• Sonuç bulunamadı

Ekonomi Politikasının Mantığı

Sosyal Demokrasinin Ekonomi Politikası

3. Ekonomi Politikasının Mantığı

Bu çalışmamızın daha ilk sayfasından başlayarak, "sosyal demokrasinin karmaşık yapısından", "ülkeden ülkeye farklılaşan uygulamasından",

"köşeli tanımlara sığmayacağından" söz ettik. Bütün bunlardan sonra, şimdi

"sosyal demokrat ekonomi politikasını" belirlemek, fazla iddialı olacaktır.

Bu nedenle, söz konusu politikanın sadece "ortak mantığını" özetlemek istiyoruz:

a) Sahipliliği: Bütün sosyal demokrat ekonomi politikaları, mutlaka bir sınıfsal yaklaşımın ve sınıfsal tercih önceliklerinin sonucudur. En ılımlı örneğinde bile, sosyal demokrasinin ekonomi politikası bu noktadan hareket eder; ekonomik programını bu tercihler açısından düzenler.

b) Hedefleri: Sosyal demokrat ekonomi politikasının öncelikli sorunu, temsilcisi olduğu kitlenin iş, eğitim, sağlık gibi temel konulardaki güvenliğidir. Sosyal demokrat ekonomi politikasının ana hedefleri toplumsal güvenlik ve dayanışmadır; gelir dağılımının adaletsizliğinin azalması, toplu tüketimin yaygınlığı, fırsat eşitliğidir. Daha önce değindiğimiz gibi, sanayileşme ve ekonomik büyüme ile söz konusu amaçlar yakından bağlantılıdır.

c) Mülkiyet: Sosyal demokrasinin çıkış noktasında, hedeflere giden yolun üretim araçlarının –hattâ tüm üretim araçlarının– sosyalleşmesinden geçtiği inancı vardır. Başlangıçtaki bu ortak yaklaşım –demokrasi çerçevesinde ve tedrici biçimde öngörülmüş olmakla beraber– sosyal demokrat ekonomi politikasının belirleyici niteliğidir. Ne var ki bu belirleyicilik hep teoride kalmış ve sosyal demokrat iktidarlar, yaygın sosyalleştirmenin uzağında durmuştur.

Sosyal demokrasinin süreç içinde bu "araç"tan uzaklaşması, son tahlilde, sosyal demokrat ekonomi politikasına günümüzdeki özelliklerini kazandırmıştır. Söz konusu partilerin sosyalleştirme düşüncesinden giderek uzaklaşması, somut bâzı nedenlere dayanmıştır:

• Bu üretim araçlarının tümüyle ya da çok büyük bölümüyle sosyalleşmesi, bir temel işlevinden ötürü öngörülmüştü: Egemenliğin el değiştirmesi işlevi. Bunun dayandığı varsayım, egemenliğin tümüyle mülkiyetten kaynaklandığıdır.

Sosyal demokrasinin gelişme sürecinde, giderek, egemenliğin tek başına mülkiyete indirgenemeyeceği; çağdaş ekonomik yapılanmada mülkiyetin tek başına belirleyici olmaktan uzaklaştığı düşüncesi gelişmiştir. Buna göre, mülkiyet ile yönetme gücü (iktidar, egemenlik) arasındaki bağ zayıflamakta, bir kaçınılmazlık ilişkisinden uzaklaşmaktadır.

• Bu yaklaşımın mantık zinciri, düşünceyi şu noktaya götürmektedir:

Üretim araçları mülkiyeti, egemenliğin belirleyicisi olmaktan uzaklaştığına göre, işçi hareketi adına toplumda egemen güç olup toplumu işçi hareketinin öncelikleriyle yönetmek, üretim araçlarının sosyal mülkiyetine kesin kural gibi başvurmaksızın da mümkündür.

• Sosyalleştirme kavramının çevresinde sosyal demokrat partilerin yaşadığı bu değişim sonucunda "mülkiyet" ile "yönetme" olguları birbirinden büyük ölçüde ayrılmıştır. Böylece, çoğu programdaki bir numaralı madde olan "üretim araçlarının ortak mülkiyeti" ilkesi, pratikte ve işlevselliğinde hayli yumuşatılmıştır. Bir bakıma, "kıymet-i harbiyesinden"

kaybetmiştir. Gerçekten, sınıfsal iktidarın değişimi için üretim araçlarının el değiştirmesi gerekli değil ise, o zaman, mülkiyet konusu, bir ekonomi tekniği düzeyine indirilmiş olmaktadır: İktidara gelen sosyal demokrasi, egemenlik araçlarının çoğuna, –kredi, para politikaları, yatırım kararları, paylaşım modelleri– zaten sahiptir. Üretim araçlarından, ekonomik büyüme açısından sosyalleşmesinde yarar olan varsa ya da, söz konusu sosyal demokrasinin egemenliğini pekiştirecek olan varsa ve gerekiyorsa, sosyalleştirilecektir. Yoksa, sosyalizasyona gerek kalmaksızın egemenlik sürecektir.

