• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.3 ASKERİ İHTİLALLER

3.3.1.1.3. Ekonomik Sebepleri

On yıllık DP iktidarı döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, birçok alanda tarihinde görülmemiş bir kalkınma ivmesi kazanmıştır. Tarım, ticaret, sanayi ve benzeri alanlarda müthiş rakamlara ulaşılmış, ülkenin her tarafında şantiyeler kurulmuştur. DP bu kalkınma ve tarım alanındaki kapasiteyi yükseltme programlarını, ABD’den aldığı krediler vasıtasıyla yürütmüştür. Bu yöntem, DP iktidarının ilk yıllarında etkili oldu.

Ancak sonraki dönemlerde alınan dış borçlarda ödeme zorlukları çekilmiş, bunun neticesinde DP’nin ekonomi politikası çökmüştür. DP hükümeti, ekonomik krizi çözmek amacı ile 4 Temmuz 1958 ekonomi kararlarını alarak kalkınma planlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu kararların alınması ile ekonomik alanda; dış ticaret açığını dengelemek, borç ödemelerini kolaylaştırmak ve yüksek enflasyon değerlerini

düşürmek hedeflenmiştir. 1958’de Türk parası devalüe edildi. Devalüasyon yüksek enflasyon oranını düşürmede etkili olmuştur. Yerli sanayinin desteklenmesi amacıyla, ithal malların ülkeye girişine kısıtlama getirilmiştir. Ancak bu uygulama fiyat artışlarına neden olmuş, karaborsayı arttırmıştır. 1958 kararları ile ekonomik alanda uygulanan sıkıyönetim ile birlikte; issizlik oranı artmış ve yükseltilen vergi oranları halkın daha fazla ezilmesine neden olmuştur. DP iktidarının 1958 kararları doğrultusunda uyguladığı ekonomi politikasının olumlu etkileri ilerleyen yıllarda görülebilmiş, ancak DP iktidarı bunu görememiştir. (Erdoğan,2006: 55-56)

Devletçi, sıkı şekilde denetlenen ve kendine yeterli olmaya yönelmiş bir ekonomiden liberal serbest Pazar ekonomisine geçişteki esas dönüşüm noktası DP’nin 1950’de iktidara geliş değil, İnönü hükümetinin 1947’de aldığı kararlardı. Ama şu da gerçekti ki demokratlar 1946’dan beri serbest Pazar ekonomisini sözde en fazla savunan taraftarıydı ve göreve gelir gelmez de liberalleşme politikalarını gayretle uyguladılar.

(Zürcher,1996:325)

Tek parti dönemi, devletçi politikası ekonomide kayda değer bir gelişme sağlanmasını engellemişti. DP iktidara geldiğinde işadamları, sanayiciler ve yatırımcılardan oluşan bir müteşebbis sınıfı zayıf da olsa oluşmuştu. DP iktidarı CHP iktidarının tersine yeni oluşan bu gurubu destekleme yanlısı idi. (Örs,1996: 153)

1960 darbesini ayak sesleri, 1955 den sonra duyulmaya başlanmıştı, bun nedenle 1950’den 1960 yılına kadar süren DP iktidarını iki aşamada incelemek gerekir: DP iktidarının Kore savaşına kadar süren ilk dönemi ekonomik açıdan nispi açıdan sorunsuz ve başarılıdır. ABD’nin altındaki kapitalist sistemin uygun ekonomik politikalar başka bir değişle dış krediye dayalı tarımsal gelişme yürürlülüğe konmuştur.

Tarımda bu görülen makineleşme politikası, sürülen alanlarında hızla genişlemesine sebep olmuştur. (Altan,2006: 62) ikinci döneminde ise iç ve dış kaynaklı olarak sorunlar ortaya çıkmıştır.

