• Sonuç bulunamadı

EDEBİYATIMIZDA ATASÖZLERİNİN KULLANIMI

B. TARİHTEN GÜNÜMÜZE ATASÖZLERİ

2. EDEBİYATIMIZDA ATASÖZLERİNİN KULLANIMI

a. Halk Edebiyatında Atasözleri

Halka ait, edebî olarak kabul edebileceğimiz bütün ürünleri araştıran halk edebiyatı disiplini, atasözlerini kalıplaş ifadeler başlığı altında incelemektedir. Elde bulunan atasözleri, bilimsel olarak incelenmelerinin yanında, halkın özellikle sözlü kültür geleneğinde canlı olarak yaşamaktadır. Tarihî süreç içerisinde yazılı kaynaklarda olduğu kadar, sözlü kültür geleneğinde de nesilden nesile aktarılarak bugünlere kadar ulaşan atasözlerimiz, yarınlara da bizim sayemizde ulaşacaktır.

Halkın sade yaşayışının yansıdığı atasözlerimiz, milletimizin âdeta “gen” haritasını oluşturmaktadır. Atasözlerinin kalıplaşmış ve bir kısmının manzum olması, bugünlere kadar bozulmadan akıllarda daha kolaya kalarak, özgün hâlleriyle ulaşmasının başlıca sebebi olmuştur.

Bugün halk edebiyatı ürünlerinin ana kaynağı olan kaynak kişilerden derleme çalışmaları sırasında edinilen malzemelerde bölge ağız özellikleri, bölge ağızlarında en fazla yaşayan deyim ve atasözleri, mahallî kelimeler, vb. derlenen malzemeyi özgün kılan en önemli unsurlardır. Ama teknolojinin yaşamımıza her geçen gün biraz daha aktif olarak girmesiyle, insanlar âdeta teknolojik araç ve gereçlere kendilerini bağımlı kılmaları sonucu sözlü kültür geleneğimiz zayıflamakta, önemini yitirmekte ve hatta kaybolmaktadır.

İlk derleme çalışmasının sonucu olarak kabul edebileceğimiz, bugün elimizdeki en önemli eserlerimiz arasında Dîvânü Lûgati’t- Türk bulunmaktadır. Kâşgarlı Mahmût’un o günkü Türk dünyasını dolaşarak hazırladığı eserinde ilk defa geniş kapsamlı olarak ortaya konmuş atasözlerimizi görmekteyiz. 11. yüzyılda başlayan derleme çalışmaları divan edebiyatının canlı yaşandığı uzun dönemlerde kesintiye uğramış; fakat atasözlerimiz halk şairlerinde dilinde az da olsa yaşamıştır.

Bugün ülkemizde ve Türk dünyasında derleme çalışmaları hızlı bir şekilde yürütülmektedir. Bu çalışmalar sonucu ele geçen ürünler çeşitli şekillerde kayıt altına alınmakta, yeri geldikçe de bilim dünyasına sunulmaktadır.

Atasözlerimiz halkın günlük yaşamında en çok kullandığı söz kalıplarından olması dolayısıyla halktan derlenen her türlü malzeme içerisinde karşımıza çıkmaktadır. Masallarımızda, halk hikâyelerimizde, fıkralarımızda, vb. anlatmanın uzunluğuna ve kısalığına göre bir ve birden daha çok görülebilmektedir. Ayrıca, halk şiirinin temsilcileri olan âşıklarımızın söyleyişlerinde de atasözleri, deyimlerden sonra en çok görülen kalıplaşmış ifadelerdir. Bunun yanında dinî tasavvufî halk edebiyatının temsilcilerinin eserlerinde de atasözleri kullanılmıştır.

