• Sonuç bulunamadı

Ergenlik kelimesi latince adolescent kelimesinin çevirisi olup, bir durumu değil de süreci ifade etmek için kullanılmaktadır (Yavuzer, 2003, s. 262-279). “Yetişkinliğe doğru büyüyen” anlamına gelen “adolescere” fiilinden türetilmiştir (Lerner ve Steinberg, 2004). Ergenlik (puberte) çocukluk dönemi ile yetişkinlik dönemi arasındaki biyolojik, toplumsal, psikolojik ve ekonomik geçiş dönemi (Santrock, 2012), aynı zamanda çocukluk çağının toyluğundan yetişkinlik çağı olgunluğuna geçiş dönemi ve geleceğe hazırlığın olduğu büyüme dönemidir (Larson ve Wilson, 2004). On yaş civarında başlayıp yirmili yaşların başında sona eren, yaşamın ikinci on yıllık zaman dilimini kapsayan bir dönemi ifade eder (Steinberg, 2007). Bu dönemde çocuksu davranış ve tutumların yerini yetişkin hal ve hareketleri alır.

Bedensel (fiziksel) gelişim: Fiziksel büyüme hızı döllenmeden sonra doğuma kadar geçen sürede çok hızlı, bu hız bebeklik döneminde de biraz azalarak devam etmekte, çocukluğa gelindiğinde yavaşlamaktadır. Bu süre zarfında fiziksel gelişmeyi ifade eden gelişme ve büyüme durmamakta, zaman zaman hızı yavaşlamaktadır. Ergenliğe gelindiğinde tekrar atak yaparak büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu son dönem olmaktadır. (Kulaksızoğlu, 2011). Ergenliğe girmede rol oynayan önemli faktör hormanlardır. Hormonlar ergenin gelişmesinde ‘örgütleyici ve harekete geçirici rolü’ nü üstlenir (Coe, Hayashi ve Levine; 1988). Hormonlar anne karnında bebeğin gelişmeye başlamasıyla birlikte ergenliğe kadar görülüp izlenemeyecek biçimde teşkilatlandırır ve ergenlik dönemine gelindiğinde yeni tutumlar şeklinde harekete geçirici rolünü üstlenir (Steinberg, 2007, s.41-43).

Çocukluk döneminde erkek çocuklardan daha kısa olan kız çocukları hormonların salgılanmasıyla beraber ergenliğe erkek çocuklarına göre daha erken girdikleri için büyüme atılımına başlarlar ve yaşıtları olan erkek çocuklardan daha uzun ve ağırdırlar (Temel ve Aksoy, 2005).

Hormonların salgılanmasıyla boy ve kiloda görülen bu ani ve hızlı artış ‘ergen büyüme atılımı’ olarak ifade edilir. Bir anda küçük bir çocuk olan birey inanılmaz bir değişim göstererek nerdeyse bir yetişkin görünümünü almaya başlar. 18. yaştan sonra boy uzaması çok azdır ve yetişkinlikteki kilonun nerdeyse yarısı ergenlik döneminde alınır (Susman ve Rogol, 2004). Kollarda ve bacaklarda bulunan uzun kemiklerin ucunun kapanmasıyla birlikte boydaki uzama sona erir, iskelet sistemini oluşturan kemiklerin bileşimindeki değişmeyle de kemikler daha sert ve kırılgan olur (Steinberg, 2007, s.44-47).