DP, ilk dört yıllık iktidarı döneminde kendisine destek veren yığınların beklediği kararları almış, programlar uygulamıştı. 1950-1954 döneminin ekonomik konjoktürün böyle bir politikanın uygulanmasına uygun bir ortam yaratmıştı. Ekim alanları hemen hemen % 70 oranında genişlemişti. Tarımda çiftçinin ürününe yüksek oranı destekleme

fiyatı uygulanıyordu. Böylece çiftçinin dolayısıyla kırsal alanda yaşayanların alım gücü yükselmişti. Köylü artık DP’nin seçim meydanlarında söylediği gibi belki yeni

“Harman Sigarası” içemiyordu, ama “Köylü Sigarasını” bırakmış “Bafra”

içebilmiştir. (Çavdar,1995: 49-50)

Kore Savaşı hem hükümet hem de tüccarın beklentilerini büyük ölçüde tatmin etmişti. Savaş Türkiye’den yurt dışına çeşitli malları ihraç etme imkânı vermişti. Ayrıca ziraat ve alt yapı inşaatlarında büyük yatırımlar yapılmıştı. Çiftçi gerçekten ilk defa ürünün karşılığını alabiliyordu. Sanayi ve alt yapı yatırımlarına ağırlık verilmeye başlandı. Ancak yapılan yatırımlalar uzun vadede gelir getirebilecek nitelikte olduğundan bütçe açığı giderek büyümeye başladı. Bunu kapatmak için yeni vergiler yerine ithalata sınırlamalar getirildi. (Örs,1996: 153)

O yıllarda ekonomik ilerleme büyük çapta Amerikan yardımları ile desteklendiğinden etkileyici idi. Krediler ithal makinelerin alınmasında kullanılmıştı.

Çok iyi giden hava koşulları da eklenince DP’nin yönetiminin ilk üç yılında tarım ürünleri bollaştı. Çiftçilerin gelirleri bariz şekilde arttı. Demokratların ekonomik düşünceleri oldukça basitti. Dizginleri serbest bırakınca piyasanın işleyeceğine kesin olarak inanılıyordu. Yabancı kapitalistlerin Türk ekonomisine yatırım yapmak için kuyruğa gireceği beklentisiydi. Ne var ki bu kesimlerin katkısı hayal kırıcı oldu.

(Zürcher,1996: 326)

O yılardaki yatırımların etkinliğini azaltan etmenler vardı, bunlar, DP ekonomide bir sıçrama başlatmayı hedeflemiş, çabuk ve somut sonuçlar istemiş oldukları için devlet yardımlarını ve kredileri kullanırken uzun vadeli düşünülmemiş, ayrıca menderes ekonomide planlama denildiği zaman, devletçiliğin zararları geliyor ve ekonomik planlamayı andıran her şeye alerji duyuyordu. (Zürcher,1996:328)

Cumhuriyetin kuruluşundan 1946’ya kadar hükümetler ekonomik ve siyasi bağımsızlığın üzerinde titremişlerdir. 1946’dan sonra ABD askeri ve ekonomik yardımları Türkiye’ye dışa bağımlılık açısından ilk adımı attırmıştır.1950 -1960 zaman dilimi hem siyasi hem de ekonomik bağımlılığın doruğa ulaştığı dönemdir.

(Çavdar,1995: 65-66)

DP’nin uyguladığı ekonomi modeline göre tarım sektörü öncülüğünde kalkınma amaçlamaktadır. Siyasal tercihlerini de bu kesimlerden yana kullanmıştır. DP’nin uygulamalara baktığımızda, bu sektöre verilen kredi miktarını yükseltmektedir.

Uygulanan tarım politikası en çok tarım burjuvazisine destek sağlıyordu.1955 yılına gelindiğinde de aynı durum gözleniyordu. tarım kesiminin büyük toprak sahipleri hükümetin geniş desteğine sahipti.1950 yılından itibaren uygulanan popülist politikalar sayesinde hareketli bir döneme girmiş, dış ticaret dengesi devamlı açık vermiştir. Kore Savaşı’nın sona ermesiyle Türkiye’nin 1952 ve 1953 yıllarındaki iyi hava şartlarıyla da artan ürünün fiyatları gerilemeye başlamıştır. Ülkedeki iktisadi durumun bozulmasının görünür nedeni olarak dünya konjektüründe ki değişimdi. Ama temelde yapısal bozukluklar da vardı. (Altan,2006: 63-64)