Aşağıda halk edebiyatı türleri içerisinde yer alan atasözleri çeşitli başlıklar altında örneklerle değerlendirilecektir:

1. Halk Anlatmalarında Atasözleri a. Masallarda Atasözleri

Genellikle masal anaları tarafından anlatılan, olağanüstü motiflerle örülü hayal mahsulü halk anlatmalarına masal adını vermekteyiz. İnsanları ve özellikle çocukları eğlendirmek amacıyla anlatılan masallar, anlatıcılarının ağız özellikleri ve kelime varlıklarıyla söze dökülür ve gerektiğinde yazıya geçirilir. Masal anlatıcıları genellikle masal anaları ve sözlü kültürün yoğunlaştığı ortamlarda yaşayan insanlar olduğu için sözlü kültürü yozlaştıran unsurlardan etkilenmeleri daha zor olmaktadır. Masal anlatırken, anlatmalarını zenginleştirmek için farkında olarak ya da farkında olmadan pek çok atasözü kullanmaktadırlar.

Ülkemizde, masallar halkın içinden derlenip bilimsel olarak incelenmeye başlanmasından sonra, başta tip ve motif yapısı olmak üzere çeşitli açılardan değerlendirilmiştir. Ayrıca; masalların hitap ettiği kitle olan çocukların kelime ve hayal dünyalarına etkileri, yetişmelerindeki katkısı halk edebiyatı bilim adamlarının yanında; çocuk psikologları başta olmak üzere bu alanla ilgili çalışma yapan bilim adamları ve araştırmacılar tarafından incelenen konular arasındadır.

Çeşitli açılardan değerlendirilen masallarda yer alan atasözleri de incelenen unsurlardan biri olmuştur. Biz aşağıya örnek oluşturması amacıyla masal metinlerinde tespit edilen atasözlerinden örnekler alıyoruz:

Gümüşhane Masalları Metin Toplama ve Tahlil adıyla doktora tezi hazırlayan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, masal metinlerinde yer alan atasözlerini 1973 yılında, atasözlerinin masalların içinde aldıkları şekillere göre bir sınıflamaya tabi tutarak yayımlamıştır. Aşağıda bu sınıflama ve örnekleri yer alacaktır:

Gönül kimi severse güzel odur. Su testisi su yolunda kırılır.

B. Bir kelimesi mahallî bir kelimeyle değiştirilenler:

Vakitsiz öten guggunun [horozun] başını keserler.

C. Bazıları aslî şekle göre eksiktir:

Eden bulur. [İnleyen ölür.]

[İyilik et denize at], balık bilmezse Hâlik bilir.

Ç. Bazılarında esas kelime benzer bir kelime ile değiştirilmiştir:

Tekkeyi bekleyen südünü [çorbayı] içer.

D. Esas kelimelerden biri zıt anlamlı bir kelime ile değiştirilmiştir:

Sabrın başı [ sonu] selâmettir.

E. Bazılarının aslî şekille yakın anlam bağı vardır: İnsanoğlunun başı kıllıdır. [İnsanoğlu çiğ süt emmiş.]

Korku cana fayda vermez. [Korkunun ecele faydası yoktur.]

F. Bazıları ilâve sözlerle ve değişikliklerle görülür:

Ölümden öte gavur köyü yok. [Ölüm öte köy yok.] Ölümden öte yana köy yok. [Ölümden öte köy yok.]

(Sakaoğlu, 1973: 6611)

Görüleceği üzere atasözleri buradaki masallarda çok değişik şekillerde karşımıza çıkmıştır. Bu durumda; masal anlatıcısının bölge ağzına olan bağlılığı, eğitim durumu, yaşı, hafızasının zayıflaması, vb. özellikler ön plana çıkmaktadır.

Eflatun Cem Güney’in 1997 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan

Masallar adlı eserini atasözleri açısından değerlendiren Yard. Doç. Dr. Seyit Emiroğlu;

eserde yer alan 23 masal metninde 35 atasözü tespit etmiştir. Aşağıda bu masal metinlerinde yer alan atasözlerinden örnekler yer alacaktır. Masalın sonundaki parantez içindeki numara ise masalın eserdeki sırasını göstermektedir.