Marshall (1978)’a göre ergenlikte 5 temel fiziksel değişim vardır. Bunların ilki; 3-6 yaşta azalarak devam eden büyümenin hız kazanmasıdır. İkincisi; birincil cinsiyet özellikleri olarak ifade eedilen üreme organlarının ve kızlarda yumurtalıkla erkeklerde testislerin gelişmesidir. Üçüncü değişim; ikincil cinsiyet özelliklerindeki değişimlerdir. Dördüncüsü; bedendeki kas ve yağ miktarı oranlarındaki farklılaşmadır. Kızlarda deri altında biriken yağın fazlalaşmasıyla göğüslerin ve kalçanın büyümesi, erkeklerde kaslanmayla beraber omuzların ve göğüs kafesinin genişleyerek erkeksi bir görünüm almasıdır. Son olarak beşinci değişim; sistemlerin, özellikle solunum ve dolaşım sisteminin daha dayanaklı bir hal almasıdır

Kız ya da erkek genç birey çocukluk çağı hastalıklarından ve yetişkinlik dönemine özgü sorunlardan uzaktır. Bu dönem yaşamın en sağlıklı dönemi olarak ifade edilmektedir.

Kızlarda ve erkeklerde ergenliğe girmeden yaklaşık 1-2 yıl öncesinden cinsel değişmeler olmaya başlar. Bunlar birincil cinsel gelişmeler ve ikincil cinsel değişmelerdir. Birincil cinsel değişimler üreme organlarındaki değişimlerdir; kızlarda adet kanamasının, erkeklerde gece boşalmalarının olması. İkincil cinsel değişimler: kızlarda memelerin tomurcuklanması, cinsel organın ve koltukaltının kıllanması, göğüs ve kalçaların büyümesi şeklinde; erkeklerde cinsel organlarda büyüme ve kıllanma, koltukaltında ve yüzde kıllanma, sesin giderek kalınlaşması şeklinde belirir (Uçar, 2013).

Sosyal-Duygusal Gelişim: Ergenlik dönemi ruhsal anlamda fırtınalı ve çelişkili dönem olarak bilinir. Uzun süren, dengeli davranışların görüldüğü çocukluk döneminden sonra dengesiz davranışların tavan yaptığı ergenlik dönemi, gelişme çağındaki birey için yaşanması zor olan bir dönemdir (Yavuzer, 2003).

Çocuğun ergenliğe girmesiyle davranışları ve psikolojik fonksiyonları farklı biçimlerde etkilenir (Brooks-Gunn, Graber ve Paikoff, 1994). Ergenlikteki biyolojik değişmeler davranışları doğrudan etkiler. Özellikle cinsel hormonlardaki artış ergenin cinsel dürtülerini harekete geçirici rolünü üstlenir (Halpern, Udry ve Suchindran, 1996). Biyolojik değişmeler aynı zamanda benlik algılarında değişmelere, ayrıca başkalarının onlara tepkilerindeki değişimler sebebiyle de ergenin davranışlarında değişmelere sebep olur (Steinberg, 2007).

Ergenlik dönemi bireyin ruh durumlarından benlik saygılarına, anne babalarıyla ilişkilerinden arkadaşlarıyla iletişimlerine kadar bir çok faktörü etkiler. Ergenlikle beraber gelen değişimlerle birey aynı anda birden fazla farklılığa uyum sağlamaya çabalamaktan başlı başına bir stres dönemi yaşamaktadır. Kilo alımındaki artışla beraber stresleri daha da artmakta, çağdaş toplumlarda zayıflığa verilen önem sebebiyle özellikle kızlarda düşük benlik algısının oluşması kaçınılmaz bir hal almaktadır (Rosenblum ve Lewis, 1999). Hormonal değişiklikler beraberinde duygusal dengesizlikleri de getirir. Yapılan bir araştırmada eloktronik alıcılarla izlenen ergenin ruh halllerinde, yetişkinlerle kıyaslanınca daha çok dalgalanmaların olduğu görülmüştür (Csikszenmihayli ve Larson, 1984). Davranışlardaki değişimlerde tek başına etki sahibi sadece hormonlar değildir. Çevrenin ve hormonların etkileşimleriyle davranışlarda değişiklik meydana gelir (Brooks- Gunn vd. 1994). Ailede, okulda veya arkadaşlarla olan problemler gibi stres yaratan durumlar hormonlardan daha çok bireyin davranışlarını etkiler (Steinberg, 2007, s. 57).

Hormonları ve davranışları etkileyen bi diğer etmen uyku uyuma düzenindeki değişimlerdir. Ergenlik dönemine girmeyle beraber ergen daha geç uyumaya gitmekte ve sabah erken kalkmak zorunda olanlar uyanmakta zorluk çekmektedirler. Yetersiz uyku yüzünden ruh sağlıkları daha zayıf, kaygı ve depresyon daha çok, okul başarısında da düşüş olduğu görülür (Wolfson ve Carskadon, 1998).

Erinlikte anne babayla ergen arasındaki ilişkilerde de farklılaşma yaşanmaktadır. Aradaki iletişim azalmakta, çatışmalar yoğunlaşmakta ve aradaki mesafeler ise artmaktadır (Laursen, Coy ve Collins, 1998). Bu durum ergenliğin sonuna doğru düzelmektedir.

Çelişkili duygulara bu dönemde sıklıkla rastlanılır. Ani tepkiler, düşünmeden yapılan hareketler, bencilce davranışlar, sinirlilik, kaygılı olma, kararsızlık gibi duygusal tepkilerin yanısıra duygusallıkta da artış yaşanmaktadır. Bedenin ani ve sürekli değişimine uyum, çocukluk çağı davranış ve düşüncelerin kendisine yeterli gelmemesi beraberinde duygusal gerginliği de getirmektedir (Yavuzer, 2003).

Ergenlik dönemi çocuklukla yetişkinlik arasındaki ara dönem, bir geçiş dönemi olması sebebiyle kişilik gelişiminde, yetişkinlikteki yaşam stilini büyük ölçüde belirleyecek oluşumlara zemin hazırlayan kritik bir dönemdir. Dönemin sonuna gelindiğinde bireyin hayata bakış penceresi, çevresi ve kendisiyle ilgili düşünce ve seçimleri, maksat ve nihai hedefleri netlik kazanmaya başlamıştır (Bahadır, 2002, s.57-65).

Bireyi öznel ve nesnel özellikleriyle diğer insanlardan ayıran sosyal ve psikolojik tepkilerine kişilik denmektedir (Gander ve Gardiner, 2015). Kişilikle ilgili çeşitli kuramcılar farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Psikoanalitik kuramın temsilcilerinden Sigmund Freud (2010) kişiliğin üç temel yapıdan oluştuğunu ileri sürmüştür. Freud’a göre kişilik id, ego ve süperegodan oluşmaktadır. İd; doğumdan sonra gelişen ilk kişilik ögesidir, altbenlik olarak da isimlendirilir. İlkel arzu (açlık, susuzluk, cinsellik) ve dürtülerin saklandığı yerdir ve amacı doyuma ulaşabileck en kısa yolu bulmaktır, haz prensibi ile çalışır. Ego; diğer bir tabirle benlik, kişiliğin dengeleyici organıdır. Gerçekliğin temsilcisi ve id ile süperegonun dengeleyicisidir. Süperego; üstbenlik, en son oluşan kişilik ögesidir ve vicdanın temsilcisidir. Örf ve adetleri, toplumsal kurallar ve toplumdan onay görecek davranışları temsil eder. Egoyu bir terazi gibi düşünecek olursak bir kefesinde id, diğer kefesinde superego vardır. Ego bunları dengede tutmaya çalışır ve aradaki denge- dengesizlik durumu kişiliğin dinamiğini oluşturur.

Anne babadan, çevreden ve akranlardan görülen değer yargısı ve ahlaki yapı da ergenin kişiliğini şekillenmesinde etkili olan faktörlerden biridir. Ergen tüm bu gördüklerinin sentezini yapar ve bu onun dünya görüşünü yansıtır. Eğer ergenin düşünce ve değerlerinde çevresindekilerle farklılaşma varsa bu ergeni kimlik bunalımı ve rol karmaşasına sürükler. Genelde aile ve çevrenin görüşleri olduğu gibi kabul edilir. Kabul etmeyip farklı görüşü benimseyenler uzun bir kimlik bunalımından sonra kendi kimliklerini bulmakta zorluk yaşarlar (Kulaksızoğlu, 2011).

Bilişsel (Zihinsel) Gelişim: Ergenlikte tüm alanlarda olduğu gibi zihinsel alanda da bir takım değişiklikler meydana gelmektedir. Düşünce yapısının genişleyip soyut düşünce sisteminin olgunlaşması fiziksel değişim kadar ergenin gelişimi ve davranışları üzerinde etkilidir. Ergenlik dönemi dünyaya daha farklı bakma, daha gelişmiş ve karmaşık fikirler yürütme yetisinin kazanıldığı kritik bir dönem olma özelliği taşımaktadır (Keating, 2004). Ergenlerin çocuklara nazaran daha zeki olmalarının sebebi daha çok yaşayıp daha çok bilgi toplamış olmaları, yeterli-gelişmiş ve tesirli düşünme biçimini öğrenmiş olmalarıdır (Steinberg, 2007, s.82). Keating (2004) ergenlik döneminde düşünce yapısının denetleme ve dikkatli olmasını sağlayan ‘yönetici takım’ ının geliştiğini ve bu sayede bilişsel olarak avantajlı konuma geldiklerini ifade etmiştir. İlk değişim ergenlerin çocuklar gibi sadece gerçeklere bakarak düşüncelerini sınırlandırmaktan kaçınıp mümkün olabilecek şeylerin varolabileceğine inanmalarıdır. Somut olaylarla ilgilenmekten öte görülenin ardındakinin de var olduğunu düşünürler. Olası olabileceğe ait akıl yürütme yetisiyle sistemetik düşünmeyi öğrenir. Sistematik düşünce yapısını kullanarak ona sunulan bir fikri önce sorgular daha sonra onun düşünce yapısına uygunsa kabul eder, bu sayede iyi bir tartışmacı olmuştur. Özellikle ailesiyle olan kavga ve tartışmaları bu gelişmeyle kendini gösterir (Smetana, 1989).

Ergenlik döneminin bir diğer önemli kazanımı tümdengelimsel akıl yürütme becerisidir (Klaczynski ve Narasimham, 1998). Bu düşünce sistemi beraberinde ‘eğer- sonra’ düşünce sistemi olarak da bilinen ‘hipotetik düşünme’ biçimini getirir. Karşılaşılan bir probleme çözüm bulmak için olası yollar belli bir düzene göre düşünülür, çözüm yolu bulunur. Bu düşünme yapısı ergenin karşısındakini anlamasına ve empati kurmasına, karar verme becerisinin gelişmesine yardımcı olur (Steinberg, 2007, s.84).

İkinci değişim dostluk, din, felsefe, dostluk gibi soyut kavramları düşünmenin ortaya çıkmasıdır. Hayatın anlamıyla ilgili dah çok düşünmeye başlamışlardır (Hacker, 1994).

Soyut kavramları -atasözleri, deyimler, benzetmeler, vs.- kavrarlar ve soyut mantık gerektiren konulara ilgi duyarlar (Steinberg, 2007, s. 84-85).

Üçüncü değişim düşünme üzerine düşünmek olarak ifade edilen ‘üstbiliş’teki değişimdir. Bu sayede kişi okuduğu ya da dinlediklerinden anlamlar çıkarır, öğrendiği bir şeyi hatırlamak için gerekli yöntemleri kullanır ve problemlere bu stratejileri kullanarak çözümler bulabilir (Chalmers ve Lawrence, 1993).

Dördüncü değişim çok yönlü düşünme becerisinin gelişimidir. Sorunlara birçok boyutu gözönünde tutarak bakarlar, sorulan sorulara karmaşık yanıtlar verirler. Çok boyutlu düşünme becerisini gelişimiyle başkalarının bakışaçısının da farklı olabileceğini, toplumsal olayların farklı yorumlanabileceğini görür, bu da ergenin diğer insanlarla daha iyi ve karmaşık ilişkiler kurmasına yardım eder (Steinberg, 2007, s, 86-87).

Beşinci değişim bakış açısında göreliliğin olabileceğini kabul etmeleridir. Daha önce sadece görünene inanan çocuk ergenlikle beraber görünenin ardındaki sebeplerin de olabileceğini bilir. Mutlak doğrunun olmadığını bilirler, tamamıyla güvenilir bilginin olmayacağını düşünürler, sürekli sorgulayıcıdırlar ve bu da onları her konuyu sıklıkla eleştirmeye iter (Chandler, 1987).

Ahlaki Gelişim: Ahlaki kurallar, toplumun hep birlikte ve uyum içerisinde yaşamalarını kolaylaştıran, uyulması zorunlu olan davranış şekilleri ve kurallardır (Türk Dil Kurumu, 2011). Toplumu oluşturan kişilerin nerede, ne zaman, nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen ve toplumda karışıklık çıkmasını engelleyen, toplumsal nizamı sağlayan kavramlarla bağdaşan müşterek değerlerdir (Avcı, 2006, s. 39-64).

Bireyin ahlaki açıdan en hassas olduğu dönem ergenlik dönemidir. Vicdan gelişiminin hızla artmasıyla iç kontrol gücü dış kontrol gücünü ortadan kaldırırarak çevrenin beklentilerine göre değil kendine özel değerler sisteminin farkına varmasını sağlar (Armaner, 1980; Windmiller, 1995). Ahlaki kurallara zorunluluktan ve cezalandırılmadan korkulduğu için uyulmadığını, gerekli olduklarından uyulması gerektiğini öğrenirler (Hökelekli, 2002, s. 24-27).

Psikanaliz, öğrenme ve bilişsel gelişim kuramcıları ahlak gelişimine çeşitli açıklamalar getirerek, farklı yönlerine odaklanmışlardır (Bee ve Boyd, 2009).

Ahlaki gelişim kuramcılarından Freud’a göre ahlaki açıdan ilk ve en ehemmiyetli otorite kaynağı anne babadır. Çocuk, davranışlarını ebeveynlerinin tutumlarına bakarak kazanır,

da şekillenmesiyle 6 yaşına geldiğinde doğru ve yanlışı tam olarak ayırt edebilir (Santrock, 2012).

Bilişsel gelişim kuramcısı Piaget’e göre ahlaki gelişim bilişsel gelişimle parelellik göstererek gelişir, bilişsel gelişimi etkileyen etmenler ahlaki gelişimi de etkiler. Ahlaki gelişimi üç döneme ayırarak incelemek mümkündür: ahlak öncesi (0-5 yaş) dönem, dışa bağımlı ahlak (6-10 yaş) dönemi ve ahlaki bağımsızlık (11 yaş üstü) dönemi. Ahlak öncesi dönem çocukları çevresinde gördükleri hakkında herhangi bir akıl yürütmeden birebir taklit ederler. Dışa bağımlı (heteronom) dönemde olaylar anlamlandırılmaya başlanmıştır, kurallara mutlaka uyulur, yanlış davranışlar neden yanlıştırı sorgulamaksızın ceza gerektirir düşüncesindeler, olayın niyeti, niçini değil sonuçu önemlidir. Ahlaki bağımsızlık (otonom) döneminde ise ahlaki değerlendirmelerde sonuçtan ziyade olayın nedeni-niyeti önemlidir, kuralların fayda sağlayacak şekilde değiştirilebileceğini öğrenirler, işbirlikçi ahlak bahis konusudur (Temel ve Aksoy, 2005; Kaya, 2011).

Erikson’un ahlak gelişimi ile ilgili görüşleri Ferud’un düşüncelerine benzemektedir. Erikson çocukların ahlak kurallarını anne ve babasından öğrendiğini savunur. Erikson’un kuramına göre, ahlak gelişimi açısından gurur da en az suçluluk ve utanç duyguları kadar önemlidir (Bee ve Boyd, 2009).

Kohlberg ise ahlaki gelişimin üç düzey ve altı evreden oluştuğunu ileri sürmüştür, her evrenin belirli sırası vardır ve evreler özellikleri bakımından birbirinden farklıdır, bir evre içselleştirilmeden diğerine geçilemez (Gander ve Gardiner, 2015; Steinberg, 2007).

Ahlaki Gelişim Evreleri:

1-Gelenek Öncesi Düzey: Ahlaki açıdan en düşük seviyedir. Ahlaki değerleri birey dışındaki oluşum ve ihtiyaçlar teşkil eder.

I. Evre- Ceza ve itaat eğilimi: Bu evrede davranışın onay görüp görmemesine bakılır, çocuk cezadan korktuğu için kurallara uyar, kurallara neden uyulması gerektiğini bilemez II. Evre- Saf çıkarcı eğilim: Bu evrede çıkarcı yaklaşımlar söz konusudur, birey karşılığında ödüllendirileceği davranışları yapar, doğru olan davranış bireyi mükafatlandırandır

2-Geleneksel Düzey: Bu evredeki birey davranışların kendisine dokunan sonuçlarına göre değil, kendi haklarını da gözeterek milletinin ve ailesinin beklentilerine göre değerlendirir. Sosyal uyumu destekleyip içinde bulundukları gruba içten bağlılık söz konusudur.

III. Evre- Kişiler arası uyum: Bu evredeki birey yapacağı davranışın başkalarınca onaylanıp onaylanmayacağına bakarak davranır, toplumun gözünde iyi olmak tek arzusudur, fedakar ve gruba bağlıdır

IV. Evre- Kanun ve düzen eğilimi: Birçok yetişkinin içinde bulunduğu bu evrede, grup kurallarının yerini toplumun kuralları almıştır ve yasalara sorgulamadan uyulur 3-Gelenek Sonrası Düzey: Birey uymak istediği ahlaki ilkeleri otorite ve kanunlardan bağımsız olarak kendisi oluşturur ve uyar, bu ilkeler evrensel değerlere dayalıdır.Kohlberg bu düzeye ulaşan çok az insan olduğunu, ulaşanların da genellikle tüm dünyaca bilinen kahramanlarının olduğunu söylemiştir

V. Evre-Sosyal sözleşme eğilimi: Bu evrede birey insan hakları, özgürlük gibi tüm insanların yararına olacak onlara refah ve rahat bir hayat yaşatacak değerleri göz önünde tutarak bunlara uygun davranır. Kurallar bu doğrultuda değiştirilebilirler

VI. Evre-Evrensel ahlak ilkeleri eğilimi: Ahlaki olarak ulaşılabilecek son evredir. Doğru, evrensel nitelikli birey tarafından vicdanen oluşturulan kurallarca tanımlanmaktadır. Sosyal çıkarlara bakılmaksızın tüm insanlığa fayda sağlayacak kurallar geçerlidir, adil olmayan yasaya uyulmaz (Kohlberg and Turiel, 1991).

Ergenlik dönemindeki kişi, doğru ile yanlışı ayırt edip, yanlış hareketlerden cezadan korktuğu için değil, kendi ahlaki değerlerine uygun gelmediği için imtina eder. Ahlaki değerler arasındaki çatışmaları fark eder, uygun olanını kendine ve başkalarının yararına olduğu için kabullenir. Sonraki aşamada ahlaki kuralların göreceli olduğunun farkına varır (Yörükoğlu, 2000, s. 52-53).

Benzer Belgeler