• Sonuç bulunamadı

Enzim adı Yunanca’da “içinde-maya” anlamına gelen “en-zyme” teriminden türemiştir. Enzimler tabiatta bitkiler ve hayvanlar tarafından üretilen, hemen hemen tüm canlı ve dokularda bulunan protein yapısında kompleks bileşikler olup, belirli koşullarda (sıcaklık, nem ve pH gibi) biyolojik katalizör olarak görev alır ve spesifik substratlarla aktif duruma geçerler (Anonim, 2006a).

Fitaz enzimi (myoinositol hekzafosfat fosfohidrolaz), fitatı inositol ve inorganik fosfata hidrolize eden bir enzimdir. Fitazlar, fitik asidin fosfat gruplarının bir veya daha fazlasını hidrolize ederek inorganik fosfor ve inositol pentafosfattan inositol monofosfata (IP5’den IP1’e) doğru daha düşük yapıdaki fosforik esterlerin ortaya çıkmasına yol açar. Bu reaksiyon serbest miyositolün açığa çıkmasını sağlar (Harland ve Morris, 1995). Hayvanların sindirim sistemine 4 farklı şekilde fitaz enzimi aktivitesi sağlandığı bildirilmektedir (Angel ve ark., 2005). Bunlar; 1) yem hammaddelerinde doğal olarak mevcut olan, 2) rasyona ekzojen olarak ilave edilen, 3) sindirim sistemindeki mikrofloralar tarafından endojen olarak üretilen, 4) bağırsak mukozası membranına bağlı olan fitaz enzimi aktiviteleridir. Fitaz enzimi

bitkilerde, hayvanlarda ve mikroorganizmalarda farklı dağılımlarda bulunmaktadır. Fitin defosforilasyonunu inositol halkalarının değişik bölümlerinden başlatması ve farklı düşük inositol izomeri meydana getirme özellikleri bakımından birbirinden farklı iki fitaz enzimi olduğu bildirilmiştir (IUB, 1979). Bunlar a 3-fitaz enzimi (EC.3.1.3.8) ve a 6-fitaz enzimi

(EC.3.1.3.26) olup, a 3-fitaz enzimi fitin defosforilasyonunu ilk önce 3 pozisyonundan başlatıp sırasıyla 1,2,4,5,6-pentakisfosfat ve inorganik

fosfat, a 6-fitaz enzimi ise fitin defosforilasyonunu 6 pozisyonundan başlatıp sırasıyla 1,2,3,4,5-pentakisfosfat ile inorganik fosfat meydana getirir. Genelde 3-fitazlar tam bir defosforilasyon sağlayamazken, 6-fitazların fitik asit defosforilasyonunu tam olarak gerçekleştirebildiği bildirilmektedir (Wodzinski

ve Ullah, 1996). Normalde 3-fitazlar bakteriler tarafından üretilmekte, 6-fitazlar ise bitkilerde bulunmaktadır (Reddy ve ark., 1982; Nayini ve

Markakis, 1986). Ancak bu genel kuralın dışında da üretimin olduğu ve 3-fitaz enzimi aktivitesine değişik soya tohumlarında (Phillippy ve ark., 1988), 6-fitaz enzimi aktivitesine ise Escherichia Coli’de (Greiner ve ark., 1993) rastlandığı ifade edilmektedir. Etkinlik bakımından mikrobiyel fitazın pH 2-6 aralığında, bitkisel kökenli fitazın ise pH 5 civarında optimum olduğu ileri sürülmektedir (Wodzinski ve Ullah, 1996). Fitatın, fitaz enzimi ile inositol, inorganik fosfor ve diğer divalent elementlere hidrolizi <ekil 1.3’de gösterilmiştir (Lei ve Porres, 2003).

ekil 1.3. Fitatın, fitaz enzimi ile inositol, inorganik fosfor ve divalent elementlere hidrolizi.

