışla kendisi söndürerek yatağ ı na girdi .

Behçet bey, karısına soyunurken yard ı m etmek istem iş­

t i . Çocu kluğundanberi en sevdiği şey lerden biri de a nnesi­

ne ve ablasına soyundukları s ı rada yard ı m etmekt i . E l i ka­

d ı n eşyas ı na çok a l ışkınd ı . Tü l leri üzmeden, pembe atlas­

ları büzüp buruşturmadan, kad ifelerin a ğ ı r işlemelerini tır­

naklariyle bozmadan ceketleri i l i klemesini, çözmesini bi l i r­

d i . O n larla uğraşma ktan aca ip bir haz duyard ı . Fakat insa n ruhunun o zamana kadar tanı madığı bir ikl imden gelen bu kahkaha, onda kım ı lda ma k i m kanı b ı ra kma m ı ştı . Ya nına so­

kulmak, "müsaade ederseniz s ize yard ı m edeyim" demek şöyle d u rsun, ka r ı s ı n ı n çıplak omuzları n ı , beyaz ko l la r ı n ı , dağ ı n ı k saçlarını gördüğü zaman, hakikaten güze l , hiç gör-.

mediği şeki lde güzel bir şeyle ka rşı laştı ğ ı n ı b i l e nerdeyse farketmiyecekt i . H a l buki nekadar güze l d i ! B i r insa n teninin bu sedef parı ltısı n ı , bu mücevher cilasını bu labi lmesi haki­

ki bir mucizeydi . Yazı k ki a ra yerde bu kahkaha ve onun ken­

disine yah\Jt ta lihe karşı fı rlat ı l m ı ş kin ve isya n ı , zehi r l i is­

tihfafı vard ı . Nekadar bitmez tükenmez şeydi bu . . . Hala de­

vam ediyord u . Hföa bu indiri lmiş perde lerin kenarı ndan bu­

lan ı k bir ı ş ı ğ ı n şurasına buras ına ta kı ldığı bu oda n ı n sessiz­

l i ği içinde, kar ı s ı n ı n çıplak omuzlariyle güze l ko l la r ı ndan kendisinde ka lan son haya l le mücadele ediyord u .

Uzakta Ha l iç'e giden b i r vapu r a c ı a c ı öttü. B i r köpek havla d ı . B irkaç köpek, daha uza klarda ona cevap verdi . D ı­

şarda İsta n b u l gecesi a ğ ı r ve hasta l ı k l ı , vehim ve sisle dol u . o bi ldiği ve tan ı d ı ğ ı gibi gece devam ediyordu . Behçet bey

M A H U R B E S T E

bu sesleri çok iyi ta n ı rd ı . B u sesler kendisine uykusuz gece­

lerinde nekadar a rkada ş l ı k etmişlerdi . Artık uykusuz ka l m ı ­ yacakt ı . Uykusuzluk bi r h u l ya kurabi len insa n l a r içi ndi . H a l ­ b u k i Behçet bey h e r t ü r l ü hu lyadan kurtu lmuştu . B u gece, bu kahkaha i l e bütün o h u l ya la rı n , o saadet hulya la r ı n ı n ka­

pısı kapanmıştı .

B ütün mahçuplar gibi, B ehçet beyin hayatında da aşk bi­

ricik rüya i d i . Daha M ü l kiye'ye g irmeden okumaya başladı­

ğı yükseltici, her anı başka bir l ezzet yapan bir aşk; b i lmedi­

ği bir yerde hiç tan ı ma d ı ğ ı , fakat saç ı n ı n renginden gözle­

rinin pa rı ltıs ına ve sesin i n en basit inhinasına kadar bütün zeng i n l i k l erine aşina olduğu cana ya kın ve güzel b i r kad ı n , bir g ü n , ömrünün bir ta rafı nda n , geceleyin hiç beklenmedik bir a nda f ı şkı ra n ve deniz ü stündeki oda s ı n ı a yd ı n l ı ğa b o­

ğan, küçük yaz ıhanesini, uzun aya k l ı , Sa ksonya işi, koyu çi­

men yeşi l i lamba s ı n ı , şura ya b u raya serpi l miş bir yığın eş­

yayı yepyeni bir kıyafetle g iydirdikten ve tava ndaki avize­

nin b i l l ürlarında b i r an sessiz sedasız ç ı n l a d ı ktan sonra kay­

bolan o vapur ışı kları gibi bütün ömrünü ı ş ı ğa , renge, şiire boğacakt ı .

