• Sonuç bulunamadı

Emek Piyasasına Katılan Çocukların Yaşadığı Sorunlar

1.2. Çocuk Emeğinin Genel Durumu

1.2.4. Emek Piyasasına Katılan Çocukların Yaşadığı Sorunlar

Yaşanılan olumsuz sosyoekonomik ve kültürel koşullarla birlikte eğitimden kopuşa koşut olarak emek piyasasına katılan çocuklar okulun güvenli ortamı yerine çeşitli riskleri/tehlikeleri barındıran çalışma ortam ve koşulları içerisinde kendilerini bulurlar. Bundan böyle sabahları okula gitmek için değil, işe gitmek için yola koyulurlar. Çocukların çalıştıkları işyerleri genellikle emek yoğun, düşük sermaye yatırımına sahip olan işyerleridir.

Bu işyerlerinde çocuklar işyerini erken açmak, temizliği yapmak, gün boyunca getir götür işlerine bakmak gibi sıradan olarak nitelendirilebilen bir takım işleri yapabilirler. Bunun yanı sıra işyerinin niteliğine bağlı olarak ağır yük kaldırmak, uzun saatler çalışmak, makinelerle, bazı kimyasallarla uğraşmak gibi ağır koşullarda da çalışabilmektedirler. Böylesi koşullar altında çalışmak, gelişim çağındaki çocukların “bedensel” gelişimlerinde bazı sorunlara yol açabilir. Sanayide çalışan çocuk işçilerin bedensel gelişimleri üzerine yapılan bir araştırmada varılan sonuçlara göre;

Çalışan çocuklar, öğrenci çocuklardan daha az ağır, daha kısa boylu, enine göre daha geniş, bacak ve kol bakımından daha kısa, yağ miktarı açısından daha az bir bedensel yapıya sahiptirler (İnal, 2007: 122).

Çocukların çalıştıkları ortamların genellikle sağlığa elverişli olduğu söylenemez. Çocukların gürültülü, kirli, tozlu, nemli, aydınlatmanın yetersiz olduğu vb. ortamlarda çalışması onların sağlığı açısından olumsuz etkilere yol açmaktadır. Çocukların sürekli olarak böylesi ortamlarda çalışmaya maruz kalmaları onlarda görme ve işitme kayıplarına, tüberküloz, astım gibi üst solunum yolu hastalıklarına neden olabilmektedir (Bulut, 1997: 62).

Çocuk çalışanların bir kısmı erken yaşlardan itibaren emek piyasasında çalışmaya başlamaktadır. Çalışmaya başladıkları dönem onların henüz kas gelişimlerini tamamlamadıkları bir dönemdir. Dolayısıyla çabuk yorulabilirler, dikkat süreleri de sınırlıdır. Muhakeme güçleri de zayıf olabilir. Bu nedenle sıklıkla iş kazası geçirebilirler. Yapılan işin aşamaları hakkında yetersiz bilgiye sahip olma, kullanılan makine ve aletlerin yetişkinlere göre yapılmış olması vb. nedenler çocuk çalışanları yetişkinlere oranla daha fazla iş kazasına uğrama olasılıklarıyla karşı karşıya bırakır (Bulut ve Gülcan, 2008: 73; Bequele ve Myers, 1998: 5).

Uygunsuz ortam ve koşullarda yapılan çalışma çocukların sadece bedensel gelişimlerini olumsuz etkilemekle, onları hastalıklara açık hale getirmekle ve iş kazalarına yakalanma olasılığını yükseltmekle kalmaz onların “ruhsal ve sosyal” gelişimlerini de önemli ölçüde etkiler. Çalışan çocukların önemli bir kesimi, içinde bulundukları dönem gereği ergen olarak da nitelendirilebilir. Bu dönemde ergenler dış görünümlerine fazlaca dikkat etmektedir. Çalışan çocukların bedensel gelişimlerinde gerilikler yaşaması onların psikolojilerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bedensel ve sosyal olarak yaşıtlarının yaptıklarını yapamama, ergenlerin ruh sağlığını bozabilir ve onların aşağılık duygusuna kapılmalarına neden olabilir. Ayrıca ağır ve yorucu çalışma koşulları çocukları depresyona sürükleyebilir (Boidin, 1995’den akt. Bulut, 1997: 62). Çocukların çalıştıkları işyerlerinde işverenleri/ustalarıyla ilişkileri de çocuğun “psikolojisi”ni önemli ölçüde etkilemektedir. Çocukların yapabileceklerinden daha fazla iş yapmasını beklemek, yapamadığı durumlarda da çocuğu azarlamak, küfretmek vb. sözle psikolojik şiddet uygulamak ya da kulak çekmek, tokat atmak gibi fiziksel şiddet uygulamak, ücretinden kesmekle tehdit etmek gibi tutum sergilemek Bulut ve Gülcan’ın ifade ettiği gibi “çocukların kendilerine olan güveni ve öz saygıyı kaybetmelerine neden olabilir” (2008: 79). Dolayısıyla işveren otoriter bir figür haline gelirken, kendisine öz saygısını yitiren çocuk otoriteye saygı duyan ve ona boyun eğen bir figüre bürünür. Okulun güvenli ortamından uzaklaşmak ve işyerlerinin korunaksız ortamlarında zaman geçirmek çocuğun “sosyal” gelişimini de etkilemektedir. Sosyal gelişim denildiğinde bireyin içinde yaşadığı toplumda yer ve rol alma süreci akla gelmektedir (Bulut ve Gülcan, 2008: 76). Sağlıklı bir sosyal gelişim sağlıklı bir sosyalleşme çevresi içerisinde sürdürülebilir. Çalışan çocukların önemli bir kesimiyse bu süreci sağlıklı bir

şekilde sürdüremez. Genellikle işvereninden/ustasından başka birisinin olmadığı bir ortamda çalışan bir çocuk, vaktinin önemli bir kısmını kendisinden yaşça büyük bir yetişkinle geçirmekte dolayısıyla ondan büyük ölçüde etkilenmektedir. Bu süreçte çocuk, işvereni/ustası gibi davranmaya başlar, ileride onun gibi olma isteğine kapılır. Dolayısıyla sosyal çevresi ve yaşamı bir yetişkinin (ustasının), yaşamı örnek alınarak biçimlenmeye başlar. Yaşıtları aileden sonra okulda arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle sosyalleşme sürecine devam ederken; çalışan çocukların önemli bir kesimi, okul yerine işyeri ortamında sosyalleşme sürecini sürdürürler.