Ruminantlar, rumende bulunan mikroorganizmaların fitaz enzimi

üretebilmeleri nedeniyle bitkisel kökenli yem maddelerinde bulunan fitik asit formundaki fosfordan yaklaşık olarak % 33-90 oranında

yararlanabilmektedirler (McDonald ve ark., 1987). Ancak endojen fitaz aktivitesi çok düşük olan kanatlılarda bitkisel kaynaklı yem maddelerindeki fosforun değerlendirilmesi yetersiz kalmaktadır (Nelson, 1967; Maenz ve Classen, 1998). Bu nedenle kanatlı rasyonlarına dışardan inorganik fosfor kaynağı katılması zorunlu bir hale gelmektedir. Ancak kanatlı rasyonlarına dışardan fitaz enzimi ilave etmek suretiyle inorganik fosfor katılması zorunluluğu kısmen yada tamamen ortadan kalkabilmektedir. Böylece çevre kirliliği bakımından önem taşıyan fosfor atılımı yaklaşık % 42 oranında azaltılabilmekte (Simons ve ark., 1990), protein ve mineral sindirimi artırılabilmektedir (Yi ve ark., 1996; Sebastian ve ark., 1997).

Fitaz enziminin elde edilmesinde kullanılan en önemli kaynak Aspergillus niger adlı mantardır. Fitaz enzimi toz, granül (ısıya dayanıklı kaplama ) veya sıvı formda üretilmektedir. Enzim formu ve veriliş şekli enzim aktivitesini ve bu aktivitenin ısıl işlemler sonucunda korunma yeteneğini büyük ölçüde etkilemektedir (Haefner ve ark., 2005). Yem işleme aşamasında meydana gelen pH ve ısı değişiklikleri (Wodzinski ve Ullah, 1996), sindirim sisteminin üst kısımlarındaki düşük pH ortamı (Phillippy, 1999) ve peletleme ısısının 75 0C’yi aşması gibi durumlarda (Pointillart, 1993) korunmamış fitaz enzimi aktivitesinde azalma meydana geldiği bildirilmiştir.

1.2 . Fitaz Enzimi Aktivitesi ve Fosfor Değerlendirilebilirliğini Etkileyen Faktörler

Kanatlı sindirim sisteminde fitaz enzimi aktivitesinin sınırlı kalmasına ilişkin olarak genelde iki neden gösterilmektedir (Zyla ve ark., 2001). Birincisi, fitaz enziminin rasyonlara ilave edilen inorganik fosforla interaksiyonu olup, fitaz enzimi etkinliği ile yemdeki inorganik fosfor düzeyleri arasında negatif korelasyon olduğu bildirilmektedir. Başka bir deyişle rasyon inorganik fosfor

seviyesi yeterliyse, fitaz enzimi ilavesi önemli bir katkı sağlamamaktadır.

Fitaz enzimi sadece yararlanılabilir fosfor (YP) bakımından yetersiz olan rasyonlara katıldığında önemli derecede etkili olmaktadır. İkincisi, yemdeki fitatların tam olarak hidrolize olmayışıdır. Nitekim, deneme yemlerine inorganik fosfor kaynağı ilave edilmeden yeme fitaz enzimi katılmasının piliç performansındaki düşüklüğü gideremediği, yemlerdeki yararlanılabilir fosfor düzeylerinin düşük kalmasının iştahı, dolayısıyla yem tüketimini azalttığı, sonuçta verim performansında ciddi gerilemelere sebep olduğu bildirilmektedir (<enköylü, 2002).

Tek mideli hayvanlar için kompleks bir işlem olan fitat fosforunun hidrolizi; rasyonun Ca ve P seviyesi, Ca:toplam P oranı, vitamin D tipi ve seviyesi, yemin işleme şekli ve yapısı, hayvanın yaşı ve cinsiyeti, endojen ve ekzojen fitaz enzimi mevcudiyeti gibi faktörlerden etkilenebilmektedir (Jubarah ve ark, 2004; Angel ve ark., 2005).