B ehçet bey, bütün ömrünce bu mucize a d ı m l ı tesadütü beklemişti. Şimd i ona okadar yak ı n olduğu bu a nda, bütün bu saadetlerle kend i a ra s ı n a bu uğursuz kah kaha girmişt i . Artık bundan böyle, h e r şeyi bu gü lüşün istihfafı a rası ndan görecek, onun uğu rsuz ı ş ı ğ ı nda, siyah bir güneşin a ltı nda yaşar gibi yaşıyacaktı .

N ed en sonra o da soyunup yatağa gird i . Genç kad ı n , yü­

zükoyun yatmış, uyuyordu. Çok ı l ı k ve yavaş bir nefes a l ışı va rd ı . Behçet bey, yavaş yavaş bu ı l ı k nefesle bütün oda n ı n

M A H U R B E S T E

dolduğunu, aca i p ve uykuda b i r hayatiyetin, ça buk büyüyen b i r nebat gibi, her ya nı sarıp isti la ettiğini sa n ıyordu .

B u nefes ler neka da r derinden gel iyord u ! Bukadar derin uyuya b i l mek için kar ı s ı n ı n kendisinden, bu geceden nekadar uza klarda o l ması lazımd ı . . . Kimbi l i r nerelere gitmişti ? "U­

yurken aca ba nası l d ı r ? " diye düşündü. Fa kat lambayı ya k­

mak onu uyandırma kt ı . Onu uyandırma k, onunla gözgöze gelmek, yüzüne ba kma k istemiyordu. "Aca ba beni her gö­

rüşte böyle gü lecek mi ? " d iye düşündü. G ü l memesi için bir sebep yoktu . Hem gül mese b i l e ne ç ı ka rd ı ? Hala ku lakların­

da ç ı n laya n bu kahkaha bütün bir ömre yetmez miyd i ? Behçet, yüzüne karşı bukadar haşin b i r şeki lde gü ldüğü için kar ı s ı na gücenmemişti; onun acısı daha derind i : o bu g ü l üşle ta lihinin şuuruna ermişti. Alay edi l meğe, beğen i l ­ memeye çoktan a l ışmışt ı . Annesiyle dadısından başka hiç kimse, hatta okadar sevdiği babas ı bi le, onu beğenmemişti.

H er gittiği yerde aynı şey deği l miyd i ? Fakat o, etrafı nda ki­

lerin kendi ha kkındaki düşüncelerine a ld ı r ı ş etmemeyi öğ­

renmişti. M ektepte a rkadaşları kendisiyle a lay ederken o ça­

l ı şmışt ı . D ört y ı l , üstüste birinc i l ikle M ü l kiye 'yi bitirmişti.

işe başlaya lı şurada kaç yı l o l muştu ? Böyle o lduğu halde hiç b i r a rkadaşı, hatta en a rka l ı la r bile, onun kadar i lerleme­

mişti . üstüste iki defa terfi etmişti. H iç beğeni l meden, ya l­

n ı z yaşa maya mahküm oldukta n sonra bütün bunlar neye ya­

rard ı ? En ha k l ı olduğu yerde bile ağz ı n ı a ça r açmaz herke­

sin " sen sus, böyle şeylere kar ı şma !" der gibi ba ktığı bir a­

da m için rütbenin, nişa n ı n , hayatta muvaffa kiyetin bir mana­

sı olabi l i r miydi ? Ya ratı l ı ş ona bu zu lmü yapmıştı . . •

B i rdenbire kendisini çok dar ve boğucu bir çemberin içinde gördü . Fa kat sadece kendisi mi ? Yan ı başı nda

yeis-M A H U R B E S T E

ten, ümitsizl i kten sızmış gibi uyuya n bu kad ı n da aynı ta l i­

hin mahkumu deği l miyd i ? Bütün ömrünce bu çemberin için­

de, onunla beraber, ya nya na yaşa mıyacak mıyd ı ? H a l buki mesut olmak için nesi eksikti ? Bir kad ı ndan isteni len şeyl e­

ri n hepsi onda va rd ı .