• Bu yaklaşım çerçevesinde, sosyalleştirme, bir "kural" olmaktan, işçi hareketi iktidarının olmazsa olmaz koşulu olmaktan çıkmaktadır. Ekonomik kaygılarla ya da egemenliğin kullanımını kolaylaştırması açısından, gerekli durumda başvurulabilecek bir "istisna" olmaktadır.

Pratikten örnek verilirse, sosyal demokratlar demir-çelik sanayiini kendi ekonomik programlarına kolay uygulayabilmek açısından sosyalleştirecek;

kendi kurumlarını ya da stratejik bir sektördeki yabancı sermayeyi, sosyal demokratlar kendi egemenliklerini artırmak için sosyalleştirecek; buna karşılık, bir otomotiv sektörünü sırf mülkiyet el değiştirsin diye sosyalleştirmeyecektir. Çünkü, mülkiyet, kural olarak egemenliğin vazgeçilmez önkoşulu diye görülmemiştir.

Sosyal demokrasinin ekonomi politikası, böylece, piyasa ekonomisinin işlerliğini ve özel üretim araçlarının devamlılığını ilke olarak reddetmeyen bir çerçeve benimsemiştir. Kendi kitlesinin yararları ve egemenliği için, devletin ekonomiye müdahale imkânlarının yeterli olduğuna inanmıştır.

Ancak bunların yetmediği noktalarda sosyalleştirmenin gerekliliğini düşünmüştür. Sosyal demokrasi, kendi "mülkiyetin el değiştirmesi"

pratiğini, mülkiyet rejimini tümüyle değiştirmenin uzağındaki devrimsiz bir çerçevede öngörmüştür.

d) Araçlar: Sosyal demokrat iktidarın ekonomiyi yönlendirmesinde yaygın "sosyalleştirmeye ihtiyaç duyurmadığı" varsayılan etkinlikler, devletin ekonomiye müdahale araçlarıdır.

Sosyal demokrasinin ekonomi politikasında, devletin (a) kredi mekanizmalarını; (b) bütçeyi; (c) vergi düzenlemelerini; (d) parayı; (e) yatırım kararlarını; (f) dış ticareti yönlendirme ve denetleme imkânı, belirleyici araçlardır. Sosyal demokrat bir iktidarın, bu araçları öncelikle kendi kitlesinin yararına kullanabileceği, gereğinde sosyalleşmeye başvuracağı, böylece, ekonomiye egemen olacağı varsayılmıştır. Bütün bunlar, yönlendirici bir planlama ile bütünlenmiştir.

Sosyal demokrasinin iktidar uygulamalarında, söz konusu araçların etkin kullanım örnekleri vardır. Devlet bütçesinin milli gelir içindeki payının –sermayenin ciddi vergilenmesiyle– yüksekliği, bu iktidarın ortak özelliğidir. Bütçe içindeki sosyal harcamalar, eğitim, sağlık, işsizlik sigortası, aile yardımları ve benzerleri, toplu tüketim uygulamaları, sosyal demokratların özelliği olmuştur. Vergi politikaları eşitsizlikleri azaltmanın ve refahı yaygınlaştırmanın doğrultusunda kullanılmıştır.

e) Sonuç: Sosyal demokrasinin ekonomi politikası, "ikili" bir yapı öngörmüştür. Ekonominin piyasa düzeyindeki ilişkilerinde liberal bir anlayış ağır basmıştır. Ekonominin büyük dengelerinde ve yönlendirici kararlarında ise, Keynes'in sol yorumdan kaynaklanmış refah devleti ve onun müdahaleci anlayışı egemendir. Aynı "ikili" özellik, üretim-paylaşım

sürecinde geçerlidir: Sosyal demokrasi, üretim aşamasında ekonomiye müdahalesini sınırlı tutmaktadır; yeniden üretimin (yatırım) koşullarını ve yaratılmış değerin paylaşım modelini ise, kendi öncelikleri doğrultusundaki müdahalelerle ve bir ölçüde biçimlemektedir.

Bir zamanlar, Kautsky'nin "sosyalizm üretimde olur" tezlerine,

"tüketimde sosyalizme" öncelik tanımanın savunusuyla cevap veren Bernstein, öngördüğü sosyal demokrat ekonomi modelinin bu özelliğinde yanılmamıştı. "Sosyal demokrat parti" modelinde ise, tarih, Kautsky'yi haklı çıkaracaktır...