• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.3 ASKERİ İHTİLALLER

3.3.1.2.3 Ekonomik Sonuçları

Ekonomik alanda DP döneminin başlıca özelikleri, liberalleşme ve özel sermaye birikimi, dış yardımlar ve iktisadi bağımlılığının artması, tarım kesiminde modernleşmenin başlamasıdır.

Sosyal alanda ise, bu politikaların sonucu, ticaret ve sanayi burjuvazisinin güçlenmesine ancak çalışan sabit gelirli orta sınıf mensuplarının maddi güçlerinin zayıflaması olmuştur. Kırsal alanda da makineleşme çabası, işletmelerin büyük toprak sahiplerinin zenginleşmesi köylülerin ise fakirleşmesine neden olmuştur. Kentli orta ve çalışan sınıfların durumu ise daha da zorlaşmıştır. Enflasyonun da etkisiyle, 1950 sonrasında gelir dağılımı açısından durumları en fazla bozulan grup memurlar olmuştur.

Ekonomik bunalım, silahlı kuvvetler mensuplarının da hayat Seviyelerini olumsuz yönde etkilemiştir. Nitekim 27 Mayıs sonrasının bazı resmi ya da yarı Resmi açıklamalarında bu kesimlerin uğradıkları sosyo-ekonomik bozukluk ve askeri müdahale arasındaki ilişki belirtilmiştir.

Ekonomik ve sosyal alandaki bu hususlar DP’ye karşı muhalefeti oluşturmaktadır. Bu muhalefetin aktörleri ise; aydınlar, memurlar, Silahlı kuvvet mensupları ve üniversite gençliğinden oluşmaktadır. Kısacası askeri- sivil bürokrasi ve aydınların oluşturduğu seçkinler grubudur.

1950’den sonra ferdi teşebbüs ve pazar ödüllerine dayanan bir toplum modeli geleneksel tarihi dengeleri, iyice dengelemişti. Kapitalist eksen etrafında önemli bir sınıf farklılaşmasının henüz oluşmadığı söylenebilir. 1960’a varıldığında kapitalizme özgü sınıf çatışması toplumsal dinamiğin bütünlüğü içinde hala ikincil önemdeydi.

DP’nin politikaları sanayici ve aydınları giderek muhalefete itti. (Keyder, 2003: 195-197) DP’nin muhalif kesimlere karşı izlemiş olduğu politikalar tartışmalara neden olmuştur. DP iktidarının ilk yıllarında, ülke ekonomisinde önemli bir rahatlama ve gelişme olurken, daha sonraki yıllarda bu durum tersine dönmeye başlamıştır.

Enflasyonun yükselmesi, maaşlı kesimde olduğu kadar zamanla köylü, çiftçi ve tüccar

kesimini de olumsuz şekilde etkilemiştir. Nitekim 1957 genel seçimi sonucunda DP’nin oylarındaki azalmada bunun önemli bir payı vardır. (Örs, 1996: 156)

1955 sonrasında, özellikle 1960 darbesinden sonra yayınlanan çalışmalar demokratların ekonomi politikasını bir plana dayandırmamakla gelir dağılımındaki dengesizlikleri artırmakla yanlış vergi politikası uygulamakla ve ihaleleri kendi yandaşlarına vererek yetkilerini kötüye kullanmakla suçlanmıştır.

Demokratların ekonomi politikası bazı sonuçlar doğurmuştur. Demokratların iktidarında milyonlarca kişiye çalışma olanağı sağlandı, emlak değer kazandı, kredi olanakları artırıldı. İnsanlar yüzyıllar boyu süren sosyo-ekonomik uyuşukluktan kurtularak canlanmışlardır. 1950’den başlayarak yeni orta sınıf aydın, subay ve bürokrat değil esnaf ve girişimciler oluşturuyordu. (Karpat, 2007: 222-223) Artık toplumsal ve ekonomik dengeler değişmesi, ayrıca. Elitlerin değişimi yaşanmaktadır.

1960’lar endüstrileşmenin hızla sürdüğü bir dönemdir. Tüm hızına karşın endüstrileşme aynı zamanda çok daha hızlı bir biçimde cereyan etmekte olan kentleşmenin üstesinden gelebilecek kadar hızlı olmamaktadır. Tarımsal gelişmenin de nüfus artışını izleyemediği bir ortamda daha çok sayılan 1965’te 224.400 olarak tahmin edilen evdeki hizmetkârlar, sokak satıcıları gibi iktisadi değişmeyi destekleyen bir niteliği olmayan bir kesimi oluşturduğu dikkati çekmektedir. Nitekim endüstrileşmede temel rolü oynayan işletmelerin çapının da genellikle esnaf ve sanatkârın sahip olduğu küçük işletmeler olması da ekonominin gelişimindeki bozuklukların bir diğer göstergesini oluşturmaktadır. Bu ortamda oluşan ekonomik gelişmenin büyük ölçüde gelir dağılımı dengesizlikleri ile bir arada olduğu görülmektedir. Sanayicinin de toprağa yatırıma yöneldiği ve ya zaten büyük toprak sahipliğinden gelip bu statüsünü koruduğu bir ortamda Türk orta sınıfının Avrupa burjuvazisinin tersine tarımsal orta sınıf ve ya büyük toprak mülkiyeti ile bir çelişki içine girmediği anlaşılmaktadır. (Turan, 2007:

