• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TÜRKİYE ELEKTRİK PİYASASI VE DÜNYA

3.2. Elektrik Piyasasının Regülasyonu

Devlet ve özel sektör tarafından topluma sunulan hizmetler kamu hizmetidir. Kamusal hizmetler dışsal ekonomilere sahiptirler ve talep esneklikleri düşüktür.

Dışsallık, ekonomik bir faaliyet sonucu ortaya çıkan fayda ve maliyetlerin bu faaliyet ile ilgili olmayan kişiler üzerindeki etkisidir.

Talep esnekliği fiyat ve gelir esnekliğinden oluşur. Talebin fiyat esnekliği, fiyatta meydana gelen bir değişiklik sonucu talep edilen miktardaki değişikliktir. Gelir esnekliği ise tüketicilerin gelirlerindeki bir artış ya da azalış karşısında ilgili mal veya hizmetten talep ettikleri miktardaki değişikliktir (Parasız, 1994: 90).

Elektrik hizmetinin sunulması da bir kamu hizmetidir. Elektrik hizmetleri bazı ülkelerde tamamen devlet tarafından sağlanırken bazı ülkelerde hem devlet hem de özel sektör tarafından sağlanmaktadır.

Elektrik üretim, iletim, dağıtım sistemlerinin verimli bir şekilde çalıştırılması, toplumun tüm gündelik faaliyetleri için önemlidir. Dünya üzerindeki birincil enerji

kaynaklarından olan ve yenilenebilir özelliği bulunmayan fosil yakıtların hızla tükenmesine karşın sürekli artan enerji talebi nedeniyle elektrik enerjisi sektörünün verimliliği daha da önem kazanmıştır. Sistem verimliliğinde yapılacak iyileşmeler aynı zamanda maliyetleri düşürücü bir durum oluşturmaktadır. Bu nedenlerle elektrik sektörü ile ilgili işler 1980’li yıllara kadar devletler tarafından yürütülmekteyken bu tarihten sonra ticari kaygılarla özelleştirme yoluna gidilmiştir.

Elektrik evrensel bir ürün olmasına rağmen, bu evrensel ürünü üreten, taşıyan, pazarlayan firmaların uluslararası arenada aynı şekilde organize edilmeleri beklenmemelidir. Ülkelerin uygulamalarına bakıldığında çeşitli benzerlikler ve ayrılıklar göze çarpmaktadır. Benzerliklerin sebebi aynı girdilerin ve benzer teknolojilerin kullanılmasıdır. Ayrılıklar ise ulusal, politik kültür ve geçmiş tecrübe farklılıklarından kaynaklanmaktadır (Gilbert ve diğ., 1996: 1).

Yeniden yapılandırma ve deregülasyon, elektrik şirketlerinin yapısı ve organizasyonunda bir dönüşümü ifade etmektedir. Dünyada 1990’lardan itibaren ortaya çıkan yeniden yapılandırma ve deregülasyon çabaları neticesinde, elektrik endüstrisi, tekelci bir yapıdan rekabetçi bir yapıya geçiş yapmaktadır.

Hunt’a göre (2002: 7) yeniden yapılandırma, mevcut şirketlerin yapısının değiştirilmesi, başka bir deyişle şirketlerin bazı faaliyetlerinin ayrıştırılarak, diğerlerinin birleştirilmesi veya yeni şirketlerin oluşturulmasını, deregülasyon ise fiyatlar ve rakip sağlayıcıların piyasa girişleri üzerindeki kontrollerin kaldırılmasını ifade etmektedir.

Elektrik enerjisi sektöründe özelleştirmenin temel hedefi sektörü rekabete açmaktır.

Böylece verimli ve etkin, tüketicilerin istekleri doğrultusunda bir sistem gerçekleştirilecektir. Bu kapsamda temel hedefler, elektrik arzının kamu kaynaklarınca karşılanamaması nedeniyle yerli ve yabancı özel sektörün yatırım yapmalarının sağlanarak elektrik arzının temin edilmesi, mevcut santrallerde verimliliği ve üretim kapasitesini arttırmak için iyileştirme yatırımlarının yapılması, kurumlar üzerindeki politik etkilerin kaldırılarak performans düzeyinin yükseltilmesi, iletim ve dağıtım hatlarındaki kayıp ve kaçakların minimuma indirilmesi, regülasyonla denetlenen rekabet ortamı içerisinde fiyatların belirlenmesi ve fiyat istikrarının sağlanması, hizmet ve ürün kalitesini iyileştirilmesi, sektörde gelişmiş teknolojinin kullanılması, çağdaş

yönetim ve organizasyon tekniklerinin teşvik edilmesi olarak sıralanabilir. Ayrıca, belirli bir süreç sonunda, tüketicilerin elektriklerini istedikleri üretici ve dağıtıcıdan satın alma hakkına sahip olmaları hedeflenmektedir.

Uluslararası alanda, elektrik arz endüstrisinin yapılanmasında, en doğru olan ve/veya tüm ülkelerin kullandığı tek bir metot yoktur. Her ülke kendi geçmişine ve amaçlarına en uygun sistemi kurmaya çalışırken bazı ortak ve farklı noktalar da ortaya çıkmaktadır. Ağın entegrasyon derecesi, mülkiyet yapısı, kullanılan metotlar değişse de son yıllarda genellikle rekabete açılabilecek özellikteki pazarların (üretim) rekabete açılarak bunun avantajlarından yararlanılması, doğal tekel yapısından dolayı rekabete açılması mümkün olmayan piyasaların (iletim ve dağıtım) ise regüle edilmesi yoluna gidilmektedir. Doğal tekel yapısı taşıyan kısımların fiziksel olarak rekabete açılmaları mümkün olmasa da, bu altyapılar üzerinden verilen hizmetin (toptan satış, perakende satış) rekabete açılması da son yıllarda çeşitli ülkelerdeki elektrik piyasası reformlarının önemli bir parçası olmaktadır (Akçollu, 2003: 15).