1.2.1. Rasyonun Ca ve P Düzeyi ile Ca:P Oranı

Kanatlılarda fitat fosfor hidrolizini etkileyen en önemli faktörlerden birisi rasyonun Ca ve P düzeyidir. Kalsiyum fosfora oranla daha fazla etkili olmakta, rasyonun yüksek düzeyde Ca içermesi fitat hidrolizini tamamen inhibe edebilmektedir. Sebastian ve ark. (1996b) tarafından yapılan bir çalışmada, P bakımından yetersiz 3 farklı düzeyde Ca (% 0.6, 1.0 ve 1.5) içeren broyler rasyonlarına fitaz enzimi ilave edilmiş (600 U/kg yem), optimum büyüme performansı ve mineral değerlendirilebilirliği, % 0.6 Ca içeren rasyonla elde edilmiştir. McGuaing ve ark. (1972) broyler rasyonlarında Ca düzeyinin % 0.6’dan % 1.5 düzeyine çıkarılmasıyla bağırsaktaki fitaz enzimi aktivitesinin % 75 azaldığını belirlemişlerdir. Bu sonuç, rasyonun Ca düzeyinin yüksek olması durumunda, fitaz enzimi etkinliğinin azalabileceğini göstermektedir. Yüksek Ca seviyesinin fitaz enzimi etkinliğine negatif etkisinde başlıca 3 faktörün rol alabileceği değişik araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir. Bunların, 1) sindirim sisteminde

Ca’un fitatlarla kompleks oluşturmak suretiyle çöküntüye yol açması (Wise, 1983), 2) Ca’un bağırsak pH’sını artırmak suretiyle mineral çözünebilirliğini ve yararlanılabilirliğini azaltması (Shafey ve McDonald, 1991), 3) Ca’un fitaz enziminin etkili olduğu bölgede fitaz enzimiyle yarışmak suretiyle direkt etki yapması (McGuaig ve ark., 1972) neticesinde oluşabileceği bildirilmiştir.

Fitat fosfor yarayışlılığına rasyonun Ca:toplam P oranının da önemli bir etkisi olabileceği ve optimum fitaz enzimi aktivitesi için bu oranın 1.1:1 ile 1.4:1 aralığında kalması gerektiği bildirilmektedir (Qian ve ark., 1997).

Nitekim broylerler üzerinde yapılan bir çalışmada (0-21.gün) Ca:toplam P oranının söz konusu aralıklarda olması kaydıyla rasyona fitaz enzimi ilavesinin canlı ağırlık (CA), yem tüketimi (YT), kemik külü ile Ca ve P alıkonmasını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir (Qian ve ark., 1997).

Ancak bu oranın genişletilmesiyle (1.7:1 ve 2.0:1.0 aralığına) tüm bu parametrelerin olumsuz yönde etkilendiği bildirilmiştir. Rama Roa ve ark.

(1999) % 1 Ca içeren rasyonlarla beslenen broylerlerde YP düzeyinin

% 0.45’den % 0.30’a düşürülmesi ile canlı ağırlık artışının (3-30. günlerde)

% 17.3 gerilediğini, rasyondaki Ca düzeyinin % 0.75’e indirilmesi ile bu kaybın sadece % 6.8 olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu çalışmada en iyi performansın Ca:YP oranının 2:1 olması halinde alınabileceğini bildirmişlerdir.

1.2.2. Vitamin D3 ve Metabolitleri

Vücutta Ca ve P metabolizmasında düzenleyici bir görevi olan vitamin D’nin kemiklerin normal kalsifikasyonu için gerekli olduğu çok eskiden beri bilinmektedir. Kanatlı rasyonlarına vitamin D3 kaynağı olarak genellikle kolekalsiferol katılmaktadır. Son yıllarda vitamin D3 ’ün metabolitleri olan 25-hidroksikolekalsiferol (Angel ve ark., 2001; Applegate ve ark, 2003), 1α-hidroksikalsiferol (Biehl ve ark., 1995; Biehl ve Baker, 1997) ve 1.25-dihidroksikolekalsiferol’ün (Roberson ve Edwards,1994; Mitchell ve Edwards, 1996a,b; Biehl ve Baker., 1997) kanatlı rasyonlarındaki etkileri de

araştırma konusu olmuştur. Vitamin D3 kanatlılarda tek başına fitat fosfor yarayışlılığını artırdığı gibi, fitaz enzimiyle birlikte kullanıldığında söz konusu etki bakımından sinerjik bir katkı sağladığı bildirilmektedir (Qian ve ark., 1997). Angel ve ark. (2001) broyler rasyonlarının kilogramına 500 U Aspergillus ficuum ve 70 µg 25-hidroksikolekalsiferol katılmasının monokalsiyum fosfattan gelen inorganik fosforun % 0.09’una; Mitchell ve Edwards (1996a) ise, 600 U Aspergillus ficuum ve 5 µg 1.25-dihidroksikolekalsiferol’ün dikalsiyum fosfattan gelen inorganik fosforun

% 0.20’sine eşdeğer bir katkı sağlandığını ortaya koymuşlardır.