Sosyalleşme sürecinde çocuğun arkadaşlarıyla ilişkileri ve boş zamanlarını değerlendirme biçimleri önemlidir. Çalışan çocukların önemli bir kesiminin dinlenmeye ve boş zaman etkinliklerine ayıracak zamanları sınırlı olduğu için onların arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirme imkanlarından da yoksun kaldığı görülmektedir. Dolayısıyla çalışan çocukların sosyalleşme süreçleri normal seyrinde sürmemektedir.

Uygunsuz ve ağır koşullarda çalışmak, çocukların bedensel ve psiko-sosyal gelişimleri konusunda sorunlar yaşamasına neden olurken, onların “zihinsel” gelişim sorunları yaşamalarına da neden olabilir. Zihinsel gelişme denildiğinde bireyin düşünme kabiliyetinin farklı aşamalardan geçerek gelişmesi anlaşılmaktadır. Bu gelişim, daha büyük bir yaratıcılık, hayal gücü ve bilgi sahibi olmak için daha fazla istek duymak ile tanımlanır. Okumak, yazmak, sayıları anlamak ve hesap yapmak zihinsel gelişimi artırır (Bulut ve Gülcan, 2008: 74).

Çalışma ediminde bulunan çocuklarda zihinsel gelişimin zayıflaması ciddi ve yaygın olarak gözlemlenen bir olgudur. Çalışan çocukların önemli bir kısmı öğrenim olanaklarından soyutlanır ve hayallerini gerçekleştirmek için gereksinim duyulan temel becerilerini geliştirme şanslarını kaçırırlar. Gelişmiş ve gelişme yolunda olan toplumlarda sefaletten kurtulmanın yolu kişinin en azından okuma yazma ve temel matematik bilmesine ve bazı toplumsal beceriler kazanmasına bağlıdır. Okul ve diğer eğitim olanaklarından yoksun olma hali çocuğun gelecekteki beklentilerini önemli ölçüde yok edebilir (Bequele ve Myers, 1998: 7). Çocukların zihinsel gelişimlerini artıracak okul ortamından ve olanaklarından yoksun kalması onların yetişkinlik döneminde sosyal ve çalışma yaşamlarında lazım olacak donanımdan da yoksun

olacakları anlamına geldiği dolayısıyla yetişkinlik yaşamlarının risk altında olduğu söylenebilir.

Bir işyerinde geçimini idame ettirmek ve meslek edinmek amacıyla çalışan çocuklar için mesleği öğrenmek şimdiki ve gelecek yaşamları için oldukça önemlidir. Bir ustanın mesleği öğretmesi çocuğun kendine güven duygusunun gelişmesi ve daha nitelikli olabilmesi için önemlidir. Mesleği öğretmeyen usta figürü çocuğun çalışma yaşamında sıkıntılar yaşamasına neden olabilmekte ve “mesleki” gelişimine zarar verebilmektedir. Ancak mesleği öğrenmek durumunda olan çocukların kimisi ustanın tutumuna karşı kendi taktikleriyle direniş gösterebilmekte, karşılarına çıkan bu sorunu kendi çabalarıyla aşmaya çalışmaktadırlar. Tam da bu nokta Michel de Certaue’nun “strateji ve taktik” kavramına kısaca değinmek yerinde olacaktır.

De Certeau’nun strateji kavramı, gücü elinde bulunduranın kendine ait sınırları çizilmiş bir mekanda gerçekleştirilen egemenliğini kurma ve sürdürme faaliyetlerinin bütününe işaret etmektedir. Taktik kavramı ise, zayıf olanın kendisine dayatılan mekanda gücü elinde bulunduranın stratejilerine karşı dolap çevirme, el çabukluğu ya da yaratıcı hileler şeklinde bir yordamını bulup direnme biçimleri geliştirmesi, kendi başının çaresine bakmasıdır (Deniz vd.: 2016; Yılmaz Gökalp: 2017).

Eğer ki, usta çırağına mesleği öğretme konusunda yardımcı olmaz, ona mesleğin inceliklerini öğretmezse çırakta ustasının katı tutumuna karşı kendi geliştirdiği taktiklerle ustasının hakimiyetindeki alanda boşlukları yakalayıp kendi stratejisini geliştirerek çalışma yaşamında karşılaştığı bu sorunla başa çıkabilir. Ne var ki bundan yoksun olan çocuklar mesleğinde ilerleme güçlüğüyle karşılaşabilir ve işinden memnun olma halinden hızla uzaklaşabilir.

Görüldüğü üzere eğitimden ve eğitimin ona sunacağı imkânlardan uzaklaşan bir çocuk hiçbir mesleki bilgi ve becerisi olmadan çalışma yaşamının korunaksız, güvencesiz sağlıksız ortam ve koşullarına girmektedir. Bu noktada çocuğun korunması ve mesleki eğitimini gerçekleştirmesi için çıraklık eğitimi büyük önem kazanmaktadır.