477-478)

Darbe sonrasında ekonomik konular birincil önem kazandı. Çeşitli meslek gurupların örgütlenme özgürlüğüne kavuşmaları ekonomik ve sosyal kazanımlar uğrunda çaba harcamaya başlamalarını sağladı. Çoğulcu bir toplumsal düzenin benimsenmesi nedeniyle sayılan gelişmelerin darbenin uzun dönemli getirileri olduğunu

söylemek mümkündür. Bu doğrultuda sendikalar üzerinde polis denetimi kaldırılarak baskı gurupları halini aldılar. Hizmet sektöründe çalışanlar örgütlerini daha da güçlendirilerek bir tür çıkar gurubu haline geldiler. Ekonomik ve sosyal politikalar alanında sağlam bir tavır olarak yeni bir canlılık ve öncülük sergilemeye başladı.

(Karpat, 2007:228)

1960 darbesi iktisadi politikaları formül ederek uygulayabilecek yeni bir idari mekanizma kurdu. Bu politikada doğrudan doğruya yararlanacak iki gurup sanayiciler ve örgütlü işçiler olacaktı. Yeni birikim modelinin başlaması bürokrasiyi özel olarak ayrıcalıklı bir konuma getirmedi. 1960 darbesini yapanlar ve onların aydın ve bürokrasi içindeki danışmanları pek de farkında olmadan toplumsal politikası, siyasi dengeleri ve idari mekanizmaları ile birlikte yeni bir birikim modelinin temelini attılar.

(Keyder,2003: 198)Bu model ithal ikameci modeldir.

Bu durum şöyle açıklanabilir: İthal ikameci strateji en genel anlatımıyla; daha önce yurt dışından alınan ürünlerinin ikamelerinin yurt içinde ve koruma duvarları arkasında üretilmesi ve söz konusu üretimin devlet tarafından desteklenerek geliştirilmesi, bu şekilde de dünya piyasalarına açılması şeklinde ifade edilebilir. Bu süreç içerisinde iç talebin varlığı ve canlılığı yani ülke içerisindeki tüketim ithal ikamesinin temelini oluşturur. Normalde üretici için bir maliyet unsuru olan ücretler bu sistemde aynı zamanda bir talep unsurudur. Çünkü uluslararası rekabete hazırlıksız olan bu sanayilerin gelişmesi ve istenilen sonuçlara ulaşabilmesi, üretilen ürünlerin ülke içerisinde satılabilmesine bağlıdır. Başka bir deyişle, montaj sanayi ile içerde üretilen malların, iç piyasada alıcı bulabilmesi için, çalışanların alım gücünün yükseltilmesi gereklidir. Bunun için de ücretler arttırılmış ve aynı paralelde işçilere her türlü sosyal hak ve güvence verilmiş, sendikalaşma yaygınlaşmıştır. Bunlar olurken popülist iktisadi ve sosyal politikaların egemen güçler açısından ciddi sorunlar yaratmaması durumunu, korumacı politikalardan doğan göreli fiyat avantajlarından sanayi ve ticaret sermayesinin yararlanmasının fazlaca engellenememesi ile açıklamak mümkündür (Boratav, 2003:125) Genel olarak her kesimi belli dönemlerde ve belli ölçülerde hoşnut tutmaya çalışan model, 12 Mart’ta kesintiye uğratılmış, ancak 1977 krizine kadar sürdürülmüştür.

DP ‘nin politikalarının plansız olduğunun düşünen milli birlik komitesi yeni bir kalkınma stratejisi benimsedi. Bunun içinde ekonomiyi denetlemek için DPT kurdular.

DPT Eylül 1960’ta kurularak yeni anayasada yer almıştır. Bu şekilde ekonomik planlama siyasal ve ideolojik bir hal alması kaçınılmaz olmuştur.