Örnekler:

Aç tavuk düşünde darı görür. (10)

Ana gibi yâr, vatan gibi diyâr olmaz. (11)

İnsan oğlu çiğ süt emmiş. (16)

Lâfla peynir gemisi yürümez. (12) Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. (22) Yoktan yorga kopmaz. (15)

Kenarına bak bezini al. (17) Ya devlet başa, Ya kuzgun leşe (2) Yaşı yetmiş, İşi bitmiş. (15) (Emiroğlu, 2004: 13)

b. Halk Hikâyelerinde Atasözleri

Nazım nesir karışımı genellikle aşk ve sevda üzerine kurulu halk anlatmalarımıza halk hikâyeleri adını vermekteyiz. Seven ile sevilen, âşık ile maşuk üzerine kurulu olarak anlatılan halk hikâyelerimizin yanında kahramanlığı konu edinen halk hikâyelerimiz de vardır.

Halk hikâyesi anlatıcıları olan meddahların günümüzde sayıları yok denecek kadar azalmıştır. Biz bu başlığımız altında; yakın tarihimizde yaşamış ve kendisinden birçok malzeme derlenmiş olan Medah Behçet Mahir (1910, Erzurum doğumlu)’in anlatmış olduğu halk hikâyelerinde geçen atasözlerinden örnekler vereceğiz. Atasözü metinleri Prof. Dr. Ali Berat Alptekin tarafından bir makale olarak hazırlanarak bilim dünyasına sunulmuştur.

Prof. Alptekin hikâyelerde tespit ettiği atasözlerini; Ömer Asım Aksoy’un

Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I, Atasözleri Sözlüğü (Ankara 1981) adlı eserinde, Bölge Ağızları’nda Atasözleri ve Deyimler (Ankara 1969, 1971)’de ve 1000 temel eserden

çıkan Türk Atasözleri ve Deyimleri I-II (İstanbul 1971) adlı eserlerde karşılıklarını araştırarak alt alta vermiştir. İncelenen halk hikâyeleri ise şunlardır:

Ercişli Emrah İle Selvi Han Hikâyesi Varyantların Tesbiti ve Halk Hikâyeciliği Bakımından Önemi (Dr. Muhan Bali, Ankara 1973): 26 atasözü.

Köroğlu Destanı (Prof. Mehmet Kaplan, Dr. Mehmet Akalın, Dr. Muhan

Bali): 126 atasözü.

Âşık Garip Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma (Dr. Fikret Türkmen,

Ankara 1974): 20 atasözü.

Erzurum Halk Hikâyeleri Üzerinde Araştırmalar (Refik Marul, Erzurum 1978,

yayımlanmamış bitirme tezi; tezde olan hikâyeler: Nuralan Padişahı ile Veziri Has

Hikâyesi, Cadı Ayar Zeliha Hikâyesi, Daşgıran Hikâyesi, Padişahın Röye Hikâyesi, Şah Oğlu Şah Abbas ile Deli Murat Hikâyesi): 11 atasözü.

Erzurum Ağzı ile Hatemi Tâi (Tey) Masalı (Tuncer Gülensoy, Erciyes, 4 (37,

38, 39, 40, 42, 43, 44), Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım 1981): 7 atasözü.

Kirmanşah Hikâyesi Üzerinde Bir Çalışma (Ali Berat Alptekin, Erzurum 1980

(basılı olmayan şekli), Ankara 1999: 18 atasözü.

Tahir ile Zühre (Fikret Türkmen, Ankara 1983): 6 atasözü.

Hikâyelerde Yer Alan Atasözü Örnekleri Köroğlu:

Acının kahrini çekmeyen ne bilsin, balın kadrin. (s. 199)

Cefayı çekmeyen, safanın kadrini bilmez. (Aksoy, 184 / 611) Kirmanşah:

Ağlayanın malı gülene hayretmez. (137)

Ağlayanın malı gülene kalmaz. (Bölge Ağızları, 33) Tahir ile Zühre:

Allah herkesin kalbine göre verir. (252)

Allah herkesin gönlüne göre verir. (Türk Atasözleri, 31/776) Ercişli Emrah ile Selvi Han:

Arife tarif yeter. (158)

Arif olana bir söz yetişir. (Türk Atasözleri, 42/1073) Âşık Garip:

Boş torbaya at kişnemez. (213)

Boş torbaya eşek bile gelmez. (Türk Atasözleri, 94/2516) Nuralan Padişahı:

Aş daşanda gepçeye fiyad bulunmaz. (11)

