• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.2. TÜRKİYE’DE ORDU

3.2.3. Cumhuriyet Döneminde Ordu

Mondros mütarekesini izleyen dönemde Osmanlı ordusunun subaylar bölümü, yedek subaylar terhis edildiği için korkunç surette boşaltılmış, er sayısı çok düşürülmüş, silahların tamamına yakını elinden alınmış, üstelik vatanın bazı parçalarlı da işgal edilmiş bulunuyordu. Er sayısı çok düşürülmüş, silahların tamamına yakını elinden alınmış, üstelik vatanın bazı parçaları da işgal edilmiş bulunuyordu.

(Öztoprak,1985:261) Bu durum karşısında Türk milleti yer yer silaha sarılmış, değişik bölgelerde ve farklı dernekler çalışmalara başlamış ve Mustafa Kemal Paşa’yla birlikte bu faaliyetlerini tek hedefe yöneltmişti. Amaç, birlik ve beraberliğin sağlanması ve ülkeyi tek elden savunmaktı. Bunun için ülkenin çeşitli bölgelerini savunacak silahlı birlikler oluşturmaktı. Anadolu’da işgal ve işgal tehlikesine karşı bir birinden kopuk gelişen yerel direniş hareketleri Mustafa Kemal Paşa’nın harekâtın önderliğini üstlenmesinden sonra toparlanmış güçlenmiş ve aynı amaçla tek hedefe yönelmiştir Müdafaa-i Hukuk Hareketi içinde birliği sağlamak ve hareketi tek bir merkezden askeri birliklerle bağlantıyı yürütmek düzenli orduya geçişte olabilecek güçlükleri mümkün olduğunca önceden önleme amacı gütmüştür. Milli ordu olarak adlandırılan silahlı örgütlenme biçimi TBMM açılışından sonra gönüllü müfrezeler adını almış, adları değişse de temel niteliği değişmemekle beraber dikkati çeken merkezileşmenin her ad değişikliğinde kendini daha çok hissettirmesi milli kuvvetlerin artan biçimde askeri birliğe dönük örgütlenmesidir. (Yaman,1990: 400)

Silahlı güçlerin amacı kuşkusuz ilk anda bulundukları yörenin işgal durumuna son vermekti. Bunun için daha çok gönüllü olma esasına dayanan, silahlı gruplar oluşturuldu. Bunlar çete, milis kuvveti biçiminde çeşitli adlar ile anılmaktaydı. Ve genel olarak da kuva-yı milliye diye isimlendirilmiştir. (Öztoprak,1985:261)

Cumhuriyet dönemi ordusu elbette ki yoktan var olmadı. Hemen hemen kesintisiz savaşmış son yüzyıllarda imparatorluğunu yıkılmaktan kurtulmak için verdiği mücadelelerde yenilmiş ve ya yenik sayılmış 1. dünya savaşında silahları elinden alınarak dağıtılmış bir ordunun 1919-1922 yıllarında yeniden kurulması ve bir var olma savaşına sokulması gerekiyordu. Orduları var eden ve şekillendiren ulusal kültürdür.

Elbette ki Türk kültürü, özellikleri değerleri ve öğeleri ile ordu içinde de güçlü şekilde yaşamaktadır. Cumhuriyet ordusunun istiklal harbi içinde karılan harcında bu sağlam kültür vardır. (İlhan,2003:203)

İttihatçıların son biçimini verdikleri modern ordu yeniçeri ve ulema kesimin gerici tavırlarına karşı mücadele sürecinde ortay çıkmıştı. Bu ordu reform sürecinin en önemli ürünüydü. Ama orduyu biçimlendiren etken sadece devlet içindeki gericiliğe karşı mücadele değildi. Bağımsızlık mücadelelerinin ve Osmanlıdan her gün bir parça daha koparan Avrupalı devletlerle yapılan sonu gelmez savaşların da ordunun biçimlenmesinde önemli rolü oldu. Modern ordunun daha oluşum aşamasında bağımsızlık mücadelelerine karşı biçimlenmesi hatta oluşum amaçlarından belli başlı birinin bu mücadeleleri engellemek olması unutulmamamsı gereken önemli bir olgudur.

(Tiftikçi,2006: 31)

Ordunun yeniden yapılanması 23 Nisan 1920’de Ankara’da meclisin açılması ve yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte başladı. Bu sırada İttihatçı liderler yurtdışına kaçmış bulunuyorlardı. Dolayısıyla olaya doğrudan müdahale edemiyorlardı. Ülke içinde kalanlar ise sürgündeydiler. 18 Eylül 1920’de İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler askeri kaçaklara karşı şöhretini yapsalar da Mustafa Kemal bunu siyasi rakipleri karşısında kullanacaktır. Daha sonra Çerkez Ethem ve Kuvvay-ı Seyyare’ye karşı askeri alanda değil ideolojik alanda savaş açıldı. Çünkü resmi ordudan daha çok prestije sahip milis güçlerini dağıtmanın haklı gerekçeleri olmalıydı. O da şuydu;

Düzenli ordu olmadan Kurtuluş savaşı kazanılamaz, milis güçler başıbozuk sürüdür.

