• Sonuç bulunamadı

Demokrasi, Nasıl Bir Demokrasi?

Demokrasinin Zorunluluğu ve Koşulları

2. Demokrasi, Nasıl Bir Demokrasi?

Bernstein'ın geliştirdiği demokrasi anlayışı, liberal doktrindeki kavramların ötesine geçmemektedir. Bernstein'ın böyle bir kaygısı ve arayışı yoktur. Liberal, çoğulcu demokrasi, geçerlikteki özellikleriyle

yeterlidir ve bu nitelikleriyle bile, "sosyalizmin ifadesi" olabilecek sistemdir.

Buna karşılık, Kautsky, özelliklerini yeterince açıklamamakla beraber,

"işçi sınıfının demokrasisi" amacını getirmektedir. Liberal demokrasiden daha farklı ve gelişmiş bir model öngörmektedir. Daha önce değindiğimiz gibi, "işçi sınıfının kurtuluşunun, üretim araçları mülkiyetinin toplumsallaşmasına bağlı olduğu" görüşü, Kautsky'de –Bernstein'a oranla–

daha önemlidir. Kautsky'nin amaçladığı demokrasi, liberal modelden farklı olarak, "işçi sınıfı özünü yansıtan" bir demokrasidir. Günümüzün sosyal demokrat partilerinin bâzılarında "ileri demokrasi", "farklı, gelişmiş"

demokrasi anlayışı varsa da, "işçi sınıfının demokrasisi," günümüz sosyal demokrasisinin kullandığı bir tanım ya da öngördüğü bir amaç değildir.

3. "Doğrudan" İktidar mı, "Paylaşılan" İktidar mı?

"Sosyal demokrat partiyi," işçi sınıfının küçük-burjuvazinin demokrat unsurlarıyla birlikte geliştirmesini öngördüğünü belirtmiştik. Bernstein, bu genişlemiş niteliğine rağmen sosyal demokrat partinin yakın gelecekte tek başına iktidar olamayacağı düşüncesindedir. Ekonominin, toplumun ve işçi sınıfının düzeyine ilişkin gözlemleri onu bu sonuca götürmüştür. Bu nedenlerle, sosyal demokrat stratejinin, "liberal" ve "radikal" partilerle bir iktidar koalisyonuna dönük durmasını, taktik kararların bu temel strateji doğrultusunda gelişmesini önermektedir.

Kautsky ise, "doğrudan" iktidarı amaçlayan bir stratejiyi öngörmektedir.

Demokrat partilerle geçici işbirliklerini reddetmemekle beraber, işçi sınıfının, sosyal demokrat parti aracılığıyla iktidara tek başına gelmeyi amaçlamasını savunmaktadır. Kautsky'ye göre, parti ancak tek başına iktidar olursa kendi programını uygulayabilecek, paylaşılmış iktidarda ise kimliğinden ve giderek desteklerinden yitirecektir.

Bernstein'ın "paylaşılmış iktidar" stratejisinin getirdiği taktik tercihler, sosyal demokrat partinin "ekonomik mücadeleye" ağırlık vermesidir:

Sendikalarda, kooperatiflerde, kamu hizmeti kurumlarında ve ekonomik amaçlı birimlerde, partinin karar organlarında temsil edilmesi ya da bunlara egemen olması öncelikli bir öneme sahiptir. Kautsky'nin "doğrudan iktidar"

stratejisinde ise, "siyasal mücadele" öncelik taşımaktadır. Önce değişik birimlerde iktidarı amaçlayıp, parlamentoyu ikinci plana bırakmak yerine, Kautsky'nin önerisi, parlamento çoğunluğunu kazanmayı, yani "doğrudan iktidarı" hedef almaktır.

4. "Paylaşımdaki" ve "Üretimdeki" Sosyalizm

Bernstein'ın tezlerinde "paylaşıma" dönük kavramların ve ölçülerin önemli yeri vardır. Kooperatifçilik, küçük ve orta mülkiyetin yaygınlaşması, ekonomik kurumlara parti örgütlenmesinde öncelik tanınması, vb.

Ekonomik anlamdaki bu paylaşımcı yaklaşımlarını, Bernstein, kendi tezlerinde çok önemli yere sahip "adalet", "eşitlik" gibi moral gerekçelerle bütünlemektedir.

Bernstein'ın bu yaklaşımında, kapitalizmin gelişimi üzerine yaptığı tahlil ve tahminlerin rolü vardır. Bernstein'ın gözlemlere dayanan varsayımları, kapitalist ekonominin bir yıkıma yönelmiş olmadığıdır; daha uzun süre dayanacağıdır; mülk sahiplerinin çoğalmakta olduğudur. Bu durumda, sosyal demokrasinin yakın ve doğrudan bir iktidarına yol açan

"ekonomik" etkenler, göreceli olarak öneminden kaybetmektedir. Onların,

"moral" etkenlerle ve mülkiyetin "paylaşımına" dönük önerilerle desteklenmesi gerekmektedir. Bernstein'ın yapmak istediği de budur.