1.2.3. Yemin Yapısı ve İşlenmesi

Fitaz enzimi aktiviteleri bakımından yem maddeleri arasında olduğu gibi bunların çeşitleri arasında da oldukça farklılıklar vardır. Diğer tahıllarla kıyaslandığında buğday ve çavdar kepeğinde endojen fitaz enzimi aktivitesi oldukça yüksektir (Viveros ve ark., 2000; Greiner ve Egli, 2003). Barrier-Guillot ve ark. (1996a,b) endojen fitaz enzimi aktivitesi düşük olan buğday çeşidine göre, yüksek endojen fitaz enzimi aktivitesine sahip buğday çeşidinde P sindirilebilirliğinin yaklaşık % 50 oranında fazla olduğunu bildirmişlerdir. Termal stabilitesi sınırlı olan fitaz molekülünün 60 0C civarında bir ısıya maruz kaldığında aktivitesinde kayıplar oluşmaya başladığı saptanmıştır (Ullah ve Mullaney, 1996). Cavalcanti ve Behnke (2004) hiçbir ısıya maruz kalmadan elde edilen buğday kepeğinde fitaz enzimi aktivitesinin 5.7 FTU/g olduğunu, bunun 80 0C ısıya maruz kalması durumunda aktivitenin 0.7 FTU/g’a düştüğünü, 90 0C ısıya çıkıldığında ise aktivitenin tamamen yok olduğunu belirlemişlerdir. 50 0C ısıya maruz kalma durumunda bile bu yem maddesindeki endojen fitaz enzimi aktivitesinin 3.3 FTU/g’a düştüğü bildirilmiştir.

1.2.4. Kanatlının Yaşı ve Cinsiyeti

Kanatlılarda fitat fosforundan yararlanmayı etkileyen diğer bir faktör yaş olup, civciv döneminde 1/3 olan yararlanma oranı, ergin tavuklarda 1/2' ye yükselmektedir. Bu durum, genç hayvanlara göre yaşlılarda yemin sindirim sisteminden daha yavaş geçmesi (Washburn, 1991; Almirall ve Garcia, 1994), ilerleyen yaşlarda daha fazla tahıl tüketimi sonucu fitaz enzimi aktivitesinin muhtemelen daha yüksek olması veya ticari fitaz enzimi kullanımına daha uygun pH ortamının sağlanması ile açıklanmaktadır (Zyla, 1992; Radcliffe ve ark., 1998). Ayrıca, erkeklerdeki fitat fosfor yarayışlılığının dişilere göre daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Nitekim Sebastian ve ark.

(1996a), P bakımından yetersiz rasyonlara fitaz enzimi ilavesinin canlı ağırlığı erkeklerde % 13.2, dişilerde ise % 5.8 oranında artırdığını saptamışlardır.

Ancak, ergin yumurta tavuklarında yaşlanmayla birlikte fitat fosforundan yararlanmada düşme olduğu bildirilmektedir. Scheideler ve Sell (1987) tarafından yapılan çalışmalarda 34 haftalık yaşta % 46.7 olan fitat fosfor alıkonmasının, 52 ve 72 haftalarda sırasıyla % 16.5 ve % 9.1 olduğu saptanmıştır. Yumurta tavuklarında yaşlanmayla birlikte fitat fosforundan yararlanmada düşme meydana gelmesinin nedeni tam olarak bilinmemektedir.

1.3. Kanatlı Rasyonlarında Fitaz Enzimi Kullanımı

Eksojen fitaz enziminin, fitat fosfor yarayışlılığını artırdığı Nelson ve ark.

(1968) tarafından ispat edilmesine rağmen, rasyonlara inorganik P katılmasının daha ekonomik olması fitaz enzimi kullanımının sınırlı kalmasında etkili olmuştur. Ancak son yıllarda çevre bilincinin gelişmesi ile birlikte Avrupa’nın bazı bölgeleri ve Amerika’da fosfor kirliliğini azaltma yönündeki baskıların artması, bu arada gelişen biyoteknoloji sayesinde üretilen ticari fitaz enziminin inorganik fosfora göre ekonomik bakımdan da avantajlı bir hal alması (Bedford, 2000), özellikle domuz ve kanatlılarda fitat

fosfor yarayışlılığını artırmak amacıyla söz konusu enzimin kullanımını oldukça yaygınlaştırmıştır.