2 Mayıs 1954 seçimlerinde DP oyların yüzde 57 sini CHP yüzde 36’sını aldı.

CHP’nin sandalye sayısı 31’e indi. Bundan sonra işler iyice çığırından çıktı. Birçok siyaset amaçlı rastgele yapılan yatırımlar dağıtılan krediler enflasyona, döviz darboğazına mal kıtlığına yol açtı. Hükümet buna rağmen iktisadi planlama düşüncesini reddediyordu. Bu sırda ABD’den 300 milyon dolar kredi istendi alınamadı. Milli korunma Kanunu’nun polis ve mahkeme önlemlerine fiyat denetimlerine tayinlama yöntemlerine başvuruldu.(Akşin,2007:251) İthalatı finanse etmek amacıyla dış borçlanmaya gidildi ve ülke içinde enflasyonist bir politika izlenmeye başlandı. Tüccar, işadamı, yatırımcı ve çiftçi kesimi yararına izlenen ekonomik politikalar ilk başta bu kesimlerden DP’ye büyük destek sağlasa da enflasyonun yükselmesi ve ithalatın sınırlanmasıyla piyasada bazı malların bulunmaması halkta hoşnutsuzluk yaratmıştı.

(Karpat, 2007: 170)

1954’de ekonomik canlanma sona erdi. Havalar kötüleşince tarım kesiminin güçsüzlüğü ortaya çıktı. Ekonomik büyüme düştü ve ticaret açığı sekiz katına çıktı.

Buna rağmen DP mal ithalatını ve yatırım hızını sürdürdü ancak ülkenin dış borcu 1,5 milyar dolara kadar çıktı. Yani GSMH’nin dörtte biri seviyesindeydi. Sonuçta enflasyon giderek arttı ve 1950’de % 3 olan enflasyon oranı kentlerdeki ücretlileri ve tüketicileri çarparak 1958’de % 290 ye çıktı. (Zürcher,1996: 332)

DP’nin ekonomik politikalarında eksileri oldukça nettir. Maliye ve devlet gelirlerinin yönetimi açısından bu politikalar temelinde yanlıştı ve bu yanlış enflasyona ve karaborsaya yol açmıştı. Ancak artıları da unutulmamalıdır. DP Türk tarımını bir dereceye kadar modernleştirmeyi başardı. Ülkenin sanayi tabanını hayli genişlettiler bugünün Türkiye’sinin büyük sanayi şirketlerinin çoğunluğunun kökleri 1950’lerdedir.

Sonuç olarak bir devingenlik canlılık ve etkinlik bilinci olmuştu ki bunlar tamamıyla yeni olan şeylerdi. (Zürcher,1996:333-334)

Siyasi açıdan bir çözülme doğrultusunda yol alan DP ekonomik yönden bir kenara sıkışmıştı. Eldeki döviz kaynaklarının 1950-1955 yılları arsında yaygın bir biçimde tüketilmesi daha önce vurguladığımız gibi iktidarı büyük bir bunalımla karşı karşıya bırakmıştı. Temelde bu durum iktidarı sarsmıştı. Kısa dönem içerisinde ekonominin düzelmesi dış para kaynaklarını yeniden açılması beklenmediği için DP koşullar ağırlaşmadan bir erken seçime gidilmesini yeğledi. Böylece 1958 de yapılması beklenen genel seçiminin 1957 yılının ekim ayında yapılmasına karar verildi.

(Çavdar,1995: 68)

1958’de iktisadi bunalımın çözümsüzlüğü karşısında Türk hükümeti IMF ve Dünya Bankasının dayatmasını kabul etmek zorunda kaldı.1958 yılında istikrara önlemleri alındı, dolar artış yaptı. Milli Korunma Kanunu uygulamaları fiilen durduruldu ve enflasyonu dizginleyebilmek için kamu kuruluşlarının ürünlerine zam yapıldı. DP özel kesimin devlet işletmelerini almak ya da kendi yatırımlarını yapmakta yavaşlığı karşısında daha sonra yaptığı yatırımlarla kamu kesimini genişletmiş bulunuyordu ancak özel kesimin sanayi yatırımları da zamanla çoğalmıştı.