27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından yapılan yasal düzenlemelerin yanı sıra1961 anayasasında yer alan düzenlemeler sonucu Türkiye’de planlı döneme geçilmiştir. Bu planlar, daha önce devletçilik döneminde uygulanmış olan planlardan farklı olarak tasarruf, yatırım, tüketim, üretim, ulaştırma, dış ticaret gibi belli başlı bütün faaliyetleri, kabul edilen büyüme hedeflerini gerçekleştirecek şekilde ayarlamayı amaçlamıştır. (Küçükaslan, 2007: 52)

İlk üç beş yıllık plan, yatırım politikaları üzerinde etkisi olmuştur. Bu planlar ekonominin yatırım politikalarını belirlemektedir. Buna karşılık, kısa dönemli makro-ekonomik yönetim ile planlama arasında gerekli uyum hiçbir zaman sağlanamamış;

para-kredi-kambiyo ve zaman zaman maliye politikaları planlama sürecinden dışlanmış, onunla eklemlenmemiştir.(Boratav,2003:118)

Bu arada beş yıllık plan uygulamaya kondu. Türkiye daha önceden ithal etmekte olduğu malların üretimine dayalı hızlı bir endüstrileşme yoluna girdi. Otomobil, buzdolabı gibi mallar yabancı firmalarla işbirliği içinde üretiliyordu. Türk sermayedarları dünya pazarlarında rekabet edebilecek girişimciler değillerdi. Onların derdi çabuk yoldan kar elde etmekti. Bu nedenle KİT’lerin yeniden yapılandırılarak yetkin rakipler olmasına izin vermediler. Devletin Karma ekonomilerde olduğu gibi özel sektörü sübvanse etmesini istiyorlardı. Toprak reformu yapılmamıştı, çiftlik gelirlerinin vergilendirilmesi yoktu. Verimliliği artıracak önlemlerin de söz konusu değildi. (Feroz,2006: 153-154)

Planlar yatırım kararlarını merkezi olarak koordine etme teşebbüsleriydi. Yine de DPT’nin faaliyetlerinin en önemli yönü sübvansiyonlu kredilerin ve kıt dövizin tahsisi için onayının gerekli olmasıydı. (Keyder, 2003: 204) Yeni iktisadi düzenleme modelinin arkasındaki çıkarların işçi sınıfımı pasif bir statüye indirgediği ilave edilebilir. 1960’lı yıllarda örgütlü işçiler siyasi bir güç olarak aktif değillerdi. Yine de burjuvazi açısından darbeyi takip eden kurumlaştırmanın bazı aşırı yanları vardı. 1961

Anayasası 1950’lerde bütün idari yetkilerin parlamento tarafından gasp edilmesine tepki olarak ortaya çıktığından en düşük örgütlenme düzeyindeki toplumsal gurupların bile siyasi otoriteye mümkün kılan bir kontrol ve dengeler sistemi getirmişti. (Keyder, 2003:

205-206)

Ancak planlamaya rağmen ekonomik gelişme dengesiz kaldı. Tarım sektörü planlayıcıların umdukları sektörde büyümeyi başaramadı. Kentsel sektör ise hızlıca ama endüstriyel üretimden ziyade inşaat ve hizmet sektörlerinde büyüdü. Planlayıcılar Türkiye ekonomisini ve toplumsal yapısının birkaç yıl içinde dönüştürmeyi başarmışlardı. Böylece artık 1950’lerde olduğu gibi devletin işlettiği küçük bir endüstri sektörü dışında ağırlıklı olarak tarıma bağlı değildi. Gelişen endüstrileşme kentleşmeye yol açtı, yeni anayasanın tanıdığı haklar sayesinde sınıf bilincine sahip bir lider kadro önderliğinde rahat hareket edebilen siyasetten aktif bir küçük bir işçi sınıfı vardı. 1961 Anayasayla işçi örgütlerine ve diğer örgütlere tanınan benzeri görülmemiş statüye sahipti. (Feroz,2006:155) Yeni anayasanın yanı sıra sendikalaşma ve toplu pazarlıkla ilgili olarak çıkarılan kanunlar grev ve toplu sözleşme haklarını kullanarak ücret taleplerinde bulunanlarına imkân verdi. (Keyder, 2003: 204) İşçileri sendikal düzeyde kuruluş olan TÜRK-İŞ temsil ediyordu1967’de TÜRK- İŞ’ten ayrılan birkaç sendika bir araya gelerek DİSK’i kurulmuş, DİSK, sadece ekonomik haklar peşinde koşmamış siyasi talepler de bulunmuştur.

İşçiler örgütlenmeye çalışırken, 1960’lar boyunca burjuva sınıfı da gelişmiştir.

Burjuvazi 1971’de o dönemden bu döneme siyasal rol oynamış olan kendi baskı grubunu TÜSİAD kurmuştur. Yabancı sermaye ile ortaklık kuran büyük sermaye sınıfı küçük işletmelerin kapanmalarına neden olmuştur. Maaş ve ücretlerde düşmeler meydana getirmiş, bu durum değişim önemini daha ağır bir döneme girmesine neden olmuştur.