Kautsky, "eşitsizliğin önlenmesi" gibi bir ahlâk kavramına öncelik verilmesine kesinlikle karşıdır. Böyle bir yaklaşımın, "zenginliğin eşitlikli paylaşımı" özlemlerinden geçerek sonuçta "küçük mülkiyet" idealinde noktalanacağını belirtir. Kautsky'nin, bölüşümcü ve moralci böyle bir anlayışı kabul etmesi söz konusu değildir. Kautsky, bu anlayışın sonucunda, o çok eleştirdiği "küçük mülkiyet" olayını görür.

Kautsky'ye göre, Bernstein'ın yanlışı, "paylaşım" olayını gereğinden fazla önemsemesindedir; asıl meselenin üretim sisteminde yattığını yeterince vurgulamayışındadır. Kautsky, işçi hareketinin gerçekleştireceği temel değişimin üretim sisteminde olduğunu, üretim araçlarının toplumsallaşmasıyla bunun başarılacağını savunur ve Bernstein'ı, meselenin özünü ikinci plana bırakıp, tali konuya, yani "paylaşıma", "paylaşımdaki adalet ve eşitliğe" önem vermekle suçlar.

Sosyal demokrasinin "üretim sistemi" ile "paylaşım sistemi" arasında hangi öncelik tercihine dayalı dengeyi kuracağı, 20. yüzyıl sosyal demokrat partilerinin başlıca sorunu olacaktır.

5. İki Proje, İki Farklı Yaklaşım...

Bernstein ve Kautsky, ortak yanları ve stratejik tercihleri olan

"demokrasi"den yola çıkarak, iki değişik sosyal demokrasi anlayışının temellerini kurmuşlardır.

Bernstein'ın modelinde, siyasal iktidara doğrudan ve tek başına gelmek amacı, daha ilerdeki bir aşamaya bırakılmıştır. Bernstein, Avrupa'daki genel koşulların böyle bir yaklaşımı gerektirdiği görüşündedir. Bunun yerine, başlangıçta ekonomik kuruluşlarda (kooperatifler, yardımlaşma sandıkları, vb.) iktidar olunması ve siyasal iktidara koalisyonlarla ulaşılması önerilmektedir. Yani, "dolaylı ve paylaşılan" bir iktidar: Bu Bernstein'ın öngördüğü nihai amaç değildir ama, koşulların ortaya çıkardığı stratejik zorunluluktur. Bernstein, tüketimdeki adaleti ve eşitliği, neredeyse ve en azından başlangıç aşamasında, üretim sistemini değiştirmekle eşdeğerde görmektedir. Sosyal demokrat parti ise, bu modelde, işçi sınıfının partisi olmaktan, "halkın", "kitlenin" partisine dönüştürülmektedir.

Kautsky, "iktidarın," öncelikle siyasal iktidara gelmek olduğunu belirtir.

Bunun, "ekonomik kurumlarda iktidar olmak" gibi kolaylaştırıcı nitelikte, ancak belirleyici olmayan bir önkoşula bağlı bulunmadığını savunur.

Üretim sistemini değiştirmek hedefinin, paylaşımdaki adalete dönük önlemlerden çok daha önemli olduğunu ve sosyal demokrat partinin işçi sınıfı özelliğini koruması zorunluluğunu vurgular.

Sosyal demokrasinin 20. yüzyıldaki gelişimi çerçevesinde bu iki düşünürden hangisinin tarih önünde "haklı" çıktığı, meraklıları arasında bir ilgi ve tartışma konusudur. Aslında, sosyal demokrasi, bu iki farklı projenin kimi alandaki ya da partideki bir sentezi olarak gelişmiştir; bâzı noktalarda ise, Bernstein ya da Kautsky'nin "haklılığı" daha ağır basmıştır.

Marksizmin klasik tezlerine ve onlardan kaynaklanan Leninist siyaset modeline getirilmiş köklü bir eleştiri olarak sosyal demokrasi hayata geçmiştir. Değişik toplumlardaki farklı uygulamalarının arasında ortaya çıkan mantık beraberliğinde ortak paydalarını ve kimliğini bulmuştur. Bu kimliğiyle, kapitalizm karşısında işçi hareketi adına getirilmiş yeni ve güçlü bir alternatifi tarihin önüne çıkarmıştır.