Behçet, b u düşünce üzerine, kendi n i unuttu. içinde, bu ya n ı başı nda sereserpi l e uyuyan kad ı n için çok derin bir ta­

raf kanamıştı . Yattığı yerden b iraz ya na kaya rak geceyi b i r daha d i n l e d i . Karı sının bu ı l ı k nefesl eriyle muhakkak bir ta­

rafta bir g ü l ağacı yetişiyor, çiçek açıyor, baha rını yapıyor­

d u . G özleri yaşla doldu, acıdan ziyade şefkatten harap, ka­

rısına yaklaştı. Yastığın üzerinde, cinsini b i l mediği bir ma­

den gibi kü lçelenen saç la rını yavaşça öptü, sonra, onu ra­

hatsız etmek korkusiyle geriye, yatağın öbür ucuna çeki i d i v e tıpkı inine çekilmiş yara l ı bir hayvan g i b i , hiç k ı m ı l dan­

madan orada kıvr ı l ı p ka l d ı . . .

Ne zaman, nas ı l uyumuştu, burasını b i lm iyord u . B u uy­

kudan ve uya n ışta n a k l ı nda ka l a n tek şey, saba h leyin karısı­

n ı n , mesut denebi lecek bir tebessüm l e kendisine uzattığı çay fincanıyd ı . Evl enmelerinin i l k gecesindeki hırçı n l ı ğ ı n ı Atiye bu tebessüm l e ödedi . Bu tebessüm bazan ta l i he sessiz bir katlan ış, bazan da bir saadet gülü gibi pa rı ldadı. Bazan eş­

siz b i r dostluk oldu, baza n b i r şikayet gibi k ı rı ld ı . Bu tebes­

süm sayesinde, birbirlerini a nlamak için ya ra� ı l ma d ı kları muha kka k olan bu karı koca n ı n müşterek hayatları nda bir­

çok şey düzeldi .

Atiye evi n i çabuk benimsedi . Yetiştiği terbiye, kaderin karşısına ç ı ka racağı kocayı sevmeyi ona öğretmişti. üste l i k b i ricik çocukları n ı n , doğdukta n üç g ü n sonra ö lmesi üzeri­

ne boş ka lan a n ne l i k ta rafiyle Behçet'e gittikçe daha fazla

M A H U R B E S T E

ba ğland ı . Koca s ı n ı n çocuğa benzeyen ta rafları okadar çoktu ki . . . B i r çocuk gibi ba k ı l maya muhtaçtı . Atiye ise kendisin­

den zayıfları seveb i l ecek yara t ı l ışta olanlardand ı . Böyleleri daha ziyade anne olurlar ve bir öncekin i büyüttü kçe yeni ge­

len çocuğa bağ la n ı rlar. Ha l bu ki i l k çocuğun güç doğuşu genç kad ı n ı bir daha doğurma maya mahkum etmişt i .

Yazık k i Behçet bütü n bunları anlaya bi lecek bir ya ratı-1 ışta deği ldi . O, bütün mahçuplar gibi, ya l n ı z kend isine ba­

kıyor, her şeyi kend i değerleriy le ö lçüyord u . Ka rısı n ı kendi­

sine üstün buluyor, ezi l memek için, e l i nden geldiği kadar ondan uza k yaşıyord u . Ona karş ı acaip bir sevgisi vard ı ; kin, kıskanç l ı k, u nutma k a rzusu, ö l esiye hayra n l ı k, hepsi bir:biri ne ka rışmış, garip bir h a l ita meydana getirmişti .