Merkeziyetçi yönetim anlayışı, personel ve yönetici atamalarında politik tercihlerin ön planda tutulması, personel ve yöneticilerin de politikacıların doğrularını uygulamaya yönelmesi, performansla ilişkilendirilmeyen ücret sistemi, netleştirilmemiş yetki sınırları, iş garantisi, iş garantisine bağlı olarak performans düşüklüğü, yatırımlarda (yer, zaman, kapasite, ekonomiklik vb.) politik davranışlar, genel olarak kamu sektöründeki olumsuzluklar olarak sıralanabilir. Bütün bunlar kamu sektörü ile özel sektörü ayıran kriterlerden bazıları olup, sonuçları kamu işletmelerinin özel sektöre açılmasının (özelleştirme) yolunu açmaktadır.

Özelleştirmenin temel hedefi, sektörü rekabete açarak, devleti üretici konumundan çıkarıp, yönlendirici ve düzenleyici konuma sokmaktır. Teknolojik yeniliklerin sektöre uygulanmasını sağlamak amacıyla mali ve teknik alt yapıyı oluşturarak, sermayenin tabana yayılmasını sağlamaktır. Elektrik enerjisinin tüm kullanıcılara düşük maliyetli, talepleri karşılayabilecek düzeyde, güvenilir, kaliteli ve çevreye uyumlu bir şekilde sunulmasıdır. Özelleştirmenin diğer temel hedefleri, artan elektrik talebinin karşılanması, verimliliğin arttırılması, üretim kapasitesinin arttırılması, hizmet ve ürün kalitesinin iyileştirilmesi, elektrik sektöründe arz güvenliğinin sağlanması için artan elektrik talebinin yabancı yatırımlarla desteklenmesi, iletim ve dağıtım hatlarındaki

kayıp ve kaçakların en aza indirilmesi, regülasyonla denetlenen rekabet ortamında fiyat istikrarının sağlanması, üretim, iletim ve dağıtımın tüm aşamalarında maliyetlerin düşürülmesi, yapılacak olan yeni yatırımlarla yeni istihdam olanaklarının yaratılmasıdır (Kulalı, 1997: 40).

Bütün bunların yanında özelleştirmenin temel amaçları, devlet yatırımlarındaki mali yükün hafifletilmesi, yeni teknolojilerin ve yöntemlerin kullanılması, elektrik arz güvenliğinin sağlanarak tüketicilerin korunması olarak sıralanabilir (Cordukers, 1990:

29).

Sonuç olarak elektrik enerjisi sektöründe özelleştirmeden beklenen faydalar, üretim ve dağıtımda elektrik maliyetlerinin düşürülmesi, ekonomik ve sağlıklı rekabet ortamının oluşması için teknik kayıpların OECD ülkeleri ortalamalarının altına indirilmesi, arz ve taleplerin zamanında karşılanması ve güvenilirliğinin sağlanması olarak öngörülmektedir.

1973 yılında yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen petrol krizi, hem gelişmekte olan ülkeleri hem de gelişmiş ülkeleri etkilemiştir. Krizin etkileri 1980’li yılların sonuna kadar devam etmiş, bu sebeple de hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde elektrik enerjisi talebinde artışlar yaşanmaya başlanmıştır. Bu kapsamda devletin ekonomideki payını küçültmeye yönelik politikalar üretilmiş ve ilk uygulamalara KİT’lerde başlanılmıştır. KİT’lerin özelleştirilmesi ile beraber 1990’lı yılların başlarında altyapı hizmetlerinin de özelleştirilmesi gündeme gelmiştir.

Dünyada gelişen olaylar sonucu, Türkiye’de de elektrik enerjisine olan talebin artması, kamu sektörünün elektrik enerjisi alanında yatırımlar yapmasına ve kamunun borç yükünün artmasına neden olmuştur. Bu bağlamda özelleştirme politikalarında Yap – İşlet – Devret (YİD) ve Yap – İşlet (Yİ) modellerinin uygulanmasına başlanılmıştır.

Üretim ve arzın koordine edilmesi ihtiyacı üretim, iletim, dağıtım faaliyetlerinin dikey yapılanma ile kontrol edilmesine yol açmıştır. Avrupa’da kamu mülkiyetinde monopoller oluşurken, A.B.D.’de düzenlemeye tabi tutulmuş monopol haklarına sahip özel mülkiyetli bölgesel şirketler oluşmuştur. Elektriğin iletim ve dağıtım aşamaları da büyük miktarlarda batık sermaye maliyetleri içermektedir. Aynı anda yan yana iki ayrı iletim hattı çekilmesi ekonomik olmayacağından iletim hatları üzerinden kullanım

hakkı verilerek sistem rekabete açılmaktadır. Son 10-15 yıldır Avrupa’da ve dünyada birçok ülkede elektrik endüstrisinin değişik aşamalarında rekabete açılması faaliyetleri ve yeniden düzenlemeler yapıldığı görülmektedir (Atiyas ve Dutz, 2004: 2).

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun temel hedefi, elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulmasıdır. Bunun için de, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik piyasasının oluşması için gayret sarf edilmektedir. Şekil-14’de Kanunla planlanan elektrik sektörü görülmektedir.

Şekil 14. Türkiye’de 4628 Sayılı Kanun ile Planlanan Elektrik Sektörü

Kaynak : Akçollu, (2003: 70)