İşçi sınıfının muhalefetiyle karşılaşma olasılığı hükümeti ve tüm siyasi partileri işçi sınıfına karşı uzlaşmacı bir tutum takınmaya ve ekonomik taleplerini karşılamaya zorladı. Bu uzlaşmacı tutum işçi liderlerinin politikaya karışmama kararlarını daha da pekiştirmesinde bir ölçüde etkili oldu. Ancak işçiler bireysel olarak herhangi bir siyasal guruba katılmakta özgürdü.(Karpat, 2007: 249)

Bürokratların ümitleriyle sanayi burjuvazisinin taleplerini bir araya getirebilecek gibi görünen 1960 darbesi kıt kaynakların ve özellikle dövizin hızlı kalkınma amacıyla rasyonel ve planlı biçimde tahsisini vaat ediyordu.1960 darbesi gerek dış baskılara gerekse şehir kamuoyunun çeşitli tabakalar arasında artan memnuniyetsizliğe cevap veriyordu ve sanayi burjuvazisinin desteklenmesini gündeme getiriyordu.(Keyder, 2003:200) Darbe dönüşümü gerçekleştirmekle kalmamış aynı zamanda kamudaki tartışmayı bürokratik kontrol Pazar karşıtlığı eksenine saptırarak sanayi burjuvazisinin şüphesiz yararlandığı bir şaşırtmaya da imkân vermiştir. Sanayi burjuvazisinin ideolojik hakimiyet kurmamasına rağmen devlete hakim olmasından kaynaklanan gerilim 1960-1980 dönemindeki bütün ideolojik ve siyasi mücadelelerin temelinde yer almıştır. (Keyder,2003:202-203)

Bir görüşe göre 1960 darbesi milli burjuvazinin çeşitli tabakaları arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin açık bir ifadesidir. Darbe öncesinde yaşanan olumsuz ekonomik konjonktürden çıkmak için sanayi ve ticaret burjuvazisinin önerdiği çözüm, tarım burjuvazisine akan kaynakların kendilerine doğru yönlendirilmesi ve emperyalist sermayenin ülkeye gelmesini kolaylaştıracak yasal ve siyasal zeminin yaratılması şeklinde olmuştur; ne var ki DP’yi iktidara getiren kesim tarım kesimi olduğundan söz konusu talep önce gerçekleştirilmemiş, fakat tam da bu dönemde 1960 askeri darbesinin yaşanmasıyla sanayi ve ticaret burjuvazisinin talepleri darbe sonrasında gerçekleştirilmiştir. Örneğin darbe sonrası gelişmelere bakıldığında ülkeye dış borç ve emperyalist sermaye girişinin arttığı görülmektedir. Darbenin hemen ardından askeri denetim altına alınan bankalarda krediler ve banka işlemleri gibi konularda birtakım yasaklamalar ve tedbirler getirilse de bunlar çok kısa sürmüş ve 1 Temmuz 1960 günü MBK, Yabancı Sermaye Yatırımını Teşvik ve İnceleme Komisyonunu yeniden göreve başlatmış; aynı ayın on birinde ise yabancı sermaye faaliyetleri yeniden serbest bırakılmıştır. (Küçükaslan, 2007: 50)

27 Mayıs’a giden yolun temelinde yatan süreç, sanayi burjuvazisinin 1950’liyılların ikinci yarısında bir sınıf dilimi olarak yükselmesi ve burjuvazinin öteki dilimlerine karşı kendi özgür çıkarlarını savunmaya başlamasıdır. Darbe öncesinde DP’nin tarıma ve ticarete öncelik tanıyan ve aynı zamanda oy kitlesini oluşturan tarım burjuvazisi/büyük toprak sahipleri lehine gerçekleştirdiği politikalar karşısında sanayi

sermayesinin duyduğu rahatsızlık darbe sürecini beraberinde getirmiştir. Öyle ki sanayi sermayesinin ABD politikaları çerçevesinde askeri desteği de arkasına alarak hâkimiyeti ele geçirme konusundaki eğilimi, 1960 ve 1971 darbelerinin ortak yanlarından biri olarak kabul edilmektedir. (Küçükaslan, 2007: 51)

Kısacası 27 Mayıs askeri müdahalesi ile ekonomide yeni yaklaşımlar, toplumsal sınıf dengelerinde değişmeler, DP politikalarına tepki uygulamalarla sanayi burjuvazisinin çıkarlarının korunduğu yeni bir ekonomik politikalar uygulanmış, bu çerçevede müdahale uygulamaları desteklemiştir.