Baza n karı s ı n ı günün birinde biraz daha çirkin ve ihti­

ya rla mış bu lsa, daha mesut o laca ğ ı n ı san ı rd ı . Baza n da, bu­

kadar mükemmel bir şey olam ıyacağına i nandığı için, e l bet­

te zayıf bir ta rafı vard ı r, d iye düşünür, saatlarca ka r ı s ı n ı n hususiyetlerin i hatırlard ı . Fa kat bütün b u geçici b i r sanda l

·gibi onun peşinden yürü r, gerçekten kendisine a i t bir ba kı­

ş ı n ı , bir gü l üşünü ya ka l ıyabi lmek için ç ı rpı n ı r duru rdu. Bu zıt düşünceler a lt ı nda yavaş yavaş kabuğuna çeki lmiş hay­

vana benzemişti .

Eve g e l i r gelmez ya b itmez tü kenmez layiha lara , fezleke­

l ere kapa n ı r, yahut ciltlerine, saatlarına , eski yazma larına, minyatür l erine gömü l ürdü . B u n la r onun için kendi kendini mah kum ettiği bir nevi sürgündü. Zaman zaman Atiye onun bu uzletini k ı rar, yan ı başına gel i r, oturur, e l i ndeki işi veya eseri " ne güzel şey ! " diye a l ı r, ondan izah lar isterdi .

Böyle zamanlarda Behçet'in ha l i görü lecek şeydi .

imti-M A H U R B E S T E

han edi len bir mektepl i ürkekl iğiyle yüzü kıpkırmızı, zevk ve h eyecandan bitki n; kesik, ka rışık bi r sürü cümleyle ona e l i ndeki işi a n latır; ren klerin güze l l iğinden, çizgi lerden, ya l­

dızla rdan, süsten, motifler bahsederd i . Fakat hiç bir cümle­

sini bitiremez, umu lmad ık atlayışlarla birinden ötekine ge­

çer; kendisi de bunun farkı nda olduğu için gözle "acaba a lay ediyor mu ? " d iye karşısındakine ba ka ba ka sözü uzat­

tıkça uzatır, n ihayet genç kad ı n ı n sorduğuna kend isi de piş­

man o lduğunu sanarak zava l l ı ve perişa n : " i şte ne yapayım,.

ben böyleyim . . . " gibi bir işa retle susa rd ı .

Haki katte d e b u biçare l ik fikri kendisinde bulunduğu için daima b iça re olu rdu . O nun için ya lnız ve kendi başına ya şamayı tercih ederd i . Tek baş ı na neka da r kuvvetliyd i ! Ka­

derin kendisiyle birleştirdiği bu güze l kad ı n olmasaydı , şüp­

hesiz, daha kuvvetl i o lacakt ı . İ şte onun yazdığı fez leke leri hiç ki mse yazam ıyordu. Gözden geçirmed iği hiç bir kanun layıhası a rtık Şurayı Devl et'ten çıkm ıyord u . Yava ş yavaş Behçet bey ısra r ı , ince leyici zekası, teferruat düşkünl üğü ile Devlet denen meka nizma n ı n daima gölgeçfe ka lan, ne a d ı , ne de şahsiyeti göze ça rpmada n ça l ışan o esaslı ça rkları nda n.

biri o l mu ştu . İyi b i l iyordu ki bu büyük deği rmen, b i raz da kendisi bu lunduğu için bukadar iyi dönüyord u . Bunu birçok­

ları da b i l i yord u . Fakat hiç biri bunu kendisi gibi açıkta n açı­

ğa söylemeye l üzum görmüyord u . Vakıa " ya ma n d ı r şu Beh­

çet, va l lahi . . . Bir oturuşta, bir muhacir a ra bası kağıt yer . O olma sa ha l im iz haraptır . . . " gibi bazı cümleler a rtık kulağı­

na gel meye başlamıştı : fakat bunlar da i renin d ı ş ı na çı kam ı ­ ya n gerçeklerd i . Onun d ış ı nda sadece b i r sükut, Behçet'i bütün ça l ımasiyle korkunç bir boa yı lanı gibi çiğnemeden yutan bir sükut uçurumu va rd ı . İşte bu sükutun ortasında,

kü-M A H U R B E S T E

çücük cüssesiyle, ga rip itiyat lariyle, bir dev yükünü yüklen­

miş bir cüce sabriyle Behçet bey ç ı rp ı n ı p duruyordu . Bundan şi kayetçi değ i l d i . G üvendiği değerleriyle başba­