Aş taşınca kepçeye paha olmaz. (Aksoy, 142/304) Hatemi Tey:

Ayağını yorganına göre uzat. (Erciyes, 40/19) Karga ile konuşanın sonu çöplüktür. (Erciyes, 37/18)

Cadı:

Hak doğrunun yardımcısıdır. (2)

Allah doğrunun yardımcısıdır. (Aksoy, 128/201) Taşkıran:

Uyku ölümdür, uyku uykunun mayasıdır. (Aksoy, 367/1939) Şah Abbas:

Yiğitler lâkabı ile söylenir. (3)

Yiğit lâkabıyla anılır. (Aksoy, 385/2051)

(Alptekin, 1983: 179-205)

c. Efsanelerde Atasözleri

Dinî, inandırıcı, kısa nesir şeklindeki halk anlatmalarımıza efsane adını veriyoruz. Halk anlatmalarımız içerisinde yer alan efsanelerin, en önemli özelliği bir durumu, bir adın verilişini, bir olayın nedenini, vb. olayları açıklayıcı olmalarıdır. Diğer halk anlatmalarımızda olduğu gibi efsanelerimizin bünyelerinde de atasözlerinin yer aldığı görülmüştür. Ancak atasözlerinin metinlerde yer alması efsaneyi anlatan kaynak şahıs ile ilgilidir. Yani kaynak şahıs konuşmalarında atasözlerini çok kullanıyorsa mutlaka ondan derlenen malzemelerde de atasözüne rastlanacaktır. Biz burada bir örnek vererek konuya açıklık getirmek istiyoruz.

Saim Sakaoğlu’nun Meddah Behçet Mahir’den derlediği ve Erciyes dergisinde yayımladığı, “Yunus Emre Efsanesi” adlı makalesinde, Behçet Mahir, Yunus Emre’nin hayatını anlatırken bir atasözü kullanmıştır.

Burada Yunus Emre, hocası Taptap Baba’ya yedi yıl hizmet etmesine rağmen kendisine hiçbir şey öğretmediğini düşünerek hocasına haber vermeden gurbete çıkar. Bu noktada Behçet Mahir, Yunus Emre’nin hocasının bu olaydan haberi olduğunu anlatmak için, “Gözlüye gizli olmaz.” şeklindeki atasözünü kullanır (Sakaoğlu, 1982: 14).

c. Fıkralarda Atasözleri

Halk anlatmalarımız içinde günlük hayatımızda en çok kullandığımız tür fıkralardır. Konuşmalar arasına konuya uygun bir yerde, konuyla ilgili bir fıkra sıkıştırıverilir. Kimi zaman ders vermek, kimi zaman eğlendirmek, kimi zaman da konuyu başka bir konuya bağlamak için anlatılan fıkralar, bir fıkra tipine bağlı olduğu gibi bir fıkra tipine bağlı olmadan da anlatılabilir.

Halk anlatmalarımız içerisinde atasözleri ile en yakından ilişkili olan tür fıkralardır. Zira atasözü araştırıcıları atasözlerini yapılarına göre sınıflandırırken, “fıkralı atasözleri”, “fıkramsı atasözleri” gibi adlarla adlandırdıkları yeni bir atasözü

sınıflaması yapmışlardır. Biz bu konuya atasözlerinin yapısını işlerken ayrıca değineceğiz. Ama burada birkaç örnek vermek yerinde olacaktır:

Deveye, “Neden boynun eğri?” demişler; “Nerem doğru ki?” demiş. Tavşana, “Dağ sana küstü,” demişler; “Ben ona küstüm.” demiş. Arsızın yüzüne tükürmüşler; “Yağmur yağıyor.” demiş.

Bu örneklerde de görüleceği üzere “demiş” ve “demişler” fiilleri ile çoğu zaman da soru cümleleri üzerine kurulu bu fıkralı atasözlerine ileride tekrar dönülecektir.

Bizim bu başlık altında asıl değerlendireceğimiz konu, kaynağı fıkralara dayanan ya da atasözünün oluşumundan sonraki bir dönemde kaynağı bir fıkraya dayandırılan atasözlerimizdir.