(Tiftikçi,2006: 46–47)Bu süreçte düzenli ordu evrimini gerçekleştirmeye çalışıyordu.

Olağan yöntemlerle bir Kurtuluş savaşına hazırlanıp örgütlenemeyeceği anlaşıldıkça keyfiliğe kaçmadan düzenli ordunun gereksinimi olan askerin ve malzemenin sağlanabilmesi için alınan ilk önlem “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”dur. Daha sonra İstiklal Mahkemeleri düzenli ordu kurulması için kaçınılmaz bir önlem olarak düşünülmüş, bunların sonucunda düzenli ordu giderek güçlenmiştir.

(Özdemir,1982:103–105)

TBMM’nin ordusu sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu olacaktır. Bu süreçte emperyalist ülkelerle savaş değil, uzlaşma arayışları daha belirgindi. Örneğin Ethem’in, Yeşil Ordunun ve solun ezilmesinin yani ordunun silahlı tek güç haline gelmesinden sonra 1921 yılında emperyalistlerle görüşme masasına oturulmuş ve pazarlıklar başlamıştı bile.(Tiftikçi, 2006: 51) Çağdaş Türk ordusu kimliğine son biçimini Kurtuluş Savaşı içinde verecektir. (Özdemir, 1982: 77)

İlerleyen süreçte Kemalist ordu Bolşevik tehlikesini de göz önünde bulundurarak, Mustafa kemal süratle düzenli ordu oluşturmak için ve düzensiz örgütlenmeyi yıkmaya çalışmıştır. Kemalistler hızlı bir toplumsal ilerleme kaydetmek için o toplumun seçkinleri yönetiminde gerçekleştirmek tercihiyle Türkiye’nin çağdaşlaşma ve Batılılaşma çabası tepeden inme bir yaklaşımla kendi içinde gelişmeleriyle kendine özgü bir toplum olabilme seçeneği ertelenmiştir. Burada ilginç olan reformların zamanla toplum içinde kabul görmesi halka mal olması zamanla özümsenmesidir. Bu özümsemede en önemli faktörün denilebilir ki ordu kanalıyla seçkinci eliyle ve kimseye danışılmadan yapılmasıdır.

Türkiye’de politize dinin geriye dönülmez bir biçimde aşılmış olması gerçeği bazı dönüşümlerin yüzeysel ve tepeden inmeci yöntemlerle ve seçkinci kadrolarla da gerçekleştirilmiş olsa belirli bir süre sonra başarılı olabilmesi altı çizilmesi gereken bir durumdur. Türk siyasal sistemi kaçınılmaz olarak tepeden inmeci, merkeziyetçi ve batıcı bir sistem olacağını ortaya koymak olacaktır. Bütün bu özelliklerin Türk ordusu için birer ilke olduğunu belirtmek bile gereksiz. (Özdemir,1982:164-165)

Türkiye’de ordu toplumla özdeşmiş bir kurumdur. Toplum tüm katmanlarıyla orduya yansımıştır. Çağdaş Türk ordusu hem bir yandan bin yıllık bir geçmişi ve savaşçılık geleneklerinin taşıyıcısıdır hem de yakın tarihin siyasal kurum ve değerleriyle

keskin bir kopukluk gösterir. Fakat bu kopukluk toplumun seçimi değil halk adına gerçekleştiren seçkin kesimin tercihidir.

Türkiye’deki ordu kişisel iktidar hırslarının aracı olmadığı gibi her müdahalesinde onu sivil toplum bu yola zorlamıştır. Müdahale ederken aniden değil müdahale eşiği geçtikten sonra müdahale etmektedir. Türkiye’de bütün devrimler ordu aracılığıyla yapılmıştır. Toplumsal gelişmeler Batıya göre geri kalırken ordu ve çevresindeki aydın bürokrat katmanlar toplum üzerinde etki yapabilecek güç ve örgütlülük gösterebilmişlerdir. Bu da çağdaşlaşma yönünde olmuştur. Ordu, özellikle Kemalist ordu, kendini topluma çağdaş uygarlık yolunu gösterecek bir misyoner olarak görmüştür. (Özdemir,1982:177-178)

Bugün laik cumhuriyetin bekçiliği duygusu sınıfsal işlevi ne olursa olsun askeri kurumun temel duygularından biridir. Burada da yine sınıfsal temeli bulmak mümkündür. Türk ordusu kuşaktan kuşağa süre giden büyük aileler, soylu subaylar tanımamıştır. Dolayısıyla yeniliklere değişikliklere kapalı bir toplumsal tabanı yansıtmamıştır. Tam tersine devrimsel değişmelere belirli bir zaaf duya gelmiştir. 1860–

1960 döneminde bir yanda kendi kendine organik bir gelişme ortaya koyamayan bir toplum, öte yanda toplumun gelişme durumunu beğenmeyen bir grup seçkinin bütün bir topluma kendi tanımladıkları bir gelişme modelini hatta yaşam biçimini empoze eden iradeci bir toplum anlayışı. (Özdemir,1982:180)