• Sonuç bulunamadı

Edirne’nin Müzik Uygarlığına Yönelik Tarihsel İzler

Eldeki kaynaklar ve belgelere göre Edirne’nin musiki uygarlığına ilişkin bulgular tarihi bakımdan Doğu Roma, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerine ait bulgular olup göçler ve ekinsel etkileşimler sonucu çeşitli musiki türleri, besteciler, icracılar, kurumsal yapıların oluşmasına yol açmıştır. Söz konusu müzik türleri, icracılar, besteciler ve kurumların bir kısmı tarihin derinliklerinde kaybolmuş, bir kısmı tarihi belgelerde yaşamakta diğer bir kısmı da günümüzde canlı olarak korunmakta ve çeşitli musiki etkinlikleriyle müzik mirası olarak yaşatılmaktadır. Edirne müzik uygarlığına yönelik izlerin araştırılmasında Osmanlı müzik uygarlığının tüm varlıklarıyla karşılaşılması gereği ortadadır; ancak bu büyük müzik uygarlığının Edirne’ye nasıl ve ne kadar yansıdığı konusu bu kısımdaki metnin ana konusu olarak belirlenmiştir. Edirne Osmanlı’nın günümüz Türkiye sınırlarında kalan ikinci başkenti olmasına rağmen 1350 yılından sonra, savaşlar çoğunlukla Rumeli’de yapıldığından, Rumeli yakasında oturulması gerektiği; ilk önceleri (Dimetoka) sarayında oturulduğu, Edirne’deki (Saray-ı Atik) yapılınca da buraya geçildiği (1368); bu suretle Osmanlı sarayında (Birun) ve (Enderun) kuruluşları oluştuğundan, (Enderun Güreşleri) denilen güreşler de bu tarihten sonra yapılmaya başlandığı konuları Edirne’de yerleşik uygarlıkların tarihleri bakımından ayrıntıları ortaya koyan bir tarihi gerçekliktir (Kahraman, 1989). Demek ki Bursa’dan sonra Edirne’nin başkent olmasında Dimetoka bir geçiş yerleşimidir ve 1368’e kadar saray ve erkân yani devlet yönetimi Dimetoka’dan gerçekleştirilmiştir. Yukarıda anılan Enderun güreşleri ve bu gürelerde yer alan mehterler –davul ve zurna takımı- güreş havalarının Edirne müzik uygarlığı bakımından yaklaşık 650 yıllık bir geçmişini gözler önüne sermektedir (Kahraman, 1989:29).

Edirnenin müzik uygarlığına etkisi olan uygarlıklar arasında Selçuklu ve Doğu Roma uygarlıklarını de anmak gerekir. Bu bağlamda ilgili metinlere yönelik bir inceleme de söz konusu ana konu etrafında yer verilecek bir tarama olarak ele alınmıştır.

“(…) Türklerin henüz Bizans ile bir kültür alışverişine girmelerinden önce mimus oyuncuları vardı. Başka bir belgeden, 1. Bayezit’in padişahlığı sırasında (1389-1403), Bizans İmparatoru 2. Palaiologos’un Türk sarayında mimus oyuncuları, çalgıcılar ve şarkıcılar gördüğünü öğreniyoruz”. (Jacob, 1901; Akt.: Nutku, 1987:37)

2.4.1. Edirne’de Tarihi Güreş Havaları

Eberhart, Türklerin Çinde yapılan eğlence anlayışındaki çeşitlilikte katkısı olduğuna yönelik bir değerlendirme yapar:

“İ.Ö. 202 ile 220 yılları arasında Han hanedanı döneminde Çüeh-ti denilen boynuz boynuza dövüşme oyunu, boğa maskeleri takarak tos vurma taklidini getiriyordu. Bu oyun, sonradan “yüz oyun” anlamına gelen pai-hsi ile karmaşık ve güreşleri, hayvan kılığına girmiş oyuncuların taklitlerini, akrobasiyi hokkabazlığı, jonglörlüğü, şarkıları dansları ve musiki eşliğinde yapılan gösterileri kapsamıştır. Bu çeşitli gösterilen gelişmesinde, Profesör Eberhard, başka budunlar kadar Türklerin de katkısı olduğu düşüncesindedir” (Eberhard; Akt,: Nutku, 1987).