Bu konuda en önde gelen ad ise uluslararası çapta tanınan fıkra tipimiz Nasreddin Hoca’dır. Onun adına bağlı olarak anlatılan bazı fıkraların özünü oluşturan cümleler daha sonradan atasözü ve deyim olarak kullanılmaya başlanmış; atasözü ve deyim ilgili kitaplarımıza da girmiştir. Bugün birçoğumuzun kullandığı bazı atasözlerinin doğuşunu da anlatan bu fıkralardan aşağıda birkaç örnek yer alacaktır:

Parayı Veren Düdüğü Çalar

Hoca bir gün pazara giderken çocuklar çevresine toplanıp: “Hoca, bize düdük al…”

“Hoca bize düdük al…” diye bağırmışlar. İçlerinden bir çocuk da para verip düdük almasını istemiş. Hoca, parayı cebine yerleştirip eşeğiyle pazara gitmiş. Akşam üzeri çocuklar Hoca’nın yolunu beklemişler. Hoca, eşeğiyle pazardan gelmiş. Çocuklar düdüklerini istemişler. Hoca, cebinden bir düdük çıkarıp parayı veren çocuğa uzatmış ve diğer çocuklara dönerek:

“Parayı veren düdüğü çalar.” demiş. (Tan, 1980: 172)

Ayağını sıcak tut, başını serin Gönlünü ferah tut, düşünme derin

Hoca’ya sormuşlar: “Hekimlik bilir misin?

“Bilirim.” demiş ve bildiklerini şöyle özetlemiş: “Ayağını sıcak tut, başını serin

El Elin Eşeğini Türkü Çağırarak Arar

Subaşının eşeği kaybolmuş. Hayvanın bulunması için herkes seferber olmuş. Hoca da subaşının eşeğini aramaya başlamış. Hoca, bir yandan kayıp hayvanı arıyor, bir yandan da türkü söylüyormuş. Diğer arayıcılar, Hoca’nın bu hareketine anlam verememişler. İçlerinden biri, türkü söylemesinin sebebini Hoca’dan sormuş. Hoca gülerek cevap vermiş:

“El, elin eşeğinin türkü çağırarak arar.” (Tan, 1980: 173)

Damdan Düşen Damdan Düşenin Hâlini Bilir

Komşuları Nasreddin Hoca’nın damdan düştüğünü duyarlar. “Gidelim de bir geçmiş olsun.” diyelim diye kararlaştırırlar.

“Hayırdır Hocam, bu ne hâl?” “İnşallah fazla bir şey yoktur!” “Ağrın sızın var mı?”

Sorular uzadıkça Hoca’nın da canı sıkılmaya başlar. Yapacağı tek şey vardır, hepsini birden susturmak:

“Efendiler sizin içinizde damdan düşen var mı? Benim hâlimden ancak o anlar!” (Sakaoğlu, 2005: 63)

Örneklerde görüleceği üzere atasözlerine, başta Nasreddin Hoca’nın nükteleriyle olmak üzere halk kendine göre bir açıklama getirmiştir. Fıkra ile atasözünün iç içe girmesinin kaynağını atasözü ile fıkranın halka öğüt ve ders verme noktasında birleşmeleri oluşturur. Fıkralar insanları eğlendirirken ders vermekte, atasözleri ise ifade edeceği hükmü birkaç kelimede yoğunlaştırarak sunmaktadır. Ayrıca fıkralara baktığımızda fıkranın nükteyi üzerinde toplayan cümlesi atasözü olarak karşımıza çıkmaktadır.

2. Karşılıklı Atasözü Söyleme Oyunu

Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı adlı eserinin “Atalar sözü nasıl tanımlanır?” başlığında diğer halk edebiyatı ürünleri gibi atasözlerinin de durup dururken kullanılamayacağını, ancak bir yerde günlük konuşmadan bağımsız olarak kullanıldığını belirtmektedir.

“Kırımlı Karayımlarda ve Anadolu’da İçel’de, belki başka yerlerde de bir oyun vardır; bunda karşılıklı iki takım sıra ile atasözleri söyleşir; yenilmemek için karşı

tarafın söylediği atasözünün başlangıç harfinde yeni bir atasözü bulmak gerektir; dağarcığını ilk tüketen takım yenilmiş sayılır.” (Boratav, 1992: 19).