şa ka l s ı n da, ne o l ursa olsun . . . Bu sükuneti, bu kendi ken­

d isiyle başbaşa ka l mayı temi n için her gün biraz daha ya l­

n ı z l ı ğ ı na göm ü l üyordu .

İsma i l M o l l a o l masayd ı Atiye'nin hayatı, ça l ı şka n b i r ö­

rümceğe benzeyen bu koca i l e gerçekten daya n ı lmaz bir şey o l urdu . M o l la bey, genç kad ı n ı n hayatı nda aksayan tarafı çok çabuk görmüştü . Kad ı n tecrübesi , hayatı nda güze l l i ğe verd iği yer, bu narin ve ta l i hsiz mahl uku a n lamasına yar­

d ı m ett i . B i r nevi sürgün hayatına benzeyen bu evl i l i k haya­

tında , e l i nden geldiği kadar onu eğlendirmeye, hatta mesut etmeye ça l ıştı . G e l i n i nden hiç bir şeyi esirgemiyor, hatta bazı a rzu l a r ı n ı ga rip bir sezişle önlediği b i l e o l uyord u . Hiç bir moda ve yen i l i k yoktu ki İsma i l M o l la'nın gel in i herkes­

ten önce ondan hevesini a l m ı ş o l masın. Boğaz hava s ı n ı n Ati­

ye 'ye yaramıyaca ğ ı n ı an layı nca, ne yapm ış, yapmış, yazları oturma k için Erenköyü 'nde onun istediği gibi küçü k bir köşk satın a l m ı ştı .

B u n u n la beraber, mehtap sefa ları ve saz a lemleri için ya­

lı eskisi gibi b ı rakı l m ı şt ı . Bu a l em lere kad ı n erkek, ayrı ay·

rı sa nda l larla i şti rak etmek a det o l duğu ha lde, M o l l a bey gel ininden ayrı lmaz, b i r l i kte ç ı karlard ı . Bazan sazı M o l la'nın kendisi tertip ederd i . O zaman, devrin modası o l a n şarkı lar ve besteler bir yana b ı rakı l ı r, daha a ğ ı r bi r musiki Boğaz'ı doldururd u . Kışları, her perşembe, Mol la bey geliniyle -fa­

kat bu sefer ayrı a ra ba la rda- Yenikapı M evlevihanesine gi­

derlerd i . Genç kad ı n ça lmaz, söylemez, fa kat musikiyi se·

verd i . M usiki d i n l erken, kendini bütün ta l ihi idare eden bir

M A H U R B E S T E

meleğe b ı ra k ı r gibi b i r ha l i vard ı . M o l la bey onun bu ha lini hem sever, hem de marazi denebilecek bir hassa s l ı ğ ı n neti­

celerinden korkard ı . Bununla beraber, onu deri n l eştirmekten de çekinmezdi . Ona göre esas olan, zaman dediğimiz şeyi in­

san ruhunun benimsemesi, bir meyva ı s ı r ı r gibi, kendi izlerini ona kuvvetle geçirmesiydi . Her tür l ü saadet ve fe la ket dü­

şüncesinin üstünde bir ta l ihi n kerıdisini tamam laması la­

zımdı . ist ı rap insanoğ lu için gündelik ekmek, ö lümse sade­

ce b i r kaderd i . i kisinden de kaçı lamazd ı . Ası l dava, derin

ce b i r kaderd i . i kisinden de kaçı lamazd ı . Ası l dava, derin

Benzer Belgeler