Yukarıdaki değerlendirme ile Edirne’deki musiki varlıkları arasında bir bağ kurulabilir. Türklerin ilk kez günümüz Yunanistanındaki Seçek yaylasında vurulan güreş havaları ve güreş eğlenceleri ve sporunun uygulanmasına yönelik tarih için 1358 tarihine vurgu yapılır. Söz konusu vurgular Günümüz Türkistan sahasından Balkanlara doğru büyük devletler kurarak Türk uygarlığının dil, müzik ve İslam diniyle oluşan ekinleri bakımından Batıya doğru yaygınlaştıran Türklerin Eberhart’ın vurgu yaptığı M.Ö. 200’lü yıllardan 1368 yılına kadar uzanan geniş bir tarih

diliminde güreş havalarının seyahat tarihi ve coğrafyasını tespit etme olanağı vermektedir. Çünkü Dunhuang kazılarında tespit edilen ve 6. Yüzyıla ait olan müzik yazısında 20 civarında şarkı incelenmiş ve bu şarkılardan bir kısmının dönemin Kaşgar ve Kuça’lı musikicilerce icra edildiği vurgulanmıştır. Söz konusu müzik yazılarının bulunduğu dönemde Çin’de var olan musiki türlerinden üç türün Türk musikisi olduğu ; ancak bu musiki türlerinin adlarının değiştirilerek Çince adlar altında Türk kimliğinin yok edilmek istendiğine yönelik belirlemeler mevcuttur. Öyleyse gerek Eberhart’ın tesptleri gerek Dunhuang kazı bulguları birleştirildiğinde günümüzde tarihi 654 yıl geriye götürülen Kırkpınar musikisindeki davul zurna musikisi ve güreş birlikteliğinin geçmişini Eberhat’ın belirttiği M.Ö. 200’lü yıllara kadar geri götürme olanağı bulunmaktadır.

“Kırkpınar ise, Edirne için sadece bir güç yarışması değil, bir panayır eğlencesidir… Davul zurna dışında özel çalgı kolları üç gün üç gece saray içini çınlatır” (Kazancıgil, 1993:14 Kazancıgil’in söz konusu yaptığı üç gün üç gecelik şenliklerin Kırkpınar güreş yarışması ve bu yarışmalarda icra edilen güreş havaları ile bağlantılı icracılık geleneğini elinde tutan müzisyenlerin hem Kırkpınar hem de Saray ile bağlantılı Edirne kent yaşamının müziksel niteliğine etki eden müzisyenler olduğu anlaşılmaktadır. Bu müzisyenler davul zurna ile güreş, kahramanlık, mehter ve düğün havaları çalarken onların akrabaları veya birlikte müzik yaptıkları diğer müzisyenlerin de kentin müzik yaşamına etki ettiği anlaşılmaktadır. Edirne Kırkpınar güreş havaları dahil davul zurna müziğinin tüm etkinlik sahalarında icracılık yapmış olan Osman İrmisit ve arkadaşları da Edirne kenti ve kent müzik yaşamı için önemli kişiliklerden biri ve bazıları olarak kayıtlara geçmiştir.

“Adı Osman İrmisit, 88 yaşında. Kırkpınar’ın 73 yıllık zurnacısı. Geçtiğimiz günlerde belki de Türkiye’de ilk kez bir zurnacıya düzenlenen bir törenle ‘jübile’ yaptı ve mesleğe veda etti. 15 yaşında çalmaya başladığı zurnasıyla bir ömür geçirmiş Osman usta. Tarihi Kırkpınar çayırında görev yapan en eski usta”.“İrmisit, 73 yıllık meslek yaşamında Türkiye’de gezmediği yer kalmadığını, yurtdışında da birçok ülke gördüğünü belirtiyor”. “Yedi çocuğu, 35 torunu olduğunu belirten

İrmisit, torunlarının çocuklarını da gördüğü için mutlu olduğunu söylüyor” (Tunca, 2003:44-5).