Hafızadaki atasözü varlığının çokluğuna dayanan bu oyun atasözünün kullanıldığı farklı bir alanı göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Bugün kaç kişiye, “Haydi, yedi veya sekiz tane atasözü söyle!” deyince hemen hatırına bu kadar atasözünü getirebiliyor ki? Ancak, konuşmalarımızda onlarca, hatta yüzlerce atasözünü farkında olarak veya farkında olmadan kullanmaktayız.

3. Halk Şiirinde Atasözleri

Halk şiirinin temsilcileri âşıklardır. Tarih içerisinde kam, şaman, baskı, ozan gibi isimlerle adlandırılan âşıklar, saz çalıp çalmamalarına ve okuma yazma bilip bilmemelerine göre kalem şuarası, kalem şairi, çöğür şairi, vb. adlarla anılmışlardır.

Bugün âşık adı ile tanınan bu şairler, halkı ilgilendiren bütün konuları şiirlerinde işlemişlerdir. Şiirlerin çoğunluğunun halkın anlayabileceği dille yazılması, kelimelerin günün konuşma dilinden seçilmesi, halk şiirinin ayrı bir güzelliğidir. Halk şiiri ile atasözleri birçok konuda örtüşmektedir. Öncelikle halkın konuştuğu dil ile söylenmeleri onları birleştiren en önemli özelliktir. Ayrıca atasözünün az kelime ile çok şeyler anlatması, şiirle ortak olan bir başka yanıdır.

Şiir dilinde atasözlerinin kullanılması daha kolay olmuş, atasözünün kalıplaşmış kelime yapısı divan şiirinde olduğu gibi bozulmamıştır. Âşığın atasözünü şiirinde kullanırken divan şiirinde olduğu gibi belirli bir kalıba uydurma zorunluluğu olmaması bunun başlıca sebebidir.

Halk şiirinin temsilcileri, özellikle nasihat destanlarında yeri geldikçe atasözü metinleri kullanmışlar, hatta müstakil atasözü destanları bile oluşturmuşlardır. 17-18. yüzyılda Levnî ile başlayan bu gelenek daha sonraki dönemlerin âşıkları tarafından da sürdürülmüştür. Aşağıda, âşıkların atasözleri ile yoğrulmuş şiirlerinden örnek parçalar yer alacaktır.

İlk Atalarsözü Destanı yazan Levnî’dir. Asıl adı, Abdülcelil Çelebi (?-1732) olup, Edirne’den İstanbul’a gelerek saray nakışhanesine çırak olarak girmiş, 1730’a kadar sarayın başressamı olarak bulunmuştur (Acaroğlu, 1992: 30). Levnî’nin minyatür ve resim sanatlarından başka şiirler söylemesi ve bir Atalarsözü Destanı kaleme alması, onun bizim için olan önemi artırmaktadır. Aşağıda bu ünlü destandan parçalar yer alacaktır:

Atalarsözü Destanı

Tut atalar sözün kalb-i selim ol Gönülden gönüle yol var demişler Gider yavuzluğu tab’-ı halim ol Sarp sirke kabına zarar demişler. ….

Dediler bu pendi sordumsa kime Tuz ekmek bilmeze halini deme Kül kömür ye nâmert lokmasın yeme Gün olur başına kakar demişler ….

Yâr ile ettiğin kavle ver karar Kâr etmezsen bari eyleme zarar Aza kanaat et olma tamahkâr Ucuz satan tizcek satar demişler. …

Levnî nasâyihi pirlerin böyle Durûb- emsâli nazm ile söyle Meydan-ı hünerde ağırlık eyle Ağır basar yeyni kalkar demişler.