1958’de DP iktidarı şiddetli bir baskı dönemi başlattı. Bu kez iktisadi bir bunalımın sonucu istikrar önlemleri ve ağır bir devalüasyon fiyatları fırlatmış halk perişan etmişti. Öte yandan 1957 seçimlerinde CHP yükselişe geçmiş çoğunluk dizgisine rağmen meclise kalabalık bir milletvekili grubu sokmayı başarmıştı. İktisadı durumun kötülüğü hesaba katılırsa bundan sonraki seçimi CHP’nin kazanması muhtemeldi. Oysa Menderes ve çevresi iktidardan ayrılma olasılığını nedense kabul edemiyorlardı. (Akşin, 2007:253-254 )

Ödemeler dengesinin bozulmasının, dış kredi kaynaklarının kesilmesi sonucu ithalat daraldı. Artık birçok madde ithal edilemiyordu. Birçok yandan kamu harcamalarının açık finansmanı nedeniyle para arzının çoğalması fiyatlar genel seviyesini yükseltirken diğer yandan da mal temelinde kıtlıklar başladı. İç talebin yüksekliği yurt içi üretimin yetersiz oluşu hem fiyatları hem de mal darlığına kamçıladı.

(Çavdar,1995: 66)

DP işçileri desteğini elde etmek için CHP ile yarışırken demokratların en güçlü silahı işçilere grev hakkı vaadi idi. Ancak seçim sonrası bu söz unutuldu ve DP’nin sendikalara olan tavrı, hemen önceki yönetimindeki kadar baskıcı oldu. Hükümet özellikle 1957’den itibaren sendikaları değişik sanayi kesimleriyle ya da uluslar arsı örgütlerle temas kurmasını önlemek için baskı uygulamaya başladı. (Zürcher,1996:330) Bu dönemde Türk-İş Konfederasyonunun kurulması altılan tek somut adımdır.

Sendikaların grev, toplu pazarlık, toplu iş sözleşmesi yapma hakkı bulunmuyordu.

Çoğulcu ve katılımcı bir yapı bu dönemde yaşama geçirilememiş, halk yönetimde sadece seçimden seçime söz sahibi olabiliyordu. Katılım sözde kalıyordu, çoğulculuk ise kısıtlayıcı yaklaşmışlar yüzünden söz konusu bile olamamıştır. (Çavdar,1995: 88-89) Bu arada 1960’da hayat pahalılığı 1950-1953 dönemine göre yaklaşık 11 kat artmış buna karşılık maaşlar ancak iki katına çıkabilmiştir. Bu durum ordu mensuplarını zorluyor ve bireyler olarak Türkiye’nin tüm sorunlarında kendilerini sorumlu göstermelerine neden oluyordu. Ayrıca yeni zengin politikacılar, toprak sahibi ve girişimciler zenginliği, lüksü maddi arayışları yüceltiyorlardı. Oysa bunlar orduda sade, alçakgönüllü ve özverili-idealist yaşam tarzı ile tamamen çelişiyordu. Geçmişte alkışlanan göklere çıkarılan değerlere yeni güç odaklarınca teşvik edildiği varsayılan materyalizmin darbeleriyle parçalanırken ordunun toplumsal saygınlığı da azaldı.“Darbe sonrasında görüştüğüm pek çok subay 1950’li yıllarda bazı ev sahiplerinin sizin gücünü yetmez diye kendilerine evlerini gösterme zahmetine bile katlanmadıklarından yakınmışlardı. Bir zamanlar kızlarının subaylarla evlenmesinden onur duyan anneler kızlarına sık sık parlak üniformalı ama cepleri boş adamlarla evlenmemelerini öğütlüyorlardı” .(Karpat, 2007: 170-171)

Bu ekonomik ve toplumsal değişim isteği DP’ye pahalıya mal olmuş, izlediği ekonomik politikalarından zarar gördüğü kesimler birlik olmuş ve 27 Mayıs 1960 müdahalesinde ön planda yer almışlardır. Aslında DP’nin politikaları gelecek liberal politikaların ve dünya ekonomileriyle bütünleşmenin temelini atmıştır. Ancak iç aktörlerin tercihleri bu politikaların amacına ulaşmasında bir engel teşkil etmiştir. Bu da sosyal ve ekonomik değişimleri gerçekleştirmenin ne kadar zor ve sosyal maliyetinin ne kadar yüksek olduğu görülmektedir.

3.3.1.2. 27 MAYIS 1960 İHTİLALİ’NİN SONUÇLARI;