Yan ve ark. (2001) broylerlerde 3-6 haftalarda % 0.10 - 0.45 (% 0.05 aralıklı) aralığında YP düzeyine sahip rasyonlara 800 U/kg fitaz enzimi katılmasının CA, yemden yararlanma oranı (YYO) ve tibia külüne (TK) etkisini araştırmışlardır. Çalışma sonucunda fitaz enzimi ilavesi yapılmayan gruplarda, optimum CA, YYO ve TK değerleri sırasıyla % 0.330, 0.186 ve 0.163 düzeylerinde YP içeren rasyonlarla sağlanırken, fitaz enzimi ilavesiyle söz konusu parametrelerde optimum sonuçlara sırasıyla % 0.240, 0.151 ve 0.109 düzeylerinde YP içeren rasyonlarla besleme yapılan gruplarda ulaşıldığı bildirilmiştir. Ayrıca, rasyondaki YP düzeyinin düşük olması, dışkıdaki P düzeyinin de belirgin bir şekilde azalmasına neden olmuştur.

Broyler rasyonlarına fitaz enzimi ilavesinin fitat fosfor hidrolizi üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılan bir çalışmada (Sohail ve Roland, 1999)

% 0.75 Ca, iki farklı YP (% 0.225 ve % 0.325) ile 3 farklı fitaz enzimi düzeyi (0; 300 ve 600 FTU /kg yem) içeren deneme rasyonları ile % 0.85 Ca ve

% 0.425 YP içeren pozitif kontrol grubu rasyonları karşılaştırılmıştır.

Çalışmada, 3-6 haftalar arasında % 0.325 YP ve % 0.75 Ca içeren rasyonlarla beslenen broylerlerde performans ve kemik dayanıklılığı pozitif

kontrole göre olumsuz yönde etkilenmemiştir. Ancak, YP düzeyinin

% 0.225’e, Ca düzeyinin ise % 0.75’e düşürüldüğü rasyonlarla beslenen hayvanlarda CA, YT, YYO ve kemik dayanıklılığında önemli derecede azalma gözlenmiştir. Fitaz enzimi ilavesi düşük düzeyde YP içeren rasyonlarla beslenen hayvanlarda canlı ağırlıkta iyileşmeye yol açmış, fakat normal düzeyde YP içeren rasyonları alan hayvanlarda canlı ağırlığı etkilememiştir. YP düzeyi % 0.325 olan rasyonlara göre, YP düzeyi % 0.225 olan rasyonlara fitaz enzimi ilavesinin (300 FTU/kg yem) broylerlerde kemik mineral düzeyi, kemik yoğunluğu, kemik dayanıklılığı ve yaşayabilirlik üzerine olumlu etkisi daha belirgin olmuştur. Çalışma sonucunda azalan düzeylerde YP ve Ca içeren broyler piliç rasyonlarına fitaz enzimi ilavesinin performans

ve kemik gücünü artırıp, fosfor eksikliğine bağlı semptomları önlediği, ancak 300 ve 600 FTU/kg yem düzeyleri arasında fark olmadığı saptanmıştır.

Dilger ve ark. (2004) mikrobiyel fitaz enziminin etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları bir çalışmada, broyler civcivler ilk 7 gün NRC’nin (1994) önerdiği normal düzeyde Ca ve P içeren rasyonlarla beslenmiş, 8-22. günler arasında deneme rasyonları uygulanmıştır. Denemede yer alan pozitif kontrol grubuna % 0.5 YP ve % 1 Ca, negatif kontrol grubuna % 0.12 YP ve % 0.51 Ca, 1. ve 2. deneme gruplarına ise negatif kontrol grubuna ilave olarak, sırasıyla 500 ve 1000 FTU/kg yem mikrobiyel fitaz enzimi ilave edilen rasyonlar yedirilmiştir. On dört gün sürdürülen deneme sonucunda fitaz enzimi ilavesinin CA, YT, YYO ve tibia külünü artırdığı belirlenmiştir. Bundan başka, fitaz enzimi ilavesinin fosfor, triptofan ve valin’in bağırsak sindirimini yükselttiği, kuru madde, fosfor, azot ve bazı amino asitlerin alıkonmasını artırdığı saptanmıştır.

Akyürek ve ark. (2005) tarafından mikrobiyel fitaz enziminin etkisini belirlemek amacıyla broylerler üzerinde yapılan bir çalışmada, pozitif kontrol grubu % 0.45 YP, negatif kontrol grubu % 0.35 YP ve deneme grubu % 0.35 YP+fitaz enzimi (0.5 kg/ton yem) içeren rasyonlarla beslemeye tabi tutulmuştur. Yirmi bir gün (0-3 hafta) sürdürülen deneme sonucunda fitaz enzimi ilavesi canlı ağırlık artışına (CAA) önemli bir katkı sağlamamış, P ve Ca yarayışlılığını önemli derecede (P<0.05) artırmıştır. Bundan başka, fitaz enzimi ilavesiyle ham yağın bağırsak (ileum) sindirilebilirliğinin önemli derecede iyileştiği saptanmıştır.

Leske ve Coon (1999) mısır, soya küspesi, buğday, razmol, arpa, pirinç kepeği ve kanola’dan oluşan 7 ayrı yem maddesinde fitaz enziminin (600 FTU/kg yem) fitat fosfor hidrolizine etkisini incelemek amacıyla broylerler üzerinde yaptıkları bir çalışmada, % 30.8, 34.9, 30.7, 29.1, 32.2, 33.2 ve 36.7 olan fitat fosfor hidrolizinin fitaz enzimi kullanımı sonucunda, sırasıyla % 59.0, 72.4, 46.8, 52.2, 71.3, 48.0 ve 55.8’e yükseldiği; % 34.8,

27.0, 16.0, 31.9, 40.3, 15.5 ve 39.4 olan toplam P alıkonmasının ise fitaz enzimi kullanımı sonucunda sırasıyla % 40.9, 58.0, 33.8, 43.4, 55.5, 26.5 ve 45.7‘ye çıktığı belirlenmiştir. Bu araştırmacılar tarafından yumurtacı tavuklar üzerinde yapılan çalışmalarda ise mısır, soya küspesi ve pirinç kepeğinde

% 25.7, 23.0 ve 36.1 olan fitat fosfor hidrolizinin fitaz enzimi (300 FTU/kg yem) kullanımı sonucunda sırasıyla % 62.4, 52.0 ve 50.9’a yükseldiği,

% 36.8, 28.6 ve 35.9 olan toplam P alıkonmasının ise sırasıyla % 53.4, 44.7 ve 43.0’e çıktığı saptanmıştır.

Shirley ve Edwards (2003) tarafından broylerler (0-16.gün) üzerinde yapılan bir çalışmada, pozitif kontrol grubuna % 0.7 toplam P ve % 0.88 Ca, negatif kontrol grubuna % 0.46 toplam P ve % 0.88 Ca, deneme gruplarına ise negatif kontrol grubu rasyonlarına ilave olarak sırasıyla 93.75, 187.5, 350, 750, 1500, 3000, 6000, 12000 U/kg yem miktarında fitaz enzimi katılması ile canlı ağırlık artışı 287 g’dan 515 g’a, yem tüketimi 381 g’dan 595 g’a, yemden yararlanma oranı 0.755’den 0.866 kg’a, plazma P düzeyi 2.5 ml/dl’den 7.1 mg/dl’ye, tibia külü oranı % 26’dan % 41’e, tibia külü miktarı 0.200 g/tibiadan 0.601 g/tibiaya, toplam P alıkonması % 51’den % 80’e, fitat P kullanımı % 40’dan % 95’e, N alıkonması % 58’den % 78’e, yemde zahiri metabolik enerji miktarı ise 3216 kcal/kg’dan 3415 kcal/kg’a çıkmıştır. Negatif kontrol grubunda % 80 olan fosfor yetersizliğine bağlı raşitizm düzeyi ise fitaz enzimi ilavesiyle % 3’e düşmüştür.

Viveros ve ark. (2002) broylerlerde farklı YP düzeyi ile fitaz enziminin performans üzerine etkisini incelemek amacıyla yaptıkları çalışmada, başlangıç döneminde (0-3. hafta) kontrol grubuna normal düzeyde (% 0.45) YP içeren rasyon vermişlerdir. Aynı çalışmada deneme grubu rasyonlarına sırasıyla % 0.35 YP; % 0.22 YP; % 0.35 YP+500 U/kg yem fitaz enzimi ve

% 0.22 YP+500 U/kg yem fitaz enzimi katılmıştır. Gelişme döneminde (4-6. hafta) ise kontrol grubuna normal düzeyde (% 0.37) YP uygulanmış, deneme gruplarına yine sırasıyla % 0.27 YP; % 0.14 YP; % 0.27 YP+500 U/kg yem fitaz enzimi ve % 0.14 YP+500 U/kg yem fitaz enzimi içeren

rasyonlar verilmiştir. Bu çalışmanın sonuçları yetersiz düzeyde yararlanılabilir fosfor içeren rasyonlara fitaz enzimi ilavesinin genelde performans parametrelerini iyileştirdiğini göstermiştir.

Broylerlerde fitaz enziminin etkisini araştırmak amacıyla yapılan bir çalışmada, etlik civciv başlangıç yemi, etlik civciv büyütme yemi, etlik piliç geliştirme yemi ve etlik piliç bitirme yemi olmak üzere 4 dönemde pozitif kontrol grubuna sırasıyla % 0.50, 0.45, 0.45 ve 0.42 YP, negatif kontrol grubuna % 0.30, 0.29, 0.26 ve 0.26 YP, 3 deneme grubuna ise pozitif kontrol grubuna verilen YP’a ek olarak sırasıyla 300, 500, 700 U/kg yem fitaz enzimi içeren rasyonlar uygulanmıştır. Çalışma sonucunda, normal düzeyde YP içeren broyler rasyonlarına fitaz enzimi ilavesinin pozitif kontrol grubuna göre, CA ve YYO’nı önemli derecede artırdığı, deneme gruplarında YT, tibia külünde Ca, P, Mg miktarlarını yükselttiği, karkas randımanı oranını artırdığı, serum P konsantrasyonunu matematiksel olarak yükselttiği saptanmıştır (Midilli ve ark., 2003).

Yumurta tavuklarında (72.hafta) yapılan bir çalışmada ise, kontrol grubuna % 0.61 P, birinci deneme grubuna % 0.51 P ve ikinci deneme grubuna % 0.51 P+300 U/kg yem fitaz enzimi içeren rasyonlar verilmiştir. On iki hafta sürdürülen bu deneme sonucunda, rasyonlara fitaz enzimi ilavesinin yumurta verim performansını etkilemediği, ancak P sindirimini artırdığı belirlenmiştir (Azman ve ark., 2005).

Mohanna ve Nys (1999) tarafından yapılan bir çalışmada, broyler rasyonlarına bitkisel ve mikrobiyel fitaz enzimi ilavesinin çinko yarayışlılığını artırarak tibia çinko düzeyini yükselttiği belirlenmiştir.

Bazı çalışmalarda (Scheideler ve Ferket, 2000; Punna ve Roland, 2001) ise rasyona fitaz enzimi katılmasının tibial diskondroplazi (TD) insidensi ve şiddetini azaltabileceği ileri sürülmüştür. Tibial diskondroplazinin etiyolojisi tam olarak bilinmemekle beraber, bu olgu genellikle hızlı

büyümenin etkisiyle doğal olarak oluşmaktadır. Nitekim, ülkemizde 42 günlük broylerler üzerinde yapılan bir çalışmada (Yalçın ve ark., 1996) TD insidensinin % 59 olduğu, erkek ve dişi hayvanlar arasında insidens bakımından önemli bir farklılık bulunmadığı bildirilmiştir. Hastalığın oluşumunda çevresel, genetik ve besleme faktörlerinin etkili olduğu da bildirilmiştir (Praul ve ark., 2000). Söz konusu olgu, tibianın üst kısımlarında kondrositlerin normal gelişimini tamamlayamaması sonucu kemiğin eğrilmesiyle ortaya çıkan bacak problemlerinden olup (Whitehead, 2004), önemli ekonomik kayıplara yol açmaktadır.

1.4. Sitrik Asit

Fitaz enziminin kanatlılarda fosfor yarayışlılığını artırdığı ve ticari anlamda kullanılabilirliğinin kabul gördüğü bilinen bir durumdur. Ancak fitaz enzimi aktivitesinin bir çok etkene bağlı olarak değişkenlik göstermesinin yanında, yem maliyetini düşürme arayışları gibi sebeplerden dolayı fosfor yarayışlılığını artırıcı alternatif yöntemler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu alternatif yöntemlerden bir tanesi organik asitlerin kullanımıdır. Özellikle son yıllarda, kanatlı rasyonlarına antibiyotiklerin katılımına getirilen kısıtlamalarla organik asitlerin kullanımının oldukça yaygınlaştığı söylenebilir. Organik asitler yemlerin ve sindirim sisteminin asitliğini artırarak zararlı mikroorganizmaların gelişimi için elverişli ortamı kısıtlar. Ayrıca, vücutta tamamen metabolize olmak suretiyle ekstra enerji sağlayarak etkili olurlar.

Organik asitlerin verim performansına etkilerini incelemek amacıyla bir çok çalışma yapılmış olup (Giesting ve Easter, 1985; Patten ve Waldroup, 1988;

Skinner ve ark., 1991; Jongbloed ve ark., 2000; Ceylan ve ark., 2003; Saçaklı ve ark., 2006), genellikle olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Ancak organik asitlerin fitat fosfor hidrolizini artırıcı etkilerine yönelik araştırmalar oldukça azdır.

Sitrik asit, zayıf asiditeye sahip bir organik asit olup, çoğu meyve ve bitkide mevcuttur. Daha çok turunçgil meyvelerinde, özellikle de limonda

bulunmakta, sitrik asit düzeyi kuru maddede yaklaşık %8 oranına ulaşmaktadır. Sitrik asit ilk kez 1784’de İsveç’li kimyacı Carl Wilhelm Scheele tarafından limon suyunun kristalize edilmesiyle izole edilmiş, yine ilk olarak 1860’da İtalya meyve endüstrisinde endüstriyel amaçlı sitrik asit üretimi gerçekleştirilmiştir. Daha sonra C. Wehmer 1893’de penisiliumların şekeri kullanarak sitrik asit ürettiğini bulmuştur. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle İtalya turunçgil ihracaatını kesene kadar, sitrik asidin mikrobiyel üretimi ticari anlamda yapılmamış, ancak 1917’de James Currie’nin Aspergillus niger türünü keşfinden iki yıl sonra bu tekniğin kullanımı ile endüstriyel manada sitrik asit üretimine geçilmiştir. Hala sitrik asit üretiminin en geniş kullanımı bu yöntemle yapılmaktadır. Sitrik asitler vücutta kreps siklusunda ara ürün olarak ortaya çıkar ve hemen hemen tüm yaşamsal olaylarda rol alır. Ticari amaçlı olarak sitrik asitler daha çok gıdalarda ve bazı içeceklerde koruyucu ve asidik (ekşi) tadlandırıcı olarak kullanılmaktadır. Sitrik asidin kimyasal

bulunmakta, sitrik asit düzeyi kuru maddede yaklaşık %8 oranına ulaşmaktadır. Sitrik asit ilk kez 1784’de İsveç’li kimyacı Carl Wilhelm Scheele tarafından limon suyunun kristalize edilmesiyle izole edilmiş, yine ilk olarak 1860’da İtalya meyve endüstrisinde endüstriyel amaçlı sitrik asit üretimi gerçekleştirilmiştir. Daha sonra C. Wehmer 1893’de penisiliumların şekeri kullanarak sitrik asit ürettiğini bulmuştur. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle İtalya turunçgil ihracaatını kesene kadar, sitrik asidin mikrobiyel üretimi ticari anlamda yapılmamış, ancak 1917’de James Currie’nin Aspergillus niger türünü keşfinden iki yıl sonra bu tekniğin kullanımı ile endüstriyel manada sitrik asit üretimine geçilmiştir. Hala sitrik asit üretiminin en geniş kullanımı bu yöntemle yapılmaktadır. Sitrik asitler vücutta kreps siklusunda ara ürün olarak ortaya çıkar ve hemen hemen tüm yaşamsal olaylarda rol alır. Ticari amaçlı olarak sitrik asitler daha çok gıdalarda ve bazı içeceklerde koruyucu ve asidik (ekşi) tadlandırıcı olarak kullanılmaktadır. Sitrik asidin kimyasal

Benzer Belgeler