(Dilçin, 2000: 4-7)

Levnî’den başka Salburcuoğlu (17. yy.), Mengûşî (18-19. yy.), Tâlibî (18-19. yy.), Mir’âtî (19. yy.), Şem’î (19. yy.), Gedayî (19. yy.), Figanî (19. yy.), Gufrânî (19- 20. yy.), vb. âşıkların da Nasihat Destanı; Şikarî (18-19. yy.)’nin ise Atalarsözü

Destanı vardır (Dilçin, 2000). Aşağıya Gedayî’nin Nasihat Destanı’ndan örnekler

alıyoruz:

Nasihat Destanı

Gafil olma seni aldatır mutlak Meyledersen zevk ü şevk-ı dünyaya Âkil isen can gözünün aç da bak Hikmet ü kudret ü sun’ı Mevlâ’ya

Neler geldi gitti âlemden Ta zuhur-ı nev’i benî âdemden

Kurtulmadı gamdan derd ü elemden Her kim kadem bastı işbu fenaya …

Hakk’a sığın bâb-ı tevekkülde dur Bakalım Huda’dan ne eyler zuhur Müşkilin var ise bir kâmile sor Yol gösteren pek çok olur âmâya

Şabı kaynatmakla olur mu şeker Meşhur sözdür her cins cinsine çeker Zerre kadar aklın var ise eğer

Pes-pâyedir gönül verme bâlâya

(Dilçin, 2000: 41-42)

Aşağıda; örnek olmak üzere Gufrânî, Refikî, Sümmanî ve Şikârî’nin şiirlerinde geçen atasözleri yer alacaktır:

Ağlar sabi bile verin mememi,

Çağrılmayan yere gel olur mu ya? (Gufrânî)

Alan ile satan bilir âlemde,

Hem de güzel ile yatan demişler. (Refikî)

Kişizadelikle kendini kurma,

Mezar taşı ile iftihar olmaz. (Sümmanî)

Ateş olmaz ise kaynamaz çömlek,

Od olmadan odun yanmaz demişler. (Şikârî)

(Kişmir, 1971: 6155-6156)

Âşıklar atasözü destanlarında ya da atasözü metinlerini içinde bulunduran destanlarından başka, koşmalarında da sık sık atasözü kullanmışlardır. Âşıkların hemen tamamının şiirlerinde atasözlerinin ister bir bütün olarak, ister bir parçası, isterse de atasözünden esinlenmiş ibareleri kullandıklarını söyleyebiliriz. Bu nedenle bütün âşıkların şiirlerinden örnekler vermek yerine önemli isimlerden birkaçından aşağıda örnekler yer alacaktır:

Âşık şiirinin en güçlü temsilcilerinden biri şüphesiz 17. yüzyılın en güçlü âşıklarından Karaca Oğlan’dır. Onunla ilgili bugüne kadar birçok bilimsel ve popüler yayın yapılmıştır. Karaca Oğlan ile ilgili hazırlanan en kapsamlı ve en yeni bilgilerle dolu eser, Karaca Oğlan adıyla 2004 yılında Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından hazırlanmıştır. Eserde, Prof. Sakaoğlu Karaca Oğlan’ın 500 şiirini incelemiş, şiirlerde geçen atasözü ve deyimleri, Atasözleri ve Deyimler (s. 194) başlığı altında değerlendirmiştir. Burada atasözlerinin önce günümüz Türkçesindeki kullanılışları, daha sonra şiirde geçtiği şekli, şiir ve dörtlük numarası ile verilmiştir.

Armudun (Ahlatın) iyisini ayılar yer.

Meyvanın eysini ayılar yermiş. (233/3)

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Ataş yanmayınca tütün mü tüter. (112/2; 309/3)

Göz görmeyince gönül katlanır.

Göz görmeyince de gönül çekinmez. (497/2)

Ulu suyun geçit yeri sığ olur.

Yuka olur suyun geçeği. (417/3)

Bazı atasözleri ise temel düşünce aynı olmakla birlikte ifade ediliş şekli farklı olarak tespit edilmiştir:

Allah sağ gözü sol göze muhtaç eylemesin.

Sağ gözden sol göze fayda yoğ imiş. (466/4)

Yiğit ekmeğiyle yiğit beslenir.

Yiğit gölgesinde yiğit saklanır. (492/3)

Bazı atasözlerinin ise bölge ağızlarında yaşadığı tespit edilmiştir: